Bu Blogda Ara

12 Eylül 2013 Perşembe

Prof. İsmail Çoban, Kybele'yi Bir Dostluk Projesi Olarak Yeniden Üretti













 
[KanalKultur] - Ünlü sanatçı Prof. İsmail Çoban, "Türk-Alman İş Anlaşmalarının 50. Yıl Kutlamaları" kapsamında "Bir Dostluk Projesi" olarak "Kybele"yi yeniden üretti.

Prof. İsmail Çoban "Niçin Kybele?" sorusunu şu şekilde cevaplıyor:

"Anadolu güneşinin altında, tohumu tarlaya ilk eken, toprağa suyu ilk veren, ilk meyve fidanını aşılayan ve hayvanı evcilleştiren 'Toprakana'ydı. Beni ve seni doğuran, yetiştiren, incelikleri işleyen, besleyen, yeri geldiğinde arkamdan ağlayan anamdı. Anadolu'nun en eski halklarından olan Luvi toplumunun, çok tanrılı toplum yapılarında, yaşam kadının ellerinde yoğurulur şekillendirilirdi. Zamanımıza kadar gelen, gerek  Şaman, gerekse İslam inancında da ana ve anayı temsil eden kadın, aynı zamanda ailenin de sultanıdır. 'Toprakana'ya, 'Kadın'a saygı duyulur. Ana'ya sadakat, hürmet, Anadolu toplumumuzun millatdan önce 6000 yıllarına kadar dayanan geleneklerindendir.

Kadın, Anadolu toplumlarında Tanrıça hâline getirildi. Asur kolonisi Kültepe'de 'Kubaba', Hititlerde 'Anita', Hurrilerde 'Hepat' adı ile anılan Ana-Tanrıça; Frigya'da 'Kyebele'ye, Lidya'da, Kyebebe'ye adları aldı. Helenlerin Ana-Tanrıça Artemis'i ve onun Latin versiyonu Diana aslında Luvilerin 'Ma / Kadın'ın yani; 'Toprakana'nın tanrıçalaştırılmış biçimleriydi. Roma İmparatorluğu'nun yayılımıyla Avrupa'nın ortalarına kadar taşındı. Eski-Çağ'ın güzel, saygın ve kutsal kadını 'Toprakana', sonraki çağlarda Anadolu'da ve komşu coğrafyalarda ortaya çıkan uygarlıkların tanrılar safında önemli yer aldı.

Toprak, su, güneş ve hava çok tanrılı dinlerin inanç ve yaşam sembolleriydi. Bu sembolleri de toprağın doğurganlıyla, ananın insana verdiği yaşamı birleştirilerek bir 'Toprakana / Kybele' kavramı oluşturdu.

Anadolu'da Hıristiyanlık ile birlikte yaşamın tüm alanlarını kaplayan tek tanrılı düzenden önce var olan bilinmeyen bir çağda 'Toprakana' tarafından biçimlendirilen, çok tanrılı toplum yapısı, erkeğin tüm yaşamı tek başına yönlendirdiği tanrısal düzenin değişmiş bir benzeri değildi. Matriarchate'nin - ana erki - egemen olduğu toplum düzeninde -ataerkil düzende olduğu gibi - tüm otoritenin ve gücün kadınlar elinde toplanması ve erkeklerin kadınlar tarafından baskı altında tutulmaları, o çağlardaki toplumlarda akıllara bile gelmezdi. 'Toprakana' tarafından kurumlaştırılmış bu ilk büyük sosyal yapı içinde kadın ve erkeğin birbirine üstün gelme mücadelesi yoktu. Cinsiyetler arasında hükmeden ve hizmet eden ayrılığı bulunmuyordu.

Bu zamandan, günümüze bir sürü gelenek ve İslam'da ibadet odağı olan, dilek ağacı, taşsayma, üçler, yediler, kırklar, elverme ve benzeri bir sürü örf ve âdet zamanın güzellik simgelerinin kalıntılarıdır. Ana tabiatın parçası, tabiatta ananın doğurganlığının güzelliğiyle yaşamaktadır.

Bu toplumsal yaşam biçiminde kadınlar ve erkekler hayatın zorluklarını büyük bir dayanışma içinde, birlikte omuzluyorlar, yaşamın getirilerini birlikte paylaşıyorlardı. Üretim ve paylaşım, kişisel servet edinmeye değil, toplumsal fayda sağlamaya yönelikti ve komünal bir nitelik taşıyordu. Kadın ve erkek arasında statü farkı yoktu. Saygınlıkları birbirlerine denkti ve aynı itibarı görüyorlardı.

İşte, İstanbul'dan başlayan ilk yolculuğun serüveninde de 'Ana'lar önü çekti...

On beş yıl gibi, daha yeni bir dünya savaşından çıkmış bir ülkenin kalkınmasının hikayesinde kadınların yeri unutulamaz. Savaş harabelerini temizleyen, kullanacak malzemeleri ayıran, kurulacak yuvanın temelini atan ve amele gibi elleri kanayana kadar çalışan analardı. İşte 'Toprakana'lardı!

İstanbul-Sirkeci Garı'ndan her gün bir tren kalkardı, içi tıka-basa insan dolu. Kadınlarımız, insanlarımız... Almanya işçi istiyor ve Türkiye de işçi gönderiyordu. Bundan 50 yıl önce insanlar geldi, Avrupa'ya... O günlerde İstanbul - Sirkeci'den trene binen ve Münih'te bilmedikleri bir sonsuzluğa doğru yolculuk yapan kadınlar, sanatçının gözünde 'Toprakana'lardı. Anadolu'dan Avrupa'nın göbeğine taşındılar fakat bu insanlar sadece iş gücü getirmediler. Kültür, sevgi, kardeşlik, inanç, töre getirdiler... Almanya'nın ve Türkiye'nin ekonomisini desteklediler, kendi aillerinin sağlam bir ekonomi düzeyine getirmek mutluluğuna eriştirdiler.

2005 yılında Münih sergimin ardından, İngiliz Bahçesi'nde gezerken, DTF e.V yöneticiler tarafından bir dostluk ödülünün tasarımının yapmamın sorulduğunda, kaldığım otel odasında kenara çekildim, bu onurlu soruyu aşağıdaki satırlarla ilk önce kendim için dile getirdim...

Kybele - bir heykelin anlatımı

anlat diyorsun bana, dost.
     hayat;
                    yer, gök, güneş ve su.
                  
     dört yol, inanç yoludur.
                    dört mevsim.
     dört kapı, tanrılara açılan,
                    ve dört kitap, bütün kutsallığıyla.
                  
     anlat diyorsun bana, dost
     insan;
                   renk, din, dil ve ulusallığıyla.
     işte onu özleyen, ana.
                   analardır çocukları adam eder,
                  
     sevmeli anaları
     ve sevmeli yaşamı
     yaşamı, seven insanı…
     kybele, işte o,
                  sevdiğim ana,
                  en büyük insan…
     İsmail Çoban / Wuppertal

Bu heykelin ortaya çıkmasındaki ana unsur; anaların gururlu yapısı, onurlu duruşlarını simgelemektir. 'Toprakana / Kybele'nin bu heykele konu olması işte bu nedenleydi...

Dostluk ödülünü simgeleyen bu heykelin temelini, bundan 50 yıl önce, Almanya'ya gelen 'Toprakana'lar attı. Kybele / Toprakana'nın dostluğun, uzlaşmanın en güzel örneği olması dileklerimle."

İsmail Çoban

1945'te ailesinin 12. çocuğu olarak Çorum'da doğdu. 1955'te ilkokul öğrenimini Çorum'da Harhar Köyü İlkokulu'nda, ailesinin ilkokulu bitiren ikinci çocuğu olarak bitirdi. 1956 – 1959 yıları arasında İstanbul'da terzi çıraklığı yaptı.

1965'te Atatürk İlköğretmen Okulu'ndaki eğitimin akabinde (Hasanoğlan - Ankara) öğretmen oldu ve Ankara'da Lise olgunluk sınavlarını vererek liseyi de dışarıdan bitirdi. Aynı yıl Siirt – Kurtalan / Rıdvan'da 4 ay öğretmenlik yaptı. Ardından 1968 yılına kadar İstanbul Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'na devam etti. Bu arada Doğu Anadolu'da foto muhabirliği yaptı.

1968'te "mecburi" olarak Federal Almanya'ya "göç" etti. 1971'de Werkunst Schule Wuppertal'i devlet sınavıyla bitirdi.

1971'den bu yana serbest sanatçı ve resim, grafik heykeltraş olarak çalışıyor.

1978- 1986 arasında Federal Almanya Sanatçılar Derneği Genel Sekreterliği görevinde bulundu. 1987'de 1985-87 yıllarında Polonya'nın Krakau Kenti'nin restore çalışmalarına olan katkılarından dolayı Dr.h.c. ile ödüllendirildi.

1988'de Güney Kore Seul Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde "Doktora" çalışması kabul edildi ve akabinde "Profesör" ünvanı verildi. Seul ve Busan Üniversiteleri Güzel Sanatlar Fakülteleri'nde, klasik heykel ve temel eğitim dallarında dersler verdi.

2005'te "İsmail Çoban Genç Sanatçılara Destek Vakfı"nı kurdu. Wuppertal Kenti'nin resmi Altın Kesitli defterine, "Uluslararası Sanat Elçisi" olarak, T.C. Berlin Büyükelcisi M. Ali İrtemçelik'le beraber imza atmakla onurlandırıldı. 2006'da Azerbaycan Bakü'de, Devlet Güzeller Akademisi tarafından "Profesör" olarak uluslararası temsilciliğiyle yetkilendirildi. Genç sanatcıları desteği onurlandırıldı ve akademinin fahri "Doktorluk", Dr.h.c. ünvanı verildi.

Bugüne kadar 153 kişisel ve 300 üzerinde karma sergisiyle, Almanya, Demokratik Alman Cumhuriyeti, Avusturya, İspanya, Belçika, İsvicre, Polonya, Holanda, İtalya, İngiltere, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Fransa, USA, Kanada, Güney Kore, Suriye, Türkiye, Mısır, Arjantin, Brezilya, Şili, Nikaragua, Küba, Japonya, Çekoslovakya, Sırbistan, Çek Cumhuriyeti, sergilere katıldı. Önemli bienallerde jüri üyesi olarak yer aldı... [KanalKultur]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder