Betül Gedik: Eski İstanbul Hayatı ve İstanbul Yahudileri. Pera Orient, İstanbul 1996, 160 S. |
Eser, Ergun Hiçyılmaz'ın yazdığı "Girizgâh" (s. 5-8) ile başlıyor ve yazarın "Önsöz"üyle (s. 9) devam ediyor. Hiçyılmaz, "Girizgâh"ında Yahudilerin babadan oğula devrettikleri yaşam tarzını da içeren "günlükleri"nin sadece onların değil, yaşadıkları ülkenin de tarihini oluşturduklarını vurguluyor (s. 5).
Gedik, eseri için yazdığı "Önsöz"de, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Yahudilerin asırlardır "azınlık", "ekalliyet" ya da "Cemaat"ten çok "teb'a" olarak yaşamını sürdürdüklerinin altını çiziyor (s. 9).
Eserin "Osmanlı ile Tanışma"yı içeren kısmında, Osmanlı Devleti'nin Rum ve Ermenilere göre "Yahudi teb'asına" daha "hoşgörülü" olduğunu ve Osmanlıların onların daha iyi yaşamalarının hem koşullarını hem gereklerini yerine getirdiklerini (s. 11) söyleyen Gedik, Osmanlı'ya Orhan Bey zamanında başlayan Yahudi göçünde, savaş sonrası boşalan yerlere Yahudilerin yerleştirilerek buraları tekrar "güvenilir" hale getirme siyasetinin önemli bir yeri olduğu kanısında. Burada iki türlü seçenek var: Yahudilerin yerleşim alanını kendilerinin seçmeleri, devletin onlar için seçme hakkını kullanmaları (s. 12).
Yazar, Yahudilerin, Osmanlı Devleti'nde diğer teb'aların aksine ayrılıkçı veya milliyetçi tutumların içine girmediklerinin altını çiziyor; onların, devlette "sosyal bir güç" oluşturduklarını söylüyor ve Osmanlı'daki "gayrimüslüm güvensizliğine" karşı "Yahudi güvenilirliği"yle bir "denge" unsuru olduklarını belirtiyor (s. 13). Osmanlı'da Yahudilerin kendi yaşam tarzlarını koruma ve geliştirebilme olanağını bulduğunu yineleyen yazara göre, onlar kendi cemaatlerini kurmuşlar ve böylece sistem içinde erimelerinin önüne geçebilmişler. Ancak, bu durum, sistemin idamesinde gerekli olan üretkenliği engellememiş, arttırmış. Bununla birlikte, "Yeşiva" gibi dini eğitim merkezlerini de oluşturmuşlar, 1835'ten itibaren Hahambaşılarını seçebilme imkanına kavuşmuşlar; 1876'da seçme-seçilme haklarını elde etmişler (s. 14-17).
"Yabancıların Yabancılığı" kısmında yazar Jean Thevenot, Jean Chardin, Edward Raczynski, Ubicini, Lady Montague gibi yabancı gözlemcilerin Müslümanlara nasıl baktığına, onları nasıl değerlendirdiğine dikkat çekiyor; adı geçen gözlemcilerin bu konudaki gözlemlerine -ki bu gözlemler çoğunlukla onların kendi değer ve ön yargılarını içeriyor- yer veriyor (s. 18-25). Bununla birlikte, zaman zaman adı geçen yazarların kimilerinin Yahudilerle Türkleri karşılaştırmalarına da değiniyor. Yazarın, bu bağlamda, Thevenot'un şu gözlemlerine yer vermesi önemli:
"Türklere, temiz olmayan etlerin yenmesi yasaktır, aynı şeyleri Yahudiler de pis kabul ederler. Domuz yavrusundan Türkler kadar Museviler de nefret ederler ve onu yemezler, ona dokunmazlar (...). Onlar kurbağa, kaplumbağa, salyangozdan ve Musevilere yasak olan diğer hayvanlardan iğrenirler" (s. 19).Betül Gedik, "Hıristiyanlar-Yahudiler" kısmında, Osmanlı Devleti'nde yaşayan Hıristiyan ve Yahudi toplumlarını anlatan ve karşılaştıran yabancı yazarların pek gerçekçi olmadığının (s. 26) altını çiziyor, ardından Thevenot'un vergi, adalet konusundaki saptamalarına yer veriyor ve özellikle Türkler ve Yahudiler gözönünde tutularak Hıristiyanlara karşı adaletin eşit uygulanmadığı (s. 27-28) yönündeki görüşlerine değiniyor. Ancak, Gedik burada yabancı yazarların gözlemlerinde Yahudilerin imajının kötü olduğunu, onların gayrimüslim sayılmakla birlikte, Hıristiyan yakınlığı görmediğini (s. 27-28) söylüyor. Gedik, söz konusu yazarların Yahudilere Osmanlı'da da kötü davranıldığı; ama bunun haklı gerekçelere dayandığı şeklindeki görüşlerinin, asılsız olduğunu, bunun arkasında Yahudilere ve Osmanlılara yöneltilen önyargılarla dolu olumsuz bakışın yattığını savunuyor (s. 28).
Eserde Edmondo Amicis, Olivier, Pierre Loti gibi yabancı gözlemcilerin Yahudi kadını imajı (s. 31-32) da yer alıyor.
Yazar, "Yahudiler ve İstanbul" kısmında yerli-yabancı kaynakların Yahudilerin yerleşim yerleri ve yaşamlarına yönelik kimi bilgileri içerdiğini söyledikten sonra, toplumsal yönden nüfus olarak bakılması öne alınmıştır denilmese bile, bir umursamayışın hissedildiğini vurguluyor; Hıristiyan yazarlarınsa yeterince "sempatiyle bakmadıklarını"n yanı sıra, Yahudi nüfusunun azlığının ve yerleşim yerlerinin darlığının Hıristiyanların bu geçmişi titizlikle incelememelerinin bir nedeni de olduğunu belirtiyor (s. 35).
Betül Gedik'e göre, Yahudilerin sosyal hayattaki etkinlikleri, Osmanlı'daki yerleri nüfuslarıyla kıyaslanamıyacak önemdedir ve bunun nedeni de Osmanlı'nın Hıristiyan topluma alternatif olarak onları görmesidir (s. 35). Yazar için bu noktada İnciciyan'ın şu saptaması önemli: Rum ve Ermenilere göre Yahudiler, Osmanlı'da önemli imtiyazlara sahiptir (s. 36-37).
Bütün bunların yanı sıra, Yahudilerin İstanbul'daki ilk nüfusu (s. 38-40), yerleşim alanları (s. 40-46) üzerine de karşılaştırmalı bilgiler veren yazarın ilgi çekici bilgileri arasında, İstanbul'da bugünkü Karaköy'ün adının Karai denilen Yahudilerin oturdukları yere verilen ad olduğu (s. 37); İstanbul'a ilk Yahudilerin Fatih zamanında 1455'de Rumeli'den getirilerek yerleştirildiği (s. 39-40); İstanbul'da mahallelerin cami, kilise ve sinagog etrafında kurulduğu ve buralarda aynı dine mensup halkın yaşadığı (s. 40); Yahudiler tarafından yapılan, İstanbul'un ilk 5-6 katlı Yahudhane denilen, toplu kira getiren ve çok ucuza yapılan apartmanlarının 1660'ta yandığı (s. 41) yer alıyor.
Eserin "Siyasi Yaşam" başlığını taşıyan kısmında yazar, Osmanlı'da Yahudilerin ekonomik olduğu kadar sosyal ve siyasi yaşamda sarayda ve değişik yönetim kademelerinde etkin roller üstlendiklerini söylüyor; 16 yüzyılda Osmanlı sınırları içinde yaşayan Yahudilerin, Avrupa'daki diğer dindaşlarına oranla daha rahat bir yaşam sürdüğünün ve hükümdarın koruması altında olduğunun (s. 52) altını çiziyor. Gedik, Hıristiyanlar tarafından çıkarılan "Kan iftirası"na karşı sert fermanlar çıkarıldığını ve iftiracıların cezalandırıldığını da belirtiyor (s. 52).
Eserin ilerleyen sayfalarında yazar, 18. yüzyılda Yahudi cemaatinin, sarayda güçlerini yitirdiğini ve etkilerinin sarsıldığını saptıyor. II. Osman devrinde Yahudi evlerinin 6 m.den yüksek yapılamıyacağına -ki Müslümanlar için bu 8 m.dir- yönelik fermanların çıkarıldığını (s. 53-54) kaydeden yazar, Tanzimat dönemiyle birlikte Yahudilere, mahkemede şahit olma hakkının yanı sıra, mala el koymaların kaldırılması gibi yeni haklar verildiğinin (s. 55) de altını çiziyor.
Yazarın eserde altını çizdiği en önemli olay, Osmanlı'da 1861'de Yahudilerin ilk kez yüzyıllar sonra toprak satın alarak tarım yapabilmeleri (s. 56).
Betül Gedik, eserinde ayrıca, Osmanlı'da devletin çeşitli kademelerinde görev yapan Yahudi bürokratların listesini sunuyor (s. 58-60).
"Ve Onlar 'İş'ini Biliyordu..." kısmında genel olarak ticari hayatta Yahudilerin etkinliklerine işaret eden yazar, onların hemen hemen ticaretin her alanında var olduğunu, özellikle dokuma sektöründe, sigara kağıdı üretiminde, önemli bir ağırlığı olduğunu söylüyor (s. 61-64). Bunun yanı sıra ilk hintyağı üreten fabrikayı açanın onlar olduğuna ve Osmanlı'da ilk matbaanın da Yahudiler tarafından İstanbul'da kurulduğuna dikkat çeken yazar, bu matbaanın bastığı ilk kitabın 13 Aralık 1493'te Yaakov Aşer'in "Arbaa Turim" adlı eser olduğuna değiniyor (s. 64-65). Silah dökümcülüğünde de Yahudilerin varlığına yönelik saptamalar yapan yazar, onların seyyar esnaf gruplarının temeli olduğunu ve kadınların bunda önemli bir rol üstlendiğini ifade ediyor, buna yönelik örnekler veriyor (s. 65-69).
"Müzik ve Eğlence" hayatında Yahudilerin varlığını dile getiren yazar (s. 70-75), özellikle Türk Sanat Müziği'nde ve eğlence hayatında Yahudilerin katkılarına yönelik örnekler sunuyor.
Osmanlı'da farklı dinlere mensup olan grupların-kişilerin giyimlerinin de farklı olduğunu ve Saray'ın bunu fermanlarla düzenlediğini belirten yazar, bu gruplara üye kişilerin giymesi gereken "Mecburî Kıyafet"e yönelik kimi bilgileri de okuyucuya iletiyor; özellikle Yahudilerin nasıl giyindiğine yönelik örnekler üzerinde duruyor (s. 76-78).
Bütün bunların yanı sıra, Yahudilerin Türk milliyetçiliğine ve Türkiye'deki ulusçuluk düşüncesinin gelişimine fikir bazındaki katkılarına "Tekinalp Türkçülüğü Galanti Ulusçuluğu" kısmında yer veren yazar, Moiz Cohen'in Munis Tekinalp adını alarak "Türkçü" Tekinalp olarak fikir hayatında yer ettiğini, makaleler yazarak Türkçülüğün önderlerinden olduğunu; İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi olan Avram Galanti'nin de Jön Türk hareketi içinde bulunduğunu anlatıyor (s. 82-88).
Gedik, eserin "Bilgiler Belgeler" kısmında, Yahudileri içeren Osmanlı fermanlarından, kıyafete, gayrimüslimlere esir satılmamasına, şapka giymelerine, mezarlık tahsisine, şarap verilmesine vb. örnekler veriyor (s. 91-100). Keza Hahambaşılık tarafından verilen bir "Ketuba" (dini nikahnâme) belgesi örneği sunuyor (s. 103-104). Yazar 1477, 1831, 1844, 1856, 1878/1885-1913, 1919, 1922 yıllarına ait İstanbul Yahudi nüfuslarına ve / veya hane sayılarına değiniyor (s. 105-109); ana hatlarıyla Yahudi okulları üzerine bilgiler sunuyor (s. 109- 114). Yine, Theodor Herzl'in Osmanlı Devleti nezdindeki girişimlerinin belgelerinden kimi örnekler veriyor (s. 115-129).
Yazar, eserine eklediği 82 maddelik "Sözlük"te, genel olarak Yahudiliğe ait kimi kavramları açıklıyor (s. 131-139).
Eser, "Kaynakça"dan (s. 141-144) sonra konuyla ilgili 14 fotoğraf, günlüğün yanı sıra, 4 belge örneğiyle son buluyor.
Sonuç olarak eserin, Osmanlı İmparatorluğu'nda Yahudilerin cemaatleşmesini, Hıristiyanlara ve Müslümanlara göre toplumsal konumlarını, giyim-kuşamlarını, mesleklerini, mekanlarını, belirli dönemlerde belirli yerlerdeki sayılarını tasvir etmesi, karşılaştırması açısından önemli olduğu söylenebilir. Eser, Hıristiyan gezginlerin Yahudilere değişik zaman dilimlerindeki bakış açılarını ve onlarla ilgili imajlarını derli toplu bir şekilde sunması ve böylece karşılaştırmalara zemin hazırlaması açısından da önemlidir. Eser, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Yahudi cemaatinin Avrupa'da oluşan teknolojik değişiklikleri izlediğinin ve bu teknolojik gelişmelerden yararlandığını ortaya koyması açısından dikkat çekicidir. Bu bağlamda, özellikle Osmanlı'daki sanayileşme hareketlerinde Yahudi cemaatinin yerini ve öncülüğünü vurgulaması ise, esere ayrı bir önem vermektedir. Ancak, herşeyden önemlisi eserin, Yahudi kimliğinin devam ettirilmesi için o günün koşullarında Osmanlı'nın gösterdiği toleransı vurgulamasıdır. [© Havva Engin - KanalKultur]
Betül Gedik: Eski İstanbul Hayatı ve İstanbul Yahudileri. Pera Orient, İstanbul 1996, 160 S.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder