Bu Blogda Ara

25 Eylül 2013 Çarşamba

Roz Kohen: Büyükada | Prinkipo

© Roz Kohen
Roz Kohen "Yahudi İstanbul'unu / İstanbul Yahudileri'ni" çiziyor ve anlatıyor: İstanbul'da Yahudiler ve Yahudi Yaşamı

İstanbul'da kış mevsimi sona ererken, Yahudiler temiz hava alma niyetiyle bahar mevsiminde Büyükada'ya yapacakları ilk ziyarete hazırlanırlardı.

Şakacı mizahıyla bizleri her zaman güldüren babam, "haydi Ada'ya dürbünlü köpeği görmeğe gidelim" derdi. Böylece, alelade bir gezi olmayacağını bilirdik.

İlkbaharda Büyükada'nın şehirdekinden çok değişik ve sakin bir atmosferi vardı. Kendine has mimarisi ve bahçeleri ile Ada ziyaretlerimiz hiçbir zaman alelade değildi aslında.

Ziyaret'in amacı ne olursa olsun, her Ada ziyareti gibi, bu da hatıralardan silinmiyecek bir gezi olurdu.

Gezi'nin başlangıcı, Büyükada'nın iskele çıkışıydı. Çıkışta vapur kalabalığını Çingene kızlar karşılardı. Sepetlerindeki, çam dikenlerine takılmış nefis kokulu yasemin demetlerini, vapurdan inen, günün modasına uygun yazlık elbiseli, zarif beyaz eldivenli kadınlara satarlardı.

Babam hevesle hemen Ada girişinin sağındaki Rum fırıncının dükkanına koşardı. Zaten çörekotu, susam, anason ve tarçın kokuları hepimizi Madam Mariola'nin pastahanesine yöneltirdi. Fırıncı Madam Mariola, önlüğüyle bizleri karşılamaya dükkan önüne çıkardı.

"Müsyü Izak, posi se kala ise?"[1]

Rumca sohbetleri devam ederken, diğer Rum fırıncılar da lafa karışır; bilmediğimiz bu dilde ablamla beni işaret ederek konuştuklarında, konunun bizlerle ilgili olduğunu anlardık.

"Ti naftos? Poli omorfo.. to pedya kala ise?"[2]

Annemin el çantasındaki kesekağıdı içindeki poğaça ve kurabiyelerle mimoza ağaçlarının gölgesinde Splendid Oteli'ne doğru yollanırdık. Bu ziyaret, Ada aristokrasisi ile bu mevsimdeki ilk karşılaşmamız olurdu.

Splendid Oteli çok lüks olup klasik yağlı boya sanat eserlerine sahipti; hasır koltuklar, türlü saksılarla donanmış odaları ve balkonlarıyla denize bakardı. Babamın patronu David Safra bu otelin müdavimlerindendi ve bizleri sevinçle karşılardı. Rumca başlayan sohbetleri Fransızca'ya dönüşür, Babam ezilip, büzülür, kibar iltifatlara başı önünde ve hürmetle karşılık verirdi.

"Je vous remercie mille fois et je m’excuse parce-que la petite, elle est timide. Monsieur Safra, et nous ne voulons pas vous déranger."[(3]

Sonra bizleri bahane eden babam, patronuyla selamlaşır ve yolumuza devam ederdik.

Bizimkiler Ada'nın Rum yaşam tarzını öve, öve bitiremezlerdi:

"İstanbul'un Rumları ve özellikle Ada'nın Rumları, herşeyi bilir ve çok zevklidirler. Güzellikleri dillere destandır, evlerini zevkle döşerler, kibar ve hatırşinastırlar. Evlerindeki kristaller Avrupa malıdır..."

O gün, Bizans aristokrasisi ve Osmanlı ileri gelenlerinin sürgün prens ve sultanlarının adası "Prinkipo"da kendimizi onlar kadar aristokrat hissederdik.

Rum Madam Katerina ile evli olan babamın kuzeni Rafael Benşuan, tepe üzerindeki deniz manzaralı bahçeli şirin villada otururdu. Ada'nın diğer evlerindeki gibi bu evde de egzotik yağlı boya tablolar, vazolar, ayna ve kristaller olup, geniş balkon kapıları dantel perdelerle süslüydü.

Evin avlusundaki nar ve mimoza ağaçları, ortancalar Madam Katerina'nın gurur vesilesiydi. Kendi şehir yaşamımımızda görmediğimiz bu özellikler, bize değerli görünür, Ada sakinlerinin farklılıklarını temsil ederdi.

Madam Katerina'nın evinde de Rumca ve Fransızca konuşulurdu. Bizimkilerin bu kuzenlerle olan bağları sıradışı olup, duydukları hayranlığı her fırsatta ifade ederlerdi.

Ada gezisi dönüşü evdeki konuşmalarda Rumca terim ve söyleşiler bir hafta kadar devam ederdi. Gezi öncesi "köpekli dürbünü göreceğiz" türü alaylı Musevi İspanyolcası deyimler yerlerini, iç açıcı Rumca atasözlerine bırakır, bizlere yeni ümitler getirirdi. "kathiyem bodi ya kalo"[4]

Büyükada'nın aristokrat yaşamının olumlu etkileri yeknesak yaşantımıza yansır, ziyaret sonrası eve taşıdığımız mimoza demetlerinin ömrü kadar devam ederdi.

Notlar
[1] Rumca. "Bay Izak, Nasılsınız?"
[2] Rumca. "Kim bunlar, Pek güzeller, çocuklar iyi mi?"
[3] Fransızca. "Binlerce teşekkürler, özür dilerim, küçük kızım çok çekingen, Müsyü Safra, sizleri daha fazla rahatsız etmiyelim."
[4] Rumca. "Her yeni gün yeni ümitler getirir."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder