"Musahiplikten sonrası yoktur. Her insanın bir yol kardeşi (ahratlığı) olur. Buna musahip denir. Sahip olmaktan gelir. İki aile birbirlerini kardeş olarak seçerler. Bunun töreni, tüm Alevi oymaklarında aynıdır. Musahip olan iki aile birbirini iyi tanıyacak ki, Aşina olacaklar. Yorum yapmaksızın birbirlerinin peşinden gidecekler, yani birlikte iş yapacaklar, birlikte ağlayıp birlikte gülecekler buna da peşinde olma anlamında Peşine denmiştir. Çiğildaş denmesinin sebebi de bu kurulan yoldaşlıktan üreyen kişiler çağıl taşları gibi çoğalacak, akrabalık katarı genişleyecektir.''diye bir savunma yaptı ama bizce tutarlı değil. Zira Yanyatırlar bunu Buyruk hükümlerine göre yürüttükleri gibi diğer üç kapıyı kurumlaştırmışlardır. O halde bu dört kapı yalnız Yanyatır Ocağı'na bağlı Tahtacıları kapsamaktadır.
Özverme
Özverme, Aşina olmak isteyen ailelerin, bağımsız kalmaları için, yapılan törene denir. Musahiplikte yeterince kaldıktan sonra, ikinci kapıya geçmek isteyen aileler biraraya gelirler. Belli bir törenden geçtikten sonra, birbirlerine Aşina olabilmeleri için, izin verirler. Bu bir nevi ayrılmadır. Ama, özdeki kardeşlik ve diğer akrabalarına olan yakınlık sürer. Bir kimse, dört kapının tamamını bile geçse, gene de musahibinden kopmaz. Dolayısıyla dört kapıda buluşan canlar, büyük bir halka oluştururlar. Bu halka o kadar büyür ki, bir aile dört kapıdaki tüm canların kendileri ve yakın akrabalarıyla bütünleşir. Bu bütünleşme sonunda, yüzlerce, binlerce kişi aynı duyguya sahip katarlar oluştururlar.
Özverme işlemi, musahip töreni içinde yapılır. Bağımsız olarak özverme olmaz. öz verecek kimseler, musahiplikteki gibi hazırlık yaparlar. Uygulama da aynıdır. Örneğin, çiftler müşterek kurban keserler. Cem erenleri toplanır. Delil uyanır. Eşikten niyaz ederek meydana geçilir. Niyaza varılır. Şah-ı Merdan döşeği atılır. İki musahip eşleri ile birlikte erkâna yatarlar. Şaplak vurulur. Kalkıp hayırlılarını alırlar. Yerlerine dönerler. Özverme işlemi burada biter. Bundan sonra musahip olacaklar için, tören sürer. 12 hizmet tamamlanır. 12 erkân sonuçlanır. Hem musahip hem de özverme töreni, birlikte yenen kurbanla sona erer. Ancak aynı törende, daha önce özünü vermiş Aşina olacaklar varsa onların da işi görülebilir. Kısaca, Aşina, Peşine, Çiğildaş olmak için, mutlaka meydan açılması, yani musahip töreni yapılması şarttır. Buradan şu sonuç çıkar. Alevilerde cemin özü musahiplik törenidir.
Aşina
Daha önce özünü vermiş olmak koşuluyla anlaşan iki (musahipli) aile, Aşina olabilir. Ancak bu tören daha basittir. Maddi yükü de fazla değildir. Bir horoz -Cebrail- ve bir yarımlık dolu yeterlidir. Meydanda Musahiplik ve özverme gibi işler bitince dede, Aşina olacak kişileri çağırır. Erkâna yatırır. Kalkarlar, diz çökerler. Dede, özvermiş olanların dolusundan, her birine birer tane verir. İçerler. Niyazlaşırlar. Hayırlılarını alıp yerlerine otururlar.
Atılan sofraya önce Aşina olanlann Cebrailleri gelir. Dede, sofrasında oturan Aşinalılara Cebraillerden birer lokma verir. Bundan sonrası, musahip törenindeki sırayı takip ederek, sona erer.
Peşine
Yanyatır Ocağı'na bağlı Tahtacılarda üçüncü kapı Peşine kapısıdır. Kişi yolda merhale aldıkça, hem olgunlaşır, hem de kendi toplumunda saygınlık kazanır. Buna "yol büyüklüğü" denir. Yaşı küçük bile olsa, yolda büyük olanlar, her mecliste önde gelir. Örneğin, meydana geçerken, dededen sonra sıra, yol büyüğünündür. Cem dışında da her gittiği yerde, yol büyüklerine ayrı bir saygı gösterilir.
Peşine olmak için özverme işlemine gerek yoktur. Cebrail de istemez. O işi bir elma ile hallederler. Yük iyice hafiflemiştir. Peşine olmak için, bir elma ve bir yarımlık dolu yeterlidir.
Aşina'da olduğu gibi musahip ve özverenlerin işmeli bittikten sonra, dede önce Aşina, sonra da Peşine olacakları çağırır. Aşina olanların dolusundan her birine birer tane verir. Daha sonra dede Peşine adaylarını ortaklaşa alarak, getirdiği tek elmayı dörde bölerek, her parçayı birisine verir. Yerler. Niyazlaşırlar. Hayırlılarını alıp yerlerine otururlar. Görüldügü gibi Aşina ve Peşine töreninde Mürebbiye ihtiyaç yoktur. Ancak onları yedecek, Aşinalı veya Peşineli bir çifte ihtiyaç vardır. Aksi halde katedilen mertebe geçersiz sayılır.
Bu arada şunu da belirtelim ki, musahiplikten sonraki kapıları açacak olan dede'nin mutlaka Aşinalı olması gereklidir.
Çiğildaş
Rıza Yetişen, bu sözcüğün anlamını "çile çekenler" olarak açıklıyorsa da "Omuzdaş" "yol arkadaşı" anlamına gelen "Çiğildaş" sözcüğünün değişikliğe uğramışı veya bir benzeri olması ihtimali daha çok akla yakındır. Kaldı ki, aynı sözcük bazı oymaklarda "Çinğildaş" olarak da söylenmektedir.
Tahtacı Türkmen oymaklarındaki dört kapı, grup hareketidir. Bektaşilikteki "Dervişlik" kurumu ile bağıntısı olmadığı halde, "çile çekenler" olarak tanımlanması bizce yanlıştır. Yunus Emre'nin Taptuk Emre'nin, Kaygusuz Abdal'ın da Abdal Musa'nın kapısında kırk yıl hizmet edip çile çektikten sonra "Pir" mertebesine ulaşmalarıyla Çiğildaşlığı birbirine karıştırmamak gerekir.
Tahtacı Türkmen Alevilerinde kadının olmadığı (ister din içi, ister din dışı olsun) hiç bir toplantı yoktur. Dolayısıyla dördüncü kapı olan Çiğildaşlık, en güzel anlamını Çiğildaş'ta bulmaktadır. Yani iki aile birbirlerini tam kardeş ilan ederse, birbirlerini ölünceye değin omuzlarında taşımak zorundadırlar. Çiğildaş, kendisine muhtaç olduğu zaman, yol arkadaşına sürekli veren kişidir. O kadar olgunluğa ulaşmıştır ki, "ölmeden ölmüş", "tüm dünya nimetlerinden arınmış", "Tanrı ile bütünleşmiş" kişidir. Çiğildaş olabilenlerin yaşamında, kötülük değil, iyilik vardır. Çirkinlik değil, güzellik vardır. Eğrilik değil, doğruluk vardır. Kısaca ulu kişilerdir bunlar.
Ne yazık ki, elimdeki yazılı ve canlı kaynaklar içinde Tahtacılarda Çiğildaş olmuş bir kişinin öyküsüne rastlamadım. Isparta'da yaşayan 95'lik ihtiyar Ali Nacak, "Çiğildaş ismi geçer ama hiç görmedik. Atalarımızdan da duymadık böyle kişiler olduğunu" demek suretiyle, daha özlü araştırmamızı karanlıklara gömmektedir.
Çiğildaşlık töreni, bu mertebeye ulaşan çiftlerin, dolu ve elma bölüştürülerek taliplere sadece ilan edilmesi ile biter. Cemdeki en saygın yer, onlarındır. Meydana da geçmeden yerlerini alırlar. Sonuçta sadece dede hayırlı verir. [© Veli Asan - KanalKultur]
Yazarın bu yazısı Cem 5 (1995) 52: 49-51'de aynı adla yayınlanmış makalesinin yeniden gözden geçirilmiş şeklidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder