Bu Blogda Ara

28 Haziran 2014 Cumartesi

Deliler ve Doktorları

Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Rüya Kılıç tarafından kaleme alınan "Deliler ve Doktorları: Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Delilik" adlı eser, geçtiğimiz günlerde Tarih Vakfı Yurt Yayınları'ndan çıktı.

Osmanlı İmparatorluğu'nun son yüzyılı ile erken Cumhuriyet döneminde deliliğin nasıl algılandığını konu eden araştırma, Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde bulunan belgelerin, mevcut metinlerin ve verilerin dahil edildiği detaylı bir çalışmanın ürünü.

Kitabında dönemin baskın Alman tıp ekolünü ve doktorların deliliğe yaklaşımını okuyucuya aktaran Kılıç, aynı zamanda delilerin ve ailelerinin öykülerini de doktor raporları, resmi yazışma ve soruşturma belgeleri ile okuyucuyla paylaşıyor.

Eser, akıl hastalıklarının modern tıp ve psikiyatrinin ayrılmaz bir parçası hâline geldiği bir dönemi inceliyor ve pek çok soruya yanıt bulmaya çalışıyor:

Delilerin hepsi akıl hastanelerine konulamadığına göre hangi tür deliler hastaneye kapatıldı, hangileri serbest bırakıldı?

İktidarın çeşitli mekanizmaları yoluyla delileri dışlama isteği hangi oranda hayata geçirildi veya geçirilemedi?

Sayfalar dolusu kanun, kural, madde ve yasağın acaba pratikteki karşılığı neydi?

Rüya Kılıç: Deliler ve Doktorları: Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Delilik. Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2014, 264 S., ISBN: 9789753333085

Migranten-Eltern-Bildung

Die vom Heidelberger Zentrum für Migrationsforschung und Transkulturelle Pädagogik (Hei-MaT) gemeinsam mit dem Projekt „Migranten machen  Schule“ des Staatlichen Schulamtes Mannheim und der „Föderation der Vereine türkischer Elternbeiräte in Baden“ am 5. Juni d.J. durchgeführte Tagung mit dem Titel „Migranten-Eltern-Bildung“ stieß auf große Resonanz.

Über 120 Teilnehmer/innen, in der Hauptsache Lehramtskollegen aus der Region, Vertreter/innen aus den Staatlichen Schulämtern Mannheim und Karlsruhe, Mitarbeiter/innen der Bildungsbüros aus den Nachbargemeinden, Projektvertreter/innen sowie Studierende der Pädagogischen Hochschule Heidelberg folgten interessiert den Vorträgen und beteiligten sich aktiv an den sich anschließenden Diskussionen.

Die Tagung hatte sich zum Ziel gesetzt, vor dem Hintergrund von  bereits im Bundesland Baden-Württemberg laufenden Elternbildungsprojekten mit dem Fokus auf Migranten, aktuelle  Ergebnisse von Forschungsarbeiten, die in den vergangenen Monaten an der PH Heidelberg entstanden sind, einer breiteren Öffentlichkeit vorzustellen und diese mit ihnen kritisch zu diskutieren.

Die Leiterin des Zentrums, Prof. Dr. Havva Engin, unterstrich in ihrer Begrüßungsrede die Bedeutung von Elternbildung im Kontext von Migration und nannte in diesem Zusammenhang aktuelle Daten. So wies sie darauf hin, dass mittlerweile 20 % in unserer Gesellschaft  einen so genannten Migrationshintergrund hätten; viele Migranten erreichten in der Zwischenzeit höhere akademische Abschlüsse, in manchen Migrationsgruppen mehr als Einheimische!  Das Thema Elternbildung sei wichtig, um einen Perspektivenwechsel in der Mehrheitsgesellschaft zu erreichen und die Bildungsinstitutionen für die Zusammenarbeit mit Migrationsfamilien zu sensibilisieren, auch weil der Einfluss des Elternhauses auf den Bildungserfolg der Kinder zwischen 30% bis 50% betrage.

Auf besonderes Interesse stießen insbesondere die Vorträge von ehemaligen Lehramtsstudierenden der PH Heidelberg, wie Ethem Ebrem, Nalihan Yeter und Eva-Tabea Reiser, die sich im Rahmen ihrer Zulassungsarbeiten empirisch-qualitativ mit Fragen der Elternbildung beschäftigt haben.

Die Beiträge der Konferenz werden in einen Tagungsband einfließen, der zum Ende des Jahres erscheinen soll.

http://www.ph-heidelberg.de/hei-mat/home/aktuelles.html#c38876





12 Haziran 2014 Perşembe

Bir Osmanlı Kimliği - 14.-17. Yüzyıllarda Rûm / Rûmi Aidiyet ve İmgeleri

Kimdi Osmanlı?

Günümüzden baktığımızda Osmanlıları nasıl tasvir ediyoruz?

Osmanlı sultanı kendini nasıl tanımlıyordu?

Mora yarımadasındaki veya Basra eyaletindeki değişik kökenden gelmiş ama Müslümanlaşmış, Türkçe'yi öğrenmiş ve Türkçe yazmış yönetici sınıf ya da Türkçe bilmeyen ve farklı etnik kökenden gelen Müslüman ya da Hıristiyan köylü için ortak bir tanım getirilebilir mi?

Fatih Sultan Mehmed "Sultanü'l-Berreyn" ve "Hakanü'l-Bahreyn," yani iki kıtanın ve iki denizin hâkimi unvanlarının yanına "Kayser-i Rûm" unvanını da ekleme gereği duymuştu. Simgesel gibi görünse de, Osmanlı sultanının Bizans (Doğu Roma) topraklarını sınırlarına katışının, mirasına el koyuşunun bir ilanıydı bu; yeni bir dönemin başlangıcında imparatorluğa Orta Asya ve İslam kaynaklı gelenek ve özelliklerine ek olarak coğrafi olduğu kadar hukuksal ve kültürel bir çerçeve çizme anlamına geliyordu.

Kanuni Sultan Süleyman, ünlü Bender kitabesinde dünya egemenliğine ortaklığını ilan ederken, yani İslam'ın kutsal topraklarında adının anıldığını, Akdeniz ve Hint Okyanusu'nda donanmasının bulunduğunu, Bağdad ve Irak'ın şahı, Mısır'ın sultanı olduğunu ve Macar kralının tacını ve topraklarını aldığını bildirirken, merkezine oturduğu Roma topraklarının kayserliğini de sahiplendiğini duyurmuştu...

Asfur - Göç yolunda ve göç ettikten sonra yaşadığımız coğrafyada...


"Bir kuş göründü pencereden
"Nunu" dedi.
"Sakla beni yanında"
"Ne olursun sakla"
Dedim nerden geliyorsun
Dedi komşuların evlerinden.
Dedim bu korkun nedendir
Dedi bozuk bir kafestendir.

...

Yürüyeceğim dedi ama gücüm yok yürümeye
Korkma!
Bak, gör doğacak güneş!"

[Marcel Khalife]

Adını Marcel Khalife'nin şiirinden alan Asfur, Suriye'den Hatay'a, İstanbul'a, İzmir'e... göç etmek zorunda kalan Kürt, Bedevi, Ermeni, Ezidi halkların karşı karşıya kaldıkları yaşamı görünür kılıyor.

Asfur - Yapım, Yönetim, Kurgu: Eylem Şen; Kamera Eylem Şen, Ferhat Sayım, İzmir, 19'38'', Renkli, Türkçe, 2014

Expertinnen der Zukunft

11 Haziran 2014 Çarşamba

Semiha Şakir Elveren - Gel



[KanalKultur] - Galeri Eksen, 3-14 haziran 2014 tarihleri arasında Semiha Şakir Elveren'in "Gel" adlı 5. kişisel resim sergisini ev sahipliği yapıyor.

Semiha Şakir Elveren, "Gel" sergisinde hayranı olduğu Mevlâna'nın gündelik hayata yön veren düşüncelerini aşina olduğumuz motif ve söylemlerle yorumluyor.

Mevlâna'nın dehası, yenilikçiliği, insan sevgisi ve hoşgörüsü sergilenen resimlerin üzerinde yeniden canlanıyor.

"Gel" sergisinde yer alan resimler renkleri ve hat sanatına yaptığı göndermeler ile bir bütünlük içinde olsa da her biri kendi başına anlamını koruyor. [KanalKultur]

Semiha Şakir Elveren - "Gel" / 3 - 14 haziran 2014; Galeri Eksen, Maçka Cd. No:29, Nişantaşı - İstanbul; Tel.: (0212) 219 08 50

Nilgün Günsür ve Esra Ağel - Porselen Sergisi, uzatıldı..



[KanalKultur] - Tolga Eti SanatEvi'nde 3 mayıs – 7 haziran 2014 tarihleri arasında Nilgün Günsür ve Esra Ağel'in porselen sergisi sanatseverlerle buluşan Nilgün Günsür ve Esra Ağel - Porselen Sergisi, 20 haziran 2014 gününe kadar uzatıldı...

Nilgün Günsür ve Esra Ağel - Porselen Sanat Atölyesi Sergisi / 3 mayıs – 20 haziran 2014; Tolga Eti SanatEvi, Bağdat Cad. Yeni Köşk Apt. No:177 / 1 B Blok Da: 2, Selamiçeşme- İstanbul; Tel.: (0216) 368 26 79

Türkiye İşçi Sınıfı Tarihyazımında Bahar

[KanalKultur] - Toplumsal Tarih, mayıs 2014'te yayınlanan 245. sayısında "Türkiye İşçi Sınıfı Tarihyazımında Bahar" dosyasını kapağa taşıyor.

245. sayıda, Y. Doğan Çetinkaya ve Mehmet Ö. Alkan editörlüğünde derlenen tarihyazımı dosyasında editörlerin yanı sıra Can Nacar, M. Görkem Doğan, Barış Alp Özden, M. Hakan Koçak, Sinan Yıldırmaz, Süreyya Algül ve Erol Ülker Türkiye'de işçi sınıfı tarihini ele alıyorlar.

Y. Doğan Çetinkaya, II. Meşrutiyet ve Mütareke döneminde liman işçilerinden verdiği örneklerle teorik ve kavramsal ön kabullerin tarihyazımında önemli rol oynadıklarını belirtiyor ve emek tarihi yazımında son yaşanan canlanmanın altını çiziyor.

Can Nacar, 19. yüzyıl boyunca ve 20. yüzyıl başında İstanbul'da göçmen işçi olarak çalışan grupların kente nasıl uyum sağladıklarını; iş ve barınma sorunlarını nasıl çözdüklerini ve kentteki toplumsal aktörlerle ilişkilerini anlatıyor.

Mehmet Ö. Alkan, II. Meşrutiyet'in ilânından sonra bilinen ilk işçi örgütlerinden biri olan "Anadolu Osmanlı Şimendiferleri / Demiryolları Şirketi Memurin ve Müstahdemini Cemiyet-i İttihadiyesi" hakkında önemli bir tashih yapıyor ve bu cemiyetle ilgili iki belge sunuyor.

Erol Ülker, Mütareke dönemi İstanbul'unda Türkiye Sosyalist Fırkası, İştirakçi Hilmi ile tramvay işçileri hareketi arasındaki ilişkiyi o dönemde örgütlenen bir grev bağlamında değerlendiriyor.

Sinan Yıldırmaz emek tarihinin köylülük ile bağlantılı bazı kavramlarını gözden geçirip bu çerçevede Türkiye'de köylülüğün işçi sınıfının oluşumuna etki eden özgün dönüşümünü ele alıyor.

Barış Alp Özden, 1940'lı ve 1950'li yıllarda gelişen Mahmutpaşa'daki küçük dokuma sanayini, çalışma koşullarını ve burada çalışan işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi, çalışma saatlerinin azaltılması konusunda sendikacıların verdiği mücadeleyi irdeliyor.

Adalar'da Tanrı'nın Evleri - Tanrı'nın tüm evleri aynı adada aynı sergide buluşuyor!

[KanalKultur] - İstanbul dinlerin, mezheplerin yüzyıllardır birlikte var olduğu, 550 küsur yıldır aynı Tanrı'ya inanan Müslümanı, Hıristiyanı, Yahudisi'nin bir arada yaşadığı bir kent. Bütün dinlerin ibadethanelerini barındıran İstanbul'da Tanrı'nın yüzlerce evi bulunuyor. Adalar da sayısız özgünlükleriyle birlikte, bu konuda İstanbul'un küçük ölçekli bir örneğini oluşturuyor. Burada da her dine ait Tanrı'nın evleri mevcut. Bizans döneminden beri Rum balıkçı köylerinden başka Ortodoks manastırlarının, kilise ve ayazmaları da yer alıyor. Birçoğu, zaman içinde değişikliklere uğramış olsa da, günümüze ulaştı. 19. yüzyılın ikinci yarısında sayfiye yeri olarak gelişmeye başlayan Adalar'da, Rumlar'dan başka Hıristiyan, Müslüman ve Yahudiler'in nüfusu da arttı. Buna bağlı olarak Ortodoks Apostolik (Gregoryen) Ermeni, Katolik Ermeni ve Latin Katolik kiliselerinin, sinagoglar çoğaldı, her adada bir tane cami inşa edildi. Büyükada'da cami sayısı dördü buldu ve Burgaz'daki cemevi de son halka olarak bunlara eklendi.

Adalar'ın çok yönlü dinsel-toplumsal yapısını, bir mimarlık tarihçisinin bakışı ve bir fotoğraf sanatçısının gözüyle belgeleyen "Adalar'da Tanrı'nın Evleri" sergisi, 14 haziran 2014 günü saat 17:00'da Büyükada Çınar Müze Alanı'nda ziyarete açılıyor!

Cami, cemevi, manastır, kilise, ayazma ve sinagoglar olmak üzere Adalar'da mevcut her dine ve mezhebe ait Tanrı'nın evlerinin fotoğraflarının yer aldığı "Adalar'da Tanrı'nın Evleri" sergisinin küratörlüğünü Hasan Kuruyazıcı yapıyor.

Damla Yılmaz'ın fotoğraflarından oluşan sergide, fotoğraflara eşlik eden yazılarda binaların mimari özellikleri de anlatılıyor.

Tanrı'nın evlerinin asıl işlevlerinin gösterildiği sergide yer alan camide bir bayram ya da cenaze namazı, kilisede bir evlenme töreni ya da üzüm okuma ayini, cem evinde bir semah, sinagogda bir Şabat gününe ait fotoğraflar, ziyaretçilerin en az mimari fotoğraflar kadar ilgisini çekiyor...

Serginin müze küratörlüğü Deniz Koç Çeliker, sergi tasarımı ise Sera Dink'e ait. [KanalKultur] 

Kazak Besteci Mukan Tölebayev'in ölümsüz eseri Birjan ve Sara Operası Türkiye seyircisiyle yeniden buluşuyor..

[KanalKultur] - Kazakistan'ın kültürel ve sanatsal motiflerini içeren, Mukan Tölebayev tarafından bestelendiği tarihten günümüze kadar tüm dünyada gerçekleştirilen temsillerle Kazakistan operasının dünyadaki sesi olan "Birjan ve Sara" operası;, 5. Uluslararası İstanbul Opera Festivali kapsamında 13 haziran 2014 günü gerçekleştirilen temsille İstanbullu sanatseverlerle ilk kez buluşuyor. Eser, 16 haziran 2014 günü 53. Uluslararası Bursa Festivali kapsamında Bursa'da, hemen ardından 18 Haziran 2014 günü 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Eskişehir'de; 20 Haziran 2014 günü ise turnenin son temsiliyle başkent Ankara'da opera severlerle buluşuyor.

Librettosu Kajım Jumaliyev'e ait olan, Türk devletlerinden yıldız sanatçıların iştirakiyle, Samsun Devlet Opera ve Balesi sanatçıları, koro ve orkestrasının sahnelediği eseri şef Tolga Taviş yönetiyor.

Daha önce "Köroğlu" ve "Alpamıs" Operası gibi Türk dünyasına ait pek çok ortak projeyi hayata geçiren Prof. Dr. Eflatun Niemetzade'nin rejisörlüğünü yaptığı projede, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Başkurdistan (RF), Tataristan (RF) ve Türkiye'den misafir opera sanatçıları da yer alıyor. [KanalKultur]

Focus 1: Serbest Çağrışım

Alper Aydın

Sema Kayaönü

Coşkun Sami
[KanalKultur] Daire Galeri, senede bir defa gerçekleştireceği "Focus" sergi serisinin ilki olan “Serbest Çağrışım”  ile 21 haziran – 12 temmuz 2014 tarihleri arasında sanatseverlerle buluşuyor.

Daire Galeri, bu sergi serisi ile güncel sanat ortamında takip ettiği bağımsız genç sanatçıların çalışmalarına dikkat çekmeyi amaçlıyor.

Serinin ilk sergisi "Focus 1: Serbest Çağrışım", Ali Bilge Akkaya, Alper Aydın, Coşkun Sami, Erdal İnci, Jacquline Roditi, Sema Kayaönü ve Sümer Sayın'ın çalışmalarını sunuyor.

Yıl boyunca çeşitli yarışmalarda ve sergilerde yer alan farklı disiplinlerden sanatçıların çalışmaları herhangi bir altmetin olmadan, izleyiciyi serbest bir çağrışıma davet ediyor.

Ali Bilge Akkaya
"Mantıklı düşünce üzerindeki sınırlama ve sansürlerin kaldırılması" deneyimini yaşatmayı amaçlayan sergi güncel siyasi ortamdaki toplumsal sınırlamalara da bir gönderme yapıyor.

Mekana girdiğiniz andan itibaren tek başına görüldüğünde belki aynı etki ya da duyguyu uyandırmayacak çalışmaların, zihinde birbiriyle ilişkilendirilmesi ve anlamlandırılması yoluyla uyanan bu çağrışım oyununa katılmak için sergi 21 haziran – 12 temmuz 2014 tarihleri arasında Daire Galeri'de ziyarete açık... [KanalKultur]

Focus 1: Serbest Çağrışım [Ali Bilge Akkaya, Alper Aydın, Coşkun Sami, Erdal İnci, Jacquline Roditi, Sema Kayaönü, Sümer Sayın] / 21 haziran – 12 temmuz 2014; Daire Galeri, Boğazkesen Caddesi No:76A, Tophane - 34433 Beyoğlu - İstanbul; Tel.: (0212) 252 52 59

3 Haziran 2014 Salı

Belgeselcilerin Gözüyle Suriye - Hayat, Aşk, Ölüm ve Bazen Devrim Üzerine Gerçek Hikayeler

[KanalKultur] - 7 – 12 haziran 2014 tarihleri arasındaki Documentarist 7. İstanbul Belgesel Günleri'nin bu yıl konuk ülkesi Suriye. Hamiş Suriye Kültür Evi ortaklığıyla hazırlanan "Mercek Altında Suriye" bölümünde, altı filmle ülke gerçeği belgeselci gözüyle masaya yatırılıyor, Suriyeli sinemacıların katılımıyla bir de panel düzenleniyor.

Belgeselci Lilibeth Rasmussen, Suriyeli sinemacı Nidal Hassan'la ortak bir film yapmak üzere 16 mart 2011'de Şam'a ayak bastığında Suriye'de ayaklanmanın bir gün önce başlamış olacağı akıllarının ucundan bile geçmedi. Nidal'in ve arkadaşlarının hayatı gibi, ortak film projeleri de kökten değişti. Farklı kültürlerden gelen bu iki yönetmen, o günü izleyecek zorlu aylar boyunca, devrim günlerinde geçen aşk, yaşam ve ölüm öykülerini "Hayat, Aşk, Ölüm ve Bazen Devrim Üzerine Gerçek Hikayeler" (2012) adlı filmlerinde anlatmaya çalıştılar.

Suriye'nin faal kadın belgeselcilerinden Soudade Kaadan ise, ayaklanma öncesindeki toplumsal ruh halini yansıtan 2008 tarihli filmi "İki Şehir Bir Hapishane"de ülkenin kırsal kesiminde ve bir çocuk cezaevinde gösteri yapan bir 'forum tiyatro' kumpanyasının peşine takılıyor. Tiyatro ekibi interaktif oyunları ile geleneksel toplumsal rolleri sorgulamaya ve rol modelleri üzerinde yeniden düşünmeye çalışıyor.

Documentarist 7. İstanbul Belgesel Günleri kapsamında, Hamiş Suriye Kültür Evi'nin işbirliğiyle hazırladığı Mercek Altında: Suriye bölümünde yer alan Ziad Kalthoum'un  "Ölümsüz Asker" (2013), Abou Naddara Kollektifi'nin anonim olarak gerçekleştirdiği "Suriye: Yazılmakta Olan Tarihten Enstantaneler" (2013) ve Reem Ali'nin "Zabad" (2008) filmleri İstanbullu belgeselseverlerle buluşuyor. Günümüz Suriye'sinin portresini çizin bu filmlerin yanısıra, 2011'de kaybettiğimiz ülkenin en önemli belgeselcisi Omar Amiralay'ın klasik filmi "Baas Ülkesinde Bir Tufan" (2005) da programda.

Festival kapsamında 8 haziran 2014 pazar günü "Geçiş Döneminde Suriye Sineması" başlıklı bir de panel düzenleniyor. Sanatçı Omar Berakdar'ın yöneteceği panele Suriyeli yönetmenler Ziad Kalthoum, Nidal Hasan ve Khaled Abdulwahed katılıyor.

Documentarist 7. İstanbul Belgesel Günler, 7-12 haziran'da Fransız Kültür Merkezi, SALT Beyoğlu, Aynalı Geçit Etkinlik Mekanı, Hollanda Konsolosluğu Bahçesi ve Romen Kültür Merkezi'nde gerçekleşiyor. [KanalKultur]