insan ve kültüre dair... | twitter: @kanalkultur | instagram: ismailenginhd | facebook: kanalkultur
Bu Blogda Ara
31 Mart 2014 Pazartesi
Heidelberg: Göçmen Türk Veliler İçin Veli Akademisi Semineri - Çocuğumun iki dilli yetişmesine nasıl katkı sağlayabilirim ve veli olarak eğitim sürecini nasıl takip edebilirim?
Göçmen Türk Veliler İçin Veli Akademisi 12 Nisan 2014 günü saat 14:30 - 17:00 arasında Heidelberg'te (PH Heidelberg, Keplerstr. 87, Salon 222, 69120 Heidelberg) "Çocuğumun iki dilli yetişmesine nasıl katkı sağlayabilirim ve veli olarak eğitim sürecini nasıl takip edebilirim?" başlıklı bir seminer düzenliyor. Katılım ücretsizdir...
Karain Belgeseli
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi, insanlık tarihinin en eski yerleşimlerinden olan Antalya Karain Mağarası'ndaki tarihöncesi buluntularıyla ilgili bir belgesel hazırladı.
Belgesel, "Türkiye'nin İlk Sakinleri" serginin açıldığı 2009 - 2010 tarihleri arasında Türkiye ve Fransa'daki kentlerin yanı sıra Paris İnsanlık Müzesi'nde izleyiciyle buluştu.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından çekilen Dr. Cenk Demirkıran'ın yönettiği "Karain" isimli belgesel film 25 dakika. 2001'de başlayıp 2005'te kurgusu tamamlanan, 2008'de de altyazıları hazırlanan Karain belgesel filminin çekimleri Ankara, Antalya ve Paris'te gerçekleştirildi.
Anadolu'nun, yaşam açısından 350 bin yaşında olduğu tahmin edilen mağarası, Karain ismini taşıyan belgeselin Genel Koordinatörü Prof. Dr. Suat Gezgin. Ankara Üniversitesi ve Paris İnsan Paleontolojisi Enstitüsü tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen proje ile Karain Kazısı ve Mağarası hakkında bir film yapmayı amaçlayan Prof. Dr. Gezgin bu filmin çekilmesi için Dr. Cenk Demirkıran ve Güçlü Gülan'ı seçmiş.
Belgesel, "Türkiye'nin İlk Sakinleri" serginin açıldığı 2009 - 2010 tarihleri arasında Türkiye ve Fransa'daki kentlerin yanı sıra Paris İnsanlık Müzesi'nde izleyiciyle buluştu.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından çekilen Dr. Cenk Demirkıran'ın yönettiği "Karain" isimli belgesel film 25 dakika. 2001'de başlayıp 2005'te kurgusu tamamlanan, 2008'de de altyazıları hazırlanan Karain belgesel filminin çekimleri Ankara, Antalya ve Paris'te gerçekleştirildi.
Anadolu'nun, yaşam açısından 350 bin yaşında olduğu tahmin edilen mağarası, Karain ismini taşıyan belgeselin Genel Koordinatörü Prof. Dr. Suat Gezgin. Ankara Üniversitesi ve Paris İnsan Paleontolojisi Enstitüsü tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen proje ile Karain Kazısı ve Mağarası hakkında bir film yapmayı amaçlayan Prof. Dr. Gezgin bu filmin çekilmesi için Dr. Cenk Demirkıran ve Güçlü Gülan'ı seçmiş.
Türkiye'nin İlk Sakinleri
[KanalKultur] - Fransa İnsan Paleontolojisi Enstitüsü ile Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi işbirliği ile hazırlanan "Türkiye'nin ilk Sakinleri" Türkiye'yi gezdi.
Kültür Bakanlığı'nın himayesinde düzenlenen sergiye, Fransa'nın Türkiye Büyükelçiliği, Ankara Fransız Kültür Merkezi ve Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi de katkıda bulundu. Sergi bilimsel koordinatörlüğünü Henry de Lumley ve Işın Yalçınkaya yürüttü.
Gezici sergi, Türkiye halkını Anadolu prehistoryası ve Anadolu iskan tarihi konusunda bilgilendirmeyi, köklerini arayan günümüz insanına ışık tutmayı, insan türünün atalarının Anadolu topraklarındaki gelişimini anlamayı amaçladı.
İçlerinde 2001 yılında Denizli'nin Honaz İlçesi Kocabaş beldesinde mermer ocağında bulunan ve yapılan araştırmada yaklaşık 450 - 500 bin yıllık olduğu tespit edilen Homo Erectus fosilinin de yer aldığı sergi, Türkiye'de yapılan keşifleri ortaya koyarak ve Türkiye'nin coğrafi konumu nedeniyle, tarihi uygarlıkların sürecinde oynadığı rol üzerinde düşünceler üreterek, tarih öncesi dönemlerde dünyanın bu bölgesindeki yaşam şekilleri konusunda edinilmiş bilgilerin bir sunumunu yaptı.
Prof.Dr. Işın Yalçınkaya insanlık tarihinin en eski dönemine ışık tuttuğunu belirttiği sergiyle ilgili şunları söyledi:
"Bu sergi Türkiye'de bir ilk. Anadolu birçok medeniyete sahne olmuş. Biz bunların en eskisini bu sergiyle sunuyoruz. Sergi, 2.5 milyon yıl önce Afrika'da başlayan insanlığın 1 milyon önce Anadolu'daki macerasını yansıtıyor. Hem dünya genelinde hem de Türkiye'nin bulunduğu coğrafya üzerinde en eski varlığını ortaya koyuyor. Şimdiye kadar yapılan arkeolojik sergiler genellikle Neolotik ve daha sonrası yani insanın yerleşik düzene geçmelerinden sonraki dönemlere ait. Bu sergi, insanlık tarihinin yüzde 99'luk dönemini işgal eden bölümünü anlatıyor. İnsanlık tarihinin yüzde 99'luk bir bölümünü süre olarak işgal eden bir çağın, bir insanlık döneminin hikayesini özetliyor. Bu dönem, insanların avcı, toplayıcı, konargöçer bir yaşam biçimiyle yaşamını sürdürdükleri bir dönem. Neolotik döneme geçilmemiş ve üretim yok. Bunlar doğanın kendilerine sunduğu besin kaynaklarıyla besleniyorlar. Bu sergi, aşağı yukarı 2,5 milyon yıllık bir dönemin tarihini içeriyor."
''Anadolu'da iskan tarihini buluntularla 1 milyon yıla kadar indiriyoruz'' diyen Prof. Dr. Yalçınkaya, Anadolu'nun ilk sakinlerinin, Afrika beşiğinden 1.8 milyon yıl önce çıkarak Hatay'dan Anadolu'ya geldiğini ifade etti. Önsanların Yontmataş'ın bütün evrelerini burada Anadolu'nun iklim koşulları sebebiyle yaşayabildiklerini dile getiren Prof. Dr. Yalçınkaya, bu insanların büyük kısmının Asya ve Avrupa'ya göç ettiklerini, bir kısmının da burada yaşamayı sürdürdüğünü belirtti.
Sergide Antalya Karain, Öküzini mağaraları ile İstanbul Yarımburgaz, Denizli ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ele geçen ve Anadolu topraklarında yaşayan ilk insanlardan kalma buluntular olarak değerlendirilen iki yüzeyli aletler, uçlar, kenar kazıyıcılar, mikrolitler ile bir milyon 800 bin yıllık bir kafatası ve bazı fauna örnekleri teşhir ediliyor.
Sergi, bugüne kadar Türkiye'de yapılan prehistorik kazı ve araştırmalarla ortaya çıkan Neolitik öncesi kültürel kalıntıların zenginliğini ve eski dünya topluluklarında Türkiye'nin Avrasya kavşağındaki anahtar rolünü göstermesinin yanı sıra dağınık olan koleksiyonların bir araya toplanmasına da olanak sağlaması yönüyle önem taşıyor. [KanalKultur]
"Türkiye'nin İlk Sakinleri" sergisi, 2009 temmuz - 2010 mart ayları arasında gerçekleştirilen Türk yılı esnasında sergilenmek üzere Fransa'ya da gitti. [KanalKultur]
Kültür Bakanlığı'nın himayesinde düzenlenen sergiye, Fransa'nın Türkiye Büyükelçiliği, Ankara Fransız Kültür Merkezi ve Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi de katkıda bulundu. Sergi bilimsel koordinatörlüğünü Henry de Lumley ve Işın Yalçınkaya yürüttü.
Gezici sergi, Türkiye halkını Anadolu prehistoryası ve Anadolu iskan tarihi konusunda bilgilendirmeyi, köklerini arayan günümüz insanına ışık tutmayı, insan türünün atalarının Anadolu topraklarındaki gelişimini anlamayı amaçladı.
İçlerinde 2001 yılında Denizli'nin Honaz İlçesi Kocabaş beldesinde mermer ocağında bulunan ve yapılan araştırmada yaklaşık 450 - 500 bin yıllık olduğu tespit edilen Homo Erectus fosilinin de yer aldığı sergi, Türkiye'de yapılan keşifleri ortaya koyarak ve Türkiye'nin coğrafi konumu nedeniyle, tarihi uygarlıkların sürecinde oynadığı rol üzerinde düşünceler üreterek, tarih öncesi dönemlerde dünyanın bu bölgesindeki yaşam şekilleri konusunda edinilmiş bilgilerin bir sunumunu yaptı.
Prof.Dr. Işın Yalçınkaya insanlık tarihinin en eski dönemine ışık tuttuğunu belirttiği sergiyle ilgili şunları söyledi:
"Bu sergi Türkiye'de bir ilk. Anadolu birçok medeniyete sahne olmuş. Biz bunların en eskisini bu sergiyle sunuyoruz. Sergi, 2.5 milyon yıl önce Afrika'da başlayan insanlığın 1 milyon önce Anadolu'daki macerasını yansıtıyor. Hem dünya genelinde hem de Türkiye'nin bulunduğu coğrafya üzerinde en eski varlığını ortaya koyuyor. Şimdiye kadar yapılan arkeolojik sergiler genellikle Neolotik ve daha sonrası yani insanın yerleşik düzene geçmelerinden sonraki dönemlere ait. Bu sergi, insanlık tarihinin yüzde 99'luk dönemini işgal eden bölümünü anlatıyor. İnsanlık tarihinin yüzde 99'luk bir bölümünü süre olarak işgal eden bir çağın, bir insanlık döneminin hikayesini özetliyor. Bu dönem, insanların avcı, toplayıcı, konargöçer bir yaşam biçimiyle yaşamını sürdürdükleri bir dönem. Neolotik döneme geçilmemiş ve üretim yok. Bunlar doğanın kendilerine sunduğu besin kaynaklarıyla besleniyorlar. Bu sergi, aşağı yukarı 2,5 milyon yıllık bir dönemin tarihini içeriyor."
''Anadolu'da iskan tarihini buluntularla 1 milyon yıla kadar indiriyoruz'' diyen Prof. Dr. Yalçınkaya, Anadolu'nun ilk sakinlerinin, Afrika beşiğinden 1.8 milyon yıl önce çıkarak Hatay'dan Anadolu'ya geldiğini ifade etti. Önsanların Yontmataş'ın bütün evrelerini burada Anadolu'nun iklim koşulları sebebiyle yaşayabildiklerini dile getiren Prof. Dr. Yalçınkaya, bu insanların büyük kısmının Asya ve Avrupa'ya göç ettiklerini, bir kısmının da burada yaşamayı sürdürdüğünü belirtti.
Sergide Antalya Karain, Öküzini mağaraları ile İstanbul Yarımburgaz, Denizli ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ele geçen ve Anadolu topraklarında yaşayan ilk insanlardan kalma buluntular olarak değerlendirilen iki yüzeyli aletler, uçlar, kenar kazıyıcılar, mikrolitler ile bir milyon 800 bin yıllık bir kafatası ve bazı fauna örnekleri teşhir ediliyor.
Sergi, bugüne kadar Türkiye'de yapılan prehistorik kazı ve araştırmalarla ortaya çıkan Neolitik öncesi kültürel kalıntıların zenginliğini ve eski dünya topluluklarında Türkiye'nin Avrasya kavşağındaki anahtar rolünü göstermesinin yanı sıra dağınık olan koleksiyonların bir araya toplanmasına da olanak sağlaması yönüyle önem taşıyor. [KanalKultur]
"Türkiye'nin İlk Sakinleri" sergisi, 2009 temmuz - 2010 mart ayları arasında gerçekleştirilen Türk yılı esnasında sergilenmek üzere Fransa'ya da gitti. [KanalKultur]
Yakın Tarihten Notlar: Neşet Ertaş ve Sanat Anlayışı; Müslüm Gürses ve Müslümcüler...
[KanalKultur] - "Ahmet Yesevi'nin Aşkın (Müteal) Dünyasına Bir Bakış", "Günümüz Türkoloji Bilimi ve "Türki Akademiyası", "Müslüm Gürses ve Müslümcüler", "Kazak Âşık Şiirinde Atışma Geleneği", "Çora Batır Destanı", "Oğuzname'de Kadın", "Jambıl Jabayev", "Türk Mitolojisinde Göğün Direği", "Venedik'te Bir Türk Hanı", "Osmanlı'da Rüya Görmek Üzerine", "Türk Minyatür Sanatı", Muhtar Avezov", "Kasım Tınıstanoğlu", "Kırgızlarda Ölü Gömme Gelenekleri"; "Ragıp Hulusi Özden", "Neşet Ertaş ve Sanat Anlayışı", "Dobruca Tatarlarında Halk Kültürü", "Türkiye ve Azerbaycan'da Köroğlu Havaları"...
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü 8 - 10 mayıs 2013 tarihleri arasında "II. Türk Dünyası Bilim ve Kültür Şöleni"ni düzenledi.
Söz konusu bilim ve kültür şöleninin "Açılış Konuşmaları"nı Yrd. Doç. Dr. Ali Abbas Çınar (Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Başkanı V.), Prof. Dr. Pervin Çapan (Edebiyat Fakültesi Dekanı), Prof. Dr. Mansur Harmandar (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Rektörü), Dr. Osman Gürün (Muğla Belediye Başkanı) ve Fatih Şahin (Muğla Valisi) gerçekleştirdi.
"Açılış Konferansı"nda Kazakistan Büyükelçisi Prof. Dr. Canseyit Tüymebayev "Kazakistan: Dünyadaki Yeri, İşbirliği Olanakları" ve Büyükelçi Halil Akıncı da "Türk Dünyasında Bütünleşme Çabaları: Türk Keneşi" konularında bilgiler sundu.
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü 8 - 10 mayıs 2013 tarihleri arasında "II. Türk Dünyası Bilim ve Kültür Şöleni"ni düzenledi.
Söz konusu bilim ve kültür şöleninin "Açılış Konuşmaları"nı Yrd. Doç. Dr. Ali Abbas Çınar (Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Başkanı V.), Prof. Dr. Pervin Çapan (Edebiyat Fakültesi Dekanı), Prof. Dr. Mansur Harmandar (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Rektörü), Dr. Osman Gürün (Muğla Belediye Başkanı) ve Fatih Şahin (Muğla Valisi) gerçekleştirdi.
"Açılış Konferansı"nda Kazakistan Büyükelçisi Prof. Dr. Canseyit Tüymebayev "Kazakistan: Dünyadaki Yeri, İşbirliği Olanakları" ve Büyükelçi Halil Akıncı da "Türk Dünyasında Bütünleşme Çabaları: Türk Keneşi" konularında bilgiler sundu.
28 Mart 2014 Cuma
Ali İbrahim Öcal - Cennet | Heaven
[KanalKultur] - Ali İbrahim Öcal'ın son dönemde ürettiği çalışmalarından oluşan "Cennet | Heaven" isimli üçüncü solo sergisi 11 nisan - 3 mayıs tarihleri arasında Merkur'de sanatseverlerle buluşuyor.
Öcal'ın çalışmaları, insan olgusunu anlatıdan uzak, doğrudan doğruya imgelemler aracılığıyla gerçekleşen, kompleks ve katmanlı bir dil üzerinden ele alıyor. Sanatçı bedenin, zaman ve doğa ile olan zorunlu bağını, kültürel bellekteki formlar ile harmanlayarak, yer yer oldukça bildik, kimi zaman ise bir hayli mesafeli ve ürpertici duran melezleşmiş imgeler üretiyor.
Sergideki tüm çalışmalar, nesnel anlamda ele alındıklarında gayet sıradan imgeler olmalarına karşın, formal özellikleri ve kurgulanış biçimleri onları bir çeşit mitsel auraya sokuyor.
Bu mitsellik, ilk görüşte bir çeşit sembolizmden besleniyormuş gibi duran bir yapıya sahip. Fakat izleyici resim ile karşı karşıya geldiğinde, yorumlama yerini algıya ve yoğun bir seyre bırakıyor. Ali İbrahim Öcal'ın imgeleri ele alış biçimi esasen romantizmden beri bildiğimiz o hissi anımsamamıza neden oluyor. Bu his, doğaya dair oldukça tuhaf bir filmin sadece fragmanlarını izlemek gibi...
Ali İbrahim Öcal
1982'de Almanya'da doğdu. 2003'te Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nü bitirdi. 2009'da Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Bölümü'nde yüksek lisansını tamamladı.
Ödül
2009 Resim Heykel Müzeleri Derneği, "28. Günümüz Sanatçıları İstanbul Sergisi", Başarı Ödülü
Kişisel Sergileri
2010 "Kekre", Daire Galeri, İstanbul
2012 "Patetik Koridor", Daire Galeri, İstanbul [KanalKultur]
Ali İbrahim Öcal - Cennet | Heaven / 11 nisan - 3 mayıs 2014; Merkur, Mim Kemal Öke Cad. Erenler Apt. No: 12 D: 2, Nişantaşı - İstanbul; Tel.: (0212) 225 37 37
Öcal'ın çalışmaları, insan olgusunu anlatıdan uzak, doğrudan doğruya imgelemler aracılığıyla gerçekleşen, kompleks ve katmanlı bir dil üzerinden ele alıyor. Sanatçı bedenin, zaman ve doğa ile olan zorunlu bağını, kültürel bellekteki formlar ile harmanlayarak, yer yer oldukça bildik, kimi zaman ise bir hayli mesafeli ve ürpertici duran melezleşmiş imgeler üretiyor.
Sergideki tüm çalışmalar, nesnel anlamda ele alındıklarında gayet sıradan imgeler olmalarına karşın, formal özellikleri ve kurgulanış biçimleri onları bir çeşit mitsel auraya sokuyor.
Bu mitsellik, ilk görüşte bir çeşit sembolizmden besleniyormuş gibi duran bir yapıya sahip. Fakat izleyici resim ile karşı karşıya geldiğinde, yorumlama yerini algıya ve yoğun bir seyre bırakıyor. Ali İbrahim Öcal'ın imgeleri ele alış biçimi esasen romantizmden beri bildiğimiz o hissi anımsamamıza neden oluyor. Bu his, doğaya dair oldukça tuhaf bir filmin sadece fragmanlarını izlemek gibi...
Ali İbrahim Öcal
1982'de Almanya'da doğdu. 2003'te Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nü bitirdi. 2009'da Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Bölümü'nde yüksek lisansını tamamladı.
Ödül
2009 Resim Heykel Müzeleri Derneği, "28. Günümüz Sanatçıları İstanbul Sergisi", Başarı Ödülü
Kişisel Sergileri
2010 "Kekre", Daire Galeri, İstanbul
2012 "Patetik Koridor", Daire Galeri, İstanbul [KanalKultur]
Ali İbrahim Öcal - Cennet | Heaven / 11 nisan - 3 mayıs 2014; Merkur, Mim Kemal Öke Cad. Erenler Apt. No: 12 D: 2, Nişantaşı - İstanbul; Tel.: (0212) 225 37 37
26 Mart 2014 Çarşamba
Yasemin Şenel - Maskeli Bebek ve Oyunlar
Doğu ile Batı arasında bir "Renk Virtüözü"... Yasemin Şenel uzun yıllar sonra, "Maskeli Bebek ve Oyunlar" ile 12 mart - 12 nisan 2014 tarihleri arasında G-art'ta sanatseverlerle buluşuyor...
Sezer Tansuğ, 1984'teki yazısında, yaşamını uzun yıllar Belçika'da sürdüren Yasemin Şenel'i bir renk virtüözü olarak tanımlamıştı. "Maskeli Bebek ve Oyunlar" serisi ile uzun yıllar sonra Türk izleyici ile tekrar buluşuyor, bu renk virtüözü.
Uluslararası sanat platformunda oldukça ses getiren "Maskeli Bebek" serisi 2011'de "Hello Baby" ile başladı, "Maskeli Bebekler"e dönüştü ve 2014'de ise "Maskeli Bebek ve Oyun" olarak devam edip G-art' ın Beyoğlu'ndaki yeni adresindeki sergi ile son buluyor.
Dünya çapındaki birçok sanatçının girmeye çalıştığı bir koleksiyon olan Reydan Weiss Collection (Almanya), "Maskeli Bebek serisi"nden iki adet işini koleksiyonuna kattı.
Şenel anlatımı figür üzerine temelleniyor ve kendisini hiç de gül bahçesi olmayan bir bebeğin gerçekliğine sokuyor. Kolaj ve boya. Aktarım ve gönderimler. Sonuç olarak bir seri yeşil, pembe, ocre ve mor, gülen ve ağlayan, sofistike ve özenli renklerden oluşan kağıt ve tual işler. Pürüzlü grafik stil ve akıcı boya Şenel'in işlerinde buluşuyor ve çakışıyor. Karmaşık ve hafif çizgiler, vahşi gözlü yaratıklar semboller yoğunluğu ve yoruma özgürlük tanıyan tarzı ile bunlar hassas ve fakat kuvvetli işlerin genel çizgisini oluşturuyor. Zaman akışını gençlik iksirine dönüştürme yeteneğiyle biraz Picasso'yu andırdığını düşünüyor, eleştirmen Daniele Gillemon.
Yasemin Şenel'in resimlerinde, sanatçının seyirciyle paylaştığından ötesine ulaşamayan göz, bu bütünleşmenin ötesinde özdeşlik kurmaya olanak tanımayan bir gerçeği görüp algılıyor ve bunu sanatçının dünyaya hep kapalı kalacak yanı olarak benimseyebiliyor. Belki çırılçıplak bir gerçek ve alabildiğine üşümüş, sayısız renk kırpıntısından yapılmış bir yorgan altında ısınmaya çalışıyor.
Yaşamının ürkek sessizliğini dinleyen Yasemin Şenel, zengin bir renk musikisinin tekdüzeliği kırılmış ritimleriyle bir virtüöz gibi çalışıyor...
Yasemin Şenel
1953'te Samsun'da doğdu. Belçika, Liège Académie Royale des Beaux-Arts'da resim, desen atölyelerinde eğitim aldı. Brüksel'de Ixelles Akademisi'nde 1984 ve 1994 tarihlerinde resim ve desen atölyelerinde ögretim görevlisi olarak çalıştı. Brüksel'de 2008-2011, "Point-b.Art" adı altında nisan ve eylül aylarında düzenlenen sanat aktivitelerini organize etti. Halen çalışmalarını Brüksel'de sürdürüyor...
Türkiye, Almanya, Londra, Fransa, Italya ve Belçikada özel koleksiyonlarda, Pasabahçe Cam Sanayii (Türkiye), Fondation pour l'Art Belge Contemporain (Belçika), Reydan Weiss Collection (Almanya) koleksiyonlarında işleri bulunuyor. Hollandalı sanat otoriterleri ve koleksiyoncularından bir grubun yayınladıkları "1000 Living Painters" listesinde 76.sırada yer alıyor.
Ödülleri
1976 Liard Resim Ödülü
1978 Jamar Resim Ödülü
Kişisel sergileri - Seçme
1984 Galerie Triangl – Bruxelles
1984 Galeri Urart – İstanbul
1985 Galerie 9a – Liège
1986 Galerie Triangl – Bruxelles
1986 Galeri Siyah-Beyaz – Ankara
1986 Foire d’art actuel (Galerie Triangl - Galerie Aube) – Montréal
1987 Galerie Aube – Montréal
1988 Centre culturel Le Botanique – Bruxelles
1991 Galerie d'Ursel – Bruxelles
1992 Galerie 31 – Lille
1992 Galerie V. Couttenier – Courtrai
1995 Teşvikiye Sanat Galerisi – İstanbul
1997 Galerie Aleph – Bruxelles
1998 Teşvikiye Sanat Galerisi – Istanbul
1999 Galerie Aleph – Bruxelles
1999 Galerie 31 – Lille
2003 Galerie d'YS – Bruxelles
2004 Galerie d'YS – Bruxelles
2005 Teşvikiye Sanat Galerisi – Istanbul
2007 Galerie Juvénal (Fondation Bolly-Charlier) – Huy
2009 Galerie d'YS – Bruxelles
2011 Galerie d'YS – Bruxelles
2013 Galerie d'YS – Bruxelles
Yasemin Şenel: Maskeli Bebek ve Oyunlar / 12 mart - 12 nisan 2014; Galeri G-art, Tomtom Mah. Kumbaracı Yokuşu, No:37/A Beyoğlu, İstanbul (0212) 243 66 22
Görsel Kültürün Önceden Belirlenmişliğine Eleştiri: Ahmet Duru - Buralarda Bir Yerde | Somewhere Around Here
[KanalKultur] - Ahmet Duru, "Buralarda Bir Yerde | Somewhere Around Here" adlı kişisel sergisiyle Daire Galeri'de 28 mart - 3 nayıs 2014 tarihleri arasında, sanatseverlerle buluşuyor.
Ahmet Duru, bu ilk kişisel sergisinde, izleyiciye sunduğu resim ve çizim serilerinde, panoramik peyzajların mikro ve makro perspektiflerini ortaya koyuyor. Sanatçı, çalışmalarında kullandığı uzak manzaraların yine onlara ait yakın planlarıyla oluşturduğu kontrastlarla dünyanın algılanma sürecine de değiniyor. Farkına varmaktan bağımsız düşünülemeyecek olan görme eylemini irdeleyen sanatçı, bu bağlamda var olma ve yok olma arasındaki karşılıklı ilişkiyi de gözden geçiriyor.
Sanatçının çalışmalarının çoğunda görülen, genel manzaraların kendi detaylarıyla çarpıştırılmasıyla oluşan iki parçalı kurgu, gerçekliğin diyalektik bir eleştirisini de yapıyor. Sergide büyük formatların üzerine yerleştirilen geniş açılı resimler, çoğunlukla oldukça küçük ebatlarda olan ve büyük resmin yakın planından oluşan resimlerle yan yana yerleştiriliyor. Bu anlamda sanatçının bu güncel serisi dünyaya "hızlıca bir göz atma" değil konsantre bir bakış açısı getiriyor; görsel sorgulamaları ile ortak bilinenin ötesine geçme amacı taşıyor. Bu süreç resimsel ve içeriksel bağlamı bulanıklaştıran hafif bir soyutlama ile destekleniyor ve çalışmaları sığ temsiller olmaktan kurtarıyor.
Ahmet Duru, gerçekçi resmin gerçeği sadece kopyalamaktan ya da yansıtmaktan ibaret olmayan, aksine gerçekliği parçalarına ayırıp sorgulamayı amaçlayan metotlarını, dünyamıza dair alternatif kavrayışlar geliştirmek için kullanıyor.
Fotografik imajları resimlerinin başlangıç noktası olarak kullanan Duru, günümüzün çokça müdahaleye maruz kalmış görsel kültürünün önceden belirlenmişliğini eleştiriyor. Bunun yanında, çalışmalarının taşıdığı deneysel ve yenilikçi karakteri sayesinde gerçekçi resme soyutlama metotlarını eklemekten çekinmeden yeni biçimler sunuyor. Duru, işlerinde gerçek ve gerçekçiliğin statükosunu tartışıyor.
Ahmet Duru dünyamızın içinde bulunduğu garip durumu anlamlandırabilmek için günümüz manzara resmi anlayışı ile doğaya dair post-endüstriyel fikirleri bir araya getirerek güncel bir yaklaşım yaratıyor ve bize zihnimizin güzel ve güçlü bir peyzajını sunuyor.
Ahmet Duru
1987'de Sivas'ta doğdu. 2013'te Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nü bitirdi. Halen Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Plastik Sanatlar Bölümü'nde yüksek lisans eğitimini sürdürüyor. [KanalKultur]
Ahmet Duru - Buralarda Bir Yerde | Somewhere Around Here / 28 mart - 3 mayıs 2014; Daire Galeri, Boğazkesen Caddesi No: 76 A, Tophane - Beyoğlu - 34433 İstanbul; Tel.: (0212) 252 52 59
Ahmet Duru, bu ilk kişisel sergisinde, izleyiciye sunduğu resim ve çizim serilerinde, panoramik peyzajların mikro ve makro perspektiflerini ortaya koyuyor. Sanatçı, çalışmalarında kullandığı uzak manzaraların yine onlara ait yakın planlarıyla oluşturduğu kontrastlarla dünyanın algılanma sürecine de değiniyor. Farkına varmaktan bağımsız düşünülemeyecek olan görme eylemini irdeleyen sanatçı, bu bağlamda var olma ve yok olma arasındaki karşılıklı ilişkiyi de gözden geçiriyor.
Sanatçının çalışmalarının çoğunda görülen, genel manzaraların kendi detaylarıyla çarpıştırılmasıyla oluşan iki parçalı kurgu, gerçekliğin diyalektik bir eleştirisini de yapıyor. Sergide büyük formatların üzerine yerleştirilen geniş açılı resimler, çoğunlukla oldukça küçük ebatlarda olan ve büyük resmin yakın planından oluşan resimlerle yan yana yerleştiriliyor. Bu anlamda sanatçının bu güncel serisi dünyaya "hızlıca bir göz atma" değil konsantre bir bakış açısı getiriyor; görsel sorgulamaları ile ortak bilinenin ötesine geçme amacı taşıyor. Bu süreç resimsel ve içeriksel bağlamı bulanıklaştıran hafif bir soyutlama ile destekleniyor ve çalışmaları sığ temsiller olmaktan kurtarıyor.
Ahmet Duru, gerçekçi resmin gerçeği sadece kopyalamaktan ya da yansıtmaktan ibaret olmayan, aksine gerçekliği parçalarına ayırıp sorgulamayı amaçlayan metotlarını, dünyamıza dair alternatif kavrayışlar geliştirmek için kullanıyor.
Fotografik imajları resimlerinin başlangıç noktası olarak kullanan Duru, günümüzün çokça müdahaleye maruz kalmış görsel kültürünün önceden belirlenmişliğini eleştiriyor. Bunun yanında, çalışmalarının taşıdığı deneysel ve yenilikçi karakteri sayesinde gerçekçi resme soyutlama metotlarını eklemekten çekinmeden yeni biçimler sunuyor. Duru, işlerinde gerçek ve gerçekçiliğin statükosunu tartışıyor.
Ahmet Duru dünyamızın içinde bulunduğu garip durumu anlamlandırabilmek için günümüz manzara resmi anlayışı ile doğaya dair post-endüstriyel fikirleri bir araya getirerek güncel bir yaklaşım yaratıyor ve bize zihnimizin güzel ve güçlü bir peyzajını sunuyor.
Ahmet Duru
1987'de Sivas'ta doğdu. 2013'te Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nü bitirdi. Halen Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Plastik Sanatlar Bölümü'nde yüksek lisans eğitimini sürdürüyor. [KanalKultur]
Ahmet Duru - Buralarda Bir Yerde | Somewhere Around Here / 28 mart - 3 mayıs 2014; Daire Galeri, Boğazkesen Caddesi No: 76 A, Tophane - Beyoğlu - 34433 İstanbul; Tel.: (0212) 252 52 59
25 Mart 2014 Salı
Türkiyat Sohbetleri: Eski Uygurca Sözlük Çalıştayı
[KanalKultur] - İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 27 mart 2014 günü saat 15'te "Eski Uygurca Sözlük Çalıştayı" düzenliyor. Çalıştaya Prof. Dr. Klaus Röhrborn (Almanya), Prof. Dr. Mehmet Ölmez (Yıldız Teknik Üniversitesi) ve Yrd. Doç. Dr. Murat Elmalı (İstanbul Üniversitesi) konuşmacı olarak katılıyor.
Çalıştayda şu konular ele alınıyor:
Prof. Dr. Klaus Röhrborn (Almanya): "Eski Uygurca Sözlüğünün Hazırlanmasında Bugüne Kadar Kullanılan Metotlar"; Prof. Dr. Mehmet Ölmez (Yıldız Teknik Üniversitesi): "Eski Türkçe Sözlükler"; Yrd. Doç. Dr. Murat Elmalı (İstanbul Üniversitesi): "Eski Uygurca Çalışmaları ve Sözlük İhtiyacı" [KanalKultur]
Türkiyat Sohbetleri: Eski Uygurca Sözlük Çalıştayı / 27 mart 2014, 15; İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Seminer Salonu, Baba Hasan Mah. Kavalalı Sok. No: 5, Horhor - Fatih - İstanbul
Çalıştayda şu konular ele alınıyor:
Prof. Dr. Klaus Röhrborn (Almanya): "Eski Uygurca Sözlüğünün Hazırlanmasında Bugüne Kadar Kullanılan Metotlar"; Prof. Dr. Mehmet Ölmez (Yıldız Teknik Üniversitesi): "Eski Türkçe Sözlükler"; Yrd. Doç. Dr. Murat Elmalı (İstanbul Üniversitesi): "Eski Uygurca Çalışmaları ve Sözlük İhtiyacı" [KanalKultur]
Türkiyat Sohbetleri: Eski Uygurca Sözlük Çalıştayı / 27 mart 2014, 15; İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Seminer Salonu, Baba Hasan Mah. Kavalalı Sok. No: 5, Horhor - Fatih - İstanbul
Pazarola Hasan Bey; Vikinglerin Konstantinopolis'te İşi Neydi?
[KanalKultur] - Toplumsal Tarih'in şubat 2006'da yayınlanan 146. sayısı biyografilerden tarih metodolojisine, yakın tarihten "mikro tarih"e, Avrupa'daki tarih tartışmalarından Türkiye'deki tarihçiler arasında hâlâ uzlaşısı sağlanamamış, perdesi aralanmamış meselelere kadar geniş bir yelpazede tarih severlere hitap ediyor.
146. sayı da Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Toplumsal Tarih Yayın Kurulu üyesi Yavuz Selim Karakışla'nın, Osmanlı'nın ünlü delisi Pazarola Hasan Bey'in hikayesini kaleme aldığı ve dönemin delilerle ilgili algısı hakkında bilgiler verdiği makalesi, 80 sayfalık bir ek kitap olarak sunuluyor. Böylece Toplumsal Tarih'in şubat 2006'da yayınlanan sayısı okurlara 176 sayfa olarak ulaşıyor.
Bir "Serseri" Hikayesi - "Isabelle Eberhardt'ın Afrika'da bir Arap erkeği görünümündeki seyahati, modern dünyanın kategorik sınırlarını hiçe saymasının da bir ürünüydü aynı zamanda. Isabelle genç bir kadın olarak Avrupa'yı bulduğu her fırsatta terk edip, medeniyetin sınırının öte yanına geçiyordu." Ayşe Çavdar, kaşif, yazar, serüvenci Isabelle Eberhardt'ın yaşamını yazdı.
Vikinglerin Konstantinopolis'te İşi Neydi? - İskandinavya'nın ve Danimarka'nın yerlileri olan Vikinglerin 9. yüzyıldan itibaren Bizans ordusunda görev aldığını biliyor muydunuz? 360 yıl sürmüş bir misafirliğin evsahipliğini yapmış bugünün İstanbulluları bile bunu pek bilmezler. Ülkeye Rusya yoluyla geldikleri için Bizanslıların Rus ya da Rhos diye andıkları, bazen İskitlerle karıştırdıkları bu "baltalı adamların" Bizans ülkesinde ne işleri vardı peki? Ayşe Hür'ün kaleminden Vikinglerin Konstantinopolis "seferi"...
Osmanlı'da Kurumlar ve Kültür - Murat Belge, Osmanlı tarihi ilgilileri için çok önemli bir kaynak haline gelen "Osmanlı'da Kurumlar ve Kültür" kitabını Aydan Çelik ve Hamza Aktan'a anlatıyor. Belge'nin tarihe olan yöneliminin nedenleri, tarihçi olmadan tarih yazımının sınırları ve psikolojisi, Türkiye'deki tarihçilik algıları / pratikleri ve Osmanlı'da henüz deşilmemiş meselelerle nasıl tanışacağımız gibi soruların yanıtları bu söyleşide...
146. sayı da Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Toplumsal Tarih Yayın Kurulu üyesi Yavuz Selim Karakışla'nın, Osmanlı'nın ünlü delisi Pazarola Hasan Bey'in hikayesini kaleme aldığı ve dönemin delilerle ilgili algısı hakkında bilgiler verdiği makalesi, 80 sayfalık bir ek kitap olarak sunuluyor. Böylece Toplumsal Tarih'in şubat 2006'da yayınlanan sayısı okurlara 176 sayfa olarak ulaşıyor.
Bir "Serseri" Hikayesi - "Isabelle Eberhardt'ın Afrika'da bir Arap erkeği görünümündeki seyahati, modern dünyanın kategorik sınırlarını hiçe saymasının da bir ürünüydü aynı zamanda. Isabelle genç bir kadın olarak Avrupa'yı bulduğu her fırsatta terk edip, medeniyetin sınırının öte yanına geçiyordu." Ayşe Çavdar, kaşif, yazar, serüvenci Isabelle Eberhardt'ın yaşamını yazdı.
Vikinglerin Konstantinopolis'te İşi Neydi? - İskandinavya'nın ve Danimarka'nın yerlileri olan Vikinglerin 9. yüzyıldan itibaren Bizans ordusunda görev aldığını biliyor muydunuz? 360 yıl sürmüş bir misafirliğin evsahipliğini yapmış bugünün İstanbulluları bile bunu pek bilmezler. Ülkeye Rusya yoluyla geldikleri için Bizanslıların Rus ya da Rhos diye andıkları, bazen İskitlerle karıştırdıkları bu "baltalı adamların" Bizans ülkesinde ne işleri vardı peki? Ayşe Hür'ün kaleminden Vikinglerin Konstantinopolis "seferi"...
Osmanlı'da Kurumlar ve Kültür - Murat Belge, Osmanlı tarihi ilgilileri için çok önemli bir kaynak haline gelen "Osmanlı'da Kurumlar ve Kültür" kitabını Aydan Çelik ve Hamza Aktan'a anlatıyor. Belge'nin tarihe olan yöneliminin nedenleri, tarihçi olmadan tarih yazımının sınırları ve psikolojisi, Türkiye'deki tarihçilik algıları / pratikleri ve Osmanlı'da henüz deşilmemiş meselelerle nasıl tanışacağımız gibi soruların yanıtları bu söyleşide...
XX ≠ XY'yani
© Ayşegül Kırmızı |
© Erdinç Ünlü |
Ayşegül Kırmızı
1978'de İstanbul'da doğdu. 2011 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nden mezun oldu. Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Sanat Kuramı ve Eleştiri Bölümü'nde yüksek lisans eğitimini tamamladı.
Resimlerinin merkezinde kadın figürü bulunuyor. Kadın dünyasını masalsı bir dil ile anlatmaya çalıştığı resimlerinde kadın figürleri ile doğayı ve hayvanları birer alegorik simge olarak bir arada kullanıyor.
Erdinç Ünlü
1962'de Çanakkale'de doğdu. Boğaziçi Üniversitesi'ni 1985 yılında terk ederek Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümü'ne girdi, mezun oldu.
Sanatsal gelişimi, klasik ve çağdaş ifade yöntemlerinin aynı resim düzleminde birlikte kullanılması sonucu açığa çıkan gerilimde arıyor. Bu durum, sanatçıyı üslupçuluğa karşı bir resim tavrı oluşturmaya yöneltmiş. [KanalKultur]
"XX ≠ XY'yani" Karma Resim Sergisi / 11 mart - 4 nisan 2014; Gergedan Sanat Galerisi, Serdar-ı Ekrem Cad. Hoca Ali Sok. No: 12 / 2, Galata - İstanbul; Tel.: (0212) 292 06 50
24 Mart 2014 Pazartesi
Toplumsal Güvensizlikler ve Güvenlik
"Güven kaybı" Avrupa'da son yıllarda, özellikle de ekonomik kriz döneminde yükselen, demokratik kurumların üzerine inşa edildiği toplumsal dokuyu tehdit eden olumsuz bir gelişme olarak tespit ediliyor.
Türkiye'de ise "güven", kurucu ya da yerleşik bir toplumsal ilişki unsuru olarak hemen hiçbir zaman var olmamış.
Toplumsal değerler araştırmalarına göre, Türkiye dünyada kişilerarası güvenin en düşük olduğu ülkelerden biri.
Öte yandan, toplumsal kurumlara duyulan güvenle ilgili araştırmalarda demokratik katılıma en uzak kurumlar güvenilirlik açısından en üstte çıkıyor.
Türkiye'de toplumsal ve siyasal güven / güvensizlik durumunu farklı alanlara odaklanarak tartışmaya açmaya çalışan toplantıların ilkinde konuşmacılar konuyu güvenlik kavramının iki perspektifinden ele alıyor: Zeynep Şarlak, Türkiye'de güvenlik devletinin gelişimi, günümüzdeki tortuları, bu siyasi ve sosyal yapının güvensizlik üretme mekanizmaları; Evren Balta ise, güvenlik aygıtının dönüşümü, güvenliğin piyasalaşması ve bunun toplumdaki güven duygusu üzerindeki etkileri hakkında konuşuyor.
İkinci kısımda izleyicilerin soru, fikir ve yorumlarını paylaşmasıyla toplantı, tek taraflı sunum formatından çıkıp zihin açıcı tartışmalara imkân sağlayacak bir platform oluyor...
Zeynep Şarlak: Araştırmacı, yazar. Halen Leiden Üniversitesi'nde Türkiye örneğinde güvenlik devleti konusunda doktora çalışmalarını sürdürüyor. Türkiye'de yolsuzluğun hangi ilişki biçimlerinde ortaya çıktığı ve nasıl algılandığı konusunda araştırmalar yaptı.
Evren Balta: Siyaset Bilimci, yazar. Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde doçent. Dünyada ve Türkiye'de güvenlik siyasetleri ve uygulamaları üzerine araştırma ve yayınları bulunuyor.
Toplumsal Güvensizlikler ve Güvenlik / 28 mart 2014; 18:30; Tütün Deposu, Lüleci Hendek Cad. No:12, Tophane - 34425 İstanbul; Tel.: (0212) 292 39 56
Türkiye'de ise "güven", kurucu ya da yerleşik bir toplumsal ilişki unsuru olarak hemen hiçbir zaman var olmamış.
Toplumsal değerler araştırmalarına göre, Türkiye dünyada kişilerarası güvenin en düşük olduğu ülkelerden biri.
Öte yandan, toplumsal kurumlara duyulan güvenle ilgili araştırmalarda demokratik katılıma en uzak kurumlar güvenilirlik açısından en üstte çıkıyor.
Türkiye'de toplumsal ve siyasal güven / güvensizlik durumunu farklı alanlara odaklanarak tartışmaya açmaya çalışan toplantıların ilkinde konuşmacılar konuyu güvenlik kavramının iki perspektifinden ele alıyor: Zeynep Şarlak, Türkiye'de güvenlik devletinin gelişimi, günümüzdeki tortuları, bu siyasi ve sosyal yapının güvensizlik üretme mekanizmaları; Evren Balta ise, güvenlik aygıtının dönüşümü, güvenliğin piyasalaşması ve bunun toplumdaki güven duygusu üzerindeki etkileri hakkında konuşuyor.
İkinci kısımda izleyicilerin soru, fikir ve yorumlarını paylaşmasıyla toplantı, tek taraflı sunum formatından çıkıp zihin açıcı tartışmalara imkân sağlayacak bir platform oluyor...
Zeynep Şarlak: Araştırmacı, yazar. Halen Leiden Üniversitesi'nde Türkiye örneğinde güvenlik devleti konusunda doktora çalışmalarını sürdürüyor. Türkiye'de yolsuzluğun hangi ilişki biçimlerinde ortaya çıktığı ve nasıl algılandığı konusunda araştırmalar yaptı.
Evren Balta: Siyaset Bilimci, yazar. Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde doçent. Dünyada ve Türkiye'de güvenlik siyasetleri ve uygulamaları üzerine araştırma ve yayınları bulunuyor.
Toplumsal Güvensizlikler ve Güvenlik / 28 mart 2014; 18:30; Tütün Deposu, Lüleci Hendek Cad. No:12, Tophane - 34425 İstanbul; Tel.: (0212) 292 39 56
Tarihi Simalar | Tesavir-i Rical
İlk baskıları sırasıyla 1913 ve 1915 yıllarında yapılan "Tarihi Simalar" ve "Tesavir-i Rical" adlı eserler, Türk popüler tarihçiliğinin en başarılı kalemlerinden olan Ahmet Refik Altınay'ın kitaplarının yayımlandığı Tarih Vakfı Yurt Yayınları'nın "Tarihe Yolculuk" dizisi kapsamında birleştirilerek tek kitap olarak okurlarla buluşuyor.
Dizinin onuncu kitabı, Osmanlı yönetim ve diplomasi anlayışına dair okurlara önemli ipuçları veriyor.
İlk kitap olan Tarihi Simalar'da Osmanlı'nın diplomasideki ilk adımları, devletin ilk elçileri olan Müteferrika Süleyman Ağa, Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi, oğlu Çelebizade Sait Mehmet Efendi ve Moralı Esseyid Ali Efendi'nin karşılaştıkları olaylar ve görev anlayışları üzerinden anlatılıyor.
Tesavir-i Rical adlı kitapta ise Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk bütçeyi yapmasıyla tanınan, IV.Mehmed döneminin sadrazamlarından Tarhuncu Ahmet Paşa, yine aynı dönemin sadrazamlarından İbşir Paşa, III. Ahmed ve I. Mahmud dönemlerinin ilginç kişiliği Kont Bonneval ya da bizde bilinen ismiyle Humbaracıbaşı Ahmet Paşa'nın kişilikleri ve icraatları anlatılarak okurlara Osmanlı yönetim anlayışına dair ipuçları veriliyor.
Ahmet Refik Altınay: Tarihi Simalar | Tesavir-i Rical. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2011, 216 S., ISBN : 9789753332682
Dizinin onuncu kitabı, Osmanlı yönetim ve diplomasi anlayışına dair okurlara önemli ipuçları veriyor.
İlk kitap olan Tarihi Simalar'da Osmanlı'nın diplomasideki ilk adımları, devletin ilk elçileri olan Müteferrika Süleyman Ağa, Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi, oğlu Çelebizade Sait Mehmet Efendi ve Moralı Esseyid Ali Efendi'nin karşılaştıkları olaylar ve görev anlayışları üzerinden anlatılıyor.
Tesavir-i Rical adlı kitapta ise Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk bütçeyi yapmasıyla tanınan, IV.Mehmed döneminin sadrazamlarından Tarhuncu Ahmet Paşa, yine aynı dönemin sadrazamlarından İbşir Paşa, III. Ahmed ve I. Mahmud dönemlerinin ilginç kişiliği Kont Bonneval ya da bizde bilinen ismiyle Humbaracıbaşı Ahmet Paşa'nın kişilikleri ve icraatları anlatılarak okurlara Osmanlı yönetim anlayışına dair ipuçları veriliyor.
Ahmet Refik Altınay: Tarihi Simalar | Tesavir-i Rical. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2011, 216 S., ISBN : 9789753332682
Köçek
Bkz. Ergün, İsmet: "Çankırı'nın Ovacık İlçesi ve Köylerinde Düğün" Türk Folklor Araştırmaları 6 (1960) 133: 2211-221 |
Chester Beatty Library'de (Dublin) bulunan yaklaşık 1600'lerden kalma bir minyatürde, kahvehane konu edinirken, kitap okuyarak sobhet eden kalabalık bir grup insan arasında müzik eşliğinde oynayan 'köçek' de dikkat çeker. Köçeklik bir meslek olarak zaman zaman profesyonellik de içerir. Yine Metin And'ın (2007: 155) kaydettiğine göre, "eskiden Çankırı'da 'hayrat kazanı' denilen loncaların büyük kazanlarını iki kişi bir sırıkla sırtlarlar, alay yürürken bu kazanların içinde köçekler oynarmış."
Bkz. Ahmet Rasim: "Köçekler, Çengiler" Akşam Gazetesi, 7 ağustos 1923: 2; Akşam Gazetesi, 9 ağustos 1923: 3; And, Metin: "Eski Temaşa Oyuncularımızdan Çengiler ve Köçekler" Hayat Tarih Mecmuası 1 (1968) 2: 25-29; And, Metin: Oyun ve Bügü - Türk Kültüründe Oyun Kavramı (Genişletilmiş Baskı). Yapı Kredi Yayınları: 1891, İstanbul 2007 (İkinci Baskı): 143, 155, 351, 548; Ataman, Sadi Yaver: "Çengilik ve Köçeklik" Türk Folkloru 7 (1986) 82-83: 3-5; Ergün, İsmet: "Çankırı'nın Ovacık İlçesi ve Köylerinde Düğün" Türk Folklor Araştırmaları 6 (1960) 133: 2211-2213; Gautier, Théophile: "Köçeklik" Çev.: Mahmut Ragıp Gazimihâl, Türk Folklor Araştırmaları 6 (1959) 123: 2001-2002; Üzrek, Sevil: "Köçekler" Mavi Marmara (1989) 15: 16-1 [20 şubat 2012; KaKuTS - KanalKultur]
Yakın Tarihten Notlar: Behice Boran, tasfiyesinden 62, öldükten 23 yıl sonra; ancak yüzüncü yaşında DTCF'ye dönebildi...
[KanalKultur] - Michigan Üniversitesi'nde (ABD) sosyoloji doktorasını tamamladıktan sonra 1939'da Türkiye'ye dönen ve Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi (DTCF) Sosyoloji Bölümü'ne doçent olarak atanan, 1948'de siyasi görüşleri nedeniyle üniversiteden uzaklaştırılan Behice Boran (1910 - 1987) öldükten ancak 23 yıl sonra ve "Yüzüncü Yaşında" 15 mayıs 2010 tarihinde DTCF'ye geri dönebildi... Behice Boran bu tarihten tam 62 yıl önce DTCF'den tasfiye edilmişti...
15 mayıs 2010 tarihindeki toplantıda Gökhan Atılgan, Korkut Boratav, Metin Çulhaoğlu ve Hayriye Erbaş'ın katılımıyla "Akademisyen ve Siyasetçi Olarak Behice Boran" adlı bir panel düzenlendi. Panelde "DTCF Tasfiyesi" (Gökhan Atılgan), "Anılarla Tasfiye" (Korkut Boratav), "Siyasetçi Olarak Behice Boran (Metin Çulhaoğlu)" ve "Sosyolog Olarak Behice Boran" (Hayriye Erbaş) başlıklarında tartışmalar açıldı...
Panelin ardından "Akıntıya Karşı... Behice Boran: Tek Başına Bir Koro" (90') adlı SineGöz Film Atölyesi tarafından hazırlanan belgesel film gösterildi:
Akıntıya Karşı... Behice Boran: Tek Başına Bir Koro (90 dakika) / Yapım-Yönetim-Senaryo-Kamera: SineGöz Film Atölyesi; Tahsin Akpınar, Güzella Bayındır, Özüm Seda Duran, Turan Soydan Keneş, Onur Küçükarslan, A. Şule Süzük
Belgeselden sonra Ariel Dorfman, Eric-Emmanuel Schmitt, Enzo Cormann, Eugène Durif tarafından kaleme alınan "Cesaret Tek Bir Sesle Başlar" adlı tiyatro oyunu izlendi:
15 mayıs 2010 tarihindeki toplantıda Gökhan Atılgan, Korkut Boratav, Metin Çulhaoğlu ve Hayriye Erbaş'ın katılımıyla "Akademisyen ve Siyasetçi Olarak Behice Boran" adlı bir panel düzenlendi. Panelde "DTCF Tasfiyesi" (Gökhan Atılgan), "Anılarla Tasfiye" (Korkut Boratav), "Siyasetçi Olarak Behice Boran (Metin Çulhaoğlu)" ve "Sosyolog Olarak Behice Boran" (Hayriye Erbaş) başlıklarında tartışmalar açıldı...
Panelin ardından "Akıntıya Karşı... Behice Boran: Tek Başına Bir Koro" (90') adlı SineGöz Film Atölyesi tarafından hazırlanan belgesel film gösterildi:
Akıntıya Karşı... Behice Boran: Tek Başına Bir Koro (90 dakika) / Yapım-Yönetim-Senaryo-Kamera: SineGöz Film Atölyesi; Tahsin Akpınar, Güzella Bayındır, Özüm Seda Duran, Turan Soydan Keneş, Onur Küçükarslan, A. Şule Süzük
Belgeselden sonra Ariel Dorfman, Eric-Emmanuel Schmitt, Enzo Cormann, Eugène Durif tarafından kaleme alınan "Cesaret Tek Bir Sesle Başlar" adlı tiyatro oyunu izlendi:
23 Mart 2014 Pazar
Şatıroğlu, Veysel [Âşık Veysel]
[KanalKultur] - "Kızılırmak soru işaretine benzer. Zara'dan doğar, Hafik ve Şarkışla'dan sonra Sivas topraklarını terkeder. Bir yay çizip Kayseri'yi, Nevşehir'i, Kırşehir'i, Ankara'yı ve Çorum'u sular, Samsun'un Bafra ilçesinde denize dökülür. Âşık Veysel'in yaşam öyküsü Kızılırmak gibidir. Bir ucu Bafra'dadır, bir ucu da Zara'da. Bafra'ya dek uzanan acılı bir yaşam Zara'nın doğusundaki Kızıldağın gür sularıyla beslenip sona erer." Erdoğan Alkan [1]
Âşık Veysel Şatıroğlu (1894 - 1973): Halk şairi, âşık. Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi.
Yedi yaşına girdiği 1904'te Sivas'ta çiçek hastalığına yakalandı, sol gözünü yitirdi. Sağ gözüne de perde indi. Bir kaza sonucu babasının elinde bulunan değneğin ucu perde inen gözüne girdi ve o gözü de aktı...
İlk saz derslerini babasının arkadaşı olan Divriği'nin köylerinden Çamışıhlı Ali Ağa'dan (Âşık Alâ) aldı. Usta malı şiirlerden çalıp söylemeye başladı.
1931 yılında Sıvas Lisesi edebiyat öğretmeni olan Ahmet Kutsi Tecer ve arkadaşları tarafından kurulan "Halk Şairlerini Koruma Derneği", 5 aralık 1931 tarihinde üç gün süren Halk Şairleri Bayramı'nı düzenledi. Bu, yaşamında önemli bir dönüm noktası oldu.
1933'e kadar usta ozanların şiirlerinden çalıp-söyledi. Cumhuriyet'in onuncu yıldönümünde Ahmet Kutsi Tecer'in direktifiyle bütün halk ozanları Cumhuriyet ve Gazi Mustafa Kemal üzerine şiirler düzerken, bunlar arasında Veysel de vardı. Veysel'in günışığına çıkan ilk şiiri de "Atatürk'tür Türkiye'nin ihyası"... dizesiyle başlayan şiirdir...
Köy enstitülerinin kurulmasıyla birlikte, yine Ahmet Kutsi Tecer'in katkılarıyla enstitülerde, sırasıyla, Arifiye, Hasanoğlan, Çifteler, Kastamonu, Yıldızeli ve Akpınar Köy Enstitülerinde saz öğretmenliği yaptı. Bu okullarda Türkiye'nin kültür yaşamına damgasını vurmuş birçok aydın sanatçıyla tanışma olanağı buldu, şiirini geliştirdi.
1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, özel bir kanunla Âşık Veysel'e, "Anadilimize ve milli birliğimize yaptığı hizmetlerden ötürü", 500 lira aylık bağlandı.
21 mart 1973 günü, Sivrialan'da, yaşama gözlerini yumdu...
Şiirinin Özellikleri
Âşık Veysel'in şiirlerini, özellikle bu sanatın ustalarıyla ünlü Sivas dolaylarında zenginliği ile öne çıkan âşık geleneği ve kültürü etkiler.
Eserlerinde yazılış tarihi genellikle verilmez.
Âşık Veysel Şatıroğlu (1894 - 1973): Halk şairi, âşık. Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi.
Yedi yaşına girdiği 1904'te Sivas'ta çiçek hastalığına yakalandı, sol gözünü yitirdi. Sağ gözüne de perde indi. Bir kaza sonucu babasının elinde bulunan değneğin ucu perde inen gözüne girdi ve o gözü de aktı...
İlk saz derslerini babasının arkadaşı olan Divriği'nin köylerinden Çamışıhlı Ali Ağa'dan (Âşık Alâ) aldı. Usta malı şiirlerden çalıp söylemeye başladı.
1931 yılında Sıvas Lisesi edebiyat öğretmeni olan Ahmet Kutsi Tecer ve arkadaşları tarafından kurulan "Halk Şairlerini Koruma Derneği", 5 aralık 1931 tarihinde üç gün süren Halk Şairleri Bayramı'nı düzenledi. Bu, yaşamında önemli bir dönüm noktası oldu.
1933'e kadar usta ozanların şiirlerinden çalıp-söyledi. Cumhuriyet'in onuncu yıldönümünde Ahmet Kutsi Tecer'in direktifiyle bütün halk ozanları Cumhuriyet ve Gazi Mustafa Kemal üzerine şiirler düzerken, bunlar arasında Veysel de vardı. Veysel'in günışığına çıkan ilk şiiri de "Atatürk'tür Türkiye'nin ihyası"... dizesiyle başlayan şiirdir...
Köy enstitülerinin kurulmasıyla birlikte, yine Ahmet Kutsi Tecer'in katkılarıyla enstitülerde, sırasıyla, Arifiye, Hasanoğlan, Çifteler, Kastamonu, Yıldızeli ve Akpınar Köy Enstitülerinde saz öğretmenliği yaptı. Bu okullarda Türkiye'nin kültür yaşamına damgasını vurmuş birçok aydın sanatçıyla tanışma olanağı buldu, şiirini geliştirdi.
1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, özel bir kanunla Âşık Veysel'e, "Anadilimize ve milli birliğimize yaptığı hizmetlerden ötürü", 500 lira aylık bağlandı.
21 mart 1973 günü, Sivrialan'da, yaşama gözlerini yumdu...
Şiirinin Özellikleri
Âşık Veysel'in şiirlerini, özellikle bu sanatın ustalarıyla ünlü Sivas dolaylarında zenginliği ile öne çıkan âşık geleneği ve kültürü etkiler.
Eserlerinde yazılış tarihi genellikle verilmez.
22 Mart 2014 Cumartesi
Süheyla Taşçıer: Hazreti Ali Doğmuş
Süheyla Taşçıer |
toprakla oynanmamış
tohum bozulmamıştı
suyun akışına köprü de kurulmamıştı
yol alırken günler
annem hazırlıklara başladı
yirmi bir mart hazreti alinin doğum günü
gözleme sacı
başak tozuyla buluşacaktı
helva şekere yattı
kuşüzümü
fıstık dolmada yerini aldı
taş binanın arka bahçesine yayıldı
kilimler
şilteler
bir kaptan yedik altındağlı komşularla
hazreti ali doğmuş
şiir elbette yürür
toprak çoşar [© Süheyla Taşçıer - KanalKultur]
Ali Ufkî Bey ve Saray-ı Enderun, Topkapı Sarayı'nda Yaşam
Ali Ufkî Bey'in [Alobertus Bobovius / Albert Bobowski] "Saray-ı Enderun, Topkapı Sarayı'nda Yaşam" adlı eseri, Kitap Yayınevi tarafından Türkis Noyan'ın çevirisiyle 2013 yılında yayınlandı.
Yayınevi, eser için şu ibareleri kaleme alıyor:
"Kitap Yayınevi'nin Eylül 2002'de yayınlanan 'Ali Ufkî Bey'in Topkapı Sarayı'nda Yaşam' adlı kitabı için Yayıncının Notu başlığı altında şu satırları yazmıştık:
Sahaftan Seçmeler Dizisi'nin ilk kitabının, Albert Bobovski ya da Santuri Ali Ufkî Bey'in Anıları: Topkapı Sarayı'nda Yaşam olması bizce çok anlamlı: En önemli bestekârlarından birinin Topkapı Sarayı'ndaki yaşamı anlatan yazmasını ancak 337 yıl sonra yayınlayabilen bir ülkeye herhalde pek sık rastlanmaz. Üstelik Ufkî'nin tahminen 1665'te yazdığı metni Almanlar 1669'da, İtalyanlar da 1679'da yayınlamışken... Yine de elinizdeki metin bu baskılardan yararlanarak hazırlanmamıştır. 1685'te, yani Ufkî'nin tahmini ölüm tarihinden on yıl sonra Fransa'nın İstanbul elçisi olan Pierre de Girardin bir biçimde Ali Ufkî'nin metnini ele geçirmiş ve bunu Fransızcaya çevirip sanki araştırmaları sonucunda kendi yazmış gibi Fransa'ya yollamıştır. Bu nedenle metinde biri Ali Ufkî'ye diğeri Girardin'e ait iki 'ses' duyulmaktadır. Okurun bu sesleri kolaylıkla birbirinden ayırabileceğine ve Girardin'in, Annie Berthier ile Stefanos Yerasimos'un Giriş bölümünde belirttikleri gibi, 'genellikle art niyetli yorumları'nı Ali Ufkî'ye mal etmeyeceğine inanıyoruz. Gelecekte Almanca metnin çevirisini yayınlayarak okurlarımızı Ali Ufkî ile baş başa bırakabilmeyi de istiyoruz.
Albertus Bobovius / Ali Ufkî Bey'in 1669'da Saray-ı Enderun adıyla Almanca yayınlanan kitabını Türkçeye çevirterek bu sözümüzü ancak 10 yıl sonra yerine getiriyoruz. Değerli arkadaşımız Türkis Noyan eseri sadece Almancadan çevirmekle kalmadı, metni 1679 tarihli İtalyanca baskısıyla da karşılaştırdı ve her iki metnin birbirleriyle tutarlı olduklarını saptadı. Noyan'ın okurlarımıza sağladığı en önemli olanak ise Saray-ı Enderun'u Topkapı Sarayı'nda Yaşam'la karşılaştırıp Pierre de Girardin'in Ali Ufki'nin metinlerine nerelerde müdahale ettiğini saptayarak bu baskıya notlar koyması oldu.
Yayınevi, eser için şu ibareleri kaleme alıyor:
"Kitap Yayınevi'nin Eylül 2002'de yayınlanan 'Ali Ufkî Bey'in Topkapı Sarayı'nda Yaşam' adlı kitabı için Yayıncının Notu başlığı altında şu satırları yazmıştık:
Sahaftan Seçmeler Dizisi'nin ilk kitabının, Albert Bobovski ya da Santuri Ali Ufkî Bey'in Anıları: Topkapı Sarayı'nda Yaşam olması bizce çok anlamlı: En önemli bestekârlarından birinin Topkapı Sarayı'ndaki yaşamı anlatan yazmasını ancak 337 yıl sonra yayınlayabilen bir ülkeye herhalde pek sık rastlanmaz. Üstelik Ufkî'nin tahminen 1665'te yazdığı metni Almanlar 1669'da, İtalyanlar da 1679'da yayınlamışken... Yine de elinizdeki metin bu baskılardan yararlanarak hazırlanmamıştır. 1685'te, yani Ufkî'nin tahmini ölüm tarihinden on yıl sonra Fransa'nın İstanbul elçisi olan Pierre de Girardin bir biçimde Ali Ufkî'nin metnini ele geçirmiş ve bunu Fransızcaya çevirip sanki araştırmaları sonucunda kendi yazmış gibi Fransa'ya yollamıştır. Bu nedenle metinde biri Ali Ufkî'ye diğeri Girardin'e ait iki 'ses' duyulmaktadır. Okurun bu sesleri kolaylıkla birbirinden ayırabileceğine ve Girardin'in, Annie Berthier ile Stefanos Yerasimos'un Giriş bölümünde belirttikleri gibi, 'genellikle art niyetli yorumları'nı Ali Ufkî'ye mal etmeyeceğine inanıyoruz. Gelecekte Almanca metnin çevirisini yayınlayarak okurlarımızı Ali Ufkî ile baş başa bırakabilmeyi de istiyoruz.
Albertus Bobovius / Ali Ufkî Bey'in 1669'da Saray-ı Enderun adıyla Almanca yayınlanan kitabını Türkçeye çevirterek bu sözümüzü ancak 10 yıl sonra yerine getiriyoruz. Değerli arkadaşımız Türkis Noyan eseri sadece Almancadan çevirmekle kalmadı, metni 1679 tarihli İtalyanca baskısıyla da karşılaştırdı ve her iki metnin birbirleriyle tutarlı olduklarını saptadı. Noyan'ın okurlarımıza sağladığı en önemli olanak ise Saray-ı Enderun'u Topkapı Sarayı'nda Yaşam'la karşılaştırıp Pierre de Girardin'in Ali Ufki'nin metinlerine nerelerde müdahale ettiğini saptayarak bu baskıya notlar koyması oldu.
Yakın Tarihten Notlar: Ali Ufkî 400 Yaşında...
[KanalKultur] - Türk Musikisi Vakfı, "2010 Ali Ufkî Yılı" başlıklı projesinde, İstanbul müzik dünyasının en önemli mimarlarından biri ve asıl adı Albert Bobowski olan Ali Ufkî'nin 400. doğum yıldönümüne anlamlı bir armağan sundu.
Aslen bir Leh (Polonyalı) olan ve genç yaşında girdiği Osmanlı sarayında önemli uluslararası siyasi görevlerde bulunan Ali Ufkî, derin kültürel birikimi içinde geniş bir yer kaplayan "müzik adamı" özelliğiyle, Klasik Türk Müziği'nin orijinal kaynakları arasına giren önemli eserlere imza attı. Yaşadığı dönemin günlük müzik hayatında nota kullanılmadığı halde, döneminin İstanbul'undaki müzikleri notaya alarak korunmasını ve günümüze aktarılmasını sağladı.
Ali Ufkî'nin aktardığı müzikler, döneminin müziğini birebir yansıttığı için, Klasik Türk Müziği'nin sözlü biçimde aktarılan genel repertuvarından ayrı ve doğrudan "otantik" özellik taşıyor.
Fikret Karakaya'nın önderliğinde kurulan Bezmârâ topluluğu, bu önemli müzik adamının aktardığı büyük zenginliği keşif çalışmaları üzerine yoğunlaştı. Fransa devletinin desteğiyle, bugün artık çoğu kullanılmayan ve örneği günümüze ulaşmayan dönemin çalgıları eski elyazmalarındaki resimlerinden ve tariflerinden yola çıkılarak yeniden yaptırıldı. Bu çalgılardan kurulan Bezmârâ topluluğu, Fikret Karakaya'nın yönetiminde, "Ali Ufkî uzmanlığına" ulaşan bir müzik varlığı ortaya koydu. Topluluk, yurtiçinde ve yurtdışında verdiği sayısız konserin yanısıra yayımladığı çok sayıda CD ile yerli ve yabancı müzik çevrelerinde önemli bir yer edindi.
Aslen bir Leh (Polonyalı) olan ve genç yaşında girdiği Osmanlı sarayında önemli uluslararası siyasi görevlerde bulunan Ali Ufkî, derin kültürel birikimi içinde geniş bir yer kaplayan "müzik adamı" özelliğiyle, Klasik Türk Müziği'nin orijinal kaynakları arasına giren önemli eserlere imza attı. Yaşadığı dönemin günlük müzik hayatında nota kullanılmadığı halde, döneminin İstanbul'undaki müzikleri notaya alarak korunmasını ve günümüze aktarılmasını sağladı.
Ali Ufkî'nin aktardığı müzikler, döneminin müziğini birebir yansıttığı için, Klasik Türk Müziği'nin sözlü biçimde aktarılan genel repertuvarından ayrı ve doğrudan "otantik" özellik taşıyor.
Fikret Karakaya'nın önderliğinde kurulan Bezmârâ topluluğu, bu önemli müzik adamının aktardığı büyük zenginliği keşif çalışmaları üzerine yoğunlaştı. Fransa devletinin desteğiyle, bugün artık çoğu kullanılmayan ve örneği günümüze ulaşmayan dönemin çalgıları eski elyazmalarındaki resimlerinden ve tariflerinden yola çıkılarak yeniden yaptırıldı. Bu çalgılardan kurulan Bezmârâ topluluğu, Fikret Karakaya'nın yönetiminde, "Ali Ufkî uzmanlığına" ulaşan bir müzik varlığı ortaya koydu. Topluluk, yurtiçinde ve yurtdışında verdiği sayısız konserin yanısıra yayımladığı çok sayıda CD ile yerli ve yabancı müzik çevrelerinde önemli bir yer edindi.
Misafir | The Guest | Mêvan | Orho ܐܪܚܐ
1920'lı yıllarda üç çocuğu ile birlikte Suriye'ye gitmek zorunda kalan Süryani bir anne küçük oğlu Bahe'yi manastıra bırakmak zorunda kalır. Manastırda rahibeler ve rahipler tarafından büyütülen Bahe yıllarca manastırın bahçıvanlık, çobanlık ve temizlik işlerini yapar. Geçen yıllar boyunca sürekli annesini anan ve annesinin gelmesini bekleyen Bahe, sadece özel günlerde manastırdan çıkar. Geçen 75 yıl boyunca manastırda birkaç nesil metropolit, rahip, rahibe ve hizmetçi geçer ama Bahe hep orada kalır. Son zamanlarda yürümekte bile zorlanan Bahe artık çok dar bir alanda dolaşabilmekte ve zihninde iyice silikleşen annesini beklemeyi sürdürmektedir. Bahe artık manastırın sarı duvar ve koridorlarıyla bütünleşmiş, manastırın mutlaka ziyaret edilmesi gereken manevi bir sembolüdür. Manastırın yeni nesil hizmetlileri onun yıllarca manastıra verdiği emeklerin kadrini iyi bilmekte ve ona sevgi ile bakmaktadır. Çünkü Bahe, Deyrulzafaran'ın 75 yıllık misafiridir...
Haydar Demirtaş
1984'te Mardin, Ömerli'de doğdu. İlkokul, ortaokul ve lise dönemini Mardin de tamamladı. Dört yıl atletizm birinci liginde koştu. İlk sinema eğitimini Mardin Gençlik ve Kültür Evi'nin açmış olduğu sinema atölyesinde BBC'den aldı. Altı yıl Habitat ve Gündem 21 ile gönüllü çalıştı.
2005-2006 İstanbul Kültür Üniversitesi Kent Film Evleri Atölyesi'ne katıldı.
Sanat ve Tasarım Fakültesi, İletişim Tasarımı Bölümü'nü % 100 burslu okumaya hak kazandı. 2010 yılında İletişim Tasarımı Bölümü'nden mezun oldu. Halen sinema çalışmalarına Mardin'de devam ediyor...
Filmleri
2007 - Gezici Nalbant (Belgesel)
2010 - Babam Tarih Yapıyor (Belgesel)
2013 - Misafir (Belgesel)
Misafir | The Guest | Mêvan | Orho ܐܪܚܐ - Yönetmen: Haydar Demirtaş; Senaryo: Haydar Demirtaş; Görüntü Yönetmeni: Pınar Demiral; Kurgu: Yusuf Kurt; Müzik: Bahram Deyjour, Mehdi Gholami, Serdar Yüce; Yapımcı: Yusuf Kurt, Haydar Demirtaş; 2013, Türkiye, 30', Renkli
Haydar Demirtaş
1984'te Mardin, Ömerli'de doğdu. İlkokul, ortaokul ve lise dönemini Mardin de tamamladı. Dört yıl atletizm birinci liginde koştu. İlk sinema eğitimini Mardin Gençlik ve Kültür Evi'nin açmış olduğu sinema atölyesinde BBC'den aldı. Altı yıl Habitat ve Gündem 21 ile gönüllü çalıştı.
2005-2006 İstanbul Kültür Üniversitesi Kent Film Evleri Atölyesi'ne katıldı.
Sanat ve Tasarım Fakültesi, İletişim Tasarımı Bölümü'nü % 100 burslu okumaya hak kazandı. 2010 yılında İletişim Tasarımı Bölümü'nden mezun oldu. Halen sinema çalışmalarına Mardin'de devam ediyor...
Filmleri
2007 - Gezici Nalbant (Belgesel)
2010 - Babam Tarih Yapıyor (Belgesel)
2013 - Misafir (Belgesel)
Misafir | The Guest | Mêvan | Orho ܐܪܚܐ - Yönetmen: Haydar Demirtaş; Senaryo: Haydar Demirtaş; Görüntü Yönetmeni: Pınar Demiral; Kurgu: Yusuf Kurt; Müzik: Bahram Deyjour, Mehdi Gholami, Serdar Yüce; Yapımcı: Yusuf Kurt, Haydar Demirtaş; 2013, Türkiye, 30', Renkli
Türkiye'deki arkeolojik çalışmalara eğitim, araştırma ve kazı'da İtalya katkısı 5. sempozyum arkeolojik peyzajın korunması ve değerlendirilmesi
[KanalKultur] - Yumuktepe, Arslantepe, Uşaklı Höyük, Karkamış, Yukarı Dicle Vadisi, Kınık Höyük, Frig Hierapolisi, Aiolis Kyme'si, Iasos, Tyana, Elaiussa Sebaste, Kazıklı yarımadası, Kapadokya, Absid ve Aya Sofya arasında Büyük Saray, Günümüz İstanbul'unda Bizans, İstanbul Ayasofya Müzesi
İstanbul İtalyan Kültür Merkezi'nde 21 - 22 mart 2014 tarihleri arasında "5ª Edizione del Convegno Contributo italiano a scavi, ricerche e studi nelle missioni archeologiche in Turchia Tutela e valorizzazione del paesaggio archeologico | Türkiye'deki arkeolojik çalışmalara eğitim, araştırma ve kazı'da İtalya katkısı 5. sempozyum Arkeolojik peyzajın korunması ve değerlendirilmesi" başlıklı bir toplantı düzenleniyor.
"Inizio lavori | Çalışmaların başlangıcı" başlıklı " Discorsi introduttivi | Giriş konuşmaları"nı Maria Luisa Scolari (Addetto Reggente Istituto Italiano di Cultura | İtalyan Kültür Merkezi Müdür Vekili), S.E. Gianpaolo Scarante (Ambasciatore d'Italia in Turchia | Türkiye'deki İtalya Büyükelçisi), Melik Ayaz (Ministero della Cultura e del Turismo Direzione Generale dei Beni Culturali e Musei, Capo Ufficio Scavi | Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Kazılar Dairesi Başkanı yapıyor.
Sempozyumda "Prehistorya, Protohistorya ve Hitit Çağı", "Klasik Çağ" ve "Geç Antik ve Bizans Dönemi" başlıklı 3 oturumda şu bildiriler yer alıyor:
İstanbul İtalyan Kültür Merkezi'nde 21 - 22 mart 2014 tarihleri arasında "5ª Edizione del Convegno Contributo italiano a scavi, ricerche e studi nelle missioni archeologiche in Turchia Tutela e valorizzazione del paesaggio archeologico | Türkiye'deki arkeolojik çalışmalara eğitim, araştırma ve kazı'da İtalya katkısı 5. sempozyum Arkeolojik peyzajın korunması ve değerlendirilmesi" başlıklı bir toplantı düzenleniyor.
"Inizio lavori | Çalışmaların başlangıcı" başlıklı " Discorsi introduttivi | Giriş konuşmaları"nı Maria Luisa Scolari (Addetto Reggente Istituto Italiano di Cultura | İtalyan Kültür Merkezi Müdür Vekili), S.E. Gianpaolo Scarante (Ambasciatore d'Italia in Turchia | Türkiye'deki İtalya Büyükelçisi), Melik Ayaz (Ministero della Cultura e del Turismo Direzione Generale dei Beni Culturali e Musei, Capo Ufficio Scavi | Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Kazılar Dairesi Başkanı yapıyor.
Sempozyumda "Prehistorya, Protohistorya ve Hitit Çağı", "Klasik Çağ" ve "Geç Antik ve Bizans Dönemi" başlıklı 3 oturumda şu bildiriler yer alıyor:
Eğitim İlişkisinin Merkezinde Arzu
[KanalKultur] - 29 mart 2014 günü Notre Dame de Sion Fransız Lisesi Gösteri Salonu'nda "Eğitim İlişkisinin Merkezinde Arzu" başlıklı "Konferans" yapılıyor. Konuşmacılar Guy de Villers Grand-Champs ve Marie Liévain-Vantieghem.
Transfer ve Ötesi, Öğrenme ve Yaratıcılık Koşulları
Geçmişe göre günümüz öğretmenleri, sunulan bilgilere gittikçe daha fazla sayıda öğrencinin kapalı kaldığını görüyor. Öğrencilerin bir formasyon dinamiğine angaje olması, az görülür bir olgu. Bu tanı doğruysa, bunun nedenlerinin bulunması ve çözümler önerilmesi gerekiyor...
Üzerinde düşünülmesi önerilen varsayım, öğrencinin öğretmenle olan iletişim bağının yoksullaştığı, hatta değerini yitirdiğidir. Bu durumda öğrencinin öğrenme sürecine katılması ortadan kalkıyor ve öğretmenin de bilgi aktarma işleviyle ilgili saygınlığı zarara uğruyor.
Çözüm, öğretmen - öğrenci arasındaki aktarım bağına yeniden değer kazandırılarak, öğrencinin bilgiyle yeni bir bağlantı şekli kurması... İşte burada, öğretim uygulamalarının özelliğine uymak suretiyle, psikanalizin dayanak noktaları belli bir yarar sağlayabilir.
Eğitimbilimleri araştırmacısı Marie Liévain'in konuşması bu konunun sorgulanmasına yardımcı oluyor...
Guy de Villers Grand-Champs
Felsefe doktoru (Louvain Katolik Üniversitesi, Belçika) ve psikanalisttir. Louvain Katolik Üniversitesi'nin, Eğitim Felsefesi kürsüsü sahibi olduğu Psikoloji Ve Eğitim Bilimleri Fakültesi'nde onursal profesör. Yetişkinler için açık fakülte (FOPA)'nın kurulmasına katkıda bulundu. Araştırmacı olarak, Louvain-La-Neuve'de İnsan Bilimlerinde Biyografi Yöntemi'nin öncüsü. Bernadette Courtois (Paris), Pierre Dominicé (Cenevre) ve Gaston Pineau (Montréal - Tours) ile birlikte, başkanlığını yapmış olduğu Uluslararası Gelişim Sürecindeki Yaşamların Öyküsü Derneği'ni (ASIHVIF) kurdu. Psikanalist olarak, Belçika'da Freud'un Davası Derneği (ACF-B), Paris'te Freud'un Davası Okulu (ECF) ve Dünya Psikanaliz Derneği (AMP) üyesi. Brüksel Klinik Birimi'nde (Freud'un Alanı Enstitüsü) öğretim üyesi ve Louvain-La-Neuve bir Psikanaliz Araştırma Semineri'nin ortak sorumlusu. Tek başına ya da başkasıyla birlikte, gerek etik, gerek oluşum halindeki öznenin boyutu konularını işleyen çok sayıda eser ve makale yayınladı. Bir toplum hizmeti çerçevesinde, sosyal çalışma yapan kişileri (öğretmen, eğitimci, terapist, yetişkin eğitmeni) denetliyor.
Marie Liévain-Vantieghem
Klinik psikolojisi mezunu (Brüksel Marie Haps Özgür Enstitüsü) ve Belçika'daki Tıp Pedagoji Enstitüsü'nde çalıştı. Fransa'daki Rouen Üniversitesi'nde Eğitim Bilimleri doçenti ve araştırmacısı. Psikanalitik yönelime klinik bir yaklaşım uyarınca eğitim ve formasyon alanında çalışmalar yapıyor. Özellikle, pedagoji ilişkisinde transfer olgusu sorunuyla ilgileniyor. Ayrıca çeşitli enstitülerde hemşire ve eğitimcilere başlangıç formasyonu çerçevesinde eğitim verdi. [KanalKultur]
Eğitim İlişkisinin Merkezinde Arzu - Konferans / 29 mart 2014, 15; Çeviri: Nami Başer; Notre Dame de Sion Fransız Lisesi Gösteri Salonu; Notre Dame de Sion Fransız Lisesi, Cumhuriyet cad no 127, Harbiye - İstanbul; Tel.: (0212) 219 16 97
Transfer ve Ötesi, Öğrenme ve Yaratıcılık Koşulları
Geçmişe göre günümüz öğretmenleri, sunulan bilgilere gittikçe daha fazla sayıda öğrencinin kapalı kaldığını görüyor. Öğrencilerin bir formasyon dinamiğine angaje olması, az görülür bir olgu. Bu tanı doğruysa, bunun nedenlerinin bulunması ve çözümler önerilmesi gerekiyor...
Üzerinde düşünülmesi önerilen varsayım, öğrencinin öğretmenle olan iletişim bağının yoksullaştığı, hatta değerini yitirdiğidir. Bu durumda öğrencinin öğrenme sürecine katılması ortadan kalkıyor ve öğretmenin de bilgi aktarma işleviyle ilgili saygınlığı zarara uğruyor.
Çözüm, öğretmen - öğrenci arasındaki aktarım bağına yeniden değer kazandırılarak, öğrencinin bilgiyle yeni bir bağlantı şekli kurması... İşte burada, öğretim uygulamalarının özelliğine uymak suretiyle, psikanalizin dayanak noktaları belli bir yarar sağlayabilir.
Eğitimbilimleri araştırmacısı Marie Liévain'in konuşması bu konunun sorgulanmasına yardımcı oluyor...
Guy de Villers Grand-Champs
Felsefe doktoru (Louvain Katolik Üniversitesi, Belçika) ve psikanalisttir. Louvain Katolik Üniversitesi'nin, Eğitim Felsefesi kürsüsü sahibi olduğu Psikoloji Ve Eğitim Bilimleri Fakültesi'nde onursal profesör. Yetişkinler için açık fakülte (FOPA)'nın kurulmasına katkıda bulundu. Araştırmacı olarak, Louvain-La-Neuve'de İnsan Bilimlerinde Biyografi Yöntemi'nin öncüsü. Bernadette Courtois (Paris), Pierre Dominicé (Cenevre) ve Gaston Pineau (Montréal - Tours) ile birlikte, başkanlığını yapmış olduğu Uluslararası Gelişim Sürecindeki Yaşamların Öyküsü Derneği'ni (ASIHVIF) kurdu. Psikanalist olarak, Belçika'da Freud'un Davası Derneği (ACF-B), Paris'te Freud'un Davası Okulu (ECF) ve Dünya Psikanaliz Derneği (AMP) üyesi. Brüksel Klinik Birimi'nde (Freud'un Alanı Enstitüsü) öğretim üyesi ve Louvain-La-Neuve bir Psikanaliz Araştırma Semineri'nin ortak sorumlusu. Tek başına ya da başkasıyla birlikte, gerek etik, gerek oluşum halindeki öznenin boyutu konularını işleyen çok sayıda eser ve makale yayınladı. Bir toplum hizmeti çerçevesinde, sosyal çalışma yapan kişileri (öğretmen, eğitimci, terapist, yetişkin eğitmeni) denetliyor.
Marie Liévain-Vantieghem
Klinik psikolojisi mezunu (Brüksel Marie Haps Özgür Enstitüsü) ve Belçika'daki Tıp Pedagoji Enstitüsü'nde çalıştı. Fransa'daki Rouen Üniversitesi'nde Eğitim Bilimleri doçenti ve araştırmacısı. Psikanalitik yönelime klinik bir yaklaşım uyarınca eğitim ve formasyon alanında çalışmalar yapıyor. Özellikle, pedagoji ilişkisinde transfer olgusu sorunuyla ilgileniyor. Ayrıca çeşitli enstitülerde hemşire ve eğitimcilere başlangıç formasyonu çerçevesinde eğitim verdi. [KanalKultur]
Eğitim İlişkisinin Merkezinde Arzu - Konferans / 29 mart 2014, 15; Çeviri: Nami Başer; Notre Dame de Sion Fransız Lisesi Gösteri Salonu; Notre Dame de Sion Fransız Lisesi, Cumhuriyet cad no 127, Harbiye - İstanbul; Tel.: (0212) 219 16 97
21 Mart 2014 Cuma
Akın Yıldırım - Akıntıya Karşı
[KanalKultur] - Akın Yıldırım'ın "Akıntıya Karşı" adını verdiği heykel sergisi 6 - 30 mart 2014 tarihleri arasında Galeri Selvin'de sanatseverlerle buluşuyor.
Sanatçı, sergisi hakkında şunları kaydediyor:
"Yine, insanlar ve hayvanlar...
Kritik ruh halleri, imgeler onların düşünceyi, aslında planlanan fonksiyonlarının çok uzağında bir yere taşımaları...
Özgürlüğün her zaman kafa yoran birşey olması ve bunun sorgulanması uğruna alışılagelen estetik anlayışlarının kasten yıkılması...
Bazen; enerjik bir doğaçlama isteğiyle, akışkan birşey iddia etmeden söylenen sözler...
Ve herşeyin, başka herşeye dönüşebileceği ihtimalinin çok mümkün olduğunu hatırlatan, yaşamsal bir gerçekliğin ispatı olan işler...
Bir eserin, kendinden başka neler olabildiğidir asıl onu kendi yapan."
Yıldırım; pirinç, bakır, ahşap ve kemik kullanarak yaptığı heykellere son dönemde birçok farklı materyaller ekliyor...
Akın Yıldırım
1963 yılında Ordu'da doğdu. 1984'te Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Temel Sanatlar ve Bilimler Bölümü'nü bitirdi. İstanbul'daki kişisel ve karma sergilerinin yanısıra New York, Boston ve Paris'te de birçok sergiye katıldı. Louvre Müzesi'ndeki uluslararası sergide Türkiye'yi temsil eden sanatçılar arasında bulundu. 2008 yılında Türkiye Delegasyonu'nda "Jüri Özel Ödülünü aldı. [KanalKultur]
Akın Yıldırım - Akıntıya Karşı, Heykel Sergisi / 6 – 30 mart 2014; Galeri Selvin, Arnavutköy Dere Sok. No:3, Arnavutköy - Beşiktaş - İstanbul; Tel.: (0212) 263 74 81
Adem Genç - Düzensiz Düzenlilik
Adem Genç
1944 yılında Rize / Ardeşen'de doğdu. Orta ve Lise öğrenimini Ladik-Akpınar İlköğretmen Okulu'nda yaptı. 1965'te Ankara Gazi-Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü'nden mezun oldu. 1969'da 1416 Sayılı Kanun uyarınca ihtisas için, İngiltere'ye gönderildi. 1970-71'de Bournemouth College of Art'ta Lisans ve 1971-74 yılları arasında, Londra-Saint Martin's School of Art'ın Advanced Painting bölümünde Postgraduate programını tamamladı. 1974 yılında yurda dönünce Samsun Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü'ne atandı. 1978'de bu görevinden ayrılıp kendi isteğiyle Ege Üniversitesi'nde Asistan oldu. Kuruluş sürecinden itibaren, uzun bir süre, Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde ve Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin Uygulamalı Sanatlar Bölümü ile Resim Bölümü'nde Bölüm Başkanı olarak görev yaptı.
1980'de Master ve 1983'te Doktora derecelerini alan Adem Genç'e 1985'te, Resim Dalında Sanatta Yeterlik belgesi verilldi. 1987'de Doçent, 1992'de Profesör oldu.
1991-92 Öğretim Yılı'nda, Fulbright Doktora Sonrası Araştırma Bursu ile Kaliforniya Üniversitesi'nde (CSU/Chico'da) çalıştı. 1994 yılında Türkiye'nin Onur Konuğu olduğu Uluslararası Houston Festivali'ne ve 2005'te, 2. Pekin Uluslararası Sanat Bienali'ne çağrılı sanatçı olarak katıldı. Bienal sürecinde, Çin Halk Cumhuriyeti'nin Hefei Kentinde düzenlenen akademik seminerde Soyut Sanatın Toplumsal İşlevi konulu bildirisini sundu.
Funda Alkan Cumbul - Boynumuz Kıldan İnce Değil ve Biz Kimsenin Kölesi Değiliz!
Sanatçı, serginin adı olan "Boynumuz Kıldan İnce Değil"i şu şekilde açıklıyor:
"Bir uygarlığın seviyesini ölçmek istiyorsanız, kadının yaşam standartlarına bakmanız yeterli olacaktır. Uygarlık yalnızca teknolojik gelişmeler, eğitim seviyesi, ekonomik açıdan kalkınma gibi ölçütler barındırmaz. Bir yeri uygar olarak nitelendirebilmek için ahlaki değerlerin de oturmuş olması gerekir. Geçmişten günümüze varılan noktada, birçok açıdan gelişsek de kadınların değeri, onlara nasıl davranılması gerektiği yeterince anlaşılmamakla beraber kadınlar hor görülüyor. Günümüzde kadına yönelik şiddetten teknoloji sayesinde fazlasıyla haberdar olabiliyoruz; ama maalesef bir yerlerde bizim hatta belki de kimsenin haberi dahi olmayan pek çok kadın daha var.
Her yıl 500 bin kadın seks köleliği için satılıyor ve halen dünyada milyonlarca seks kölesi var. Bu bir sektör haline gelmiş olup, ticaretinden sağlanan rant 100 milyar dolar olarak biliniyor. Çoğu ülkede genç yaşta evlendirilen, fuhuşa zorlanan, bir canlıdan çok bir mal muamelesi yapılan kadınları görüyoruz.
Çağımızın gelişmişliğinden övünürken, kadına karşı tutumun geriliği nereden geliyor? Günümüzde çeşitli kuruluşlarla kadınımızın sesinin daha gür çıktığı her ne kadar doğru olsa da, bu insanları bilinçlendirmeye yetmiyor. Gencecik kızların önlerindeki rengarenk dünya siyaha boyanıp, töreler uğruna aileleri tarafından daha hiç tanımadıkları satılıyorlar ve her türlü şiddete maruz kalıyorlar. Kadınların duyguları, yaşantıları, düşünceleri, umutları çöp muamelesi görüyor adeta. Her insan imkanları çerçevesinde iyi bir eğitim görmeyi ve sonrasında hayatını o doğrultuda şekillendirmeyi hak eder. Ancak zihniyet değişmediğinden, kadınların hayatı tanımaya, âşık olmaya, gülmeye, kendilerini keşfetmelerine imkânları olmuyor. Kısacası kadınlar, insanlıktan ve onun getirdiği değerlerden men ediliyorlar. Zamanla bazı kadınlar direnmeye başladı. Yapılan haksızlıklara tahammül edemeyen bu kadınlar, "yapamazsın" denilen tüm işlerin üstesinden gelmeye başladılar. "Açamazsın" denilen tüm kapıları, akılları ve yüreklerinin yardımıyla açmayı başardılar. "Bakamazsın" dedikleri pencerelerden, yere eğilmiş başlarını kaldırarak, büyük bir cesaretle ileriye çevirdiler yüzlerini. "Biz kimsenin kölesi değiliz" dediler. Gittikçe de çoğalıyorlar, çünkü kendilerine inanıyorlar ve güçleniyorlar. Evet, günümüzde hâlâ bu gücü bulamayan kadınlar var. Gücü bulsa da çaresizliğin pençesinden kurtulamayan, dünya akıl çağına girmişken hâlâ şiddetin en vahşi ve en sadist hallerine maruz kalan, sayısı yalnızca ülkemizde 2013 senesinin son 6 ayında 26 bin olarak gözüken binlerce kadın var. Hâlâ 500 bin küçücük, daha çocukluğunu yaşayamadan gelin olmuş hayatlar var.
Ama ben kadının gücüne inananlardanım. Gelecek kadının elinde. Kadının her alanda eşit olacağı, değer gördüğü, bir dünyanın çok daha renkli, eğlenceli ve adil olacağına inananlardanım.
Kadınlar; narindir, kırılgandır, değerlidir. Bir kadında kocaman bir yürek, sevdikleri için kıldan ince bir boyun vardır. Ancak hiçbir haksızlığın, dayatmanın, sevgisiz adamların gösterdiği şiddetin, toplum baskısının karşısında;
'Boyunları kıldan ince değildir.'"
Kadınların Doktor Olma Mücadelesi; Osmanlı Ordusu Bünyesinde Kurulan 1. Kadın İşçi Taburu...
[KanalKultur] - Toplumsal Tarih dergisinin mart 2006'da yayınlanan 147. sayısı, Dünya Kadınlar Günü çerçevesinde, kadınları konu alan çeşitli yazıları içeriyor. Bu yazılardan en dikkat çekeni ise, kadınların gerek dünyada gerekse Türkiye'de doktor olmak için verdikleri mücadeleyi ele alıyor.
Toplumsal Tarih, her yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle, geçmişten bugüne dek kadınların hayatın çeşitli alanlarında verdikleri mücadelelerden örnekler sunma geleneğini sürdürüyor. 147. sayıda özellikle Nuran Yıldırım'ın "Kadınların Hekim Olma Mücadelesi" başlıklı yazısı dikkat çekiyor. Yazıda, 19. yüzyılda erkek kimliğine bürünerek İngiltere ordusunda 50 yıl hekimlik yapan Dr. James Barry'den, ilk Türk kadın hekimi Safiye Ali'ye kadar birçok ilginç öyküye yer veriliyor. Kadınların bu kutsal mesleğe kabul edilmek için verdikleri mücadele bu yazıda ayrıntılarıyla ele alınıyor.
19. yüzyıldan itibaren kadınlar hekim olma uğruna savaş verirken, Türkiye'de ise 1949'da ilginç bir olay yaşanmıştı. Feryal Saygılıgil'in kaleminden aktarılan bu olayda, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin kız öğrencileri ile Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin erkek öğrencileri arasında bir münazara yaşanıyordu. Münazaranın konusu kadınların doktor olup olamayacağıydı. Türkiye'de kadınların tıp fakültelerine girmelerinin üzerinden 27 yıl geçtikten sonra yapılan bu münazaranın ibret verici sonucu yine Toplumsal Tarih sayfalarında yer alıyor.
Yavuz Selim Karakışla da Teşvik-i Sanayi Biçki ve Dikiş Dershanesi'ni temel alarak kadınların iktisadi ve sosyal yaşamda yer edinme çabalarını yazıyor. Yazar ayrıca düzenli olarak hazırladığı "Arşivden Bir Belge" bölümünde Osmanlı ordusu bünyesinde kurulan 1. Kadın İşçi Taburu'nun öyküsünü anlatıyor.
Toplumsal Tarih, her yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle, geçmişten bugüne dek kadınların hayatın çeşitli alanlarında verdikleri mücadelelerden örnekler sunma geleneğini sürdürüyor. 147. sayıda özellikle Nuran Yıldırım'ın "Kadınların Hekim Olma Mücadelesi" başlıklı yazısı dikkat çekiyor. Yazıda, 19. yüzyılda erkek kimliğine bürünerek İngiltere ordusunda 50 yıl hekimlik yapan Dr. James Barry'den, ilk Türk kadın hekimi Safiye Ali'ye kadar birçok ilginç öyküye yer veriliyor. Kadınların bu kutsal mesleğe kabul edilmek için verdikleri mücadele bu yazıda ayrıntılarıyla ele alınıyor.
19. yüzyıldan itibaren kadınlar hekim olma uğruna savaş verirken, Türkiye'de ise 1949'da ilginç bir olay yaşanmıştı. Feryal Saygılıgil'in kaleminden aktarılan bu olayda, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin kız öğrencileri ile Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin erkek öğrencileri arasında bir münazara yaşanıyordu. Münazaranın konusu kadınların doktor olup olamayacağıydı. Türkiye'de kadınların tıp fakültelerine girmelerinin üzerinden 27 yıl geçtikten sonra yapılan bu münazaranın ibret verici sonucu yine Toplumsal Tarih sayfalarında yer alıyor.
Yavuz Selim Karakışla da Teşvik-i Sanayi Biçki ve Dikiş Dershanesi'ni temel alarak kadınların iktisadi ve sosyal yaşamda yer edinme çabalarını yazıyor. Yazar ayrıca düzenli olarak hazırladığı "Arşivden Bir Belge" bölümünde Osmanlı ordusu bünyesinde kurulan 1. Kadın İşçi Taburu'nun öyküsünü anlatıyor.
Zafer Gençaydın Resim Sergisi
[KanalKultur] - Zafer Gençaydın 27 mart - 17 nisan 2014 tarihleri arasında kişisel resim sergisiyle Mustafa Ayaz Sanat Galerisi'nde sanatseverlerle buluşuyor.
Almanya'da 'Yeni Vahşiler Grubu'yla başlattığı soyut dışavurumcu resim anlayışını ısrarlı bir şekilde sürdüren sanatçı, yaşama ve sanata dinamik bir süreç olarak bakıyor. Ona göre, herşey devingen ve gerilim yüklüdür. Çalışmalarında insan, doğa ve toplumsal olayların dramatiğini yansıtan öğeler ön plana çıkıyor. Sanatçı için resim, kişinin el yazısı gibidir ve iç dünyasının katıksız dışavurumudur...
Zafer Gençaydın
1941 yılında Elazığ'da doğdu. 1959'da Malatya Akçadağ İlköğretim Okulu'ndan, 1965'de Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü'nden mezun oldu. 1971'de Milli Eğitim Bakanlığı Yurt Dışı İhtisas Öğrenimi Bursu'nu kazandı. 1972-78 yılları arasında Berlin Güzel Sanatlar Yüksek Okulu (Hochschule der Künste)'nda Prof. Hans Jaenisch ve Prof. Peter Ackermann atölyelerinde serbest resim öğrenimi ve 1977'de Berlin Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Senatosu tarafından verilen "Meisterschüler" unvanını aldı. 1976-78 Berlin Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Görsel İletişim Bölümü'nde iki sömestrlik "Film Yapısının Temelleri-Resim ve Ses İlişkileri" seminerini bitirdi. 1976-78 yılları arasında Almanya, İtalya, Fransa, ve Doğu Almanya'da müze, galeri ve sanat yapıtlarıyla ilgili inceleme-araştırma gezilerinde bulundu. 1983'de Hacettepe Üniversitesi'nde sanatta yeterliliğini tamamladı. 1986'da Yardımcı Doçent, 1988'de Doçent oldu. 1993-94'de Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Müdürlüğü yaptı. 1994'te Profesör unvanını aldı. 1994'te Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı'na atandı. 1997'de Alman Hükümeti'nce III. Uluslarası Kültür Semineri-Weimar-Kültür Elçisi olarak davet edildi. 2002'de Federal Alman Hükümeti Kültür ve Sanat Programı kapsamında Berlin'de bulundu. Türkiye'de ve Türkiye dışında birçok kişisel ve grup sergilerinde ayrıca özel ve resmi kurumlarda yapıtları yer alan sanatçının araştırma ve deneme yazıları ile yayınlanmış üç kitabı var. Ödülleri arasında; Hakkı Tonguç Büst Yarışması "Birincilik" Ödülü (1979), 41. Devlet Resim ve Heykel Sergileri "Başarı" Ödülü (1980), Kültür Bakanlığı 100. Yıl Yarışması "Mansiyon" (1981), 16. DYO Sergisi "Başarı" Ödülü (1982), Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı "Atatürk Resim Yarışması İkincilik Ödülü" (1982), Viking Özgünbaskı Resim Yarışması "Mansiyon" (1983), Meteksan Desen Yarışması "Büyük" Ödül (1983), Sanat Kurumu "Yılın Sanatçısı", 1988, 49. Devlet Resim ve Heykel Sergileri "Başarı" Ödülü (1987), 25. DYO Sergisi "Başarı" Ödülü (1991), 52. Devlet Resim ve Heykel Sergileri "Başarı" Ödülü (1991) yer alıyor. [KanalKultur]
Zafer Gençaydın Resim Sergisi / 27 mart - 17 nisan 2014; Mustafa Ayaz Sanat Galerisi, Ziyabey Cd. No: 25, Balgat - 06520 Ankara; Tel.: (0312) 285 89 98
Osmanlılar - Kıyafet Albümü
Lale Devri Ressamı Vanmour'un Çizimleriyle Osmanlılar Kıyafet Albümü, Jean-Baptiste Van Mour'un, Fransız Büyükelçi M. de Ferriol'un emriyle çizdiği ve padişahtan başlayarak, yönetici sınıfa mensup kişileri, saray görevlilerini, Osmanlı toplumunu oluşturan farklı etnik grupları ve din adamları gibi önemli tipleri yansıtan resimlerini içeriyor.
102 adet resim ve bunlara ait açıklamaları barındıran kitap, M. De Ferriol 1711 yılında Paris'e döndükten sonra, yine Ferriol tarafından Fransa Kralı XIV. Louis'e sunulmuş, 1714 yılında da yine kralın desteğiyle Paris'te yayınlanmış.
Hollandalı ressam Van Mour'un başarılı çizimleriyle, görsel bir şölene dönüşen eser, yayınlandığı ilk günden itibaren Paris halkının ilgisine mazhar olmuş ve kitabın yeni baskıları yapılmış.
Bu kıyafet albümüne duyulan ilgi, Avrupa'daki "Türk Modası" isimli akımın oluşmasına katkı sağlamış. Bu kitabın yayınlanmasından yalnızca 68 yıl sonra, Mozart tarafından, Topkapı Sarayı'nı konu edinen "Saraydan Kız Kaçırma" operasının yazılması da tesadüf olmasa gerek...
Kitap; Türkçe, Fransızca ve İngilizce olmak üzere üç dilde hazırlanmış.
Lâle Devri Ressamı Van Mour'un Çizimleriyle Osmanlılar Kıyafet Albümü. [Haz. Sinan Ceco] İBB Kültür A.Ş. Yayınları, İstanbul 2013, 336 S., ISBN: 9786054595426
102 adet resim ve bunlara ait açıklamaları barındıran kitap, M. De Ferriol 1711 yılında Paris'e döndükten sonra, yine Ferriol tarafından Fransa Kralı XIV. Louis'e sunulmuş, 1714 yılında da yine kralın desteğiyle Paris'te yayınlanmış.
Hollandalı ressam Van Mour'un başarılı çizimleriyle, görsel bir şölene dönüşen eser, yayınlandığı ilk günden itibaren Paris halkının ilgisine mazhar olmuş ve kitabın yeni baskıları yapılmış.
Bu kıyafet albümüne duyulan ilgi, Avrupa'daki "Türk Modası" isimli akımın oluşmasına katkı sağlamış. Bu kitabın yayınlanmasından yalnızca 68 yıl sonra, Mozart tarafından, Topkapı Sarayı'nı konu edinen "Saraydan Kız Kaçırma" operasının yazılması da tesadüf olmasa gerek...
Kitap; Türkçe, Fransızca ve İngilizce olmak üzere üç dilde hazırlanmış.
Lâle Devri Ressamı Van Mour'un Çizimleriyle Osmanlılar Kıyafet Albümü. [Haz. Sinan Ceco] İBB Kültür A.Ş. Yayınları, İstanbul 2013, 336 S., ISBN: 9786054595426
Arslan Cem Şahin - Tezahür | Manifesting
[KanalKultur] - "Peki bir şey bizi neden rahatsız eder? Orada bir risk hissettiğimiz zaman. Risk ise kendini gösteren, kodlanmış olanda değil, beklemediğimiz, gördüğümüz fakat göremediğimiz yerde durandadır çoğu zaman. Bu açıdan bir resmin en güçlü hale geldiği yer tam da gözden kaçtığı yerde kendisini bulur. A.Cem Şahin'nin bir resmine bakan birçok göz için de benzer bir şey söz konusu olacaktır. Göremedikleri için rahatsız olacakları bir resim!"
Arslan Cem Şahin 90'lardan günümüze uzanan geniş bir zaman aralığında yaptığı resim serisi ile 6 - 29 mart 2014 tarihleri arasında Karşı Sanat Çalışmaları – Versus Art'da sanatseverlerle buluşuyor.
Sanatçı bu sergisindeki çalışmalarında toplumsal bilinç ile kendi bilinçaltı aralığında oluşturduğu kompozisyonlarda içine doğduğu kültürün arkaik formlarından, sanatsal ifadenin gerçeküstü imgelerine ulaşılabilen bir dünyanın kapılarını aralıyor.
İstanbul'daki ilk kişisel sergisini 2013'de Alan İstanbul'da açmış olan sanatçının "Tezahür" isimli ikinci kişisel sergisi Karşı Sanat Çalışmaları – Versus Art yerleşiminde düzenleniyor. [KanalKultur]
Arslan Cem Şahin - Tezahür | Manifesting / 6 - 29 mart 2014; Karşı Sanat Çalışmaları – Versus Art, Erol Dernek Sokak, Hanif Han No: 11 / 4, Beyoğlu - 34420 İstanbul; (0 212) 258 14 14
Burak Çebi - Piyano Konseri
[KanalKultur] - Piyano Yarışması İstanbul - Orchestra'Sion'un Birincilik Ödülü'nü paylaşan sanatçı Burak Çebi, 27 mart 2014 günü 19:30'da Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nde "Piyano Konseri" veriyor. Konser programında şu eserler yer alıyor: J. Haydn: Piyano Sonatı Hob.XVI: 51 Re Majör; A. Berg: Piyano Sonatı Op.1; F. Liszt: Transendental Etüdler'den No. 11 , Harmonies du soir; C. Debussy: L'isle Joyeuse; C. Debussy: 12 Prelüd, 1. Kitap.
Burak Çebi
1985 yılında İzmir'de doğdu. Müzisyen bir ailede yetişti ve küçük yaştan itibaren klasik batı müziği ve piyano ile içiçe oldu. 6 yaşında piyano dersleri almaya başladı. 1996-2004 yılları arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda eğitim gördü ve 2004 yılında Almanya'da Nürnberg Yüksek Müzik Okulu'nda okumaya hak kazanıp eğitimini burada devam ettirdi. 2011 yılında aynı okulun Konser Solistliği Bölümü'nden başarıyla mezun oldu.
2013 yılında İstanbul'da düzenlenen Uluslararası Orkestra Sion Piyano Yarışması 1.si olan sanatçı; bunun dışında Münih'te düzenlenen Klavierpodium 2008 Uluslararası Piyano Yarışması'ndan ödüller aldı. Ayrıca 2011 yılında Nürnberg Mozart Derneği'nin düzenlediği oda müziği yarışmasında 4.'lük ödülü verildi. Çeşitli zamanlarda DAAD, Nürnberg Sparda Bankası ve Richard Wagner Derneği'nin burslarına layık görüldü.
İlk solo resitalini İzmir'de 2002 yılında verdi. 2007 yılında İbrahim Yazıcı yönetimindeki İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ile ilk orkestralı konserini gerçekleştirdi. Berlin'deki ilk önemli konserini 2012 yılında Berliner Camerata ile yaptı. Bu konserde Wolfgang Amadeus Mozart'ın 9 numaralı Piyano Konçertosu'nu ve Türk bestecilerin eserlerini seslendirdi.
Ingeborg Schmidt-Noll tarafından eğitilen sanatçı, ayrıca Jura Margulis, Jean Francois Antonioli, Filippo Gamba, Wolfgang Manz, Werner Bärtschi gibi önde gelen piyanistlerle de ustalık sınıfları ve workshoplar yaptı.. [KanalKultur]
Burak Çebi - Piyano Konseri / 27 mart 2014, 19:30; Notre Dame de Sion Fransız Lisesi, Cumhuriyet cad no 127, Harbiye - İstanbul; Tel.: (0212) 219 16 97
Burak Çebi
1985 yılında İzmir'de doğdu. Müzisyen bir ailede yetişti ve küçük yaştan itibaren klasik batı müziği ve piyano ile içiçe oldu. 6 yaşında piyano dersleri almaya başladı. 1996-2004 yılları arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda eğitim gördü ve 2004 yılında Almanya'da Nürnberg Yüksek Müzik Okulu'nda okumaya hak kazanıp eğitimini burada devam ettirdi. 2011 yılında aynı okulun Konser Solistliği Bölümü'nden başarıyla mezun oldu.
2013 yılında İstanbul'da düzenlenen Uluslararası Orkestra Sion Piyano Yarışması 1.si olan sanatçı; bunun dışında Münih'te düzenlenen Klavierpodium 2008 Uluslararası Piyano Yarışması'ndan ödüller aldı. Ayrıca 2011 yılında Nürnberg Mozart Derneği'nin düzenlediği oda müziği yarışmasında 4.'lük ödülü verildi. Çeşitli zamanlarda DAAD, Nürnberg Sparda Bankası ve Richard Wagner Derneği'nin burslarına layık görüldü.
İlk solo resitalini İzmir'de 2002 yılında verdi. 2007 yılında İbrahim Yazıcı yönetimindeki İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ile ilk orkestralı konserini gerçekleştirdi. Berlin'deki ilk önemli konserini 2012 yılında Berliner Camerata ile yaptı. Bu konserde Wolfgang Amadeus Mozart'ın 9 numaralı Piyano Konçertosu'nu ve Türk bestecilerin eserlerini seslendirdi.
Ingeborg Schmidt-Noll tarafından eğitilen sanatçı, ayrıca Jura Margulis, Jean Francois Antonioli, Filippo Gamba, Wolfgang Manz, Werner Bärtschi gibi önde gelen piyanistlerle de ustalık sınıfları ve workshoplar yaptı.. [KanalKultur]
Burak Çebi - Piyano Konseri / 27 mart 2014, 19:30; Notre Dame de Sion Fransız Lisesi, Cumhuriyet cad no 127, Harbiye - İstanbul; Tel.: (0212) 219 16 97
20 Mart 2014 Perşembe
19 Mart 2014 Çarşamba
Süheyla Taşçıer: Nevruz
Süheyla Taşçıer |
gelinlik kız gibi
sabaha uzandı toprak
güneş
kıvrımlarından öperken filizleri
bahar
tanrıları dansa kaldırdı
dillendi bütün kuşlar
ey yer
ey gök
ağlatmayın bereket anayı
çocukların
gözlerinden akıyor
yeşil ırmaklar [© Süheyla Taşçıer - KanalKultur]
Mürûr tezkereleri: 19. yüzyıldan 20. yüzyıla Osmanlı topraklarında seyahat, göç ve asayiş belgeleri
Tarih Vakfı'nın Ankara Şubesi tarafından düzenlenen Ankara Tartışmaları'nda 21 mart 2014 tarihinde Doç. Dr. Nalan Turna (Yıldız Teknik Üniversitesi) tarafından "Mürûr tezkereleri: 19. yüzyıl'dan 20. yüzyıl'a Osmanlı topraklarında seyahat, göç ve asayiş belgeleri" konusu ele alınıyor.
Devletler modern öncesi dönemde de tebaalarını kontrol altında tutmaya çalışırlardı. Fakat 19.yüzyılda yaygın ve etkili bir bürokratik yapının oluşması devletlerin bu çabasını yeni bir düzleme taşıdı.
Osmanlı Devleti de bu dönemde diğer devletler gibi tebaası hakkında sistematik bilgi toplamak ve onları kontrol altında tutmak için çeşitli araçlara başvurdu. İşte bu araçlardan biri de mürûr tezkereleriydi.
Nalan Turna konuşmasında, tahakkümü elinde bulunduran iktidarın mürûr tezkereleri üzerinden hareketleri nasıl kontrol ettiğini ve bunun ne tür direnişlere yol açtığını konu ediniyor.
Konuşmada direnişin büyüklüğüne göre tahakkümü uygulayan iktidarın daha fazla kurnazlık gösterdiğinin ve bireylerin de sistemin boşluklarından faydalanarak kendilerine hareket alanı açtığının da altı çiziliyor.
Turna'ya göre devletin insanları kontrol çabası dinamik bir süreçtir ve bu sürecin tek müdahili devlet değil...
Ayrıca mürûr tezkereleri, yani Osmanlı'daki iç pasaportlar, sadece kontrol-disiplin meselesiyle alakalı değil; kimlik-tabiiyet sorunları ve ekonomiyle de yakından ilişkili.
Doç. Dr. Nalan Turna (Yıldız Teknik Üniversitesi) - "Mürûr tezkereleri: 19. yüzyıl'dan 20. yüzyıl'a Osmanlı topraklarında seyahat, göç ve asayiş belgeleri" / 21 mart 2014, 18:00-20:00; Selanik Caddesi, 82/30, Tankut İş Merkezi, 5. Kat, Kızılay - Ankara; Tel.: (0312) 424 00 50
Devletler modern öncesi dönemde de tebaalarını kontrol altında tutmaya çalışırlardı. Fakat 19.yüzyılda yaygın ve etkili bir bürokratik yapının oluşması devletlerin bu çabasını yeni bir düzleme taşıdı.
Osmanlı Devleti de bu dönemde diğer devletler gibi tebaası hakkında sistematik bilgi toplamak ve onları kontrol altında tutmak için çeşitli araçlara başvurdu. İşte bu araçlardan biri de mürûr tezkereleriydi.
Nalan Turna konuşmasında, tahakkümü elinde bulunduran iktidarın mürûr tezkereleri üzerinden hareketleri nasıl kontrol ettiğini ve bunun ne tür direnişlere yol açtığını konu ediniyor.
Konuşmada direnişin büyüklüğüne göre tahakkümü uygulayan iktidarın daha fazla kurnazlık gösterdiğinin ve bireylerin de sistemin boşluklarından faydalanarak kendilerine hareket alanı açtığının da altı çiziliyor.
Turna'ya göre devletin insanları kontrol çabası dinamik bir süreçtir ve bu sürecin tek müdahili devlet değil...
Ayrıca mürûr tezkereleri, yani Osmanlı'daki iç pasaportlar, sadece kontrol-disiplin meselesiyle alakalı değil; kimlik-tabiiyet sorunları ve ekonomiyle de yakından ilişkili.
Doç. Dr. Nalan Turna (Yıldız Teknik Üniversitesi) - "Mürûr tezkereleri: 19. yüzyıl'dan 20. yüzyıl'a Osmanlı topraklarında seyahat, göç ve asayiş belgeleri" / 21 mart 2014, 18:00-20:00; Selanik Caddesi, 82/30, Tankut İş Merkezi, 5. Kat, Kızılay - Ankara; Tel.: (0312) 424 00 50
Meğer | Pure State of the Soul
Yusuf İres, Müslüman olarak yaşayan Dersimli bir Ermenidir. 71 yaşında vaftiz olmaya karar verir. Eşi Emine İres (72), bu durumu bir türlü kabullenemez fakat geçmişle hesaplaşmaktan da kendini alıkoyamaz.
Gösterildiği Festivaller
15. Eskişehir Uluslararası Film Festivali
Documentarist - 6. İstanbul Belgesel Günleri (Türkiye Panoraması)
20. Altın Koza Film Festivali
Ödül
20. Altın Koza Film Festivali, öğrenci filmleri yarışması / ''En İyi Belgesel''
Uğur Egemen İres
11 Mayıs 1988 İstanbul doğumlu, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü mezunu. Çeşitli kısa film projeleri gerçekleştirdi. 2010'da "Tayland ve Myanmar Günlükleri" adlı fotoğraf projesiyle Türkiye çapında birçok üniversite ve sanat kurumlarında fotoğraf gösterimi yaptı. 2011'de çektiği "Su Çatlağını Buldu" filmi, yurt içinde ve yurt dışında çeşitli festivallerde gösterildi.
Meğer | Pure State of the Soul - Yönetmen: Uğur Egemen İres; Senarist: Uğur Egemen İres; Görüntü Yönetmeni: Şükrü Özçelik; Yapımcı: Uğur Egemen İres; Yönetmen Yardımcısı: Resul Karaca; Kurgu:Uğur Egemen İres; Ses Kurgusu: Eren Devletli; Müzik: Mikail Aslan; Grafik Tasarım: Asya Fatma Bağcı; Oyuncular: Emine İres,Yusuf İres; Türkiye, 2013, 19'
Gösterildiği Festivaller
15. Eskişehir Uluslararası Film Festivali
Documentarist - 6. İstanbul Belgesel Günleri (Türkiye Panoraması)
20. Altın Koza Film Festivali
Ödül
20. Altın Koza Film Festivali, öğrenci filmleri yarışması / ''En İyi Belgesel''
Uğur Egemen İres
11 Mayıs 1988 İstanbul doğumlu, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü mezunu. Çeşitli kısa film projeleri gerçekleştirdi. 2010'da "Tayland ve Myanmar Günlükleri" adlı fotoğraf projesiyle Türkiye çapında birçok üniversite ve sanat kurumlarında fotoğraf gösterimi yaptı. 2011'de çektiği "Su Çatlağını Buldu" filmi, yurt içinde ve yurt dışında çeşitli festivallerde gösterildi.
Meğer | Pure State of the Soul - Yönetmen: Uğur Egemen İres; Senarist: Uğur Egemen İres; Görüntü Yönetmeni: Şükrü Özçelik; Yapımcı: Uğur Egemen İres; Yönetmen Yardımcısı: Resul Karaca; Kurgu:Uğur Egemen İres; Ses Kurgusu: Eren Devletli; Müzik: Mikail Aslan; Grafik Tasarım: Asya Fatma Bağcı; Oyuncular: Emine İres,Yusuf İres; Türkiye, 2013, 19'
Dil
'Dil' kaybolmak üzere olan bir sosyal sınıfın gündelik hayatını grotesk bir çerçevenin içinden anlatırken gündelik dille pop kültür dilini, tüketim diliyle politik dili ustaca melezleyerek yarattığı fantastik atmosferde toplumun tüm kayıplarının izini sürüyor.
Orta sınıf bir ailenin yaşadığı modern bir apartman dairesi, günlerden sanki bugündür... 30'larında bir hanım olan Arzu'yla oğlu Yiğit arasında, tüketim, merkeziyetçilik, şehirleştirme çılgınlığı üzerine gerçek üstü ama bir yandan da bir o kadar gerçekçi ve günümüze dokunan trajikomik bir oyun... Ne oyun sırasında devreye giren ve "toplumsal yetkili" olduğunu belirten Berna'nın çabaları, ne de ortadan kaybolan bir baba ve yine üst katta yaşayan Profesör ve memleketin sorunları, Arzu'nun ve Yiğit'in tüketim kültürüne olan bağımlılığına çare olamayacaktır.
2006 yılından bu yana Türkiye'de oyun yazarlığı konusunda önemli adımlar atmış olan Yeni Metin Yeni Tiyatro Projesi'nden çıkan yazarlardan Şenay Tanrıvermiş'in "Dil" adlı oyunu mart 2014'te her perşembe, cuma ve cumartesi 20:30'da GalataPerform'da sahneleniyor.
Dil - Yazan: Şenay Tanrıvermiş; Yöneten: Yeşim Özsoy Gülan; Oyuncular: Özlem Saraç, Şirvan Akan, Sezer Arıçay; Profesörün Sesi: Emin Maltepe; Profesörün İçine Kaçan Adamın Sesi: Beyti Engin; Dramaturji: Ferdi Çetin; Görsel Tasarım: Yeşim Özsoy Gülan; Müzik ve Ses Tasarım: Korhan Erel; Afiş Tasarım: Ethem Onur Bilgiç; Teknik Sorumlu: Tugay Görmez; Sahne Amiri: Mustafa Dileklen; Reji Asistanı: Ilgıt Uçum; 80', Tek Perde
GalataPerform, Büyük Hendek Cad. No:21/1 Galata Kuledibi, Beyoğlu - İstanbul
Orta sınıf bir ailenin yaşadığı modern bir apartman dairesi, günlerden sanki bugündür... 30'larında bir hanım olan Arzu'yla oğlu Yiğit arasında, tüketim, merkeziyetçilik, şehirleştirme çılgınlığı üzerine gerçek üstü ama bir yandan da bir o kadar gerçekçi ve günümüze dokunan trajikomik bir oyun... Ne oyun sırasında devreye giren ve "toplumsal yetkili" olduğunu belirten Berna'nın çabaları, ne de ortadan kaybolan bir baba ve yine üst katta yaşayan Profesör ve memleketin sorunları, Arzu'nun ve Yiğit'in tüketim kültürüne olan bağımlılığına çare olamayacaktır.
2006 yılından bu yana Türkiye'de oyun yazarlığı konusunda önemli adımlar atmış olan Yeni Metin Yeni Tiyatro Projesi'nden çıkan yazarlardan Şenay Tanrıvermiş'in "Dil" adlı oyunu mart 2014'te her perşembe, cuma ve cumartesi 20:30'da GalataPerform'da sahneleniyor.
Dil - Yazan: Şenay Tanrıvermiş; Yöneten: Yeşim Özsoy Gülan; Oyuncular: Özlem Saraç, Şirvan Akan, Sezer Arıçay; Profesörün Sesi: Emin Maltepe; Profesörün İçine Kaçan Adamın Sesi: Beyti Engin; Dramaturji: Ferdi Çetin; Görsel Tasarım: Yeşim Özsoy Gülan; Müzik ve Ses Tasarım: Korhan Erel; Afiş Tasarım: Ethem Onur Bilgiç; Teknik Sorumlu: Tugay Görmez; Sahne Amiri: Mustafa Dileklen; Reji Asistanı: Ilgıt Uçum; 80', Tek Perde
GalataPerform, Büyük Hendek Cad. No:21/1 Galata Kuledibi, Beyoğlu - İstanbul
Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya'ya Gönderilen Osmanlı Yetimleri
Tarih Vakfı Perşembe Konuşmaları'nın "Birinci Dünya Savaşı" temalı 2014 bahar dönemi, 20 mart 2014 günü üçüncü buluşmayla devam ediyor. Dizinin ilk konuşmasında Mehmet Beşikçi seferberliği, ikinci konuşmasında Zeynep Kutluata arzuhaller üzerinden Osmanlı kadınlarının savaş deneyimini tartışmışlardı. Bu defaki buluşmada Nazan Maksudyan çocukların deneyimlerine, özellikle de yetim kalan çok sayıda çocuğun çırak olarak Almanya'ya gönderilmeleri konusu üzerine yoğunlaşıyor.
Birinci Dünya Savaşı sırasında çok sayıda yetim erkek çocuk, zanaat, maden ve ziraat alanlarında çıraklık yapmak üzere, Osmanlı İmparatorluğu'ndan Almanya'ya gönderilmişti.
Osmanlı ve Alman İmparatorlukları arasındaki bu tek yönlü çırak eğitim programı tam olarak nasıl işliyordu?
Böylesi uzun mesafeli ve geniş tabanlı bir çocuk sevkıyatı savaşın ortasında nasıl hayata geçirilmişti?
Hepsinden önemlisi Osmanlı ve Alman hükümetleri hangi saiklerle bu uygulamaya yönelmişlerdi?
Maksudyan konuşmasında bu ve benzeri soruları ele alırken, çocukları yerinden eden bu projeyi bizatihi onların deneyimleri üzerinden de değerlendirmeye öncelik veriyor. Alman Dışişleri ve Başbakanlık Osmanlı arşivlerinin yanı sıra, biyografik ve sözlü kaynakları da dikkate alan araştırma, Almanya'ya gönderilen bu "ilk kuşak göçmen işçilerin" yoksunluklarına, mutsuzluklarına, ama öte yandan da hayatlarını değiştiren yeni fırsatlara yoğunlaşıyor.
Nazan Maksudyan - Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya'ya Gönderilen Osmanlı Yetimleri / 20 mart 2014, 18:30 - 20:30; Aynalı Geçit, Meşrutiyet Caddesi, Avrupa Pasajı, No: 8, Kat: 2, Galatasaray - Beyoğlu - İstanbul
Birinci Dünya Savaşı sırasında çok sayıda yetim erkek çocuk, zanaat, maden ve ziraat alanlarında çıraklık yapmak üzere, Osmanlı İmparatorluğu'ndan Almanya'ya gönderilmişti.
Osmanlı ve Alman İmparatorlukları arasındaki bu tek yönlü çırak eğitim programı tam olarak nasıl işliyordu?
Böylesi uzun mesafeli ve geniş tabanlı bir çocuk sevkıyatı savaşın ortasında nasıl hayata geçirilmişti?
Hepsinden önemlisi Osmanlı ve Alman hükümetleri hangi saiklerle bu uygulamaya yönelmişlerdi?
Maksudyan konuşmasında bu ve benzeri soruları ele alırken, çocukları yerinden eden bu projeyi bizatihi onların deneyimleri üzerinden de değerlendirmeye öncelik veriyor. Alman Dışişleri ve Başbakanlık Osmanlı arşivlerinin yanı sıra, biyografik ve sözlü kaynakları da dikkate alan araştırma, Almanya'ya gönderilen bu "ilk kuşak göçmen işçilerin" yoksunluklarına, mutsuzluklarına, ama öte yandan da hayatlarını değiştiren yeni fırsatlara yoğunlaşıyor.
Nazan Maksudyan - Birinci Dünya Savaşı'nda Almanya'ya Gönderilen Osmanlı Yetimleri / 20 mart 2014, 18:30 - 20:30; Aynalı Geçit, Meşrutiyet Caddesi, Avrupa Pasajı, No: 8, Kat: 2, Galatasaray - Beyoğlu - İstanbul
Çiğdem Buçak Telli - Kedilerle Köşe Kapmaca
Çiğdem Buçak Telli - Kedilerle Köşe Kapmaca, 70 x 50 cm., 2014 [Çiğdem Buçak Telli'nin 11 mart - 11 nisan 2014 arasında Krişna Sanat Merkezi'ndeki (Kennedy Cad. No:29/3, Kavaklıdere - Ankara; Tel.: (0312) 418 02 53) - "Kaat İşler" Desen Resim Sergisi'nden] |
Çiğdem Buçak Telli
1958'de Antakya'da doğdu. 1975'te Ceyhan Lisesi'ni, 1978'de Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü'nü bitirdi. 1980'de Resimli Çocuk Kitabı yayınlandı. 1992'de Milli Eğitim Bakanlığı, Talim Terbiye Kurulu, Resim İhtisas Komisyonu Üyeliği'nde bulundu. 1994'te Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde lisans tamamlama eğitimini aldı. 1990 – 2001 arasında Ankara Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Resim Öğretmenliği yaptı.1995'te Ankara Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Koruma ve Yaşatma Derneği kurucu üyesiydi ve Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği üyeliği; 1999'de Türk-Macar Kültür ve Dostluk Derneği üyeliği, 2006'de SUMMA – TÜRYAK üyeliği ve SUMMART kulüp üyeliğine başladı. 2008'de Grup Sanat Galerisi Art Direktörlüğü'ne geldi.
18 Mart 2014 Salı
Yakın Tarihten Notlar: Bir Tasavvuf Yolculuğu Seyahatname - Doğumunun 400. Yılında Bir Seyyahın İzleri: Evliya Çelebi
[KanalKultur] - "XVII. Yüzyıl Osmanlısı'nda Anadolu'da Yaşayan Gayri Müslimlerin Durumları", "Bir Tasavvuf Yolculuğu Seyahatname", "XVII.Yüzyıl'da İstanbul'daki İnanca Dayalı Şifa Yerleri", "Seyahatnamede Musiki Bilgileri", "Yalova'dan Mekke'ye Evliya Çelebi'nin İzinde"; "İstanbul Bahçeleri"...
Doğumunun 400. yıldönümü dolayısıyla 2011 yılı Unesco tarafından Türkiye'de "Evliya Çelebi Yılı" ilan edildi. Bu kapsamda Evliya Çelebi'nin seyahatleri çeşitli etkinliklerle anıldı ve yeniden değerlendirildi.
25 - 26 mart 2011 tarihlerinde Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde "Doğumunun 400. Yılında Bir Seyyahın İzleri: Evliya Çelebi" sempozyumu düzenlendi.
"Doğumunun 400. Yılında Bir Seyyahın İzleri: Evliya Çelebi" başlıklı Sinevizyon Gösterisi'nin ardından üç oturumda toplam 13 bildiriyle Evliya Çelebi yeniden değerlendirildi.
Başkanlıklarını Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Feridun Emecen ve Doç. Dr. Tansu Açık'ın yaptığı oturumlarda şu bildiriler yer aldı:
Doğumunun 400. yıldönümü dolayısıyla 2011 yılı Unesco tarafından Türkiye'de "Evliya Çelebi Yılı" ilan edildi. Bu kapsamda Evliya Çelebi'nin seyahatleri çeşitli etkinliklerle anıldı ve yeniden değerlendirildi.
25 - 26 mart 2011 tarihlerinde Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde "Doğumunun 400. Yılında Bir Seyyahın İzleri: Evliya Çelebi" sempozyumu düzenlendi.
"Doğumunun 400. Yılında Bir Seyyahın İzleri: Evliya Çelebi" başlıklı Sinevizyon Gösterisi'nin ardından üç oturumda toplam 13 bildiriyle Evliya Çelebi yeniden değerlendirildi.
Başkanlıklarını Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Feridun Emecen ve Doç. Dr. Tansu Açık'ın yaptığı oturumlarda şu bildiriler yer aldı:
Michelle
"Michelle" - John Lennon [1940 - 1980], Paul McCartney [1942 - ]
"Michelle", dünyanın en ünlü aşk baladlarından biri. Beatles üyelerinden Lennon ve McCartney tarafından bestelendi. Grubun yazdığı en melankolik ve büyüleyici parçalardan... 1967 senesinde yılın "En İyi Şarkısı" seçildi. Grammy Ödülü'nü kazanmış şarkının metni içinde Fransızca da kullanılması sebebiyle "Michelle" Fransa'da inanılmaz bir şöhret yakaladı. Onur Şenler, İbrahim Aydoğdu, Yaz Irmak ve Köklü Yiğit Tan'dan oluşan CSO Cello Quartet Konseri'nde seslendirilen parça, 4 çello için modern bir uyarlama.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)