Bu Blogda Ara

5 Eylül 2013 Perşembe

Yaşar Kalafat: Eski Türk İnançları İtibariyle Nasreddin Hoca

Dr. Yaşar Kalafat
"Trabzon'un içine
Güvercinler uçayı

Kaynanası şaşırmış
Sanduğu ters açayı"


Giriş

Nasreddin Hoca şaşırdığı için binitine ters binmedi. İnsanların şaşkınlıklarını onlara güldürü ile anlatmak için merkebine ters bindi.

Türk halk inançlarında "dökülen saçları savurmamak"[1] "tırnağı ulu orta atmamak"[2] "gece aynaya bakmamak"[3] ve benzeri birçok inanç vardır. Bunlardan birisi de "ters motifi"dir.[4] Bu inançların mitolojik kökenlerine inilmesi gerektiği inancından hareketle toplanılan inanç içerikli malzemeyi anlamlandırmaya çalışılıyoruz. Günümüzden mitolojik döneme ulaşılmaya ve mitolojik dönemden günümüze ulaşan bulguları tartışmaya açıyoruz.

Bu münasebetle çalışmamızda, Türklerin Eski İnanç Sistemleri, bu sistemdeki kültlerden "kara" ve kodlardan "ters" üzerinde duracağız.. Böylece bilvesile ile yaptığı açıklamada Hoca'nın belirttiği gibi, hareket halinde iken ders verirken neden merkebine ters binmiş olduğunu açıklamış olacağız. Hoca, öğrencileri ile dolaşarak ders verirken böyle yapmak zorunda idi. Bu 'görüp ve gösterebilmek' aynı zamanda mecaz anlam taşıyordu. Nitekim insanlardan bir kısmı nedendir veya onları neden ters istikamete yönlendiriyorsun" denilmesi üzerine, dünyanın dengesi için bunun gerektiği mealinde bir cevap verir.

Hal bu olunca, Hoca'yı ters binmiş olduğu merkebi ile tespit eden dokümanlar ile isminin son hecesinin 'd' ile aslına uygun olarak yazılmış olması özel önem arz etmektedir. Bu iki husus Nasreddin Hoca Kültü'nün mitolojik dönemden günümüze devamlılığını gösterir. Hoca'nın mesleği ve eşeği sadece sıradan bir meslek ve binit değiller, O'nun sanat ve fikir hayatının da bir parçasıdırlar.

Nasreddin Hoca parantezinin açılması çok kere bir halk feylesofu ve bir güldürü ustası noktasından hareketle yapılmıştır. Biz, Nasreddin Hoca'nın aynı zamanda bir tasavvuf bilgini olduğuna ve Türk tasavvufunun da mitolojik dönemin verilerinden arî olmadığına inananlardanız. Buradan hareketle ters motifi ile Hoca'nın merkebine ters binişi arasında mistik bir boyut olduğunu düşünüyoruz. Nasreddin Hoca'nın merkebine ters binerek sergilediği güldürü ortamı da bize göre sıradanın dışındadır. Zira iffeti kirlenmiş veya kirletilmiş gelin adayının bu durumu zifaf gecesi anlaşılır ise ona uygulanan iki ceza veya reva görülen iki muamele vardır. Bunların birisi saçlarının ustura ile kazanmasıdır. Bu hal saçlılığın tam tersi olan saçsızlıktır. Kadında saç cinsiyetin iffetin sembolüdür. Diğer işlem ise babasının evine gönderilirken merkebe ters bindirilmesidir. Bu uygulama da töreye aykırı tutumu anlatır. Adeta hoca merkebe ters binerek ciddiyetin yerine zıddı olanı ikame etmiştir.

Evvelce halk inançlarında seccadenin ucunu ters çevirmekten tutun da, yağmur duası yapılırken parmakları ters istikamette tutmaya ve bu duaya katılanların elbiselerini ters giymelerine, dua ederken normalde parmaklar yukarıya doğru tutulur iken, beddua ederken parmakların ters istikamete tutulması, kız istemeye gidince iç çamaşırı ters giyinmeden tutun da sureler ters okunarak büyü yapılmak istenilmesine kadar bir seri inanç ve uygulama tespiti yapıp yayınlamıştık.[5] Bunların arasında Makedonya'da bebeğin nazardan korunması için iç çamaşırlarının ters giydirilmesi, keza erkek çocukların muhtemel kara iyelerin zararından korumak için onlara Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Türkiye'de kız elbisesi giydirilmesi bu tür örneklerdendir. Balkanlarda "ters huylu" insan ifadesi ile hırçın, asabi veya uygunsuz kimse değil, beklenilenden, genelin tutumunun tersi tepki veren kimse kastedilir. Bu durum "tersi dönmüş olma" deyimi ile ilişkilidir.

Divriği ve birçok yerdeki "Huy Kesen Evliyası" muhakkak kötü bilinen huyun giderilmesi anlamına gelmeyebilir. Bir noktada huyun tersi olan durum temenni edilmiş olur. huylu olmak, saralı olmak, bayılmalı olmak anlamına gelir. Anılan evliya bu hallerde şifadır ki, bayılma halini huyunu ters çevirerek kesmiş olur.

Kars yöresinde ellerdeki siğillerin geçmesi için bir kurbağa yakalanıp ters çevrilip üzerine bir taş konur. Ellerdeki siğiller ile kurbağa arasında bağ kurulduğu inancı çok yaygındır. Varsak Türkmenlerinde cenazenin yıkanması için su ısıtılan kazanın işi bitince ters çevrilir ve öylece bir gün kalması sağlanır. Iğdır'da misafir artık istemiyorum anlamında eskiden çay bardağını ters çevirirken giderek bu uygulamanın çay kaşığının ters çevrilmesine biçimine dönüşmüştür. Bazı yörelerde ise mezara toprak atılan kürekler ters çevrilip mezara su bunların üzerinden dökülür. Karapapak Türklerinde süvarisi ölen at mezarlığa kadar getirilir ve onun eyeri ters bağlanır. Türk kültürlü halklarda rüya yorumu yapılırken, "rüyada görülenin tersi çıkar" diye bir inanç vardır. Mesela rüyada öldüğü görülen kimsenin ömrünün uzayacağına yorum yapılır. Çiğil Türklerinde ölen kimsenin açık olan gözleri elin tersi ile kapatılır. Birçok yerde sabun ve ayrıca bıçak makas gibi delici kesici nesneler elin tersi üzerine konularak alınmaları istenir. Mesela rüyada öldüğü görülen kimsenin ömrünün uzayacağına yorum yapılır. Cerit Türklerinde ayakkabının ters dönmesi ölüm haberi olarak algılanır.[6]

Bu arada çalışmalarımız ilerledikçe "Kara Kura" inancı ile ters motifi, Tatar Türk halk inançlarında ters motifi ve Azerbaycan Türk halk inançları ters motifi bağlantısı itibariyle üzerinde durulabilecek bulgular da edindik Bunlar birçok uygulamadaki zahiri tersi göstermekle kalmıyor adeta başka bir âleme mesaj veriyorlardı.

Tespitini yaptığımız inanç içerikli bir efsanede her işi ters giden bir kimse ulaşılması imkânsız olan "baht feleği"ne tavsiye üzerine gider. Yol boyunca da karşılaştığı canlılardan benzeri sıkıntılarının çözümü için siparişler alıp yardım vaadinde bulunur. Efsanenin konumuzla ilgili yanı "bahtı kapalı" "baht çarkı ters dönem" canlılar vardır. Bunlardan bazılarının tıkanan baht suyunun yolu açılmalı ve bazılarının da ters dönmekte olan "baht çarkları" nın yönü düzeltilmelidir.

Ters motifindeki bu sürekliliği halk inançlarının her kesiminde görmek mümkündür. Ne var ki bulguların ilişkilendirilip anlamlandırılmaları yapılamamıştır. Van'da şimşek çakınca "Bismillahirrahmanirrahim" denilmez. "Besmele coşturur" inancı vardır. Yani temenniye ters tesir yapabilir. Güçlenerek şiddetini artırmaması istenilen durumlarda "Suphanallah" denilmelidir. Halk inançlarında kişioğlunun dili ile gönlü ile diğer fiilleri ile mutlak olana, gaip âlemine, yakın gözle görünmeyene mesajlar verdiği inancı vardır. Bu mesajlar düz anlatımla olabildiği gibi tersi anlatılarak da olabilmektedir. Bir mesajı tersi ile iletmek veya algılamak bir iletim tarzıdır. Bu ifade biçimine halk inançları kültür dili denilebilir.

Nasreddin Hoca görünmeyeni görüp göremeyenlere göstermek için merkebine ters biner. Bu uygulama bir düşünme ve anlamanın aykırılıktan hareketle anlatım biçimi bir mesaj iletim yöntemi idi. Bu yöntemin inanç boyutu vardı. Zıddı ile anlatma şekli deneyimle edinilmiş olmanın ötesinde derinliklerinde inancın bulunduğu bir yansımanın ürünüdür.

Bu verilerin birikimi bize Nasreddin Hoca'nın merkebine ters binmiş olmasının mistik-mitolojik bir boyutunun da olabileceğini düşündürdü. Çalışmamızda bu konuyu işleyip tartışmaya açıyoruz.

Nasreddin Hoca'nın güldürücülüğünün kaynağı anlatılırken onunla ilgili anlatılan bir efsaneye göre hocaları Nasreddin Hoca ve diğer iki arkadaşına bir kuzu verir bu 3 öğrenci arkadaş bu kuzuyu ziyafetleri için kullanmaktadırlar. Yemekten sonra kuzunun bütün kemikleri bir araya getirilir ve hocaları el açıp dua edince kuzucuk yeniden dirilirmiş. Hocalarının medresede olmadığı bir gün 3 arkadaş kuzularını gizlice dere kenarına getirip kesip yemişler. Toplanılan kemiklere ilgili dua okununca kuzu cana gelip dirilmiş. Ancak muzip Nasreddin kuzuya ait kemiklerden birisini saklamış. Saklanılan kemik kuzunun ayağına ait olmalı ki, kuzucuk dirilmesine rağmen topallamaya başlayınca ona gülmüşler. Durumu geldiğinde anlayan hocaları beherine bir temenni de bulunmuş. Nasreddin'e de "Dünya durdukça insanlar sana hep böyle gülsünler" diye dua/beddua etmiş bunun üzerine Nasreddin hep derinliği olan tutumları ile güldürür.[7]

Nasreddin Hoca cansız bilinen çevre ile konuşabilmekte, mesela Kızıl Irmağa bir şeyle sormakta, ancak "don değişme", "zaman veya mekân üstü olma" gibi gösterdiği bir kerameti bilinmemektedir. Keramet göstermesi için ağacı yanına çağırıp gelmesini sağlaması istenince, hoca ağaca yanına gelmesi için 2 defa seslenir. Ağaç gelmeyince kendisi ağacın yanına gider ve "Büyüklük bizde kalsın der". O'nun kerameti felsefesine yansıyan zekâsındadır.

Benzeri bir fıkra da Nasreddin Hoca ile Emir Timur arasında geçen bir olayı anlatır. Bu fıkrada da adeta gizli ters motifi gizlidir. Emir Timur Nasreddin Hoca'ya kızıp onun eşeğe ters bindirilip Semerkant'tan sürülmesi emreder. Hoca bir yolunu bulup eşek değil de at olması yolunda emirde bir yumuşama sağlar. Ertesi gün Hoca düz bindiği donanımlı beyaz bir atın üzerinde beyaz şık bir kıyafetle huzura çıkınca, "Sizin gibi bir cihan hâkimi hükümdara verdiği sözden dönmek yakışmaz" diyerek emri ters çevirip lehine döndürmesini bilir.

Bu arada tezimizle doğrudan ilgili olmasa da hocanın medrese hayatı ve arkadaşları için farklı açıklamalar yapılmıştır.[8]

Kemiklerin eksiksiz bir araya getirilmesi halinde bunların yeniden dirilebilecekleri inancının Sibirya ve Altay Türkleri arasında yaşadığını biliyoruz.[9] Ayrıca bilinen diğer bir husus da Türkler hangi dine mensup olurlarsa olsunlar kesilen kurbanlara ait hayvan kemiklerinin kırılmadıklarıdır.[10] "Eti senin kemiği benim", "kemiklerini kırmak" deyiminin medreseye öğrenci verme döneminin aynı zihniyetten kaynaklanan bir hatırası olduğu, derinliklerinde bu neviden mistik bir muhteva bulunduğu söylenilebilir. Dağıstan'dan yapılmış bir tespite göre şölen yemekleri için kesilmiş hayvanın kürek kemiği ortasından çatlatılır ve fakat iki ayrı parçaya ayrılmaz. İnanca göre bu kemik Hz. Muhammed'in atının dizginine takılmış kıvılmış ancak ikiye ayrılmamıştır. Bu olaya hürmeten yemekteki en itibarlı misafir bu kemiğe bakarak davet sahibi ve ailesinin geleceğine dair gördüklerini söyler iyi temennilerde bulunur.[11] Türk kültürlü halklarda "Sofrada Kelle Geleneği" ve "Kemik Falı" konuları ise kemikle ilgili inanç içerikli az-çok farklı konulardır.[12]

Ahmet Ali Aslan'ın açıklamasına göre, Saha-Sire ABD'den edinilen bilgilerde Şamanlarda kemikten ayrılıp tekrar etlenebilmek bir düzey meselesidir. "Türk şamanlar etlerinden ayrıldıktan sonra ruhlar âlemine seyahate çıkmakta, seyahatten geri döndükten sonra kemiklerden ayrılan etler eski yerlerini bulmakta ve etlenen şaman iskeletleri ayaklanıp yürüyebilmektedirler". O'nun edindiği diğer bilgiye göre, bir şamanın Orta Dünya'nın sınırlarını aşıp Yukarı Dünya ve Aşağı Dünya'ya seyahat yapabilmesi için hamlıktan çıkıp pişmesi, ölüp tekrar dirilmesi gerekmektedir. Ölüp dirilebilmek kemiklerinden ayrılıp tekrar etlenerek bedenlenebilmek bir statü bir düzey bir mertebe mesesi idi. Yapmış olduğumuz bu açıklama tezimizi sadece destekleyici bir yan bilgidir.[13] Diğer tarafta Ahilik statüsü alabilmiş olmak da arınmışlığın 7. mertebesine ulaşılabilmiş olmayı gerektirir.

Tamamını henüz göremediğimiz Ali Berat Alptekin'in bildiri özetinde Hoca'nın fıkralarında mitolojik bulgu tahlilinden ziyade, "Altay Türkleri arasındaki Tostar Akay tipi de görünüm itibariyle şeytan Erek'le benzerlikler göstermektedir. Saha/Yakut Türkleri arasındaki Na Suox tiplemesinde de benzer özellikleri ile karşılaşıyoruz." açıklaması yapılmaktadır.[14] Nasreddin Hoca'ya mal edilen Nasreddin Hoca'dan evvelki dönemlere ait fıkralarda da şimdilik görebildiğimiz kadarı ile mitolojik sürekliliği gösteren bir emare yoktur.

Böylece, mitolojik verilerden de nasiplenmiş zamanın diğer bilgileri ve bu arada tasavvuf bilgisi almış yeteneği tescilli bir Nasreddin'imiz var. Geldiği kültürün derinliklerinde Altay ve Sibirya Şamanizm'inin izleri mevcuttur. Şamanizm izleri görülebilen Türk kültür coğrafyası aynı zamanda Nasreddin Hoca'nın Türk kültür coğrafyasıdır.

Bu derece geniş coğrafyaya bu derece uzun süre ve bu dozda sofistik iz bırakabilmek ancak bir boyutu ile mistik muhteva da ihtiva edebilmekle mümkündür. Nasreddin Hoca'nın Şaman veya Kam boyutu ile Hoca veya Molla boyutu arasında bir bağıntı, bağlantı aranılabilecek ise "Şaman-Kam-Baksi/Bahsi-Ozan süreci" gibi "Kaman-Kam-Otacı süreci" gibi "Şaman-Kam-Pir süreci"nde olduğu gibi "Şaman-Kam-Molla/Hoca süreci" de aranabilmeli.

Hoca güldürünün piri midir? Birçok alanda gönül delilerinin varlığı bilinirken Hoca güldürünün 'delisi' midir? Hoca'ya ait fıkralarla Abdal fıkralar arasında ilişki aranırken bu nokta da ihmal edilmemelidir. Hoca için tasavvuf ehli idi denilebilir mi, bunu söylemek belki zordur, ancak Hoca'nın batini boyutunun olduğu bir gerçektir.[15]

"Aynayı tuttum yüzüme
Ali göründü gözüme"


ifadesi ile mutlak olanın yansıması anlatılmak istenirken, resmin negatifinden pozitifine ulaşılabileceği anlatılıyordu. Anlatılmak istenilen pozitifin inkârı değildi.

Nasreddin Hoca'nın kayın anası akarsuya düşer ve su onu sürüklemeğe başlayınca durumdan haberdar edilen hoca suyun akış istikametinde değil de ters istikamette koşmaya başlar ve uyarı alır. Bunun üzerine hoca "-Siz onu bilmezsiniz, o ne ters karıdır' der.

Bir ara açıklama ile belirtmeliyiz ki, biz Kam'ın Şaman'ın mümasili değil ruhlar âlemi ile ilgilenen Şamanın çağdaşı din bilgini ve görevlisi Kam'ın varlığına inanıyoruz.

Ters motifi ile ilgili bilgi derlemem başlangıç döneminde 3 yılımızı aldı. Bu konudaki bulguların ilk mitolojik değerlendirmesini Azerbaycan'da mitoloji çalışan Efseleddin Esker'in çalışmasını gördükten sonra yapabildik. E. Esker makalesinde ters motifi içerikli bir hayli tespit yapmış çözümü Kara Kura ile ilgili tespiti yapınca sağlayabilmişti. Kara Kura diye bilinen Kara İye uyur haldeki insanları bastığında, bastığı kimse boğulacak gibi oluyor basılan kişinin şuuru yerinde olmasına rağmen kızmak, yalvarmak, okuyup üflemek ondan kurtulmayı sağlamıyordu. O sadece "gitme kal" denildiği zaman çıkıp gidebiliyordu. Komutları ters alan ve verilen komutun tersini yapan bir iye idi.

Tatar Türk halk inançlarında Kara güçler, Sihri zatlar/Sihirli zatlar, Tuban Ruhlar/Kara İyeler, Türk kültür coğrafyasından yapılmış bazı derlemelerde Ubır/Vampir, Ibırlı Karak, Yalmavız, Meckey, Mıstan, Picen, Süreli geçmektedir. Bunlar yönlendirmeleri, kandırmaları, aldıkları şekiller ve etkinleri farklıdır. Bunların hepsi de Türk kültürlü halklarda mitolojik dönemin izlerini taşırlar[16]

Tasavvuf ehli Türkologların açıklamalarında "Heyula/Vehim Nuru" olarak ters işlemesiyle bilinen kuvve etrafında halk inançlarında geniş bilgi birikmiştir. Heyula tasavvuftaki 40 halden birisidir. Nasreddin Hoca'da arınmışlığı anlatma merkebine ters binme şeklinde tezahür eden bir ters motifi oluşturmuştur.[17]

Nefis konusundaki mertebeler:

Bu kırkıncı düzey, "Bana seni gerek seni" diyenlerin gittiği yerdir. Âdem'in çamuru eğer yoğrulmuşsa, bu kırk nesne ile yoğrulmuştur.[18] Heyula Nuru bu mertebelerden birisidir. Nasreddin Hoca'da merkebe ters binme şeklinde tezahür eden bir "Ters" motifi oluşmuştur.

Al, cinlere verilen bir isimdir. Taze teşekkül eden kemiklere musallat olan cinlerin adları Jetmen ve Mentej'dir. İsimlerin birbirlerinin tersi olmalarına dikkat edilmeli. Mentej'i Nemdij şeklinde söyleyenler de vardır. Anadolu halk inançlarından tespiti yapılmış olan Almij-Jimla iki cin adı olabilirler. Buradan hareketle Almij'in değişik söylenişi gibi görünen Albız-Albas aynı şeydirler. Ak-kara-cin-peri-iye- ruh-ocak bağlantısına inilip bunların dindeki yerleri açıklanabilir. Böylece belki de vesvese bir cin olan şeytanın ürünü iken vehim nuru ondan arınmışlığın statüsü, mertebesi anlamına geliyordu.

Albastı loğusalara musallat olduğu için, loğusalarda herhalde "ateş yükselmesi" şeklinde tecelli edip, yüz kızarması yaptığı için, bu Albas adlı cini yarattı. Bu hale biraz da bu kızarmadan dolayı Albastı denmiştir. Al Cin'e Al Ruh denilmesi yanlıştır.

Ayrıca Mış ve Bos/Boz kelimelerinin de cin lügatinde yerlerinin olması mümkündür. Bu arada Cin Suresi'nde her insanda 7 veya 9 cinin olduğu belirtilir.

Türk-İslam inanç kültüründe bu konudaki amaç hadiste de belirtildiği gibi bunları Müslüman etmektir. Halk arasında "Perisi Mülayim", "Cini Tepesinde" gibi sözler bu yüzden söylenir. Yani hatalı olarak ruh tanımlaması yapılan cinin şerir veya iyi olması keyfiyeti budur. Bunlardan sarı olanlar peri'dir. Sarı Kız da peridir. Al, kırmızıdır. Ateş, kırmızıdır. Cinlerin ateşten yaratılmış oldukları bilinmektedir.

Tabiî cin alevin, ocağın, demircilik yaptığı söylenen şamanın yakınında olur. Şaman da cine Tanrı der. Hâlbuki onun kendine bile hayri olmaz. İyi-kötü gerçek ruh ile palavra ruh olan cin bir araya gelmez

Ocaklık birazcık öyledir. Ancak bu nispet % 20–25'tir. El almışlara da Ocaklı/Bir Ocaktan derler ki, benzeri başka türlü bir iştir.[19]

Konuyu dinin genel çerçevesi içinde ele alınca "Din=Ahlak=Keşif=İman=İlim'dir" arınmış nefsin gücüdür. Din insanı sürekli düşünmeye, konular hakkında mantık yürütmeye, ele alınan konu üzerinde değişik ve fikri-felsefi sonuçlar oluşturmaya ve sonunda doğru olanı bulmayı amaçlar. Din ehli vicdanlı olup kul hakkı yemezler. Din kişinin menfaatine olan bir emri haktır.

Rahman süresinin ilgili ayetinde kastedilen husus üç vücut bahsi ile izah edilebilir. Burada Rabbin vücudu ile beden vücudu birbirine karışmıyor aralarında nefis engeli vardır.

Biz daha evvel özellikleri ve halkın onlara verdiği isimlerle tanımlanabilen 40 civarında kara iyenin tespitini yapıp neşretmiştik.[20] Bunlara her vesile ile yenilerini de ekleyip anılan çalışmamıza atıf yapıyorduk. Daha sonra bir vesile yaratıp ak ve kara iyelere dair bir toparlama yapmaya çalıştık[21] giderek karşımıza "Kara" kodlu bir iye daha çıktı[22] Bu iyenin özelliği de çok ilginçti

Bu iye "Kara" kodu ile iletişim kurabiliyordu. Adınızı sorduğunda isminizin başına "Kara" veya kara içeren bir ön eklemeliydiniz. Mesela Hasan yerine "Kara Hasan" demelisiniz. Babanızın adı sorulunca keza karalı bir cevap vermelisiniz Karaoğulları'ndan Hüseyin gibi bir açıklama yapmalısınız. Memleketiniz için de öyle bir cevap gerekir. Mesela "Karaköseliyim" denilebilir. Ne iş yaparsın sorusunun cevabı " Karakalem resim yaparım" olabilir. Nereden geliyor nereye gidiyorsun sorularının cevabı "Karahan'dan geliyor Karayazı'ya gidiyorum" olabilirmiş. Bu şekilde 7 ayrı soruya "kara" içerikli cevapla muhtemel bir sıkıntı atlatılabilirmiş.

Annelerin ve bebeklerin koruyucu iyesi/ruhu olarak bilinen Umay Ana dünyaya gelmeden çocukların cinsiyetini belirlerken kız olmak isteyip bebeği erkek ve erkek olmak isteyen bebeği kız yaparmış. Ters motifi ve onunla ilgili inançlar Umay Ana kültünde de karşımıza çıkmaktadır.[23] Erkek çocuğu yaşamayan ailelerin oğullarına kız ismi koymak suretiyle onların yaşayacaklarına dair inancın izahı da buradan hareketle yapılabilir.

Çalışmalarımız sürerken yeni bulgularla karşılaştık cinlerle ilgi bilgi veren bir kaynak bunlardan birisinin insanları güldürerek kasılmalarına bayılmalarına sebep olabildiğini bazı hallerde bu tür bayılmaların ağır tablolara yol açabildiğini anlatıyordu. Çocukluğumuzdan hatırladığımız olaylar vardı çok gıdıklayıp bayılttığımız çocuk yaşta aile fertlerimiz vardı. Bunları çok güldürünce "doğru değil başına bir hal gelir" deniyordu. Çok gülmek de doğru bulunmuyordu, "günahtır, bir şeye uğrarsınız" deniliyordu. Gözlerden yaş gelecek kadar çok gülünmesi halinde insanın inanını yitirebileceği ifade ediliyordu. Biz bu iki bulguda çok gülme, gülerek kasılma noktasında özel bir kara iye cinler arasında bağ olabileceği teşhisini koyduk.[24]

Remil Eliyev "Mif ve Folklor/Genizisi ve Poetikası" isimli eserinde başka bir kanaldan güldürerek öldürebilen mitolojik güçlerden söz ediyordu.[25] Ayrıca yazar aksırığa yol açan bir iyeyi de tanıtıyordu. Bu münasebetle yazar "öz fonksiyonlarına göre bu ruhları hayırhah ve bedhah ruhlara bölmek olar" demektedir ki incelediğimiz bölgelerde ak ve kara iyeler olarak tanımlanmaktadırlar. İnsanlara sağlık getiren ruhlara inanılıyor ve aksıran kişinin aksırığı bu ruhla bağlantılaşıyordu. Nitekim Türk kültürlü halklar arasında aksırık anlamlandırılır bir veya iki defa oluşuna bir anlam verilir aksıran 'çok şükür' gibi ifadeler kullanır. Özbekistan'da bu diyalog İslami bir çehre kazanmış uzun bir söyleşiye dönüşmüştür. Anadolu Türk kültür coğrafyasında çevresi aksırana 'çok yaşa' der. O da 'hep beraber' veya 'sağlıklı yaşayalım' gibi sözler söyler. Aksırmak çok kere sabır alameti olarak bilinir. Çift sabır için "düşeni var düşmeyeni var" denir. Biz Kitabı tanıtırken burada yaptığımız açıklamaya da kısmen yer verdik.[26] Ağustos ayında Türk basınının gülme hastalığına yol açabilen bir virüsten ve bu hastalıktan muzdarip olan turist bir bayandan bahsediliyordu.[27]

Sakıncasına vurgu yapılan gülme, şüphesiz güler yüzlü olmak, gülmenin hazzından mahrum olmak anlamında değildi. Tebessüm sadakayı cariyeden kabul edilmiştir. Hiçbir hayra gücün yetmiyor ise tebessüm et denilmiştir. Adaba aykırı bulunan zamansız, yersiz biçimsiz gülmedir. Belki sırnaşmak, belki yılışmak ve belki de nezaketi olmayan gülme şeklidir. Türk kültürlü halklarda güler yüzlülük kalbin temizliğinin yansıması olarak anlatılmıştır.

Bütün bunlardan sonra amilin adı ister virüs, ister ayaklarını ters olduğu bilinen cin veya kara iye olsun gülmeyi aşırıya götürerek etkin olan bir gücün olduğu söylenebilir.

Biz Nasreddin Hoca'nın merkebine ters binişi ile ters motifi arasında bağ kuran ilk çalışmamızı 2004–2005 yıllarında bir Nasreddin Hoca bilgi şöleni için hazırlayıp gönderdik; ancak katılamadık ve akıbetini de maalesef izleyemedik. Hemen akabinde Tatar Mitlerini anlatan bir kitabın tanıtımını yaparken iyelerle ilgili çok geniş bir karşılaştırma yapmaya çalıştık. Tatar Türk Mitolojisi'nin içerdiği çeşitli ak ve kara iyeler bu iyelerin güldürme benzeri daha birçok meziyetlerinin olduğunu bize gösterdi.[28]

Bütün bunlardan sonra mesajımı özetlemem gerekir ise Nasreddin Hoca'nın güldürücülüğünün mitolojik boyutu araştırılabilir bize göre vardır. Nasreddin Hoca'nın merkebine ters binişinin de izahı sadece güldürme amaçlı olduğu veya basit bir güldürü olayı vasıtası olduğu zor söylenebilir.

Türk kültürlü halkların halk inançları incelenirken onların basit ilkel dinlerin kalıntıları olduğunu söylemek, haksızlık ve gerçeğe aykırılıktır. Türk kültürlü halkların kültürlerinde kült oluştur her kavram muhakkak bihakkın incelenmediği sürece kültürün derinliklerine inilemeyecek yüzeyde kalınıp yabancılık giderek artacaktır.

Türk halk inançları hala bazılarına göre Animist, Fetiş Totemist, inançların İslamı giysiye büründürülmüş şeklidir. Bize göre Türk halk inançları tabiat kültleri ile tasavvufi İslam'ın kavşağında ve kaynağının başındadırlar

Tasavvuf ehli Türkologların açıklamalarında "Heyyule/Vehim Nuru" olarak ters işlemesiyle bilinen kuvve etrafında halk inançlarında geniş bilgi birikmiş Nasreddin hoca'da merkebe ters binme şeklinde tezahür eden bir "Ters" motifi oluşmuştur.[29]

Sonuç

Nasreddin Hoca'nın bu anlayışla irdelenmesi ve halk inançlarındaki ters motifinin kara iyeler bağlantısının bu tür çalışmalar için bir başlangıç olması dileğindeyiz. Bu dileğimiz bize, Nasreddin Hoca'dan yola çıkılarak kültürümüzün derinliklerine giden yeni bir güzergâh kazandırabilir.

Bizde oluşan kanaat, Nasreddin Hoca, insanların ağlaması, meraklanması, düşünmesi, ilgilenmesi ve benzeri hallerinde tersini yapıp güldüklerini düşündürmeği amaçlamıştır.

Din, kutsalla olan ilişki olarak tanımlanmakta ve bu tanımın bütün maddi ve manevi varlık ve nesneleri kapsayan, coğrafyaya, zamana ve topluma göre değişebilen tüm millî ve evrensel dinler için geçerli olduğu ifade edilmektedir.[30]

Evrensel dinler yayılmacı, kendilerinden evvelki dinleri sindirici, yegâne kurtuluş dini kendileri olduklarını söylerler. Bunlar daha evvelkilerin bir şekilde eksik ve bozulmuş oldukları iddiasında olup, başka dinlerden alınanları sentezleyebilici karakterdedirler.[31] Evrensel dinlerin özelliklerinden birisi de kendileri ile birlikte veya kendileri içinde yaşayan ve kitabi dinin formatına tam uymadığı da görülebilen inanç ve uygulamalara "Halk Dini" deyivermeleridir. Bu kapsama girip Gök Tanrı İnancında olan bir kısım Türkler, Hıristiyan inançlı Türklerin ve keza bir kısmının da Müslüman Türklerin ciddi dinî baskısına maruz kaldıkları bilinmektedir.[32] İnanç kültürü farklılığının kültürel değerlerin yeni inançlar adına aynı milletin kültür geçmişinde görülebilmesi ilginçtir. Bununla tarih boyunca milletlerin hayatlarında kimlik belirleyici elemanlardan dinin diğerlerine baskın çıktığı söylenilebilecektir. Tespitin konumuzla ilgisine gelince evrensel din olan İslam'ın din dışı bulduğu inançların dine davetleri gerektiği üzerinde durmuyoruz. Farklı dinlerden almış olduğu katmanlara rağmen, yaşamını sürdüren bir takım inanç ve uygulamaların anlaşılabilmeleri için, onlara ulaşılabilmesi adına "ilkeldir" sınırlamasını aşabilmek gerekir demek istiyoruz.

Kültür coğrafyamızın kült ve inanç motifleri "ters" motifinde olduğu gibi bu zeminde incelenmelidir.

Notlar

[1] Yaşar Kalafat "Balkan Türklerinden Örneklerle Halk İnançlarımızda Saç" I.Uluslar arası Balkan Türkleri Sempozyumu 28–29 Eylül 2001 Prizren, Balkan Türkoloji Sempozyumu Bildirileri yayına hazırlayanlar, Prof. Dr. N. Hafız, Prof. Dr. T. Hafız BALTAM Prizren 2006 sf. 308–314; Erciyes, Ocak 2002 S. 301 sh. 15–16
[2] Yaşar Kalafat –Nadya Yuguşova "Altay Komünizminin Anadolu Türk Halk İnançlarında İzleri" Erciyes Haziran 2000 S. 270 sh. 22–24; Yol, S.2 sh. 102–108
[3] Yaşar Kalafat " Halk İnançlarında Hususiyle Tahtacılarda Ayna" 1. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo –Kültürel Yapısı (Tahtacılar) Sempozyumu (26–27 Kasım 1993 Antalya) Ankara 1995 sh. 75–107
[4] Yaşar Kalafat "Türklerin Dini Tarihi Türk Halk İnançlarında (Ters Motifi)" Prof. Dr. Abdurrahman Çaycı'ya Armağan, Ankara 1995. sh. 297–307; Türk Dünyası Tarih Dergisi Mart 1997 S. 123, sh. 15–19
[5] Yaşar Kalafat "Türklerin Dini Tarihi Türk Halk İnançlarında (Ters Motifi)" Prof. Dr. Abdurrahman Çaycı'ya Armağan, Ankara 1995. sh. 297–307; Türk Dünyası Tarih Dergisi Mart 1997 S. 123, s. 15–19
[6] Yaşar Kalafat, Balkanlardan Uluğ Türkistan'a Türk Halk İnançları, Berikan Yayınları, C. IX-X, Ankara, 2006, s. 24, 142, 166, 186, 197, 211, 237, 238
[7] Ahmet Yaşar Ocak, Bektaşi Menkıbelerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri, Ankara 1977 s. 133
[8] Galip Şevki Yeşim'in "Dünyayı Güldüren Adam" romanında Nasreddin Hoca'nın medrese arkadaşlarının Hallacı Mansur ve Nesimi gibi 2 ünlü tasavvuf bilgini olduğunu açıklayan ifadelerini, araştırmacı Nail Tan eleştirip Seyyid Mahmut Hayranî'nin müderrisliğinde medrese eğitimi alan Nasreddin Hoca'nın hocalarından birisinin Seyyid İbrahim Sultan, öğrenci arkadaşları ise Pir Ebi ve Hocaî Cihan olduğunu açıklamıştır. (Nail Tan, Ragıp Şevki yeşim'in "Dünyayı Güldüren Adam" Romanına İlişkin Değerlendirmeler" Doğumunun 800. Yılında Nasreddin Hoca Sempozyumu, 24–25 Ekim 2008, İstanbul) Nasreddin Hoca'nın medrese eğitimi konusunda Saim Sakaoğlu da bilgi vermektedir. Onun açıklamalarına göre Pir Ebi ve Hocaî Cihan, Nasreddin Hoca'nın medreseden arkadaşları Hoca Fakih ise, medreseden ders almış olduğu hocasıdır. Saim Sakaoğlu bu konuda 'Hoca'yı, Şair Nesimi ve Hallaç-ı Mansur'un arkadaşı ve aynı Hoca'nın öğrencisi olarak gösteren fıkranın aslında yukarıda adları anılan Hoca Fakih ile üç öğrencisinin arasında geçtiği Konyalılarca anlatılmaktadır" demektedir. (Saim Sakaoğlu, Nasreddin Hoca Fıkralarından Seçmeler, Ankara 2006, s. 19)
[9] M. Eliade, Shamanism, Princeton 1974, s. 160–161
[10] Harun Güngör, "Geleneksel Türk Dininden Anadolu'ya Taşınanlar", Yaşayan Eski Türk İnançları Bilgi Şöleni Bildirileri, 16–17 Nisan 2007, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi, Yayına Hazırlayanlar: Ü. Ç. Şavk, Y. Koç, F. Türkyılmaz, M. Cengiz, Ankara 2007, s. 1–6
[11] Yaşar Kalafat, "Türk Halkları Asamblesi Liderler Toplantısı ve Kuzey Kafkasya'da Türk Halk İnançları" Birleşik Kafkasya Ocak, Şubat, Mart 1999 S. 17 sh. 17–26, Avrasya Dosyası İlkbahar 1999 S.1 sh. 283–330
[12] Yaşar Kalafat " Safranbolu ve Yöresinde Türbeler" I. Ulusal Tarih içinde Safranbolu Sempozyumu (4–6 Mayıs 1999) Ankara 2003, sh. 31–41
[13] Ahmet Ali Arslan, "Orta Asya Türk ve Amerika Kızılderili Şamanlarının Giysileri", Yaşayan Eski Türk İnançları Bilgi Şöleni Bildiriler, 1–17 Nisan 2007, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi, Ankara, 2007, s.51–81
[14] Ali Berat Alptekin, "Doğu Türklerinin Nasreddin Hocası Mitolojik Bir Kahraman mıdır", Doğumunun 800. Yılında Nasreddin Hoca Sempozyumu, Etkinlik programı ve bildiri Özetleri 24-25 Ekim 2008, İstanbul 2008
[15] Nasreddin Hoca tanımlaması yapılırken, O'nun tasavvuf ehli bir kimse olduğu belki öncelik verilerek söylenemez. Ama O'nun fikri düşünsel dünyasının tamamen zahiri olduğu, batını bir yanının olmadığı da söylenemez. O'nun bir gönül adamı olduğunu görebilmek için Saltukname yetmektedir. O, Sarı Saltuk'u evine misafir edince O'nun kalbini okumakla ve yaptığı açıklamalara Sarı Saltuk'un gönlünden geçenleri bilen bir kimse olarak yapmaktadır ki, bu ancak kalp gözü açılmış olmakla mümkündü. (Bekir Şişman, Nasreddin Hoca Fıkralarındaki Şahısların Sosyal Statülerine Göre Sınıflandırılması ve Değerlendirilmesi", 800. Yılında Nasreddin Hoca Sempozyumu, 24–25 Ekim 2008 İstanbul
[16] Galimcan Gılmanov, Tatar Mifleri (İyeler, İşanular, Irımlar, Folklor, İm-Tomnar, Sınanışlar, Yalılar) Kazan 1999
[17] Nefis konusundaki mertebeler; Sırf Zât, Mertebeyi Amâ, Ehadiyyet=Kenz-i Mahfî, Vahiy yet, Uluhiyet, Rahmaniyyet, Rububiyet, Arş=Cismi Kill, Kalem-i Âla=Akl-ı Evvel, Levh-i Mahfuz=Nefsi Küll, Kürsî=Akl-ı Küll, Heyulâ, Hebâ, Unsurlar Feleği, Atlas Feleği, Burçlar Feleği,, Zühal Feleği, Müşteri Feleği, Merih Feleği, Şems Feleği, Zühre Feleği, Utarit Feleği, Kaner Feleği, Ateş Feleği= Esir, Hava Feleği, Su Feleği, Toprak Feleği, Müvellidat Feleği, Basit Cever Feleği, Arz-ı Lazım, Maden, Nebatat, Cemadat, Hayvanat, İnsaniyet, Alem-i Suvar= Dünya, Alem-i Mana= Berzah, Alem-i Hakayık= Ukba, Cennet ve Cehennem, Kesib-i Ebyar=Dar-ı Devir.'dir
[18] S. Güngör, a.g.e.
[19] S. Güngör a.g.e
[20] Yaşar Kalafat "Türk Halk İnançlarında Özellikle Toroslar'da Kara İyeler İle İlgili Halk İnançları" Güneyde Kültür, Haziran 1995 S. 76 sh. 21–26
[21] Yaşar Kalafat "Eski Türk Halk İnançlarının Rize ve Yöresindeki İzleri", Rize Valiliği, 1.Rize Sempozyumu, 16–18 Kasım 2006, Rize 2007, sf.359–367
[22] Yaşar Kalafat "Çepni Türk Halk İnançları" Trabzon Sempozyumu, 2006 Balkanlardan Uluğ Türkistan'a Türk Halk İnançları Berikan yayınları Ankara 2006
[23] A. Akmataliyev, Kırgız Folkloru ve Tarihi Kahramanlar, Ankara 2001 s. 131
[24] Yaşar Kalafat-Sinan Oğan, "Abakan Sempozyumu ve Hakasya Seyahat Notları" Türk Dünyası Tarih Dergisi, Mart 2003, S. 195, s.46–54
[25] Remil Eliyev, Mif ve Folklor/Genizisi ve Poetikası, Bakı, 2005
[26] Yaşar Kalafat "Mif ve Folklor" Mili Folklor, Sonbahar 2008
[27] "Hıçkırdığında Kasılıp Kendinden Geçiyor" Hürriyet, Ağustos 2008 Dış Haberler
[28] Yaşar Kalafat-İlyas Kamalov, "Tatar Efsaneleri", Karadeniz Araştırmaları, Karam, Yaz 2005 S. 6 sf. 52–78
[29] Yaşar Kalafat,"Eski Türk İnançları İtabariyle Nasrettin Hoca", Uluslarrası Nasreddin Hoca Sempozyumu,, 24-25 Ekim 2008 İstanbul
[30] Mustafa Ünal, "Evrensel Dinlerin Şamanizm'e Yaklaşımı", Yaşayan Eski Türk İnançları Bilgi Şöleni Bildiriler, 16–17 Nisan 2007, Ankara, 2007, s. 97–107
[31] a.g.e.
[32] a.g.e.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder