Bu Blogda Ara

24 Kasım 2015 Salı

Bugün Tükenirken Gelecek Nasıl Anımsanacak? - Nurtaç Özler: Oluşum - Dönüşüm

[KanalKultur] - Krişna Sanat Merkezi, 10 aralık 2015 - 10 ocak 2016 tarihleri arasında Nurtaç Özler'i "Oluşum - Dönüşüm" adlı solo sergisiyle konuk ediyor.

Dilek Karaaziz Şener, sergi hakkında kaleme aldığı "Doğa Oluşur ve Resme Dönüşür…" başlıklı yasında şunları kaydediyor:

"Nurtaç Özler’in resminin anlamlarıyla söze başlamalı. Çünkü gerek tema gerekse malzeme üzerinden doğanın insan eli değerek bir tümöre dönüştürdüğü her bir parçasının sızıları hüküm sürüyor. Geometrik düzenler sanatçının resmini izleyenleri doğanın her geçen gün biraz daha tükenen bedeninden kopan bir uzvun içine doğru çekiyor. Parça bütün ilişkili yüzeylerin koyu-şeffaf zıtlıklarının çekici ritminin içinden geçiriyor. Tek bir rengin fon oluşturduğu yüzeylerde parçalanma dıştan içe doğru gelişip merkezdeki renk patlamalarıyla görünmez bir dehlizin içinde kayboluyor. Merkezdeki noktaya çekilen göz, imgenin çağrısını kesinlikle geri çevirmiyor. Söz dinliyor. Zaten imgeleri kim dinler ki gözden başka?! İzleyici çekildiği ve renklerin dinamizmi ile kendini kaybettiği noktada bir anımsama pratiğine girişir. Nedir bu? Apaçık tümöre dönüşen her bir doğa dokusunda, elinin değdiği her yere aynı müzmin hastalığı bulaştıran insanoğlunun geleceğe dair anımsamalarını çoğaltmak…

Bugün tükenirken gelecek nasıl anımsanacaktır? Doğanın doğal sürecinin varlığını kabul ederek, diye sorunun cevabını vermek yeterli olacaktır. Fakat bu aşamada akıl başka bir cümlenin çeldiriciliğine de kapılmıyor değil: Belki de doğaya insan elinin değmesi ve sürecin hızlanıp akışına kapılarak, son denilen noktaya doğru sürüklenmesi gerekir. Doğanın çekiciliği, sonsuz gibi görünen kaynakları, sonu yaşayıp yeni baştan doğması ve tüm bu devri daim içine insanı da katarak biyolojisini ve de psikolojisini etkilemesi, kendine uydurmasının belli ki bir nedeni vardır. Doğanın tüketilerek tükenmesi karşısındaki telaşla birlikte, “teknoloji” denilen yok etme mekanizmasının verdiği hazla daha çok kafa tutmakta insanoğlu doğaya! Tüm bu sıralanan cümlelere karşı söylenebilecek bir sözünüz mutlaka vardır. Duygusal tepilerin biraz sert, biraz şikâyet odaklı bir nefeste ağızdan fırlayan halleri… Aynı tepkiler, Özler için de geçerli…

Renklerle birlikte kurulan geometrik yüzeyler seyrediliyor mu? Yoksa yüzeyler midir esas izleyen? Bir soru daha soralım yeri gelmişken: Doğal malzemenin dönüşümü yani kâğıdın hallerinden mi bakılıyor doğaya? Kuşkusuz malzemenin doğallığı, akışına bırakılan ve fazla müdahale edilmeden kullanılan renklerin uyumu üst üste yapılanan geometrik yüzeyleri parçalıyor. Bir renk, diğer bir rengin içinde yüzüyor. Bir renk, diğer bir rengi etkiliyor. Bir diğer renk, saydam yüzeylerin puslu sakinliğinde kendi baskın enerjisini ime dönüştürüyor. Çok katmanlılık sanki doğanın üzerine yığılan insan elinin bozguna uğrattığı her bir dünya parçasının iç sızlatıcı ağıtını seslendiriyor. Bir çeşit geometrik soyutlama tercihini sanatçı, “bilinçli, istekli, cesaretli” iç okumalar halinde izleyenin düş dünyasına bırakıyor.

Nurtaç Özler, katman katman yığdığı geometrik yüzeylerini izleyicinin kabuk kabuk soyarak “kendi yok oluşunun” arkeolojisine yine kendi eliyle ulaşmasını sağlıyor. Sanatçının yırttığı kâğıtları renklendirerek yüzeye sürdüğü rengin üzerine bırakması, şeffaf/saydam yüzeylerle çakıştırması tezat yaratıyor. Sessizce bakmak gerek hepsine. “Zıtlık” bir çeşit etkiyse eğer, bunun verdiği hazla göz renk çukurunun çektiği dehlizin içinde kaybolacak. Çekilip, yutulacak. Bir hayalin ya da rüyanın çekim kuvvetine teslim olacak. Uyandığında ise yanı başındaki ağacı kaybetmekle de kalmayacak, bir yaratıklar dünyasının eline düşerek kendi eliyle kurduğu tuzağın kıskacında yabancılaşacak. Sorun “bir ağaç” ile başlamadı, sonuçta! Ve “ağacın zararları(!)” üzerinde ne kadar dursak azdır!

Özler’in uzun yıllardır kâğıtla didişmesinin hep bir sebebi vardı. “İçsel taşkınlıklar” diyerek sözü uzatmamak mümkün. Ama biraz daha açarsak başladığımız yeni cümleyi, kent yaşamının içine tıkılan -adeta bir ambar gibi- “iğreti”, “düzensiz” topyekûn ne varsa, sanatçı tarafından içsel bir sorun olarak görülmüştür. Yüzeye biriken ve katmanlaşan her bir kâğıt parçası veya renk düzlemi, sanatçının “kent oyunu oynayan” ve doğayı fütursuzca savurganlaşarak, ölümün kol gezdiği oyun parkına dönüştüren insanoğluna karşı attığı “sessiz” çığlıktır. Tüm bunları görüp, okumak mümkün… Mümkün olmaya da bilir; çünkü saydamlaşan yüzeyler resimlerin geometrik düzenini derinleştiriyor. Dipten gelen etki, savurtup izleyeni, zaten kendi dünyasının gerçeklerine mıhlıyor: Nedir bizdeki bu “ağaç” sevdası da bilmem ki?! Makineler insanı çektikçe ve de ittikçe, belki de, “direniş” beyhudedir! Kim bilir?!

Biz yine sözümüze dönelim: Tuval üzerinde boya ve kâğıt sımsıkı sarılıp birbirlerine dönüşür. Kâğıtların koparılıp, yırtılmış kenar satıhları boyayı emer. Başka bir noktada renk akar kâğıda dokunur. Zıtlıklar üzerine kurulu anlatımlar ön plana çıkar. Geometrik formlar içinde organik yapılar aranır. Kâğıtların ıslak yüzüne ve aralarına doğadan notlar bırakılır. Küçük kuru çiçek, bitki kalıntıları… Bazen çok küçük şeyler daha etkindir ve insanı aklın ötesine, bilinmeyen diyarlara götürür.

Renkler hep var doğada… Onları değiştiren ressam… Ağacın özü liflerin silkinip renge dönüşmesi hevesiyle bir okyanusta yüzmeyi göze alıyor. İzleyiciyi de aynı sulara sürüklüyor. Dolanıp durdukça katmanların arasında imge konuşur, göz susar. Formlar, “neye benziyor?”, “ne anlatmak istiyor?” sorularından sıyrılır. Konuşma başlar. Hiç susmadan düşünceler, hatta hazır göz sessize almışken kendini, eklendikçe eklenir aklın oyunlarında… Resmin düşünceyi koluna takıp götürmesine izin vermeli… Bu bir iç hesaplaşmadır hem öznede hem de nesnede! İnsanı soyar, çıplak bırakır, eline aynayı verir ve baş başa bırakır doğayla!

Yeni bir “oluşum”a dönüşmeye hazır mısınız?"

Nurtaç Özler

1944 yılında İzmir’de doğdu. Öğrenimini Ankara’da, sanat eğitimini 1962 yılından itibaren Türk-Amerikan Derneği sanat kolunda Refik Epikman ve Lütfü Günay eğitmenliğinde yaptı. 1965-1987 yılları arasında Türkiye Petrolleri A.O da çalıştı ve emekli oldu.

“Altılar Gurubu” kurucularındandır. Ayrıca üyesi bulunduğu “Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği” (1970-2015) sergilerine, çeşitli karma sergilere ve yarışmalı sergilere katıldı. 1979 yılında Ankara Sanat Dergisi resim yarışmasında mansiyon, Saküder’den 2015 yılı Plastik Sanatlar ödülünü aldı.

1966 yılından bu yana sanatsal gelişmeleri izlemek üzere zaman zaman yurt dışında bulundu. 1962-1989 yılları arasında figüratif anlayışta çalışmaları var.

1989’da Paris’e giderek altı ay müze ve sanat galerilerinde incelemelerde bulundu.

Bundan sonraki dönem çalışmaları soyut-dışavurumcu anlayışta sürdü; kolaj ve karışık teknikteki çalışmaları günümüze kadar gelmiştir.

22 kişisel sergi açtı; çalışmalarını Ankara’daki atölyesinde sürdürüyor. [KanalKultur]

Nurtaç Özler: Oluşum - Dönüşüm / 10 aralık 2015 - 10 ocak 2016; Krişna Sanat Merkezi, Kennedy Cad. No:29/3, Kavaklıdere - Ankara; Tel.: 0312 418 02 53

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder