Bu Blogda Ara

24 Haziran 2016 Cuma

Fikret Muallâ, Ste. Anne Desenleri / Drawings from Ste. Anne, 1953-1957

@kanalkultur - Operation Room, 10 haziran - 30 ağustos 2016 tarihleri arasında 'Fikret Muallâ, Ste. Anne Desenleri / Drawings from Ste. Anne, 1953-1957' başlıklı sergisiye konukseverlik yapıyor.

Operation Room adına sergiyle ilgili yapılan açıklamada; 'Belki de ilk kez (hiç değilse ülkemizde) bir sergi, kendisiyle bütünleşen bir mekanda, bir hastanenin galerisinde gerçekleşiyor. Çağdaş Türk resminin efsanelerinden Fikret Muallâ, bilindiği gibi, aykırı kişiliği, bohem yaşamı ve alkolizmi nedeniyle, zaman zaman, hem Türkiye’de, hem Fransa’da yolu akıl hastanelerine düşen bir sanatçıydı. Fikret Muallâ’yı altmış yıl sonra, kendi ülkesinde, Amerikan Hastanesi’nin galerisi Operation Room’da konuk etmekten mutluyuz.' deniyor.

* * *

''(...) Fikret Muallâ, kendini çizgilerle tedavi ediyordu. Sıkıntısını, acısını, korkusunu dışavurmakla yeniyordu. Bugün çoğu bende bulunan ve Fikret Muallâ’nın mora çalan mavi mürekkeple çizdiği resimler, Sainte-Anne’ın avlularını, koğuş içlerini, yan yana yataklarını, yataklarda büzülüp kalmış insanlarını, kapanıklığın o müthiş kederini yansıtıyorlardı...

“Boyuna sıkıntıdan patlıyorum” diyordu Muallâ. Fakat çiziyordu ve bu çizgiler – bence – bugüne dek kimsenin çizmediği kadar güçlü tutukluluk belgeleriydi, acımasız, kupkuru, kesin çizgiler...
Şaheserler.

21 Haziran 2016 Salı

Summer Collective II

Ardan Özmenoğlu - Ya Pehlivan | Oil Wrestler,
Post-it notlar üzeri karışık teknik | Mixed media on post-it notes,
82 x 150 x 5 cm., 2011
@kanalkultur - Galeri İlayda, 23 haziran – 18 eylül 2016 tarihleri arasında “Summer Collective II” isimli grup sergisine ev sahipliği yapıyor.

Sergide, Ardan Özmenoğlu, Atilla Galip Pınar, Aysel Alver, Barış Cihanoğlu, Caner Şengünalp, Damla Özdemir, Derya Özparlak, Didem Yağcı, Gazi Sansoy, Kerim Yetkin, Mehmet Turgut, Nurdan Likos ve Özcan Uzkur’un işleri izlenebilir.

Ardan Özmenoğu, geçtiğimiz aylarda, ilk müze sergisini Almanya, Hagen'deki Osthaus Müzesi'nde “Made in Istanbul” sergisiyle açan ve hayli ilgi ile karşılanan sanatçı, Türk Serisi’nden yapıtlarıyla sergide. Alışılmış kalıpların dışında özgün, orijinal fikir ve tekniği ile göz dolduran ender çağdaş sanatçılardan olan Ardan Özmenoğlu, özgün baskı tekniğiyle buluşturduğu post-it notlar ile yarattığı eserleri, cam heykelleri, neon kullanarak ürettiği eserleri ve enstalasyonlarıyla tanınıyor.
.
Atilla Galip Pınar, son dönem eserlerinde de, geçmişten günümüze süregelen varoluş karşısında insanın çaresizliğini, yalnızlığını, tedirginliğini, tutsaklığını, doğayla ilişkisini temel alarak yansıtmaya odaklı kavramsal altyapıya sadık kalıyor. Bununla birlikte, eserlerde kullanılan renklerde dengeli bir sadeleşme farkediliyor. Form ve imgelerde ise girift yapı artarak sürerken, doğada yer alan hayvan ve insan figürleriyle birlikte resmedilen düşsel varlıklarla kendini gösteren bir kişiselleşme göze çarpıyor.

16 Haziran 2016 Perşembe

Quo Vadis Europe? Der Weg in die Hoffnung | Umuda Yolculuk


@kanalkultur - Suriyeli mültecilerin dramını konu alan "Quo Vadis Europe? Der Weg in die Hoffnung | Umuda Yolculuk" konulu Uluslararası Karikatür Sergisi Städtische Galerie Filderstadt'ta (Bonländer Hauptstraße 32/1, 70794 Filderstadt Bonlanden) 25 haziran - 17 temmuz 2016 tarihleri arasında meraklısıyla buluşuyor.

9. Don Quichotte Uluslararası Karikatür Yarışması çerçevesinde düzenlenen serginin küratörlüğünü Erdoğan Karayel; açılış konuşmasını Oberbürgermeister Christoph Traub; tanıtımını Erdoğan Karayel'in yanı sıra Barbara Havlaci-Ludwig (Vorsitzende des Trägervereins INTEGRA Filder e.V.) yapıyor.

25 haziran 2016 günü, yarışma kapsamında ödül alan sanatçıların ödülleri de sahiplerine veriliyor.

"Quo Vadis Europe? Der Weg in die Hoffnung | Umuda Yolculuk" temalı 9. Don Quichotte Uluslararası Karikatür Yarışması'nın birincilik ödülünü Oleksiy Kustovsky (Ukrayna), ikincilik ödülünü Alireza Pakdel (İran) ve üçüncülük ödülünü Mihai Ignat (Romanya) kazanmış; özel ödüllere Angel Boligan (Meksika) (Don Quichotte Özel Ödülü), Bernard Bouton (Fransa) (Sancho Pansa Özel Ödülü) ve Jitet Kustana (Endonezya) (Integra Özel Ödülü) layık görülmüştü.

15 Haziran 2016 Çarşamba

Anadolu'da Kültür ve İletişim - Uygarlık Beşiği Anadolu'da Bugüne Nasıl Gelindi?

@kanalkultur - Atılım Üniversitesi'nin ev sahipliğinde 'Anadolu'da Kültür ve İletişim Sempozyumu', uluslararası akademi camiasını 15 - 17 haziran 2016 tarihlerinde Atılım Üniversitesi İncek Kampüsü'nde Ankara'da buluşturuyor. Sempozyumda, Anadolu ve Ankara'nın geçmişten günümüze yaşadığı kültürel serüveni anlatılıyor.

Sempozyumda, Anadolu'da kültür ve iletişim konusunu anlatmak üzere Trevor Bryce, Jak Yakar, Jacopo Turchetto, Mehmet Özdoğan, Nicole Laneri, Andreas Külzer, Sachihiro Omura ve Suraiya Faroqhi; Ankara ve çevresinde kültür ve iletişimle ilgili olarak Berna Alpagut, Hakan Yiğitbaşıoğlu, Işın Yalçınkaya, Aliye Öztan, Ahmet Ünal, Musa Kadıoğlu, Zeynep Öğün, Coşkun Özgünel, Filiz Yenişehirlioğlu, Özer Ergenç, Mehmet Tuncer, Esin Kahya ve Gökçe Günel konuşmacı olarak yer alıyor. İletişimin bugünü ve geleceğiyle ilgili Lee Artz, Graham Murdock, Philip Kohl, Jonathan Hardy ve Chung Peichi konuşma yapıyor.

Sempozyum, bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara ve coğrafyası Anadolu'ya ayna tutmayı amaçlıyor: Günümüzde iletişim denilince akla hemen hemen ilk ve tek araç olarak sosyal medya geliyor. İnternet, twitter, facebook, youtube, instagram, messenger, whatsapp gibi pek çok sosyal medya uygulaması günlük hayatı işgal ediyor. Gelecekte sosyal medya egemenliği yaygılaşıacak görünüyor. Ama hep böyle miydi? Geçmişte nasıldı?

'Anadolu'da Kültür ve İletişim Sempozyumu' çerçevesinde; M.Ö. 18. yüzyıldan bu yana, Mezopotamya uygarlıklarının etkisiyle yazıyı keşfeden ve kullanan, Asur Ticaret Kolonileri Çağı ile uzak mesafeli ticareti, bilginin ve kültürün değişimini öğrenen Anadolu insanının kültürel mirasının ne olduğunu gözden geçilmesi planlanıyor. Ankara merkez olmak üzere yeni bir uygarlığın değerlerini ortaya çıkartmak hedefleniyor.

9 Haziran 2016 Perşembe

Surre-i Hümâyûn

Seyit Ali Kahraman tarafından hazırlanan "Surre-i Hümâyûn", Osmanlı'da Hicaz ile İstanbul arasında beş yüz yıl köprü kurmuş Surre geleneğini ortaya koyuyor.

Osmanlı Devleti'nin ve halkının Hz. Peygamber'e bağlılığını, mukaddes topraklara olan saygısını gösteren bir âdet olan Surre Alayı, Mekke ve Medine'ye hac mevsiminde yollanan para ve hediyelerdir.

Kabul gören kanaat üzerine, Yıldırım Bayezid döneminde uygulanmaya başlanmış olan Surre-i Humayûn Alayı'na son derece önem veren Osmanlı Devleti, hazinesinden büyük harcamalar yapmış ve her dönem bu âdeti yerine getirmiştir. Her yıl Recep ayının on ikisinde, İstanbul'dan Mekke'ye uzanan bir gönül köprüsü olan Surre Alayı padişahın, saray mensuplarının, devlet erkânının ve halkın yolladığı paha biçilmez hediyelerden oluşan bir hayır kervanıdır. Halkın da katıldığı resmi bir tören olan Surre Alayı, hazırlanışı, uğurlanışı, kervanın geçtiği yerlerde yapılacak karşılamalar, geçilecek yolların bakımı ve onarımı, emniyetin sağlanması, konaklama hizmetleri gibi çok geniş hazırlıkları içeren bir yolculuktur. Bu yolculuk, bayramın birinci günü Kâbe’nin gülsuyu ve zemzemle yıkanarak, ipekten işli Kisve-i Şerif'inin giydirilmesiyle tamamlanırdı.

Arşiv kaynaklarına dayalı olarak hazırlanan eserde, surrenin tanımı, surre geleneğinin ortaya çıkışı bunun yanında İstanbul ve Mısır’daki surre törenleri, hac yollarının emniyeti ile ilgili belgeleri ve surre defterlerinin muhtevası, İstanbul’daki surre alayı teşrifatı, yaşanmış hatıralar ve yüzyıllar içinde yazılan kitaplarda yer alan Mekke ve Medine resimleri bulunuyor.

8 Haziran 2016 Çarşamba

Bizanslı 'Öteki'yi (ve Dolayısıyla Kendiliğini) Görmek ve Öteki Olarak Bizans

'barbar, canavar, putperest ve hatta şeytani 'öteki'ni tanımlamak ve kötülemek için kullanılan retorik araçların sürekliliği...' [Maja Kominko]

Bizans dünyası dışında kalan kültürlerin, Bizanslılar tarafından, özellikle coğrafi ve etnik bakış açısından temsil edilişi, hem Bizans dünyasına ait olmayanın algılanışına hem de Bizans’ın kendi imgelemini nasıl oluşturduğuna ışık tutuyor. İmparatorluk sınırlarının ötesindeki kültürleri Bizanslıların nasıl tanımladıklarını, iklim, bitki örtüsü, dil ve farklı yaşam biçimleri gibi coğrafi ve etnik unsurlar şekillendiriyor.

Bizanslıların algısında bu unsurlar ötekilerin tarihi, dini gelenekleri ve siyasi durumlarıyla karmaşık bir ilişki içindedirler. Bizans’ın coğrafi ve etnik açıdan –bilinenden egzotik olana veya içerdeki ötekinden dışardaki ötekine kadar– öteki ile karşılaşması, Bizanslıların kendi çevreleriyle uzamsal olarak nasıl ilişki kurdukları ve komşularından kendilerini nasıl ayrıştırdıkları ile ilgili ipuçları sağlıyor.

'Coğrafi ve Etnik İmgelemde Bizans Kimliği ve Öteki' konusuyla düzenlenen Dördüncü Uluslararası Sevgi Gönül Bizans Araştırmaları Sempozyumu'nda öteki imgesinin oluşmasında etkisi olan coğrafi, etnik ve diğer tüm unsurlar arasındaki karmaşık ilişkinin, yazılı kaynaklar, sanatsal ve maddi bulgularla sorgulanması; Bizanslıların ötekilerden bahsederken kendilerini nasıl anlattıklarının incelenmesi amaçlanıyor.

7 Haziran 2016 Salı

Neslihan Pala - Sıkıntı Yok

Neslihan Pala - Sıkıntı Yok, 40 x 20 x 25 cm.
@kanalkultur - Neslihan Pala, 'Sıkıntı Yok' isimli ahşap sergisi ile 14 - 30 haziran 2016 tarihleri arasında Galeri Selvin 2'de sanatseverlerle buluşuyor.

Sanatçı, sergi hakkında şunları kaydediyor:

"Özgür olduğumuz yegane alan düşüncelerimizdir. Hatta o kadar özgürdür ki, özgürlük alıp başını gider. Bazen de kontrolü sağlanamaz, bu defa da düşüncelerden özgür kalmak için çabalanır. Anksiyeteye dönüştüğünde deli gibi bir kaçış yolu aranır. İyi ki bir yol her zaman vardır. Herkesin kendi yolu vardır.

Yıllar yıllar öncesinde irade ve kendimi tiye alma benim yöntemimdi. Mizahın öz sorgulanmasındaki rolü, önemli olanı önemsiz duruma düşürmektir. Öz savunmada büyük bir rol oynar. Savunma ve saldırı ilginç bir biçimde mizahta birleşerek, rahatsız edici kompleks durumların karikatürize edilmesiyle sosyal ve psikolojik etkilerini zayıflatır. Korku ve obsesyonu mizah yoluyla algılamak, yaratıcılığı ve üretim arzusunu körüklediği gibi özgürleştirici de oldu. Gerçi her duygu kabullenmeyi ve sevilmeyi hak ediyor. Tiye alsak da orada işte. Var.

Erick Kaestner’in 'Korku duymayanın hayal gücü yoktur' sözüne sıkı sıkı tutunasım var. Bu zincir reaksiyona sebep olan korkularıma da teşekkür borçluyum.

3 Haziran 2016 Cuma

Mülksüz ve Mülteci Hikâyeleri, DOCUMENTARIST 9. İstanbul Belgesel Günleri'nde Ödülleri Paylaştı

@kanalkultur - DOCUMENTARIST 9. İstanbul Belgesel Günleri sona erdi. Ödüller, mülksüz ve mülteci hikâyelerine..

28 mayıs 2016’da başlayan DOCUMENTARIST 9. İstanbul Belgesel Günleri, 2 haziran 2016 günü COOP’ta yapılan yapılan kapanış töreniyle sona erdi.

Festival bu sene 7 değişik mekânda 80’i aşkın filme, atölye, panel, söyleşi gibi bir dizi yan etkinliğe ev sahipliği yaptı. Meksika’dan Pakistan’a kadar dünyanın her yerinden 20’ye yakın konuğun katıldığı 9. Documentarist’te 23 tane yerli belgesel de seyirciyle buluştu.

Yarışma bölümünün bulunmadığı ancak yeni yönetmenleri teşvik etmek üzere verilen ve Hollandalı usta Johan van der Keuken’in adını taşıyan Yeni Yetenek Ödülü’nü bu sene Selim Yıldız’ın yönettiği “Hatırlıyorum” adlı filmi kazandı. Füsun Demirel, Gürcan Keltek, Suncem Koçer, Enis Köstepen ve Virginia Cromei’den oluşan jüri, filmi “Zor bir coğrafyada çekim yapmanın riskini alıp kamerasıyla doğru yerde, doğru zamanda olmayı başardığı ve çatışma kadar, çatışmanın arkasındaki gündelik hayata yaklaşımındaki hassasiyetinden ötürü” ödüle değer buldu.

Yeni Yetenek Ödülü jürisi ayrıca Ahmet Murat Öğüt, Aylin Kuryel, Begüm Özden Fırat, Emre Yeksan’ın yönettiği “Hoşçakal Lenin” adlı kısa belgeseli “Davetsiz bir misafirin kıyıya vurmasının başlattığı ideolojik tartışmanın absürt boyutlarını mizahla iç içe kolektif bir çabayla anlattığı için” Jüri Özel Ödülü’ne değer buldu.

2 Haziran 2016 Perşembe

Zerrin Tekindor, Art-Stuttgart Sanat Fuarı'nda

Zerrin Tekindor, tuval üzeri karışık teknik,
140 x 140 cm., 2016 
@kanalkultur - Zerrin Tekindor, tuval üzerine yaptığı karışık teknik çalışmaları ile 2 - 5 haziran 2016 tarihleri arasında Almanya Art-Stuttgart Sanat Fuarı'nda Galeri Selvin ile birlikte Stuttgart'ta...

Tiyatro kariyerini sürdürürken, 1990-1994 yılları arasında Bilkent Üniversitesi Resim Bölümü'ne özel öğrenci olarak devam eden sanatçı, Halil Akdeniz Atölyesi'nde öğrenim gördü. Bu bölüme eğitmen olarak davet edilen Mehmet Güleryüz ve Bedri Baykam Atölyelerinde çalıştı.

Kasım ayında Contex Art Miami Fuarı'nda da eserleriye sanatseverlerin karşısına çıkacak Tekindor, son dönemde resim çalışmalarına ağırlık veriyor.

Nebahat Karyağdı - Yeni Bir...

@kanalkultur - Savaşlar, göçler, ötekileştirme, cinsel kimliklere açılan savaşlar, küresel ısınma, ekonomik kriz gibi pek çok sorunla evrendeki mesaisine devam eden dünya için büyük bir kaostan söz edilebilir.

Tüm bu kaosun ortasındaki insanlık için "yeni bir..." umuttan da bahsedebilir mi? diye düşünen sanatçı Nebahat Karyağdı, "Yeni Bir…" isimli sergisinde zıtlıkların birlikteliğine övgü taşıyan imgeleriyle, iyi, kötü, mutluluk, kaos, özgürlük, umut, başlangıç ve aşk gibi değerlere övgü ile yaklaşılırken yabancılaşma, tutsaklık, baskı, ötekileştirme kavramlarını sorguluyor.

Sergi, Balat'ın tarihi dokusunda açılıyor. Son bir yıl içinde yaptığı yağlıboya ve akrilik çalışmalarında Karyağdı, popüler kültür ikonlarını bu değerler ışığında yargılıyor ve kendi imgelerini yeni bir dille ortaya koyuyor.

1 Haziran 2016 Çarşamba

Didem Yağcı - Self Connection | İçsel Temas

Didem Yağcı - Michelle, tuval üzerine kumaş katmanları,
keçe ve mürekkep | Multi-layered fabrics,
felt and ink on canvas, 170 x 135 cm.
@kanalkultur - Didem Yağcı, Self Connection | İçsel Temas adını verdiği ve özellikle 'Kadın' figürünüön plana çıkardığı sergisiyle 18 mayıs – 19 haziran 2016 tarihleri arasında Galeri İlayda’da sanatseverlerle buluşuyor.

Sergide yer alan eserlerinde kumaşlardan, eski kitapların sayfalarından ve doğal keçeden faydalanan sanatçı, Şems-i Tebrizi’nin 'Ne yöne gidersen git, çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.' sözünden yola çıkıyor ve kişinin içine yaptığı yolculuğu betimliyor.

Özellikle 'Kadın' figürü üzerindeki dramatik etkileşimleri içselleştirerek ön plana çıkaran Didem Yağcı, insanın diğer canlı ve cansız nesnelerden farkının; düşünceleri, duyguları, bilinci, korkuları, endişeleri, içgüdüleri ve istekleri olması gerçeğinden yola çıkarak, evrende -insan denen varlığın -ona tahsis edilmiş bir beden aracılığıyla- deneyimlediği hislere vurgu yapıyor.

Çalışmalarında, felsefi ve sanatsal anlamda edindiği farklı bakış açılarını yenilikçi, yaratıcı bir şekilde dönüştürüp yeni formlar meydana getirirken, görsel kompozisyon, farklı malzeme kullanımı ve renk dengesi arasındaki ilişkiye özel bir önem veriyor. Bu yaklaşımıyla resim sanatının algısının geleneksel yollarını değiştirmeyi amaçlıyor.