Koç Üniversitesi Vehbi Koç Ankara Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin (VEKAM) hazırladığı ve Kimberly Hart'ın küratörlüğünü yaptığı Josephine ve Ayrıntılar sergisi 30 mart - 10 haziran 2016 tarihleri arasında meraklısıyla buluşuyor.
Sergide Amerikalı fotoğrafçı Josephine Powell'ın Anadolu kilimlerinin desen ve motifleri üzerine güvenilir görsel bir kaynak teşkil eden ve dokuma sanatı tarihine ışık tutan araştırmasının geometrik ayrıntılarına yer veriliyor. Bu ayrıntılar, medeniyetlerin beşiği olan zengin Anadolu kültürünü yansıtırken zamanla yaşanan kültürel değişim hakkında da ipuçları veriyor.
Powell'ın, diğer çalışmasından farklı olarak estetik kaygıları bir kenara bırakarak kilimleri belgelemesi çalışmayı bir araştırma verisi olarak değerlendirmek gerektiğinin de altını çiziyor.
Josephine ve Ayrıntılar, Anadolu dokuma sanatı tarihini belgeleyen Josephine Powell'ın objektifine takılan binlerce yıllık Anadolu kültürünün özellikle de kadınların elinden çıkan geometrik motiflerin, kadınların üretimdeki yaratıcılığının, desen ve motiflerdeki kültürel mirasın ayrıntılar üzerinden farklı bakış açılarıyla okunması olarak yorumlanabilir.
Kültür, kimlik ve hafıza aktarımı, köklerle ve gelecek nesillerle kurulan iletişim tarih boyunca farklı yollarla üretimler üzerinden kurulmuş ve yansıtılmıştır. Bu nedenle Powell'ın kilimler üzerinden yansıttığı Anadolu kültürünün arkeolojik ve sanatsal ürünlerle yine bu kültürün yansıdığı bir mekân'da, Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müze'sinde yer alması Josephine'in objektifinden yansıyan ayrıntıları daha anlamlı kılıyor.
insan ve kültüre dair... | twitter: @kanalkultur | instagram: ismailenginhd | facebook: kanalkultur
Bu Blogda Ara
31 Mart 2016 Perşembe
III. Geleneksel Peker Sanat Ödülleri Yarışması
@kanalkultur - Peker Grubu, sanata ve sanatçıya destek olmak amacıyla 'Başarı Ödülleri', ''Mansiyon'' ve 'Onur Ödülü' veriyor..
Sanata değer katmak için, 2016'da 3.'sü verilecek ödüller için yarışmaya katılım tarihleri 1-25 nisan 2016.
Peker Sanat Başarı Ödülleri ve Mansiyonları, resim alanında yaratımda bulunan genç sanatçıları tanıtmak, çalışmalarını desteklemek, yapıtlarını sergilemek ve sanat dünyasına kalıcı değerler kazandırmak amacıyla her yıl veriliyor.
Başarı Ödülleri
3 yarışmacı ödüllendiriliyor. Başarı kazanan yarışmacıların her birine 7.500 TL yanı sıra ödül sahiplerine 'Peker Sanat Başarı Ödülü' plaketi veriliyor. Ödül alan yapıtlar ‘'Peker Sanat Koleksiyonu''na satın alınmış gibi işlem görerek katılıyor. Yapıtlar üzerindeki tüm haklar Peker Sanat'a ait.
Mansiyon Ödülleri
5 Yarışmacı ödüllendiriliyor. Mansiyon kazanan yarışmacıların her birine 3.500 TL yanı sıra ödül sahiplerine 'Peker Sanat Mansiyon Ödülü' plaketi veriliyor. Ödül alan yapıtlar 'Peker Sanat Koleksiyonu'na satın alınmış gibi işlem görerek katılıyor. Yapıtlar üzerindeki tüm haklar Peker Sanat'a ait.
Seçici Kurul; Doğan Hızlan, Yalçın Gökçebağ, Habip Aydoğdu, Prof. Dr. Cebrail Ötgün, Yrd. Doç. Lütfi Özden, Hakan Esmer, Döne Otyam, İsmail Küçükkaya, Hande Peker Kuyumcu ve İbrahim Karaoğlu'ndan oluşuyor.
Sanata değer katmak için, 2016'da 3.'sü verilecek ödüller için yarışmaya katılım tarihleri 1-25 nisan 2016.
Peker Sanat Başarı Ödülleri ve Mansiyonları, resim alanında yaratımda bulunan genç sanatçıları tanıtmak, çalışmalarını desteklemek, yapıtlarını sergilemek ve sanat dünyasına kalıcı değerler kazandırmak amacıyla her yıl veriliyor.
Başarı Ödülleri
3 yarışmacı ödüllendiriliyor. Başarı kazanan yarışmacıların her birine 7.500 TL yanı sıra ödül sahiplerine 'Peker Sanat Başarı Ödülü' plaketi veriliyor. Ödül alan yapıtlar ‘'Peker Sanat Koleksiyonu''na satın alınmış gibi işlem görerek katılıyor. Yapıtlar üzerindeki tüm haklar Peker Sanat'a ait.
Mansiyon Ödülleri
5 Yarışmacı ödüllendiriliyor. Mansiyon kazanan yarışmacıların her birine 3.500 TL yanı sıra ödül sahiplerine 'Peker Sanat Mansiyon Ödülü' plaketi veriliyor. Ödül alan yapıtlar 'Peker Sanat Koleksiyonu'na satın alınmış gibi işlem görerek katılıyor. Yapıtlar üzerindeki tüm haklar Peker Sanat'a ait.
Seçici Kurul; Doğan Hızlan, Yalçın Gökçebağ, Habip Aydoğdu, Prof. Dr. Cebrail Ötgün, Yrd. Doç. Lütfi Özden, Hakan Esmer, Döne Otyam, İsmail Küçükkaya, Hande Peker Kuyumcu ve İbrahim Karaoğlu'ndan oluşuyor.
25 Mart 2016 Cuma
Mürüvvet Durak - Renklerin Ötesinde
@kanalkultur - Mürüvvet Durak 'Renklerin Ötesinde' adlı solo resim sergisiyle, 12 - 30 nisan 2016 tarihleri arasında Beyoğlu Galatea Art Galery'de sanatseverlerle buluşuyor.
Mürüvvet Durak, 'Melekler' olarak adlandırdığı kadın, insan figürleri ağırlıklı eserlerin birleşiminden oluşan 'Renklerin Ötesinde' adlı resim sergisinde, sanatseverleri farklı duyguların etkisiyle karşılıyor. Sanatçı, yaşadığımız dünyanın ve kendi içimizdeki içsel dünyaya toplumsal duygusal etkileşimini ortak bir noktada birleştirerek, farklı yaşam sahnelerini konu alan değişik tekniklerin bir arada kullanıldığı eserlerinin konseptiyle, sanatseverleri farklı duygu, algılamalara ve farklı düşsel dünyaya davet ediyor.
Abdulkadir Günyaz, Mürüvvet Durak ve sanatı üzerinde kaleme aldığı yazısında şunları kaydediyor:
'Özellikle Anadolu coğrafyasının uçsuz bucaksız sanatsal oluşumlarını, zenginliklerini; bir yandan da İstanbul vardır hedefte sanatla dopdolu yaşamak için.. Şimdilerde ruhsal hastalıkları olan kişilere sanat yoluyla rehabilitasyon uygularken, bir yandan da sanatını geliştirerek sürdürmenin çabasındadır. Ve işte bu çabaların sonucu bu sergiler.. Ya ne yapmaktadır derseniz bu sergilerdeki çalışmalarıyla, elbet yine bizden kaynaklanan, güç alan çalışmalar.. Anadolu'nun doğasından, insanından, sanatından yansımalar diyebiliriz rahatlıkla.. Söz gelimi halı, kilim motiflerinden, belki daha başkalarından oya misali göz nuru ile ve türlü duyguları ifadelendiren motifler...
Mürüvvet Durak, 'Melekler' olarak adlandırdığı kadın, insan figürleri ağırlıklı eserlerin birleşiminden oluşan 'Renklerin Ötesinde' adlı resim sergisinde, sanatseverleri farklı duyguların etkisiyle karşılıyor. Sanatçı, yaşadığımız dünyanın ve kendi içimizdeki içsel dünyaya toplumsal duygusal etkileşimini ortak bir noktada birleştirerek, farklı yaşam sahnelerini konu alan değişik tekniklerin bir arada kullanıldığı eserlerinin konseptiyle, sanatseverleri farklı duygu, algılamalara ve farklı düşsel dünyaya davet ediyor.
Abdulkadir Günyaz, Mürüvvet Durak ve sanatı üzerinde kaleme aldığı yazısında şunları kaydediyor:
'Özellikle Anadolu coğrafyasının uçsuz bucaksız sanatsal oluşumlarını, zenginliklerini; bir yandan da İstanbul vardır hedefte sanatla dopdolu yaşamak için.. Şimdilerde ruhsal hastalıkları olan kişilere sanat yoluyla rehabilitasyon uygularken, bir yandan da sanatını geliştirerek sürdürmenin çabasındadır. Ve işte bu çabaların sonucu bu sergiler.. Ya ne yapmaktadır derseniz bu sergilerdeki çalışmalarıyla, elbet yine bizden kaynaklanan, güç alan çalışmalar.. Anadolu'nun doğasından, insanından, sanatından yansımalar diyebiliriz rahatlıkla.. Söz gelimi halı, kilim motiflerinden, belki daha başkalarından oya misali göz nuru ile ve türlü duyguları ifadelendiren motifler...
Ayhan Türker - Aldatmayan Resimler
Ayhan Türker - 'Köprüde Balık Avlayanlar', tuval üzeri yağlı boya, 40 x 50 cm., 2012 |
Sanatçı, İstanbul şehir pitoreskini tuvaline aktarırken bir taraftan belgesel nitelikte kalıcı eserler üretmeye devam ediyor.
Özellikle Çınaraltı, Kandilli, Göksu, Bebek Koyu, İstinye Koyu, Yeniköy boğaz sırtlarından yaptığı doyumsuz peyzajları ve natürmortlarıyla tanınıyor.
Ayhan Türker
1938'de Diyarbakır'ın Çermik ilçesinde doğdu. 1960 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ni (şimdiki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) Yüksek İç Mimar olarak bitirdi.
24 Mart 2016 Perşembe
Aydın Büyüktaş - Flatland | Düzülke
© Aydın Büyüktaş - Yeni Cami |
@kanalkultur - Bozlu Art Project Nişantaşı, 22 mart - 26 nisan 2016 tarihleri arasında Aydın Büyüktaş'ın 'Flatland | Düzülke' isimli sergisine ev sahipliği yapıyor. Bilimkurgu edebiyatından referanslarla hareket eden Büyüktaş'ın mekân içinde mekân yaratarak sürpriz bir boyut kurguladığı yapıtları Oğuz Erten'in küratörlüğünde izleyiciye sunuluyor.
Aydın Büyüktaş Flatland | Düzülke isimli sergisinde, yaşadığımız çevrede çoğu zaman dikkatimizi çekmeyen; fakat görsel belleğimizi oluşturan mekânları kuş bakışı görüntüleyip, dönüştürerek onlara farklı boyutlar kazandırıyor. Büyüktaş, Edwin Abbott'ın 'Flatland: A Romance of Many Dimensions' kitabından ilham aldığı 'Flatland' serisinde boyutsal algıları fotoğrafa estetik biçimde sokabilmeyi amaçlayan işler kurguluyor. Gerçekliğin sadece algıladıklarımızla sınırlı olamayacağını vurgulayan 'Flatland | Düzülke' isimli sergi, izleyiciyi farklı boyutlar ve farklı bakış açıları üzerinde düşünmeye çağırıyor. Yaşadığımız gündelik mekânları sorgulatma kaygısıyla fotoğrafta manipülasyondan kaçınarak, algıda manipülasyonlarla var olanı farklı göstermeyi mesele edinen Büyüktaş, bu düşünceden hareketle fotoğrafların çekim aşaması öncesi sanal fotoğraf makineleriyle çekim noktalarını, eğim, açı ve birleşim noktalarını aylar süren titiz bir çalışmayla en ince detayına kadar planlamış oluyor. Öyle ki, Büyüktaş bu çalışma neticesinde çekilen fotoğraflar ile karanlık odada dahi analog kolaj yapılabileceğini ifade ediyor.
23 Mart 2016 Çarşamba
Funda İyce Tuncel - Suretler ve Öyküler
@kanalkultur - Funda İyce Tuncel, 'Suretler ve Öyküler' adlı solo sergisiyle, 30 mart - 21 nisan 2016 tarihleri arasında Peker Sanat Evi'nde sanatseverlerle buluşuyor.
Ümit Gezgin, sanatçı ve eserlerini değerlendirdiği 'Kadın Olmanın Ayrıcalığında Sanat' başlıklı yazısında şunları kaydediyor:
'Kadın olmak sanat için bazılarının sandığının aksine bir ayrıcalık özelliği de taşıyabilmektedir. Veya öylesi bir hissediş ve duyarlılık açılımı geliştiren sanatçılar için cinsiyet kimliği ve olgusu, bir ayrıcalık işlevi de pekâlâ taşıyabilir. İşte bu ayrıcalıklı olmak durumunu yaşayan sanatçılardan biri de Funda İyce Tuncel'dir. Yarattığı ve ortaya koyduğu bütün eserlerinde ve resimsel serüveni içinde o; yaşamının hem izdüşümünü aramakta, aralamakta ve hem de bireysel, toplumsal mücadelesini sanat vasıtasıyla da gerçekleştirmektedir.
İnce, narin dokunuşlarla oluşan hassasiyet katsayısı yüksek tuşlar hem kompozisyonu benzersiz kılma adına yola çıkarlar hem de bir kadının serüvenini oluştururlar. Hüzünlü, yalnız, kendine kapalı; toplumsal, mekânla kuşanmış; simge varlık olan kuşla anlama ermiş; sıcak-soğuk renk uyumuyla bütünleşmiş her bir resim boyutunda ressam hep aslında kendi gizemli öyküsünün peşinden koşar. Tabloda merkeze kendisini, varlığını ve yanılgılarını alarak öyküler halinde kurgular sanatçı. Bu öyküler yalındır yalın olmasına, ama bu bütün yalınlıkları gizemi ve ilmik ilmik oluşmuş dokuyu da içinde barındırır. Yalınlığı oranında derin ve karmaşık estetiği de böylece ortaya çıkarır Funda'nın resme ve elbet öncelikle hayata bakışı. (...)
Ümit Gezgin, sanatçı ve eserlerini değerlendirdiği 'Kadın Olmanın Ayrıcalığında Sanat' başlıklı yazısında şunları kaydediyor:
'Kadın olmak sanat için bazılarının sandığının aksine bir ayrıcalık özelliği de taşıyabilmektedir. Veya öylesi bir hissediş ve duyarlılık açılımı geliştiren sanatçılar için cinsiyet kimliği ve olgusu, bir ayrıcalık işlevi de pekâlâ taşıyabilir. İşte bu ayrıcalıklı olmak durumunu yaşayan sanatçılardan biri de Funda İyce Tuncel'dir. Yarattığı ve ortaya koyduğu bütün eserlerinde ve resimsel serüveni içinde o; yaşamının hem izdüşümünü aramakta, aralamakta ve hem de bireysel, toplumsal mücadelesini sanat vasıtasıyla da gerçekleştirmektedir.
İnce, narin dokunuşlarla oluşan hassasiyet katsayısı yüksek tuşlar hem kompozisyonu benzersiz kılma adına yola çıkarlar hem de bir kadının serüvenini oluştururlar. Hüzünlü, yalnız, kendine kapalı; toplumsal, mekânla kuşanmış; simge varlık olan kuşla anlama ermiş; sıcak-soğuk renk uyumuyla bütünleşmiş her bir resim boyutunda ressam hep aslında kendi gizemli öyküsünün peşinden koşar. Tabloda merkeze kendisini, varlığını ve yanılgılarını alarak öyküler halinde kurgular sanatçı. Bu öyküler yalındır yalın olmasına, ama bu bütün yalınlıkları gizemi ve ilmik ilmik oluşmuş dokuyu da içinde barındırır. Yalınlığı oranında derin ve karmaşık estetiği de böylece ortaya çıkarır Funda'nın resme ve elbet öncelikle hayata bakışı. (...)
18 Mart 2016 Cuma
Victor Hugo - Doğululuklar (Les Orientales) Şiirler & Resimler
@kanalkultur - Notre Dame de Sion Fransız Lisesi, 2016 yılında düzenlediği ilk sergiyi, Fransız dilinin en önemli yazarlarından biri olan Victor Hugo'nun 'Doğululuklar' (Les Orientales) adlı şiir derlemesine ayırıyor.
Türkiye'de esas olarak 'Sefiller' (Les Misérables) adlı romanıyla tanınan Victor Hugo'nun şiir derlemesi ise henüz Türkçeye çevrilmemiş olması nedeniyle pek bilinmiyor. Şairin bugüne dek sadece dört şiiri, bir antolojide yayımlandı.
Sergi, Türkiye veya Osmanlı Devleti hakkında yazı yazmış olan Jean-Jacques Rousseau, Pierre Loti gibi büyük Fransız veya Frankofon yazarlara ayrılan sergi dizisinin devamı niteliğinde. Victor Hugo da tıpkı Pierre Loti gibi, yazarlığının dışında çizimleriyle de dikkat çekmiş bir sanatçı olma özelliğini taşıyor.
Sergide yer alan 90 adet çizim, ağırlıklı olarak Paris'teki Maison Victor Hugo'dan, özellikle de Hugo'nun el yazmalarını ve çizimlerinin çoğunu muhafaza eden Fransa Millî Kütüphanesi'nden (BNF) gelen reprodüksiyonlar.
Doğululuklar 'dan, kitabın tümünü temsilen alıntılanan 14 şiir, Victor Hugo uzmanları işbirliği ile seçildi ve Prof. Nami Başer tarafından Türkçeye çevrildi. Burada savaş, erotizm, fantastik gibi farklı konulara değinen şiirler mevcuttur. Ayrıca şiirlerde çok seslilik söz konusu. Gerçekten de, derlemenin en dikkat çeken özelliklerinden birisi aynı konuyu işlerken farklı bakış açılarına yer vermesi.
Victor Hugo'nun çizimleri, şiirlerin resimlendirilmesi değildir. Buna karşın, konusu ve estetiği açısından şiirlere yakın olup Victor Hugo'yu farklı bir açıdan tanımamızı sağlıyor.
Türkiye'de esas olarak 'Sefiller' (Les Misérables) adlı romanıyla tanınan Victor Hugo'nun şiir derlemesi ise henüz Türkçeye çevrilmemiş olması nedeniyle pek bilinmiyor. Şairin bugüne dek sadece dört şiiri, bir antolojide yayımlandı.
Sergi, Türkiye veya Osmanlı Devleti hakkında yazı yazmış olan Jean-Jacques Rousseau, Pierre Loti gibi büyük Fransız veya Frankofon yazarlara ayrılan sergi dizisinin devamı niteliğinde. Victor Hugo da tıpkı Pierre Loti gibi, yazarlığının dışında çizimleriyle de dikkat çekmiş bir sanatçı olma özelliğini taşıyor.
Sergide yer alan 90 adet çizim, ağırlıklı olarak Paris'teki Maison Victor Hugo'dan, özellikle de Hugo'nun el yazmalarını ve çizimlerinin çoğunu muhafaza eden Fransa Millî Kütüphanesi'nden (BNF) gelen reprodüksiyonlar.
Doğululuklar 'dan, kitabın tümünü temsilen alıntılanan 14 şiir, Victor Hugo uzmanları işbirliği ile seçildi ve Prof. Nami Başer tarafından Türkçeye çevrildi. Burada savaş, erotizm, fantastik gibi farklı konulara değinen şiirler mevcuttur. Ayrıca şiirlerde çok seslilik söz konusu. Gerçekten de, derlemenin en dikkat çeken özelliklerinden birisi aynı konuyu işlerken farklı bakış açılarına yer vermesi.
Victor Hugo'nun çizimleri, şiirlerin resimlendirilmesi değildir. Buna karşın, konusu ve estetiği açısından şiirlere yakın olup Victor Hugo'yu farklı bir açıdan tanımamızı sağlıyor.
16 Mart 2016 Çarşamba
Emre Gün - Tesir | Effect
@kanalkultur - Emre Gün, 'Tesir | Effect' adını verdiği ilk kişisel seramik sergisi ile 18 mart – 6 nisan 2016 tarihleri arasında Galeri Soyut C salonunda sanatseverlerle buluşuyor.
Sanatçı, sergi manifestosunda şunları kaydediyor:
'Temel bağlamda maddenin yapısı varlığın suretini betimler. Bu görünürlük, üzerinde etki edildiği takdirde o varlığın suretinde değişim yahut çeşitlenmeyi mecbur kılar. Bu noktada kavramlar ve zihinsel imgeler maddeye yöneltilen tesirler sayesinde kendi realitesine ulaşır ancak bu durum yine de büyük realitelerin yalnızca bir perspektifi olmak zorundadır. Algılayış biçimindeki çeşitlilik iyi ve kötünün, doğru ve yanlışın, güzel ve çirkinin, ana fikirde zıtlıkların evreni kapsayan uyumunun ve gerekliliğinin idraki ölçüsünde mümkünleşir. Bu sebeple burada sarf edilmiş cümleler bir manifesto değil, çalışmalarımın gayesini özetleyen naçizane bir pusuladır.'
Sanatçı, sergi manifestosunda şunları kaydediyor:
'Temel bağlamda maddenin yapısı varlığın suretini betimler. Bu görünürlük, üzerinde etki edildiği takdirde o varlığın suretinde değişim yahut çeşitlenmeyi mecbur kılar. Bu noktada kavramlar ve zihinsel imgeler maddeye yöneltilen tesirler sayesinde kendi realitesine ulaşır ancak bu durum yine de büyük realitelerin yalnızca bir perspektifi olmak zorundadır. Algılayış biçimindeki çeşitlilik iyi ve kötünün, doğru ve yanlışın, güzel ve çirkinin, ana fikirde zıtlıkların evreni kapsayan uyumunun ve gerekliliğinin idraki ölçüsünde mümkünleşir. Bu sebeple burada sarf edilmiş cümleler bir manifesto değil, çalışmalarımın gayesini özetleyen naçizane bir pusuladır.'
11 Mart 2016 Cuma
Seven'ler; Aşkın Çocukları: Seven | Lovers
Ahu Akkan - Kara Sevda, dikilmiş kumaş, 250 x 210 cm., 2016 |
Küratör Dolunay May, 'Seven'ler; Aşkın Çocukları' başlıklı sergi manifestosunda şunları kaydediyor:
"Aşk; günümüz insan yaşamının, coğrafi ya da siyasal sınırlar gözetmeyen temel kavramlarından biri haline gelmiştir. Öyle ki modern sonrası dönemde sıkça dile getirilmesine, tartışılmasına alıştığımız küresel ekonominin kullandığı önemli enstrümanlardan oluşu bir yana, küresel ekonominin şekillendirdiği popüler bir kavram olduğuna yönelik iddialar, kendilerine sağlam kanıtlar bulacaktır. Birey kimliğinin inşasına yönelik güncel yaklaşımlar bir yana aşk; özünde insan olma durumuyla neredeyse özdeş bir olgudur. Bu özdeşlik, sözünü ettiğimiz küresel kültürün salt duygular zemininde var edişinden ziyade, insanın doğadaki diğer canlılardan ayrıştığı temel noktaya temas eder. Temas edilen bu noktanın aynı zamanda sanatın da köklerinin yeşerdiği alan olması rastlantı değildir. Zira doğada yaratma yetisi itibariyle diğer canlılardan ayrışan insanın, yaratma fiilini aşktan bağımsız olarak ortaya koyabilmesi mümkün değildir.
Bugün duymaya alıştığımız, medeniyetin temel kavramlarını binlerce yıl önce ilk olarak dile getiren Platon, Şölen (Symposion) diyalogunda sevgiyi tartışır. Diyalogun düğüm noktasına kadar, tüm bilgeler ağız birliğindedir ki, sevgi; büyük bir tanrı ve güzele ait olandır. Antik Yunanlılar sevgiden neden tanrı olarak bahsetmişlerdir? Sevgi dedikleri, aşk olarak dile getirdikleri Eros’tan başka bir şey değildir de ondan. Başta belirttiğimiz gibi, küresel kültürün sıkça figüre ettiği şekliyle, oklarını insanlara fırlatarak âşık olmalarını sağlayan, ele avuca sığmaz o tanrı, Eros. Platon diyaloglarının her zamanki başkahramanı Sokrates, Şölen diyalogunda sevginin tanımını kadın bilge Diotima’dan öğrendiğini dile getirir. Diotima açıklar, aşkın aslında ne olduğunu Sokrates’e. Diotima’ya göre aşk; iyi ve güzel şeylerin istenmesidir. İyi ve güzel şeylere ulaşanlar mutludurlar. Bir şeyi isteyenler, o şey kendilerinde mevcut değilse bunu istemektedirler. Tanrılar bir şeyden yoksun olamayacaklarına göre, demek ki aşk, yani iyiyi, güzeli isteyen Eros, tanrı değildir. O zaman aşk nedir?
10 Mart 2016 Perşembe
Seramik Sanatında Dün ve Bugün
"Tarihsel süreçte üretilen seramikler incelendiğinde çağının sosyal ve kültürel yapısının benimsediği değerlere uygun görsel anlayışta tasarımların üretildiği gözlemlenmektedir. Bu tasarımlar oluşturulup üretilirken formlardaki biçim kaygısının yanı sıra kültürlerin inanışların, üzüntülerin, sevinçlerin kısaca günlük yaşamların betimlendiği desen ve motifler, formların üzerine uygulanan seramik dekorları oluşturmaktadır. Üretilen formlarda daha çok fonksiyonellik ve teknik özellikler ön plana çıkarken seramik motiflerde ise geleneğin ve kültürün görsel yansımaları ön plana çıkmaktadır." [Prof. S. Sibel Sevim]
@kanalkultur - Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, 12 mart 2016 günü, 'Seramik Sanatında Dün ve Bugün' başlığı altında geçmişten bugüne seramik sanatının farklı açılardan ele alındığı ve alanın önemli akademisyen ve sanatçılarının konuşmacı olarak yer aldığı bir sempozyum düzenliyor.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu’na paralel olarak düzenlenen ve iki oturum olarak planlanan sempozyumun ilk bölümünde Selçuklu ve Osmanlı dönemi seramik ve çini sanatı ele alınıyor, ikinci bölümünde ise seramik sanatı ve güncel sanat ilişkisinin üzerinde durularak geleneksel seramik sanatının bugünü nasıl etkilediği tartışılıyor.
@kanalkultur - Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, 12 mart 2016 günü, 'Seramik Sanatında Dün ve Bugün' başlığı altında geçmişten bugüne seramik sanatının farklı açılardan ele alındığı ve alanın önemli akademisyen ve sanatçılarının konuşmacı olarak yer aldığı bir sempozyum düzenliyor.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu’na paralel olarak düzenlenen ve iki oturum olarak planlanan sempozyumun ilk bölümünde Selçuklu ve Osmanlı dönemi seramik ve çini sanatı ele alınıyor, ikinci bölümünde ise seramik sanatı ve güncel sanat ilişkisinin üzerinde durularak geleneksel seramik sanatının bugünü nasıl etkilediği tartışılıyor.
Cam Tavanı Delen Kadınlar: Nazan Erkmen, Sabiha Tansuğ, Şadiye Ulusoy
Sabiha Tansuğ - Etnografik Müze Koleksiyonu |
'Cam tavan sendromu denilen öğretilmiş çaresizliği aşarak görünmez engelleri aşan' kadınlar tarafından diğer kadınlara örnek olmak ve cesaret vermek amacıyla düzenlenen serginin, kadına, kadınsal duruşa, kadının emeğine ve kadının gücüne inancın ve saygının oluşmasına, sanatın sınır tanımaz boyutları sayesinde katkıda bulunması öngörülüyor.
Sergide, Prof. Nazan Erkmen'in illüstrasyonları 'Efsanelerde Kadın ve Çocuk', Sabiha Tansuğ'un 'Etnoğrafik Müze Koleksiyonu' ve Şadiye Ulusoy'un 'Tarihi Giysi Koleksiyonu' bulunuyor.
İllüstratör sanatçısı Prof. Nazan Erkmen iki dönem Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ilk kadın dekanı olarak göreve atandı ve kadın dekan oranının düşük olduğu Türkiye'de iki dönem seçimle üst üste dekan seçildi. 2003-2005 yılları arasında Kadın Eserleri Kütüphanesi Bilgi Merkezi Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptı. Palazzo Fandango Incontro Vakfı tarafından Doğu ve Orta Doğu’nun en başarılı kadın sanatçıları arasında seçildi. Eserlerinde genellikle çocuk ve kadın konuları üzerine kurgulanıyor.
Etnoğrafik Müze Koleksiyonu'yla sergiye katkı yapan Sabiha Tansuğ, Anadolu’yu karış karış gezerek topladığı kıyafet ve başlıklar ile koleksiyonunu oluşturmuş. Etnolog, araştırmacı, yazar ve müzeci Sabiha Tansuğ, her bir parçada binlerce yıllık kültürün izlerini taşıyan, dünyada eşi benzerine rastlanmayan çok özel bir koleksiyonunu ilk günkü gibi saklıyor. Etnoğrafik Müze Koleksiyonu'nu kurduğu Müze’de de bu sergiliyor. Sabiha Tansuğ koleksiyonu, farklı başlıklar altında toplanan birçok eşsiz parçadan oluşuyor. Bu özel koleksiyonda Osmanlı dönemi parçalarından üç etekler, dönemin dış giyiminden maşlah, ferace ve yaşmak örnekleri bulunuyor.
Sanatsal İfade Özgürlüğü Kılavuzu: Sanatsal İfade Özgürlüğü Hakkının İhlal Edilmesinde Hak Aramanın Yolları
Sanatsal ifade özgürlüğünden kimler yararlanabilir?
Hangi ifadeler sanatsal ifade özgürlüğü kapsamındadır?
Tüm sanat disiplinleri sanatsal ifade özgürlüğü kapsamında mıdır?
Siyasi eleştiri amaçlı sanat eserleri ifade özgürlüğü kapsamında mıdır?
Müstehcen nitelikli sanat eserleri ifade özgürlüğü kapsamında mıdır?
Din ve inançlar bir sanat eserine konu olabilir mi?
Devlet sanatsal ifade özgürlüğüne müdahale edebilir mi?
Bu türden soruların cevapları, Ulaş Karan ve Pelin Başaran'ın ortaklaşa kaleme aldığı 'Sanatsal İfade Özgürlüğü Kılavuzu'nda.
@kanalkultur - Siyah Bant ve İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin işbirliğiyle hazırlanan, sanatçıların ve sanat kurumlarının sanatsal ifade özgürlüğü hakkının ihlal edilmesi durumunda haklarını nasıl arayabileceklerine dair önerilerin yer aldığı 'Sanatsal İfade Özgürlüğü Kılavuzu' yayınlandı.
Hangi ifadeler sanatsal ifade özgürlüğü kapsamındadır?
Tüm sanat disiplinleri sanatsal ifade özgürlüğü kapsamında mıdır?
Siyasi eleştiri amaçlı sanat eserleri ifade özgürlüğü kapsamında mıdır?
Müstehcen nitelikli sanat eserleri ifade özgürlüğü kapsamında mıdır?
Din ve inançlar bir sanat eserine konu olabilir mi?
Devlet sanatsal ifade özgürlüğüne müdahale edebilir mi?
Bu türden soruların cevapları, Ulaş Karan ve Pelin Başaran'ın ortaklaşa kaleme aldığı 'Sanatsal İfade Özgürlüğü Kılavuzu'nda.
@kanalkultur - Siyah Bant ve İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi'nin işbirliğiyle hazırlanan, sanatçıların ve sanat kurumlarının sanatsal ifade özgürlüğü hakkının ihlal edilmesi durumunda haklarını nasıl arayabileceklerine dair önerilerin yer aldığı 'Sanatsal İfade Özgürlüğü Kılavuzu' yayınlandı.
9 Mart 2016 Çarşamba
İrfan Önürmen - Sarkaç | Pendulum
İrfan Önürmen - D Series No.4, textile materials, acrylic and layers of tulle stretched on pulley, 190 x 125 cm., 2016 |
Çalışmalarında farklı malzemeleri özgün biçimde kullanarak tül kolajlar, tül üstüne boyamalar, gazete heykeller ve enstalasyon serileri meydana getiren İrfan Önürmen, çağdaş medya merceğinden görünen kişisel ve kamusal deneyimler arasındaki ilişkileri ve farklılıkları açığa çıkarıyor.
İrfan Önürmen’in C24 Gallery’deki ''Sarkaç / Pendulum'' ismini taşıyan üçüncü solo sergisinde içinde bulunduğu ruh halinin tezahürü görülüyor.
Sanatçı, içsel olanla yaşanan realitenin sarsıcılığı arasında gidip gelen bir sarkaç gibi salınıyor. İçsellik ve ideolojik alanlar arasında gidip geliyor. Sürekli bir ikilem yaşar gibidir.
Bu durumla baş edebilmesi için sanat bahçesinde hem oyun kuran hem oyunbozan olmayı yeğliyor. Bunun için ciddiyetle sanatsal yapıtlar üretmek ve onun ironisini yapmak arasındaki sınırda dolaşıyor. Düzeni yıkmak için kaos yaratmaya yeltenmek istiyor; ama kaostan kaçmak için bir düzen oluşturmanın gayretini taşıyor aynı zamanda.
4 Mart 2016 Cuma
Hangi Alevilik, Hangi Aleviler?: Avusturya’da Aleviler Niçin Yürüdü?
@kanalkultur - ‘Aleviyiz Alevi kalacağız!’, ‘Avusturya’da Zorunlu İslamlaştırmaya Hayır’ mottolarıyla 27 Şubat 2016 günü Viyana’da Minoritenplatz’ta Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu tarafından bir yürüyüş düzenlendi ve yeni İslam Yasası’nın amir hükümleri protesto edildi.
Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun günler öncesinden hazırlıkları yapılan yürüyüşüne Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu; Britanya, İsveç ve İsviçre Alevi Birlikleri Federasyonları da destek verdi. Viyana polisi tarafından gösteriye 2800 kişinin katıldığı açıklandı.
25 Şubat 2015’te yürürlüğe giren yeni İslam Yasası kapsamında Avusturya’da yaşayan Müslümanlar IGGiÖ (Islamische Glaubensgemeinschaft in Österreich) ve Avusturya Alevi İnanç Toplumu - ALEVİ (Alevitische Glaubensgemeinschaft in Österreich) tarafından temsil ediyor. IGGiÖ Sünni Müslümanların, Avusturya Alevi İnanç Toplumu - ALEVİ de Alevilerin yasal temsilcisi olmaya hak kazanan kurumlar.
Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu, ilgili yasayı protesto ederken, yasanın amir hükmü uyarınca, temsil ettiği Alevi derneklerine İslam Yasası kapsamına girilmesi veya tüzük değişikliği yapılmasına karşı Avusturya’da meydanlarda olduğunu ifade etti.
Konuyu değerlendiren Heidelberg Göç Araştırmaları ve Kültürleraşırı Pedagoji Merkezi Direktörü Prof. Dr. Havva Engin, şunları kaydediyor:
Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun günler öncesinden hazırlıkları yapılan yürüyüşüne Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu, Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu; Britanya, İsveç ve İsviçre Alevi Birlikleri Federasyonları da destek verdi. Viyana polisi tarafından gösteriye 2800 kişinin katıldığı açıklandı.
25 Şubat 2015’te yürürlüğe giren yeni İslam Yasası kapsamında Avusturya’da yaşayan Müslümanlar IGGiÖ (Islamische Glaubensgemeinschaft in Österreich) ve Avusturya Alevi İnanç Toplumu - ALEVİ (Alevitische Glaubensgemeinschaft in Österreich) tarafından temsil ediyor. IGGiÖ Sünni Müslümanların, Avusturya Alevi İnanç Toplumu - ALEVİ de Alevilerin yasal temsilcisi olmaya hak kazanan kurumlar.
Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu, ilgili yasayı protesto ederken, yasanın amir hükmü uyarınca, temsil ettiği Alevi derneklerine İslam Yasası kapsamına girilmesi veya tüzük değişikliği yapılmasına karşı Avusturya’da meydanlarda olduğunu ifade etti.
Konuyu değerlendiren Heidelberg Göç Araştırmaları ve Kültürleraşırı Pedagoji Merkezi Direktörü Prof. Dr. Havva Engin, şunları kaydediyor:
“Avusturya Hükümeti 15 Temmuz 1912 yılından beri yürürlükte olan İslam Yasası’nı (Islamgesetz), yani Avusturya’daki İslami cemaatlerin örgütlenmesine yönelik düzenlemeleri içeren yasayı, 25 Şubat 2015’te değiştirdi. Yeni düzenlemeyle, Avusturya’da sadece bir İslami çatı kurumuna üye olan dernekler / kurumlar İslam diniyle ilgili hizmet verebiliyor. Üye olmayan derneklerinse Mart 2016’ya kadar dernek statüsünden İslami tüzel kişiliğe geçmelerini tamamlanması gerekiyor.. Bu bağlamda, söz konusu derneklerin ya bir İslamî çatı kuruluşuna üye olmaları ya kendilerini feshetmeleri ya da tüzük değişikliğine gidip, dinî pratik içermeyen, kültürel alanda hizmet veren dernek statüsüne sahip olmaları gerekiyor.
Elif Okur Tolun - Ara Zamanlar
Elif Okur Tolun - Enkaz, seramik, 1000 C sırlı pişirim, 30 x 30 x 25 cm., 2015 |
Sanatçı, günlük yaşamın içinden sıradan nesneleri seçerek resim ve seramiklerine konu ediniyor. Bu durum bugün de değişerek ve gelişerek devam ediyor.
Sergide, enkazlar üzerine kurulan yaşam / yaşanmışlıklar odak noktası. Çürüyen kaportalar, parçalanmış araba parçaları arasında bir yaşam arayışı zaman zaman resimlerine ve seramiklerine giren canlılarla ifadesini buluyor. Karanlığa itilmiş yaşamlar ile ölüm arasında sıkışan ve kaybolan zamanlar varlık kazanıyor. Bir tarafdan geçmişin izini sürerken, bir tarafdan da geleceğe pencere açıyor. Geçmişten gelenleri biriktirerek bir ara zaman yaratıyor.
Üst üste yığılmış yüzlerce hurda aslında kimliğini bilmediğimiz binlerce insanın yaşanmışlığını ifade ediyor. Bunlar tekrar kullanılmayı yani yaşama dönmeyi bekleyen nesnelerdir. Sanatçının resim ve seramiklerinde de belleğin tekrar inşası için bu bir başlangıçtır. Bu bağlamda yaşam arayışı içerisinde resim ve seramiklerine giren angut kuşları, kediler ve diğer canlılar tekinsizlik karşısında zıtlık yaratan birer figür niteliği taşıyor.
Cansen Ercan Resim Sergisi
Cansen Ercan - İsimsiz, tuval üzeri yağlıboya, 127 x 175 cm., 2015 |
Sanatçı, resimlerinin üretim sürecinde, kendi etrafında olan doğal çevreyi, algı ve tercih süzgecinden geçirerek, gözlemlerini ekleyerek ve yeniden düzenleyerek kendine ait malzemeler haline getiriyor.
Yeni sergisindeki kompozisyonlarında peyzaj ve portreleri bir araya getirirken, figürleri birer biçim olmaktan çıkartıp kimlik kazandırıyor. Gri tonların ağırlıkta olduğu paletine eklediği canlı renkler ve güçlü yorumu, peyzaj içine yerleştirilmiş bu portreleri ön plana çıkarıyor.
Ercan'ın resimlerinde dikey ve yatay çizgilerin yoğunlaşan veya ayrışan hakimiyeti biçimleri oluşturuyor. Peyzajlarının belirgin özelliği olan dingin ve güçlü kompozisyonlarında konu, renk ve biçimin önüne geçmiyor.
Toplumun Temel Güvencesi: Hilesiz veya Adil Ağırlık - Eskiçağ ve Ortaçağ’da Terazi Ağırlıkları
@kanalkultur - Toplumsal Tarih mart 2016'da yayınlanan 267. sayısında 'Eskiçağ ve Ortaçağ’da Terazi Ağırlıkları' başlıklı dosyayı kapağa taşıyor. Oğuz Tekin editörlüğündeki dosya, Antik dünyanın kamusal alandaki en önemli araçlarından terazi ağırlıklarına odaklanıyor.
Dosya yazarlarından John H. Kroll 'Bazı Antik Terazi Ağırlıklarının Düşündürdükleri' başlıklı yazısında, 'geçmiş kültürlerin ekonomik belgeleri' olan ağırlıkların anlaşılması için bir bakış öneriyor. Oğuz Tekin, 'Eskiçağ Anadolu Kent-Devletlerinde Terazi Ağırlıkları' başlıklı yazısında Klasik ve Hellenistik dönemlerde Anadolu’da terazi ağırlıklarının coğrafi dağılımını, form ve sembollerini örneklerle anlatıyor. Bendeguz Tobias, 'Akdeniz Dünyasında Geç Antik Dönem ve Bizans Ağırlıkları'nda, hakkında kapsamlı bir yayın yapılmamış olan Geç Antik Dönem ve Bizans ağırlıklarına ilişkin genel tabloyu aktarıyor.
Chris Entwistle 'British Museum’daki Bizans Metal Ağrılıkları: Tipoloji ve Kronoloji' başlıklı yazısında, British Museum’un metal ağırlık koleksiyonunu sınıflandırarak tanıtıyor; 'Bizans Cam Ağırlıkları' yazısında da Bizans cam ağrılıklarının dört formunu mercek altına alıyor: kutu ya da haç formlular, vali büstlü ve yazılılar, 'imparator' ağırlıkları ve Arap-Bizans ağırlıkları. Matteo Campagnolo 'Toplumun Temel Güvencesi: Hilesiz veya Adil Ağırlık' başlıklı yazısında tarih boyunca ticaretin temel öğelerinden olan ağırlık sistemlerindeki adalet ve standart anlayışını gözden geçiriyor.
Dosya yazarlarından John H. Kroll 'Bazı Antik Terazi Ağırlıklarının Düşündürdükleri' başlıklı yazısında, 'geçmiş kültürlerin ekonomik belgeleri' olan ağırlıkların anlaşılması için bir bakış öneriyor. Oğuz Tekin, 'Eskiçağ Anadolu Kent-Devletlerinde Terazi Ağırlıkları' başlıklı yazısında Klasik ve Hellenistik dönemlerde Anadolu’da terazi ağırlıklarının coğrafi dağılımını, form ve sembollerini örneklerle anlatıyor. Bendeguz Tobias, 'Akdeniz Dünyasında Geç Antik Dönem ve Bizans Ağırlıkları'nda, hakkında kapsamlı bir yayın yapılmamış olan Geç Antik Dönem ve Bizans ağırlıklarına ilişkin genel tabloyu aktarıyor.
Chris Entwistle 'British Museum’daki Bizans Metal Ağrılıkları: Tipoloji ve Kronoloji' başlıklı yazısında, British Museum’un metal ağırlık koleksiyonunu sınıflandırarak tanıtıyor; 'Bizans Cam Ağırlıkları' yazısında da Bizans cam ağrılıklarının dört formunu mercek altına alıyor: kutu ya da haç formlular, vali büstlü ve yazılılar, 'imparator' ağırlıkları ve Arap-Bizans ağırlıkları. Matteo Campagnolo 'Toplumun Temel Güvencesi: Hilesiz veya Adil Ağırlık' başlıklı yazısında tarih boyunca ticaretin temel öğelerinden olan ağırlık sistemlerindeki adalet ve standart anlayışını gözden geçiriyor.
3 Mart 2016 Perşembe
Kadın ve Arkeoloji
@kanalkultur - 8 mart 2016 günü, İzmir Müzesi Konferansları kapsamında, İzmir Arkeoloji Müzesi'nde (Halil Rıfat Paşa Cad. No: 4, Konak -İzmir), 'Kadın ve Arkeoloji' konulu konferans düzenleniyor.
Konferansın açılışını Müze Müdür Vekili Nermin Arıtar yapıyor.
Konferansta Doç. D. Özlem Çevik 'Türkiye Arkeolojisinde Kadınlar', Prof. Dr. Nuran Şahin 'Dünden Bugüne Anadolu'da Kadın' ve Dr. Gözde Şakar 'Smyrna'nın Kadınları' konulu sunumlarla 'Kadın ve Arkeoloji' konusuna katkı sağlıyor.
Konferansın açılışını Müze Müdür Vekili Nermin Arıtar yapıyor.
Konferansta Doç. D. Özlem Çevik 'Türkiye Arkeolojisinde Kadınlar', Prof. Dr. Nuran Şahin 'Dünden Bugüne Anadolu'da Kadın' ve Dr. Gözde Şakar 'Smyrna'nın Kadınları' konulu sunumlarla 'Kadın ve Arkeoloji' konusuna katkı sağlıyor.
Nerede yaşıyoruz? Ne yaşıyoruz? Nasıl bakıyoruz? Ne görüyoruz? - Hatırlamak ve Anlatmak için Şehre BAK 2016
Hatırlamak ve Anlatmak için Şehre BAK 2016 Sergisi 5 mart – 10 nisan 2016 tarihleri arasında Depo'da.
Serginin açılışında (16:30 – 18:00) 'Nerede yaşıyoruz? Ne yaşıyoruz? Nasıl bakıyoruz? Ne görüyoruz?' konulu BAK katılımcıları ve danışmanlarının katılımıyla, Asena Günal'ın moderatörlüğünde bir tartışma da düzenleniyor. Türkiye’nin farklı bölgelerinden farklı arka planlardan gelen gençler, şehirlerde gündelik yaşam, farklı hayatlar ve mekânlar, geçmiş ve hafıza, kültürel çeşitlilik ve göç gibi çeşitli temalardaki fotoğraf ve video projelerini ve onların üretim süreçlerini tartışıyor.
Hatırlamak ve Anlatmak için Şehre BAK, Türkiye’de birbirine uzak 10 şehirden 24 gencin katılımıyla hayata geçirilen bir kültürel işbirliği ve ortak sanatsal üretim projesi.
Gençler bir yılı aşkın bir süre boyunca birlikte çalışarak şehirlerden hikâyeleri kayda geçirdiler. Sergi, ortak üretilen 6 video ve 5 fotoğraf çalışmasından oluşuyor..
Serginin açılışında (16:30 – 18:00) 'Nerede yaşıyoruz? Ne yaşıyoruz? Nasıl bakıyoruz? Ne görüyoruz?' konulu BAK katılımcıları ve danışmanlarının katılımıyla, Asena Günal'ın moderatörlüğünde bir tartışma da düzenleniyor. Türkiye’nin farklı bölgelerinden farklı arka planlardan gelen gençler, şehirlerde gündelik yaşam, farklı hayatlar ve mekânlar, geçmiş ve hafıza, kültürel çeşitlilik ve göç gibi çeşitli temalardaki fotoğraf ve video projelerini ve onların üretim süreçlerini tartışıyor.
Hatırlamak ve Anlatmak için Şehre BAK, Türkiye’de birbirine uzak 10 şehirden 24 gencin katılımıyla hayata geçirilen bir kültürel işbirliği ve ortak sanatsal üretim projesi.
Gençler bir yılı aşkın bir süre boyunca birlikte çalışarak şehirlerden hikâyeleri kayda geçirdiler. Sergi, ortak üretilen 6 video ve 5 fotoğraf çalışmasından oluşuyor..
2 Mart 2016 Çarşamba
Metin Akpınar, Şahika Tekand ve Berliner Ensemble için, 20. İstanbul Tiyatro Festivali'nin Onur Ödülü
20. İstanbul Tiyatro Festivali'nin Onur Ödülleri, 2016'da da tiyatronun önemli isimlerine verildi.
Festivalin ilk Onur Ödülü, Metin Akpınar'a. Metin Akpınar, amatör tiyatro hayatına 1957 yılında Yeşil Sahne'de başladı. Çalışmalarına 1962 yılında Milli Türk Talebe Birliği'nde devam eden Akpınar, aynı zamanda 'Tiyatro Kolu' ve 'Her Yer Tiyatro'dur Kampanyası'nda da yöneticiydi. 1964 yılında Ulvi Uraz Tiyatrosu'nda 'Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım' adlı oyunuyla profesyonel olan sanatçı yine aynı tiyatroda 'Hababam Sınıfı' oyununun ardından GEN-AR Tiyatrosu kurucuları arasında yer aldı. Türkiye'nin ilk 'Kabare Tiyatrosu' olan Devekuşu'nun (1967) kurucu ortağı olan sanatçı aynı zamanda yöneticilik ve oyunculuk yaptı. Akpınar halen Haliç Üniversitesi ve Okan Üniversitesi konservatuar bölümlerinde 'Tiyatro'da Kabare Tarihi' dersleri veriyor.
Festivalin ikinci Onur Ödülü, 1984 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü Tiyatro Anasanat Dalı Oyunculuk Sanat Dalı'ndan mezun olan ve aynı dalda sanatta yeterlik ile doçentlik alan Şahika Tekand'a verildi. 1984'te tiyatro ve sinema oyunculuğuna başlayan ve üniversitede oyunculuk dersleri veren Tekand, 1988'de, Esat Tekand'la birlikte Studio adı altında oyunculuk stüdyosunu kurdu. 1984-1997 yılları arasında tiyatro çalışmaları ile birlikte sürdürdüğü sinema oyunculuğu kariyerini tümüyle terk ederek, bütün enerjisini tiyatro sanatına ve araştırmalarına verdi. 1990'da kendi tiyatro topluluğu Studio Oyuncuları'nı kuran sanatçı, insanı, canlı ve şimdiki zamanda olanı merkeze alarak çağın tiyatrosunun ne olması gerektiğini araştırarak 'Performatif Sahneleme ve Oyunculuk Yöntemi' adı altında kendi yöntemini geliştirdi ve bu yöntemle eserler verdi. Tekand, bugüne dek kendi yazdığı yedi oyun da dahil olmak üzere tiyatro oyunları ve pek çok performans yönetti. Halen sanatsal faaliyetini Studio Oyuncuları'nda sürdüren Tekand, oyunculuk stüdyosunda oyuncu ve yönetmenler yetiştirmenin yanı sıra çeşitli üniversitelerde dersler veriyor.
Festivalin ilk Onur Ödülü, Metin Akpınar'a. Metin Akpınar, amatör tiyatro hayatına 1957 yılında Yeşil Sahne'de başladı. Çalışmalarına 1962 yılında Milli Türk Talebe Birliği'nde devam eden Akpınar, aynı zamanda 'Tiyatro Kolu' ve 'Her Yer Tiyatro'dur Kampanyası'nda da yöneticiydi. 1964 yılında Ulvi Uraz Tiyatrosu'nda 'Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım' adlı oyunuyla profesyonel olan sanatçı yine aynı tiyatroda 'Hababam Sınıfı' oyununun ardından GEN-AR Tiyatrosu kurucuları arasında yer aldı. Türkiye'nin ilk 'Kabare Tiyatrosu' olan Devekuşu'nun (1967) kurucu ortağı olan sanatçı aynı zamanda yöneticilik ve oyunculuk yaptı. Akpınar halen Haliç Üniversitesi ve Okan Üniversitesi konservatuar bölümlerinde 'Tiyatro'da Kabare Tarihi' dersleri veriyor.
Festivalin ikinci Onur Ödülü, 1984 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümü Tiyatro Anasanat Dalı Oyunculuk Sanat Dalı'ndan mezun olan ve aynı dalda sanatta yeterlik ile doçentlik alan Şahika Tekand'a verildi. 1984'te tiyatro ve sinema oyunculuğuna başlayan ve üniversitede oyunculuk dersleri veren Tekand, 1988'de, Esat Tekand'la birlikte Studio adı altında oyunculuk stüdyosunu kurdu. 1984-1997 yılları arasında tiyatro çalışmaları ile birlikte sürdürdüğü sinema oyunculuğu kariyerini tümüyle terk ederek, bütün enerjisini tiyatro sanatına ve araştırmalarına verdi. 1990'da kendi tiyatro topluluğu Studio Oyuncuları'nı kuran sanatçı, insanı, canlı ve şimdiki zamanda olanı merkeze alarak çağın tiyatrosunun ne olması gerektiğini araştırarak 'Performatif Sahneleme ve Oyunculuk Yöntemi' adı altında kendi yöntemini geliştirdi ve bu yöntemle eserler verdi. Tekand, bugüne dek kendi yazdığı yedi oyun da dahil olmak üzere tiyatro oyunları ve pek çok performans yönetti. Halen sanatsal faaliyetini Studio Oyuncuları'nda sürdüren Tekand, oyunculuk stüdyosunda oyuncu ve yönetmenler yetiştirmenin yanı sıra çeşitli üniversitelerde dersler veriyor.
1 Mart 2016 Salı
İsmail Engin: Alevilik Tanımıyla İlgili Bir Not
[İsmail Engin - @kanalkultur] Alevi Dedeleri ve Babaları, 1. Avrupa Dedeler Kurultayı'nda (21 - 22 Mayıs 2005, Nijmegen / Hollanda), 1. Türkiye Alevi Dedeler Kurultayı'nda (29 - 30 Ekim 2005, Karacaahmet Sultan Dergâhı - İstanbul) ve nihayetinde 1. Avrupa Alevi Dedeler Şurası'nda (24 - 25 Aralık 2005, Veldhoven / Hollanda) Aleviliği içeren bir tanım ortaya koydu.
Buna göre;
Son tartışmaları gözeterek, yıllardır konuyla yakınen ilgilenen biri olarak ve yukarıdaki tanımdan yola çıkarak, şunu - ilk ve son kez - ifade edeyim:
Buna göre;
"Alevilik, İslamdır. Hakk-Muhammed-Ali yolunun Kırklar Meclisi'nde olgunlaştığı ve Oniki İmamlarla devam eden; İmam Cafer-i Sadık’ın akıl ölçüsünü rehber olarak alan, Horasan erenlerinin himmetleriyle Anadolu’ya gelen Hazret-i Pîr’le ve ulu ozanlarımızın nefesleriyle hayat bulan inancın adıdır.
Alevilik inancı, hayatın amacını insanın ham ervahlıktan çıkarak insan-ı kâmil olup özüne dönmek olarak tanımlar. Bunun için de; Mürşid, Pîr ve Rehber huzurunda ikrar verilerek Dört Kapı Kırk Makam aşamasından geçilir. İnancımızın uygulandığı mekân cemevidir."İlgili tanımı da kesintisiz veren ilk haber, "Dedeler Şurası toplanacak" başlığıyla Ünal Öztürk imzasıyla kaleme alındı ve 24 Mayıs 2005 günlü Hürriyet Gazetesi'nin Avrupa Baskısı'nın 19. sayfasında yer aldı...
Son tartışmaları gözeterek, yıllardır konuyla yakınen ilgilenen biri olarak ve yukarıdaki tanımdan yola çıkarak, şunu - ilk ve son kez - ifade edeyim:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)