© Firuz Kutal çizdi: Yaşar Kemal |
insan ve kültüre dair... | twitter: @kanalkultur | instagram: ismailenginhd | facebook: kanalkultur
Bu Blogda Ara
28 Şubat 2015 Cumartesi
İktidar Oyunları ve Resimli Kitaplar
23 Şubat 1618’deki cülusunun hemen ardından, Sultan II. Osman bir kitap yazdırmak üzere Meddah Medhî’yi huzuruna kabul eder.
Darüssaade Ağası el-Hac Mustafa Ağa’nın tavsiyesiyle bu göreve nail olan ve sarayda uzun zamandır meddahlık ve tarih okuyuculuğu yapan Medhî, buluşma esnasında sultana ne tür bir kitap emrettiğini sorar ve yazmak üzere üç farklı eser önerir:
Dâsitân-ı Hamza, Süleymânnâme-i Kebîr ve Şehnâme-i Firdevsî.
Medhî’ye göre, sultanın yapacağı seçim onun gelecekte nasıl bir yönetici olacağının da göstergesi olacaktır; sultan eğer Şehnâme-i Firdevsî’yi seçerse, bu onun âlemi bilmeye karşı merakı ve adaletli olmaya da niyeti olduğunun işaretidir.
II. Osman ve Mustafa Ağa için Meddah Medhî tarafından tercüme edilen ve sarayda resimlenen Şehnâme-i Türkî nüshalarının girişinde nakledilen bu olay, Osmanlı sarayında hazırlanan resimli kitapların sadece edebi bir zevkin ya da tek başına kitap merakının neticesinde üretilmediklerini, içinde yaratıldıkları tarihsel bağlamın siyasi ve kültürel dinamikleri ile şekillenen pek çok farklı roller üstlendiklerini düşündürür.
Darüssaade Ağası el-Hac Mustafa Ağa’nın tavsiyesiyle bu göreve nail olan ve sarayda uzun zamandır meddahlık ve tarih okuyuculuğu yapan Medhî, buluşma esnasında sultana ne tür bir kitap emrettiğini sorar ve yazmak üzere üç farklı eser önerir:
Dâsitân-ı Hamza, Süleymânnâme-i Kebîr ve Şehnâme-i Firdevsî.
Medhî’ye göre, sultanın yapacağı seçim onun gelecekte nasıl bir yönetici olacağının da göstergesi olacaktır; sultan eğer Şehnâme-i Firdevsî’yi seçerse, bu onun âlemi bilmeye karşı merakı ve adaletli olmaya da niyeti olduğunun işaretidir.
II. Osman ve Mustafa Ağa için Meddah Medhî tarafından tercüme edilen ve sarayda resimlenen Şehnâme-i Türkî nüshalarının girişinde nakledilen bu olay, Osmanlı sarayında hazırlanan resimli kitapların sadece edebi bir zevkin ya da tek başına kitap merakının neticesinde üretilmediklerini, içinde yaratıldıkları tarihsel bağlamın siyasi ve kültürel dinamikleri ile şekillenen pek çok farklı roller üstlendiklerini düşündürür.
Rengârenk, ama hüzünlü: Fikret Muallâ anıldı...
Beşiktaş Belediyesi Ustalara Saygı etkinliklerinde 23 şubat 2015 günü Melih Cevdet Anday Sahnesi - Akatlar Kültür Merkezi'nde dünyaca tanınan bir usta ressam, Fikret Muallâ anıldı.
Beşiktaş Belediyesi tarafından 10 senedir düzenlenen “Ustalara Saygı” etkinlikleri, 23 şubat 2015 pazartesi akşamı gerçekleştirilen Fikret Muallâ’ya Saygı gecesi; Ustanın Paris’te 1967’deki ölümünden sonra ardından düzenlenen en kapsamlı etkinlik özelliğini taşıdı. Fikret Muallâ’ya Saygı gecesi, onu yakından tanımış olan Hıfzı Topuz’un anıları ile zenginleşti.
Faruk Şüyün’ün hazırlayıp sunduğu gecenin konuklarından birisi, Fikret Muallâ’nın fotoğraflarını çeken usta fotoğrafçı Ara Güler'di.
Gazeteci ve araştırmacı-yazar Orhan Koloğlu’nun değerlendirmeleri ile katıldığı Ustalara Saygı’da eleştirmen Kaya Özsezgin, onun resimlerinden yola çıkarak sanatını yorumladı.
Yazar-oyuncu Murat Şen’in Fikret Muallâ’nın sıra dışı hayatının, dehasının ve çılgın yalnızlığının izlerini sürdüğü “El-Bohem” isimli oyundan okuma tiyatrosu ile katıldığı etkinlikte ustanın Paris’teki hayatı Hıfzı Topuz’un rehberliğindeki görüntülerde adım adım izlenebildi.
Resimlerinden örneklerin bir dia gösterisiyle yansıtıldığı toplantıda koleksiyonerleri, müzecileri ve hayranlarını biraraya getiren Fikret Muallâ, olağanüstü yeteneklerinin yanı sıra çılgınlıklarıyla da Türk sanat tarihinin en unutulmaz isimlerinden birisi. Nâzım Hikmet, Abidin Dino, Avni Arbaş, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Semiha Berksoy, Nejad Devrim’in aralarında olduğu bir kuşağın üyesi; resimleri ulusal ve uluslararası müzayedelerde ancak ölümünden sonra büyük değerlere ulaşmış bir bohem.
Beşiktaş Belediyesi tarafından 10 senedir düzenlenen “Ustalara Saygı” etkinlikleri, 23 şubat 2015 pazartesi akşamı gerçekleştirilen Fikret Muallâ’ya Saygı gecesi; Ustanın Paris’te 1967’deki ölümünden sonra ardından düzenlenen en kapsamlı etkinlik özelliğini taşıdı. Fikret Muallâ’ya Saygı gecesi, onu yakından tanımış olan Hıfzı Topuz’un anıları ile zenginleşti.
Faruk Şüyün’ün hazırlayıp sunduğu gecenin konuklarından birisi, Fikret Muallâ’nın fotoğraflarını çeken usta fotoğrafçı Ara Güler'di.
Gazeteci ve araştırmacı-yazar Orhan Koloğlu’nun değerlendirmeleri ile katıldığı Ustalara Saygı’da eleştirmen Kaya Özsezgin, onun resimlerinden yola çıkarak sanatını yorumladı.
Yazar-oyuncu Murat Şen’in Fikret Muallâ’nın sıra dışı hayatının, dehasının ve çılgın yalnızlığının izlerini sürdüğü “El-Bohem” isimli oyundan okuma tiyatrosu ile katıldığı etkinlikte ustanın Paris’teki hayatı Hıfzı Topuz’un rehberliğindeki görüntülerde adım adım izlenebildi.
Resimlerinden örneklerin bir dia gösterisiyle yansıtıldığı toplantıda koleksiyonerleri, müzecileri ve hayranlarını biraraya getiren Fikret Muallâ, olağanüstü yeteneklerinin yanı sıra çılgınlıklarıyla da Türk sanat tarihinin en unutulmaz isimlerinden birisi. Nâzım Hikmet, Abidin Dino, Avni Arbaş, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Semiha Berksoy, Nejad Devrim’in aralarında olduğu bir kuşağın üyesi; resimleri ulusal ve uluslararası müzayedelerde ancak ölümünden sonra büyük değerlere ulaşmış bir bohem.
Akbank 11. Kısa Film Festivali
Türkiye’de kısa film alanında platform oluşturma hedefiyle yola çıkan ve alanında öncü etkinliklerden biri haline gelen Akbank Kısa Film Festivali, 16 - 26 mart 2015 tarihleri arasında 11. kez düzenleniyor. 10 gün boyunca yurt içi ve yurt dışından geniş katılımlı atölye çalışmaları ve söyleşileriyle sinemaseverlere keyifle izleyecekleri bir program sunan ve ilk kez hayata geçirilen uluslararası yarışma kategorisi “Dünyadan Kısalar” bölümü ile kapsamını daha da genişleyen Festival’e Papua Yeni Gine’den Meksika’ya, İskoçya’dan Suriye’ye dünyanın farklı bölgelerindeki 37 ülkeden toplam 712 kısa film başvurdu.
11. Akbank Kısa Film Festivali’nin “Festival Kısaları”, “Dünyadan Kısalar”, “Kısadan Uzuna”, “Deneyimler”, “Belgesel Sinema”, “Yarışma Dışı Seçki” ve “Özel Gösterim” bölümlerinde bu yıl 23 ülkeden toplam 86 kısa film ve 2 uzun metraj film seyirciyle buluşuyor.
11. Akbank Kısa Film Festivali programında bu yıl da söyleşi ve atölye çalışmaları ağırlıkta. Berlin Film Festivali Kısa Film Bölümü Küratörü Maike Mia Höhne, “Uluslararası Festivallerde Kısa Filmler” başlığı altında bir söyleşi ile Festival’de. Festival’in "Deneyimler" bölümü, uzun metraj filmleri ile Cannes ve Venedik gibi festivallerden ödüller kazanmış ünlü yönetmen Jessica Woodworth’ı ağırlıyor. Festivalde Woodworth, son filmi “Beşinci Mevsim”in gösteriminin ardından Akbank Sanat’ta sinemaseverlerle buluşuyor.
11. Akbank Kısa Film Festivali’nin “Festival Kısaları”, “Dünyadan Kısalar”, “Kısadan Uzuna”, “Deneyimler”, “Belgesel Sinema”, “Yarışma Dışı Seçki” ve “Özel Gösterim” bölümlerinde bu yıl 23 ülkeden toplam 86 kısa film ve 2 uzun metraj film seyirciyle buluşuyor.
11. Akbank Kısa Film Festivali programında bu yıl da söyleşi ve atölye çalışmaları ağırlıkta. Berlin Film Festivali Kısa Film Bölümü Küratörü Maike Mia Höhne, “Uluslararası Festivallerde Kısa Filmler” başlığı altında bir söyleşi ile Festival’de. Festival’in "Deneyimler" bölümü, uzun metraj filmleri ile Cannes ve Venedik gibi festivallerden ödüller kazanmış ünlü yönetmen Jessica Woodworth’ı ağırlıyor. Festivalde Woodworth, son filmi “Beşinci Mevsim”in gösteriminin ardından Akbank Sanat’ta sinemaseverlerle buluşuyor.
Kırmızı
Şenay Lüle, tuval üzeri yağlı boya, 125 x 65 cm. |
Aşkın Önder, "Kırmızı" başlıklı yazısında sergi hakkında şunları kaleme alıyor:
"Günümüzde sanat ve sanatçının nötralize edilmek istendiği bir ortam yaşanırken, Galeri Eksen "Kırmızı" konseptiyle oluşturulan bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Akıl ve bilinç tutulmasının fazlasıyla yaşandığı şu zamanlarda derin uyuşukluk içinde olan sanat ortamını sanatçılar "Kırmızı" rengin getirdiği dinamizmle hareketlendirmek istiyorlar.
Resmin sadece plastik bir sorun olmadığı yolundaki düşüncelerini, bireysel yaratıcılıklarını öne çıkararak, ateşli ve inatçı kimlikleriyle birlikte eleştirel ve muhalif bir tavır ortaya koyuyorlar.
Kirkor Sahakoğlu - Eksik | Absent
Depo, Kirkor Sahakoğlu’nun 39 resim ve bir videodan oluşan “Eksik” başlıklı sergisini ağırlıyor. Sahakoğlu’nun yapıtları şaşırtıcı bir duygu selinin, derin bir ruh acısının dışavurumları… Yoğun ve serbest fırça darbeleriyle, doğaçlamayla oluşan “Eksik”in resimleri simsiyah bir suskunluğun ve kanayan bir yokluğun işaretlerini taşıyor. Bu resimlerle bütünleşen video işinde ise irkiltici bir gerçeklik, yaşamı ve ölümü sorgulayan sert bir isyan yer alıyor.
Sahakoğlu bu resimlerin, eksik kalışı, layıkıyla yaşanamayan bir yası, bir kuşaktan ötekine devreden bir acıyı dile getirdiğini belirtiyor: “Bunlar benim yitirdiklerimle kurduğum bir bağ. Bu yüzden her birinin ayrı bir ismi yok. Olsaydı herhalde isimleri Artin, Agop, Sarkis, Yeranuş, Hripsime, Boğos olurdu. Ama bu resimlerin hepsinin isimleri benim için Eksik'tir. Evet bu yüzyıl bir eksikliğin, bir eksik kalışın hikâyesidir. Ve hatta bunlara rağmen var olmaya direnenlerin kıpırtılarıdır.”
İstanbul doğumlu olan Kirkor Sahakoğlu, Getronagan Lisesi’nin ardından Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Reklam Grafiği Bölümü’nden mezun oldu. Daha sonra Milano’da Istituto Europeo Di Design’da master’ını tamamladı. Domus Academy’de bir süre eğitim aldı ve atölyelere katıldı. 1985 yılından itibaren Türkiye’nin önde gelen reklam ajanslarında art direktörlük ve kreatif direktörlük yaptı. Ardından kendi ajansını kurdu. Markalaşma sürecinde pek çok kuruma ve ürüne destek verdi. Çok sayıda Kristal Elma ödülü kazandı. 2010 yılından bu yana serbest çalışan Sahakoğlu, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde lisans ve yüksek lisans öğrencilerine ders veriyor, bunun yanında çeşitli üniversitelerde seminerler ve atölyeler düzenliyor.
* * *
Depo hosts Kirkor Sahakoğlu’s exhibition titled “Absent” comprised of 39 paintings and one video. Sahakoğlu’s works are manifestations of a surprising rush of emotions, a profound anguish of the soul… Paintings of “Absent”, created through improvisation with intense and free brushstrokes, bear the tokens of a soot-black reticence and a bleeding void. Coalescing with these paintings the video presents a disquieting reality, a harsh insurgence that questions life and death.
Sahakoğlu bu resimlerin, eksik kalışı, layıkıyla yaşanamayan bir yası, bir kuşaktan ötekine devreden bir acıyı dile getirdiğini belirtiyor: “Bunlar benim yitirdiklerimle kurduğum bir bağ. Bu yüzden her birinin ayrı bir ismi yok. Olsaydı herhalde isimleri Artin, Agop, Sarkis, Yeranuş, Hripsime, Boğos olurdu. Ama bu resimlerin hepsinin isimleri benim için Eksik'tir. Evet bu yüzyıl bir eksikliğin, bir eksik kalışın hikâyesidir. Ve hatta bunlara rağmen var olmaya direnenlerin kıpırtılarıdır.”
İstanbul doğumlu olan Kirkor Sahakoğlu, Getronagan Lisesi’nin ardından Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Reklam Grafiği Bölümü’nden mezun oldu. Daha sonra Milano’da Istituto Europeo Di Design’da master’ını tamamladı. Domus Academy’de bir süre eğitim aldı ve atölyelere katıldı. 1985 yılından itibaren Türkiye’nin önde gelen reklam ajanslarında art direktörlük ve kreatif direktörlük yaptı. Ardından kendi ajansını kurdu. Markalaşma sürecinde pek çok kuruma ve ürüne destek verdi. Çok sayıda Kristal Elma ödülü kazandı. 2010 yılından bu yana serbest çalışan Sahakoğlu, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde lisans ve yüksek lisans öğrencilerine ders veriyor, bunun yanında çeşitli üniversitelerde seminerler ve atölyeler düzenliyor.
* * *
Depo hosts Kirkor Sahakoğlu’s exhibition titled “Absent” comprised of 39 paintings and one video. Sahakoğlu’s works are manifestations of a surprising rush of emotions, a profound anguish of the soul… Paintings of “Absent”, created through improvisation with intense and free brushstrokes, bear the tokens of a soot-black reticence and a bleeding void. Coalescing with these paintings the video presents a disquieting reality, a harsh insurgence that questions life and death.
27 Şubat 2015 Cuma
Baran Kamiloğlu Resim Sergisi
Mustafa Ayaz Sanat Galerisi 3 - 24 mart 2015 tarihleri arasında Baran Kamiloğlu'nu "Resim Sergisi"yle sanatseverlerle buluşturuyor.
T. Baran Kamiloğlu
1981'de Kars'ta doğdu. ilk ve orta öğrenimini Ankara'da aldı. 2002'de Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Resim-İş Öğretmenliği Bölümü'nü; 2009 'da ayni üniversitede yüksek lisans eğitimini tamamladı. Halen resim öğretmeni olarak çalışıyor.
Mustafa Ayaz Müzesi ve Plastik Sanatlar Merkezi Vakfı, Ziyabey Cad. No:25 Balgat - Ankara; Tel.: + 90 312 285 89 98
T. Baran Kamiloğlu
1981'de Kars'ta doğdu. ilk ve orta öğrenimini Ankara'da aldı. 2002'de Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Resim-İş Öğretmenliği Bölümü'nü; 2009 'da ayni üniversitede yüksek lisans eğitimini tamamladı. Halen resim öğretmeni olarak çalışıyor.
Mustafa Ayaz Müzesi ve Plastik Sanatlar Merkezi Vakfı, Ziyabey Cad. No:25 Balgat - Ankara; Tel.: + 90 312 285 89 98
Haydar Durmuş Resim Sergisi
Trabzon da yaşayan ressam Haydar Durmuş, 28 şubat - 20 mart 2015 tarihleri arasında Desen Galeri'de sanatseverlerle buluşuyor.
Yetişmiş olduğu dönemi itibariyle Mustafa Ayaz, Hasan Pekmezci, Atilla Atar, Yalçın Gökçebağ, Zafer Gençaydın, Mehmet Güler gibi günümüz Türk resim sanatının önemli isimleriyle dönem arkadaşlığı yapmış sanatçı otuzun üzerinde kişisel sergiden sonra, uzun yıllar aralıksız çalışmalarına devam eden sanatçının son dönem çalışmalarını içinde olduğu sergiyi Desen Galeri'de görmek mümkün...
Haydar Durmuş
1945 yılında Trabzon’da doğdu.
1962 yılında Trabzon Lisesi’ni, 1965 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü'nü bitirdi.
Yetişmiş olduğu dönemi itibariyle Mustafa Ayaz, Hasan Pekmezci, Atilla Atar, Yalçın Gökçebağ, Zafer Gençaydın, Mehmet Güler gibi günümüz Türk resim sanatının önemli isimleriyle dönem arkadaşlığı yapmış sanatçı otuzun üzerinde kişisel sergiden sonra, uzun yıllar aralıksız çalışmalarına devam eden sanatçının son dönem çalışmalarını içinde olduğu sergiyi Desen Galeri'de görmek mümkün...
Haydar Durmuş
1945 yılında Trabzon’da doğdu.
1962 yılında Trabzon Lisesi’ni, 1965 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü'nü bitirdi.
26 Şubat 2015 Perşembe
Zeki Kıral - Dünden Bugüne
Zeki Kıral - "Karagöz ile sohbet", 110 x 60 cm., 1960 |
1927 doğumlu Zeki Kıral; kendine özgü karakter bütünlüğü, zerafeti, insana ve doğaya olan sevgisi, saygısı, nüktedanlığını estetikler bütünü olarak tuvallerine aktarmış. Resimlerini izleyenler, kendisini o büyülü ve mütevazi kişiliğin yarattığı İstanbul hayatının içinde hissediyor.
Boğaziçi'nin kıyılarında balık avlayan, ağ çeken, şekerlemeciden şeker alan, balon tutan, niyetçiden niyet çeken çocukları; uçan kuşları, rüzgarla savrulan ağaçların dökülen yapraklarını hümanist bir mütevazilikle üst düzey özgün biçimde resmeden Zeki Kıral değerleri tuvallerinde yaşamlandırıyorken, aslında; kendisi hakkında bahsedilen tüm özelliklerinin tuvalde yaşam bulmuş hali olarak 69. sanat yılında sanat severlerin karşısına çıkıyor.
Zeki Kıral 1960’lı yıllarda hat sanatımızdan esinlenerek soyut ürünler verdi. Hayal oyunumuzun ünlü figürleri Karagöz ve Hacivat’la birlikte halk sanatının yerel motiflerini de kullanarak, kendine özgü bir yorum ve anlatım içinde eski İstanbul görünümlerini resmetti, yeni sergisinde bu eski çalışmalarının günümüzde yeniden yorumlanmış bazı örnekler ve eski dönem çalışmalardan örnekler yer alıyor!..
Bugüne kadar 53 kişisel serginin yanı sıra yurt içi ve yurtdışında pek çok karma ve grup sergilerine katıldı, Galeri İdil’de açılan “Dünden Bugüne” isimli bu sergi sanatçının 54. kişisel sergisi.
Bir yandan İstanbul Üniversitesi’nde öğrenim görürken,bir yandan da Güzel Sanatlar Akademi’sinin Yüksek Resim Bölümü’nü derece ile bitirdi (1952).
Prof. Dinçer Erimez, sanatçı hakkında şunları kaydediyor:
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kadınlar - Bir Kartpostal Koleksiyonu (1880 - 1930) Sergisi
Notre Dame de Sion Fransız Lisesi 2011 yılında uluslararası kadınlar gününde, 1885-1930 döneminden bir kartpostal seçkisi olan Gerçeğin Kadınları, Düşlerdeki Kadınlar adlı bir sergi düzenlemişti. Özellikle kadın portrelerinden oluşan bu sergi, Kuzey Afrika'da dolaşmış olan çeşitli fotoğrafçıların çalışmalarını bir araya getiriyordu.
Dört yıl sonra, 7 mart - 22 mayıs 2015 tarihleri arasında, Notre Dame de Sion Fransız Lisesi, kadın portrelerine ayrılan yeni bir sergiyle meraklısını buluşturuyor. "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kadınlar" adlı bu sergi, 1880-1930 döneminden bir kartpostal koleksiyonu...
Sergi, 2014'te Notre Dame de Sion Lisesi desteğiyle Bleu autour Yayınevi tarafından basılan "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kadınlar" adlı kitabın konusunu temel alıyor.
Bu kitapta önce tarihçi ve Oryantalizm uzmanı Christine Peltre, kendi yorumlarını, gezginlerin anlattıklarını ve aynı dönemden başka tasvirleri de kullanarak, 200 kadın portresini bir bağlama oturtuyor, bu suretle Osmanlı Devleti'nin etnik zenginliğini de göstermiş oluyor.
Diğer taraftan, kitabın son sözüne imza atan gazeteci-yazar Liz Behmoaras da çağdaş Türkiye'nin kuruluşundan günümüze, kadınların özgürleşme öyküsünü ele alıyor.
Sergi, kitaba paralel olarak ve kartpostallar sayesinde, Osmanlı Devleti'nde Müslüman, Musevi ve Hristiyan kadınların portresini ortaya koyuyor.
Kartpostalın altın çağı 1880 ile 1930 arasındadır. Sergide esas olarak Pierre de Gigord'un koleksiyonundan yararlanılsa da Notre Dame de Sion Lisesinin elindeki resimler de kullanılıyor.
Bunlara dönemin karikatürleri ve mecmua makaleleri de ekleniyor..
Serginin amacı, 20. yüzyılın başlarında, önce Osmanlı, ardından Türk toplumunda kadınların içinde bulunduğu koşullar üzerine bir düşünce ortaya koymak ve alışılagelmiş klişelerin dışına çıkarak yeni bir bakış sunmak.
Kadın portresi kartpostalları
Bu kartpostal sergisi, gerek kamu alanında gerekse mahrem alanda olmak üzere, 200'den fazla kadın portresini bir araya getiriyor.
Sergi bize basit portrelerden öte, kadınların günlük hayat ve çalışma manzaralarını, ülkede kadın koşullarının gelişmesini ve nihayet, önce Osmanlıların, ardından Türklerin isteyerek modernliğe geçişini de göstermesi açısından önem taşıyor..
Notre Dame de Sion Fransız Lisesi bu konularda konferanslar da düzenliyor.
Bu kapsamda ilk konferans ve söyleşi "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kadınlar" Bir Kartpostal Koleksiyonu (1880-1930) başlığıyla 7 mart 2015 günü saat 16'da Notre Dame de Sion Fransız Lisesi Sanat Galerisi'nde yazarlarla birlikte yapılıyor.
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kadınlar - Bir Kartpostal Koleksiyonu (1880 - 1930) / 7 mart - 22 mayıs 2015; Notre Dame de Sion Fransız Lisesi Sanat Galerisi, Cumhuriyet cad no 127, Harbiye - İstanbul; Tel.: 0 212 219 16 97
Dört yıl sonra, 7 mart - 22 mayıs 2015 tarihleri arasında, Notre Dame de Sion Fransız Lisesi, kadın portrelerine ayrılan yeni bir sergiyle meraklısını buluşturuyor. "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kadınlar" adlı bu sergi, 1880-1930 döneminden bir kartpostal koleksiyonu...
Sergi, 2014'te Notre Dame de Sion Lisesi desteğiyle Bleu autour Yayınevi tarafından basılan "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kadınlar" adlı kitabın konusunu temel alıyor.
Bu kitapta önce tarihçi ve Oryantalizm uzmanı Christine Peltre, kendi yorumlarını, gezginlerin anlattıklarını ve aynı dönemden başka tasvirleri de kullanarak, 200 kadın portresini bir bağlama oturtuyor, bu suretle Osmanlı Devleti'nin etnik zenginliğini de göstermiş oluyor.
Diğer taraftan, kitabın son sözüne imza atan gazeteci-yazar Liz Behmoaras da çağdaş Türkiye'nin kuruluşundan günümüze, kadınların özgürleşme öyküsünü ele alıyor.
Sergi, kitaba paralel olarak ve kartpostallar sayesinde, Osmanlı Devleti'nde Müslüman, Musevi ve Hristiyan kadınların portresini ortaya koyuyor.
Kartpostalın altın çağı 1880 ile 1930 arasındadır. Sergide esas olarak Pierre de Gigord'un koleksiyonundan yararlanılsa da Notre Dame de Sion Lisesinin elindeki resimler de kullanılıyor.
Bunlara dönemin karikatürleri ve mecmua makaleleri de ekleniyor..
Serginin amacı, 20. yüzyılın başlarında, önce Osmanlı, ardından Türk toplumunda kadınların içinde bulunduğu koşullar üzerine bir düşünce ortaya koymak ve alışılagelmiş klişelerin dışına çıkarak yeni bir bakış sunmak.
Kadın portresi kartpostalları
Bu kartpostal sergisi, gerek kamu alanında gerekse mahrem alanda olmak üzere, 200'den fazla kadın portresini bir araya getiriyor.
Sergi bize basit portrelerden öte, kadınların günlük hayat ve çalışma manzaralarını, ülkede kadın koşullarının gelişmesini ve nihayet, önce Osmanlıların, ardından Türklerin isteyerek modernliğe geçişini de göstermesi açısından önem taşıyor..
Notre Dame de Sion Fransız Lisesi bu konularda konferanslar da düzenliyor.
Bu kapsamda ilk konferans ve söyleşi "Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kadınlar" Bir Kartpostal Koleksiyonu (1880-1930) başlığıyla 7 mart 2015 günü saat 16'da Notre Dame de Sion Fransız Lisesi Sanat Galerisi'nde yazarlarla birlikte yapılıyor.
Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Kadınlar - Bir Kartpostal Koleksiyonu (1880 - 1930) / 7 mart - 22 mayıs 2015; Notre Dame de Sion Fransız Lisesi Sanat Galerisi, Cumhuriyet cad no 127, Harbiye - İstanbul; Tel.: 0 212 219 16 97
18 Şubat 2015 Çarşamba
Çocuğumu Okula Hazırlıyorum: Okumanın Önemi
Prof. Dr. Havva Engin'in hazırladığı "Çocuğumu Okula Hazırlıyorum: Okumanın Önemi" başlıklı kitapçık, Göçmen Türk Veliler İçin Veli Akademisi Projesi kapsamında yayınlandı: Ücretsiz olarak velilere dağıtılıyor...
Heidelberg Eğitim Bilimleri Üniversitesi (Pädagogische Hochschule Heidelberg) bünyesinde faaliyet gösteren Heidelberg Göç Araştırmaları ve Kültürleraşırı Pedagoji Merkezi (Hei-MaT) ile Baden Türk Okul Birlikleri Dernekleri Federasyonu; T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nın malî desteğiyle 2013 yılı Aralık ayından itibaren "Göçmen Türk Veliler İçin Veli Akademisi" Projesi’ni yürütmeye başladı.
Projenin ana hedefi, Baden Türk Okul Birlikleri Dernekleri Federasyonu ile birlikte, Almanya'nın Baden bölgesinde yaşayan Türkiye kökenli velileri, Alman eğitim sisteminin yapısı, işleyişi ve beklentileri konularında bilgilendirmek, veli hakları ve okulda veli çalışmalarına aktif katılma temelinde kendilerini eğitmek olarak belirlendi.
İlgili proje 30.11.2014 tarihinde nihayetlendi.
Projeyle ilgili ilk geçici sonuçlar "Abschulusskonferenz" başlığıyla düzenlenen Konferans ile 22. Kasım 2014 günü PH Heidelberg'de açıklandı...
Heidelberg Eğitim Bilimleri Üniversitesi (Pädagogische Hochschule Heidelberg) bünyesinde faaliyet gösteren Heidelberg Göç Araştırmaları ve Kültürleraşırı Pedagoji Merkezi (Hei-MaT) ile Baden Türk Okul Birlikleri Dernekleri Federasyonu; T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nın malî desteğiyle 2013 yılı Aralık ayından itibaren "Göçmen Türk Veliler İçin Veli Akademisi" Projesi’ni yürütmeye başladı.
Projenin ana hedefi, Baden Türk Okul Birlikleri Dernekleri Federasyonu ile birlikte, Almanya'nın Baden bölgesinde yaşayan Türkiye kökenli velileri, Alman eğitim sisteminin yapısı, işleyişi ve beklentileri konularında bilgilendirmek, veli hakları ve okulda veli çalışmalarına aktif katılma temelinde kendilerini eğitmek olarak belirlendi.
İlgili proje 30.11.2014 tarihinde nihayetlendi.
Projeyle ilgili ilk geçici sonuçlar "Abschulusskonferenz" başlığıyla düzenlenen Konferans ile 22. Kasım 2014 günü PH Heidelberg'de açıklandı...
Orhan Taylan'dan yeni bir sergi
[KanalKultur] - Figüratif resmin güçlü fırçası Orhan Taylan, 2014 yılı içinde yaptığı yağlıboya resimlerinden ve desenlerinden bir seçkiyi 14 şubat - 10 mart 2015 tarihleri arasında Kızıltoprak Sanat Galerisi’nde sergiliyor.
Sanatçı, resim yapma eylemine ilişkin düşüncelerini şöyle açıklıyor:
“Gördüklerimizin değil, görmediğimiz ama düşlediğimiz ve özlediğimiz şeylerin resmini yapmak üzere yola çıkmak…
Bu söylemi, geleneksel batı resminin ışık kaynağı / gölge, tek mekan / perspektif gibi ögelerini reddederek soyut ama figüratif bir dille kurmak...
Böylelikle resmi çağdaş bir ifade özgürlüğüne kavuşturarak, belki de şiirselliğe biraz daha yaklaştırmak…”
Sanatçı, resim yapma eylemine ilişkin düşüncelerini şöyle açıklıyor:
“Gördüklerimizin değil, görmediğimiz ama düşlediğimiz ve özlediğimiz şeylerin resmini yapmak üzere yola çıkmak…
Bu söylemi, geleneksel batı resminin ışık kaynağı / gölge, tek mekan / perspektif gibi ögelerini reddederek soyut ama figüratif bir dille kurmak...
Böylelikle resmi çağdaş bir ifade özgürlüğüne kavuşturarak, belki de şiirselliğe biraz daha yaklaştırmak…”
17 Şubat 2015 Salı
Bir Osmanlı Risalesi - Tütün İçmek Haram mıdır?
Osmanlılar Batılıları afyon, kahve ve lalelerin verdiği zevkle tanıştırdılar. Buna karşılık Avrupalılar 17. yüzyıl başında Osmanlılara tütün ihraç etti.
Osmanlı İmparatorluğu sakinleri kısa bir süre içinde kelimenin tam anlamıyla “dumanaltı” olunca ulema bu yeni icat nesnenin tehlikelerini fark ederek tütün içmeye karşı çıktıysa da, bir işe yaramadı.
Tütün içenlerin sayısı hızla arttı, kahvehaneler açıldı.
Tütün içmeye karşı çıkanlardan biri de 1631 ya da 1634’te doğmuş olan Ahmed er-Rûmî el-Akhisârî’ydi.
19. yüzyılda Hindistan’da bile etkisi hissedilen Anadolulu bu âlim, kendi ülkesinde unutulup gitti.
Akhisârî’nin yazdığı risale tütün içme karşıtı Arapça en eski metinlerden biridir.
Savları Kuran’a, hadislere ve tıbba dayanır.
Yahya Michot, risaleye yazdığı sunuşta bu savları yazarın diğer eserleri ve yaşadığı çağ bağlamında ele alıyor, Akhisârî’nin kişiliğini, Birgivî ve Kadızade’den Kâtip Çelebi ve Nabulusî’ye kadar diğer Osmanlı ulemasının görüşleriyle karşılaştırarak inceliyor.
Kitapta er-Risâletü’d-duhâniye’nin Arapça tam metni ve Türkçeye çevirisi de yer alıyor.
Osmanlı İmparatorluğu sakinleri kısa bir süre içinde kelimenin tam anlamıyla “dumanaltı” olunca ulema bu yeni icat nesnenin tehlikelerini fark ederek tütün içmeye karşı çıktıysa da, bir işe yaramadı.
Tütün içenlerin sayısı hızla arttı, kahvehaneler açıldı.
Tütün içmeye karşı çıkanlardan biri de 1631 ya da 1634’te doğmuş olan Ahmed er-Rûmî el-Akhisârî’ydi.
19. yüzyılda Hindistan’da bile etkisi hissedilen Anadolulu bu âlim, kendi ülkesinde unutulup gitti.
Akhisârî’nin yazdığı risale tütün içme karşıtı Arapça en eski metinlerden biridir.
Savları Kuran’a, hadislere ve tıbba dayanır.
Yahya Michot, risaleye yazdığı sunuşta bu savları yazarın diğer eserleri ve yaşadığı çağ bağlamında ele alıyor, Akhisârî’nin kişiliğini, Birgivî ve Kadızade’den Kâtip Çelebi ve Nabulusî’ye kadar diğer Osmanlı ulemasının görüşleriyle karşılaştırarak inceliyor.
Kitapta er-Risâletü’d-duhâniye’nin Arapça tam metni ve Türkçeye çevirisi de yer alıyor.
Emin Turan - occi-oriental / uzak ayna
[KanalKultur] - Emin Turan “occi-oriental / uzak ayna” adını verdiği altıncı kişisel sergisiyle 17 şubat - 10 mart 2015 tarihleri arasında Evin Sanat Galerisi'nde sanatseverlerle buluşuyor.
Sanatçının Latin Amerika ve İstanbul'da ürettiği işlerden oluşan sergi, batılı öznenin sadece tarihsel olarak değil estetik ve kültürel olarak da müdahale edip tanımladığı alanlara yeni bir gözle bakmaya davet ediyor.
Geleneksel analitik görme sistemi yerine döngüsel ve kaotik bir dokudan yola çıkarak kaotik olanla figüratif düzen arayışı arasında bir denge kurmaya çalışan Turan, batılı oryantalist anlayışların nesneleştirdiği 'orient'in ve 'occident'in insanlarının uzak bir aynadan birbirlerine bakabildikleri, belki de bu sahipsiz anda gerçek kendilerini görebileceklerine ilişkin hayalini izleyicisiyle paylaşıyor.
Sanatçının Latin Amerika ve İstanbul'da ürettiği işlerden oluşan sergi, batılı öznenin sadece tarihsel olarak değil estetik ve kültürel olarak da müdahale edip tanımladığı alanlara yeni bir gözle bakmaya davet ediyor.
Geleneksel analitik görme sistemi yerine döngüsel ve kaotik bir dokudan yola çıkarak kaotik olanla figüratif düzen arayışı arasında bir denge kurmaya çalışan Turan, batılı oryantalist anlayışların nesneleştirdiği 'orient'in ve 'occident'in insanlarının uzak bir aynadan birbirlerine bakabildikleri, belki de bu sahipsiz anda gerçek kendilerini görebileceklerine ilişkin hayalini izleyicisiyle paylaşıyor.
Damla Özdemir - Küçük Sabotaj | Minor Sabotage
Damla Özdemir - Denizden Gelen | From The Sea, Ahşap ve Fine Art Baskı - 3 Boyutlu Kolaj | Wood and Fine Art Print - 3 Dimensional Collage, 113 x 170 x 5 cm., 2014 |
Marcus Graf sanatçıyı ve yeni eserlerini şöyle yorumluyor:
“Kişisel hikayeleri sosyo-politik meselelerle harmanlayan, düşünsel anlamda sofistike ve zarif parçalar üretirken biçim ve içerik dengesini korumayı başaran Damla Özdemir'in çalışmaları mükemmel bir çağdaş sanat örneği. Kendisini bir feminist olarak tanımlamasa da, külliyatı - kadınların erkek egemen toplumlardaki statükosuyla ilgili kendi kritiğiyle - feminist eleştiriye paralel özellikler gösteriyor. Bunu yaparken kesinlikle sıkıcı bir politik kavramcılığa veya didaktik bir anlatıma yönelmiyor; bunun yerine ironi ve güzelliğin çekici bir estetik görünüm yarattığı sanatsal biçimler sunuyor. Özdemir'in çalışmalarının en güçlü yanlarından biri bu. Ayrıca, günümüzün karmaşıklığına tepki olarak seçtiği metot olan kolaj sanatındaki ustalığı da Özdemir'in işlerinin bir başka güçlü yanı. Bu sanatsal yöntemin çoğulcu ve eklektik karakterini, kopuk parçalardan oluşan ve sürece yönelmiş dünyamıza bir tepki olarak nasıl kullanacağını da çok iyi biliyor. Son yıllardaki çalışmalarında dikkati çeken şey, bazı parçaların yüzeyden yükselerek üç boyutlu bir etki yaratması ve böylece çalışmanın bütününü rölyef gibi bir karaktere bürümesi.
16 Şubat 2015 Pazartesi
Bezemeleri ve Minyatürleriyle Osmanlı Çeşmeleri
Dolmabahçe Sarayı Camlı Köşk'te düzenlenen Türk tarihine ışık tutacak referans bir çalışmanın sergisiydi: Bezemeleri ve Minyatürleriyle Osmanlı Çeşmeleri...
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Geleneksel Sanatlar Yönetmenliği ve İstanbul'da geleneksel sanatları icra eden ve yaşatan kurumlardan biri olan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı işbirliği ile hayata geçirildi.
İstanbul'da bulunan 100'ü aşkın çeşme ve sebilin bezeme ve süslemelerinin tespit edilerek, 39 sanatçının görev aldığı atölye tarafından tezhip ve minyatür sanatlarıyla yorumlandığı eserlerin yer aldığı sergi, 9 21 mayıs - 9 haziran 2010 tarihleri arasında meraklısıyla buluştu.
'Geleneksel Türk sanatlarından minyatür ve tezhip alanlarındaki en önemli kurumlarından biri olan Cerrahpaşa Nakışhanesi sanatçıları tarafından gerçekleştirilen proje, İstanbul'un ilçeleri gezilerek İstanbul çeşmelerinin fotoğraflanması ve böylelikle motif envanterinin ortaya çıkarılması açısından dikkat çekti.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nil Sarı ve araştırma görevlisi uzman Ümit Emrah Kurt'un yönetmenliğinde hazırlıkları bir buçuk yıl süren "Bezemeleri ve Minyatürleri ile Osmanlı Çeşmeleri" sergisinden 39 sanatçının 340 eseri yer aldı.
Sergi kapsamında yapılan çalışmalar, çeşme bezemelerinin ilgili kaynak taramaları ile tespit edilmesini ve elde edilen motif envanterinin, çeşmelerin gelecekte kısmen ya da tamamen yok olması durumunda restorasyon amaçlı kullanılmasına da olanak sağladı. Kültür ürünleri olan bezeme motiflerinin gelecek nesillere aktarılması ve geleneksel Türk sanatlarına olan ilgiyi arttırmak da yayımlanan sergi katalogu ile desteklendi.
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Geleneksel Sanatlar Yönetmenliği ve İstanbul'da geleneksel sanatları icra eden ve yaşatan kurumlardan biri olan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Anabilim Dalı işbirliği ile hayata geçirildi.
İstanbul'da bulunan 100'ü aşkın çeşme ve sebilin bezeme ve süslemelerinin tespit edilerek, 39 sanatçının görev aldığı atölye tarafından tezhip ve minyatür sanatlarıyla yorumlandığı eserlerin yer aldığı sergi, 9 21 mayıs - 9 haziran 2010 tarihleri arasında meraklısıyla buluştu.
'Geleneksel Türk sanatlarından minyatür ve tezhip alanlarındaki en önemli kurumlarından biri olan Cerrahpaşa Nakışhanesi sanatçıları tarafından gerçekleştirilen proje, İstanbul'un ilçeleri gezilerek İstanbul çeşmelerinin fotoğraflanması ve böylelikle motif envanterinin ortaya çıkarılması açısından dikkat çekti.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nil Sarı ve araştırma görevlisi uzman Ümit Emrah Kurt'un yönetmenliğinde hazırlıkları bir buçuk yıl süren "Bezemeleri ve Minyatürleri ile Osmanlı Çeşmeleri" sergisinden 39 sanatçının 340 eseri yer aldı.
Sergi kapsamında yapılan çalışmalar, çeşme bezemelerinin ilgili kaynak taramaları ile tespit edilmesini ve elde edilen motif envanterinin, çeşmelerin gelecekte kısmen ya da tamamen yok olması durumunda restorasyon amaçlı kullanılmasına da olanak sağladı. Kültür ürünleri olan bezeme motiflerinin gelecek nesillere aktarılması ve geleneksel Türk sanatlarına olan ilgiyi arttırmak da yayımlanan sergi katalogu ile desteklendi.
Modern Türkiye'nin Politikaları
Ali Çarkoğlu ve William Hale'nin editörlüğünü yaptığı, derlenmiş materyali tarihsel ve entelektüel bağlamına yerleştiren "The Politics of Modern Turkey" adlı eser 4 ciltten oluşuyor. Halil İnalcık, Daniel Lerner, Kemal H. Karpat, Şerif Mardin, Çağlar Keyder, İlkay Sunar, Suna Kili, Reşat Kasaba, Hugh Poulton, Jacob M. Landau, Andrew Mango, Ergun Özbudun, Joseph S. Szyliowicz, Mark Tessler, Ebru Altınoğlu, İlter Turan, Ergun Özbudun, David Barchard, Ersin Kalaycıoğlu, Ali Çarkoğlu, Frank Tachau, Sabri Sayarı, Cem Başlevent, Hasan Kirmanoğlu, Burhan Şenatalar, Yılmaz Esmer, W. Jefferson West, Çiğdem Adem, E. Fuat Keyman, Ahmet İçduygu, Ziya Öniş, Umut Türem, Tanel Demirel, Metin Heper, Ümit Cizre, William M. Hale, Feroz Ahmad, Roderic H. Davison, Bruce R. Kuniholm, Clement H. Dodd, Tozun Bahcheli, F. Stephen Larrabee, Ian O. Lesser, Oktay F. Tanrısever, Gareth Winrow, Kemal Kirişci, Şaban Kardaş, Heinz Kramer, Philip Robins, Gamze Avcı, Ziya Öniş, Nergis Canefe, Tanıl Bora, Yeşim Arat, Sencer Ayata, Faruk Birtek, Binnaz Toprak, İhsan Dağı, Nilüfer Göle, Bedriye Poyraz, Ruşen Çakır, M. Hakan Yavuz, Nihat Ali Özcan, Mesut Yeğen, Aylin Güney, Yeşim Arat, Ümit Cizre-Sakallıoğlu, Erinç Yeldan ve Mine Eder de kitabın yazarları...
"Historical Heritage of Politics in Modern Turkey" başlıklı 1. cilt, çağdaş Türk siyaseti deneyimini tarihsel bir bağlama yerleştirmek amacıyla bir araya getirilen temel çalışmaları içeriyor. Kitap; Osmanlı İmparatorluğu'ndan Cumhuriyet dönemine geçişte, başta kültürel, kurumsal alanlar, Osmanlı ve Tek Parti (1923–1950) dönemlerini kapsayan seçkinci siyasetler olmak üzere, siyaset üretilen belli başlı alanlardaki süreklilikleri ve kopuşları vurgulamak amacıyla, temelde tarihsel sosyolojiden faydalanan geniş bir literatürün izini sürüyor. Tanzimat döneminde yapılan reformlara değinilerek, Cumhuriyet rejiminin 1930'lu yılların başında gerçekleştirdiği çığır açan değişiklikler ve II. Dünya Savaşı sonrasında çokpartili hayata geçiş sürecindeki gelişmeler inceleniyor. Kitapta ayrıca, Türkiye'deki liberalizm anlayışlarının yanı sıra, Kemalist, İslamcı muhafazakar ve milliyetçi eğilimleri içerecek şekilde, çağdaş Türk siyasetinde etkili olan ideolojik akımların doğası üzerine bir dizi çalışma da bulunuyor.
"Historical Heritage of Politics in Modern Turkey" başlıklı 1. cilt, çağdaş Türk siyaseti deneyimini tarihsel bir bağlama yerleştirmek amacıyla bir araya getirilen temel çalışmaları içeriyor. Kitap; Osmanlı İmparatorluğu'ndan Cumhuriyet dönemine geçişte, başta kültürel, kurumsal alanlar, Osmanlı ve Tek Parti (1923–1950) dönemlerini kapsayan seçkinci siyasetler olmak üzere, siyaset üretilen belli başlı alanlardaki süreklilikleri ve kopuşları vurgulamak amacıyla, temelde tarihsel sosyolojiden faydalanan geniş bir literatürün izini sürüyor. Tanzimat döneminde yapılan reformlara değinilerek, Cumhuriyet rejiminin 1930'lu yılların başında gerçekleştirdiği çığır açan değişiklikler ve II. Dünya Savaşı sonrasında çokpartili hayata geçiş sürecindeki gelişmeler inceleniyor. Kitapta ayrıca, Türkiye'deki liberalizm anlayışlarının yanı sıra, Kemalist, İslamcı muhafazakar ve milliyetçi eğilimleri içerecek şekilde, çağdaş Türk siyasetinde etkili olan ideolojik akımların doğası üzerine bir dizi çalışma da bulunuyor.
Hiç (Yoktan İyidir)
Okan Murat Öztürk albüm hakkında kaleme aldığı "Birkaç söz" başlıklı yazısında "Bu çalışma, Osman Bayazit Genç ile Mehmet Fatih Zülfikar'ın iyi niyet girişimleriyle başlamıştır. Ülkelerinin geleneksel müzik mirasına duydukları derin saygı ve hayranlığı, yalın bir Anadolu müziği albümüne dönüştürme düşüncesinden hareket eden bu ikili, Erkan Oğur ile diyaloga geçerler. Tasarılarındaki samimiyeti paylaşan Erkan Oğur, projeye doğrudan katkısı olacağını bildirir ve sonuçta Ekim'98 de ilk stüdyo kayıtlarına başlanır. Erkan Oğur, projenin sonuçlandırılması sürecine katılmam konusunda bir öneri getirince, projeye benim de katılmam mümkün oldu." diyor.
Eserler
- Tutam yar elinden (Erzurum) / R Alkır - S. Işıklı - M. Kemertaş, 6'18''
- Zahid bizi tan eyleme (Uşşak Nefes) / Muhyi, 4'22'
- Güzel aşık çevrimizi (Saba Nefes) / Pir Sultan Abdal, 5'46''
- Yağcılar Zeybeği (İzmir) / (Kaynak bilinmiyor), 2'33''
- Dedim kız yaşın nedir (Azerbaycan) / (İ. Yıldırım Arşivi), 3'43''
- Dede ile Balta / (Hediye), 2'19''
- Bulut (Mersin - Mut) / M. Eroğlu, 4'59''
- Pınar başından bulanır (Erzurum) / S. Sığmaz, 4'50''
- Zümre-i nacileriz (Hicaz Nefes) /Hilmi, 2'59''
- Söğüt'ün erenleri (Bilecik - Söğüt) / M. Şimşek, 5'03''
- Yüzün gördüm dedim (Uşşak Nefes) / Kul Nesimi, 6'23''
Posta Sanatı
“Bir gün postacı kapımı çaldı. Elinde bir davetiye olduğunu, postacılar gecesine gelip gelemeyeceğimi sordu. Postacı son zamanlarda heyecanlı bir halde kapıdaki posta kutusuna değil de evin kapısına kadar onca katı çıkıp postayı iletiyordu.”
Sanatçı Şinasi Güneş, bir deney, dışavurum, işbirliği, iletişim, özgürlük ve eğlence sanatı, yaratıcı olan herkesin katılabileceği uluslararası bir ağ olan Posta Sanatı’nı Türk sanat ortamında yaygınlaştırmak için 2000’li yılların başından bu yana çaba gösteriyor.
Estetik vurguyu ön plana çıkaran ya da mesaj ağırlıklı politik söylemleri bünyesinde barındıran Posta Sanatı, bireysel ya da grup faaliyeti olarak tarihe eklemleniyor. Bu eklenimler artık bir Posta Sanatı tarihinin oluşturulmasını zorunlu kılıyor.
Bu süreçte en nitelikli katkıyı daha önce “Yolculuklar”, “New York ve Sakız”, “Sokak Sanatı” isimli kitapları çıkarmış olan sanatçı Şinasi Güneş, hazırladığı " Posta Sanatı " isimli kitapla gerçekleştiriyor. "Gözetleme", "Kadın ve Ekoloji", "Küresel Isınma", “Fundamentalizm”, “Evsizler”, “Çingeneler” gibi Posta Sanatı (Mail Art) çevrelerinde geniş yankı uyandıran projeler yürüten Güneş; görsel şölen öğelerini, onların yaratıcılarını ve yorumlarını tarihsel seyrinde objektif bir tutumla okuyucuya sunuyor. Uluslararası ortamda faal olan sanatçıların katkılarıyla geniş bir yorum perspektifine sahip olan bu yayın, Posta Sanatı’nın deşifresine davetiye çıkarıyor. Tanıtım yazılarının da yer aldığı yayın, odak noktasına sanat icracılarını yerleştiriyor.
Sanatçı Şinasi Güneş, bir deney, dışavurum, işbirliği, iletişim, özgürlük ve eğlence sanatı, yaratıcı olan herkesin katılabileceği uluslararası bir ağ olan Posta Sanatı’nı Türk sanat ortamında yaygınlaştırmak için 2000’li yılların başından bu yana çaba gösteriyor.
Estetik vurguyu ön plana çıkaran ya da mesaj ağırlıklı politik söylemleri bünyesinde barındıran Posta Sanatı, bireysel ya da grup faaliyeti olarak tarihe eklemleniyor. Bu eklenimler artık bir Posta Sanatı tarihinin oluşturulmasını zorunlu kılıyor.
Bu süreçte en nitelikli katkıyı daha önce “Yolculuklar”, “New York ve Sakız”, “Sokak Sanatı” isimli kitapları çıkarmış olan sanatçı Şinasi Güneş, hazırladığı " Posta Sanatı " isimli kitapla gerçekleştiriyor. "Gözetleme", "Kadın ve Ekoloji", "Küresel Isınma", “Fundamentalizm”, “Evsizler”, “Çingeneler” gibi Posta Sanatı (Mail Art) çevrelerinde geniş yankı uyandıran projeler yürüten Güneş; görsel şölen öğelerini, onların yaratıcılarını ve yorumlarını tarihsel seyrinde objektif bir tutumla okuyucuya sunuyor. Uluslararası ortamda faal olan sanatçıların katkılarıyla geniş bir yorum perspektifine sahip olan bu yayın, Posta Sanatı’nın deşifresine davetiye çıkarıyor. Tanıtım yazılarının da yer aldığı yayın, odak noktasına sanat icracılarını yerleştiriyor.
Şimdiki Zamanın Tarihini Kim Yazar?
Toplumsal Tarih'in haziran 2014'te yayınlanan 246. sayısında “Şimdiki Zamanın Tarihini Kim Yazar?” dosyası kapağa taşınıyor.
Toplumsal Tarih’in 246. sayısında, Işık Tamdoğan ve Vangelis Kechriotis editörlüğünde derlenen “Şimdinin Tarihini Kim Yazar?” dosyasında Işık Tamdoğan, Esra Ekşi, Andonis Liakos ve Leyla Neyzi “Devam eden toplumsal hareketlilikler içinden tarih yazılır mı?” sorusunu tartışmaya açıyorlar.
Işık Tamdoğan, Fransa’da şimdiki zamanın tarihçiliğinin 20. yüzyılın ikinci yarısında nasıl ortaya çıktığını, hangi tartışmaların yapıldığını anlatıyor, ‘şimdinin tarihi’ kavramının teorik çerçevesini çiziyor.
Esra Ekşi, Gezi Parkı eylemleri sonrasında gerçekleşen “Şimdinin Tarihi ve Tarih Yazımı Açısından Gezi Süreci” adlı atölye çalışmasından izlenimlerini ve eylemler sırasında ortaya çıkan malzemenin saklanması ve tasnif edilmesi için yapılan sivil arşiv çalışmalarıyla ilgili izlenimlerini paylaşıyor.
Andonis Liakos, son yıllarda Atina’daki sokak hareketlerinin duvarlarda bıraktığı yazılamalara bakarak toplumsal hareketlilik sırasında tarihle kurulan ikircikli ilişkiyi değerlendiriyor.
Leyla Neyzi, Diyarbakırlı ve Muğlalı gençlerle yaptıkları sözlü tarih çalışmasını anlatıyor ve Gezi Parkı eylemlerinin farklı kuşaklardan insanların hafızalarında nasıl yer ettiğini konu ediyor.
Ece Zerman, Edhem Eldem ile Eldem’in küratörlüğünde gerçekleşen “Nazlı’nın Çevresi Osman Hamdi Bey’in Çevresi” sergisini, burada kullanılan yöntem ve teknoloji ile tarih çalışmaları içinde Osman Hamdi’nin nasıl ele alındığı gibi konuları konuşuyorlar.
Toplumsal Tarih’in 246. sayısında, Işık Tamdoğan ve Vangelis Kechriotis editörlüğünde derlenen “Şimdinin Tarihini Kim Yazar?” dosyasında Işık Tamdoğan, Esra Ekşi, Andonis Liakos ve Leyla Neyzi “Devam eden toplumsal hareketlilikler içinden tarih yazılır mı?” sorusunu tartışmaya açıyorlar.
Işık Tamdoğan, Fransa’da şimdiki zamanın tarihçiliğinin 20. yüzyılın ikinci yarısında nasıl ortaya çıktığını, hangi tartışmaların yapıldığını anlatıyor, ‘şimdinin tarihi’ kavramının teorik çerçevesini çiziyor.
Esra Ekşi, Gezi Parkı eylemleri sonrasında gerçekleşen “Şimdinin Tarihi ve Tarih Yazımı Açısından Gezi Süreci” adlı atölye çalışmasından izlenimlerini ve eylemler sırasında ortaya çıkan malzemenin saklanması ve tasnif edilmesi için yapılan sivil arşiv çalışmalarıyla ilgili izlenimlerini paylaşıyor.
Andonis Liakos, son yıllarda Atina’daki sokak hareketlerinin duvarlarda bıraktığı yazılamalara bakarak toplumsal hareketlilik sırasında tarihle kurulan ikircikli ilişkiyi değerlendiriyor.
Leyla Neyzi, Diyarbakırlı ve Muğlalı gençlerle yaptıkları sözlü tarih çalışmasını anlatıyor ve Gezi Parkı eylemlerinin farklı kuşaklardan insanların hafızalarında nasıl yer ettiğini konu ediyor.
Ece Zerman, Edhem Eldem ile Eldem’in küratörlüğünde gerçekleşen “Nazlı’nın Çevresi Osman Hamdi Bey’in Çevresi” sergisini, burada kullanılan yöntem ve teknoloji ile tarih çalışmaları içinde Osman Hamdi’nin nasıl ele alındığı gibi konuları konuşuyorlar.
Çanakkale Bienali: Koordinatlar 40°9′0″N-26°24′0″E
Depo, 3. ve 4. Çanakkale Bienalleri'nden bir seçkiye ev sahipliği yapıyor. Çanakkale Bienali: Koordinatlar sergisi son iki bienalin açtığı kavramsal çerçeveden hareketle, Çanakkale kentinin sosyal ve kültürel dokusunu belirleyen tarihsel belleğini ele alıyor. Sergi militarizm, mitolojiler ve mikro-makro anlatılar, tarihin anıtlaştırılması gibi evrensel olguları, kentin özgün bağlamından hareketle irdeleyen yapıtları bir araya getiriyor.
Uluslararası Çanakkale Bienali için ilk günden bu yana seçilen kavramsal çerçeveler ülke, bölge ve dünyaya ilişkin siyasal, toplumsal, kültürel gerçekler ve sorunları irdeleyerek sanat üretimleri yoluyla yorumlayan ve eleştiren bir temelden besleniyor. Bienal, CABININ-Çanakkale Bienali İnisiyatifi tarafından, Çanakkale Belediyesi'nin destekleriyle hayata geçiriliyor. Çanakkale’nin tarihsel ve kültürel anlam taşıyan mekanlarında ve kent halkının yoğunlaştığı kamusal alanlarda gerçekleştirilen bienal, günümüz sanatının ilişkisel estetik söylemini yansıtan “kamusal alanda çağdaş sanat” olgusunu hayata geçiriyor.
Çanakkale, Troya ile başlayan ve 1. Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında gerçekleşen ve yarım milyon insanın ölümüyle sonuçlanan Gelibolu Savaşları'na uzanan bir büyük anlatıyla, “savaş görüngüsü”yle anılan bir kenttir. 1. Dünya Savaşı'nın 100. yılı olan 2014'te düzenlenen 4. Uluslararası Çanakkale Bienali, çeşitli ideolojiler doğrultusunda “savaşı efsaneleştiren ve kutsallaştıran” büyük anlatıya günümüzdeki savaşların yarattığı sorunlar açısından eleştirel bakış açıları getiren sanatsal ve düşünsel bir alan açmayı hedefledi.
Uluslararası Çanakkale Bienali için ilk günden bu yana seçilen kavramsal çerçeveler ülke, bölge ve dünyaya ilişkin siyasal, toplumsal, kültürel gerçekler ve sorunları irdeleyerek sanat üretimleri yoluyla yorumlayan ve eleştiren bir temelden besleniyor. Bienal, CABININ-Çanakkale Bienali İnisiyatifi tarafından, Çanakkale Belediyesi'nin destekleriyle hayata geçiriliyor. Çanakkale’nin tarihsel ve kültürel anlam taşıyan mekanlarında ve kent halkının yoğunlaştığı kamusal alanlarda gerçekleştirilen bienal, günümüz sanatının ilişkisel estetik söylemini yansıtan “kamusal alanda çağdaş sanat” olgusunu hayata geçiriyor.
Çanakkale, Troya ile başlayan ve 1. Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında gerçekleşen ve yarım milyon insanın ölümüyle sonuçlanan Gelibolu Savaşları'na uzanan bir büyük anlatıyla, “savaş görüngüsü”yle anılan bir kenttir. 1. Dünya Savaşı'nın 100. yılı olan 2014'te düzenlenen 4. Uluslararası Çanakkale Bienali, çeşitli ideolojiler doğrultusunda “savaşı efsaneleştiren ve kutsallaştıran” büyük anlatıya günümüzdeki savaşların yarattığı sorunlar açısından eleştirel bakış açıları getiren sanatsal ve düşünsel bir alan açmayı hedefledi.
Sırma Servin Yıldız - Bir | One
Sırma Selvin Yıldız - "Denizden-II", Onix, 30 x 23 x 23 cm., 2014 |
Meltem Şahin Eney, sanatçı ve sergi hakkında şunları kaleme alıyor:
"Hiçbir eser boşluğa doğmaz, ardında bir yaşam, yaşanmışlıklar ve de yaşanmamışlıklar vardır. Böylece akan nehre eklenir. Sanatçı kendinden önce varolanlara bir yenisini eklerken önce kendini evirir, çevirir, devirir ve nihayet yeniden yapılandırır. Sırma Servin Mazlumoğlu Yıldız taşı işlerken bir sanatçı olarak taşıdığı isimlerinin anlamının hakkını bilgi, erdem, etik ve estetikle yoğurup renk-ahenk heykellerini yaratır. Sırma eserlerini kurgularken 'zaman' çizgisel olarak işlemez - 'zaman' dinamik, devinimsel ve daireseldir. Sırma 'an'da ve 'hal'de olmayı tercih eden bir sanatçı olarak zamanın devinimselliğini ve bütünselliğini heykellerini biçimlendiriken yansıtmak istemiştir. Sanatçı yaşam felsefesi olarak -yolda olmayı ve yolda kalmayı; beden-ruh-zihin senteziyle gerçekleştirmek olarak tanımlar. İdeal ve real estetik bilgisini taşlarla buluştururken sanata en zorlu ve en kadim malzemeyle bir ilmek atmıştır. Sırma, sahici, yalın ve çok katmanlı bir taş ustasıdır."
* * *
"Works of art do not exist in vacuums, they always find us with their loads, in the background, of a lifetime of accumulated experiences or even the unexperienced things. This is how a work of art gets added to the flowing river of artistic creations. The artist adds up to the pile of those that were created by others before her and does her share of creating by consecutively translating and transforming into and finally restructuring herself in that work of art. Sirma Servin Mazlumoglu Yildiz as a sculpture artist creates her works of art out of stone with the appreciation of the value and the meaning of the work she is indulged in, just as the Turkish meaning of her name Sırma (goldthread) suggests, moulding all her intuitions, artistic virtue and sense of ethics and aesthetics into her sculptures which are pure embodiments of colour and harmony. While Sirma creates her works, the "time" does not proceed linearly for her; she sees "time" as something rather dynamic, kinesthetic and circular. Sirma,as an artist who chooses to exist in the "moment" and in the "present", wishes to reflect the dynamicty and integrity of time into the sculptures that she forms. The artist defines her philosophy of life as being and staying "on the road"; realizing herself as a synthesis of body-soul and mind. As she combines her knowledge of ideal and real aesthetics with the stones she contributes to the chain of art with a loop made with the most challenging and the oldest material of all. Sirma is a genuine, modest and multi-faceted master of stone." [Meltem Şahin Eney]
15 Şubat 2015 Pazar
Türkiye’de Sanat Eğitimini (Yeniden) Düşünmek Raporu Yayınlandı
[KanalKultur] - İKSV'nin kültür politikaları kapsamında hazırlanan "Türkiye’de Sanat Eğitimini (Yeniden) Düşünmek" (Aralık 2014) başlıklı rapor yayınlandı.
Raporda ulusal düzeyde bir sanat eğitimi politikasının geliştirilmesi, sanat eğitiminin niteliğinin arttırılması ve kapsamının genişletilmesi için somut öneriler sunuluyor.
İKSV Kültür Politikaları Çalışmaları Direktörü Özlem Ece ve Ohio State Üniversitesi'nden Zülal Fazlıoğlu Akın tarafından hazırlanan rapor, Türkiye'nin sanat eğitimi politikasına dair en kapsamlı çalışmalardan biri olma özelliğini taşıyor.
Raporda, alanda faal olan kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarına dair incelemeler, işbirliği ve iletişimi arttırmaya yönelik strateji önerileri ve ekonomik alanda katma değeri yüksek olan yaratıcı sektörlerin sanat eğitimi ile ilişkisinin değerlendirmesi de yer alıyor.
Raporun "Yönetici Özeti"nde sanat eğitiminin, "yaratıcılık ve kültürel farkındalığa duyulan ihtiyacın giderek arttığı 21. yüzyılda bu becerileri geliştirme yolunda önemli bir aracı" olarak ortaya çıktığı; "Ulusal düzeyde bir sanat eğitimi politikası geliştirilmesi ve bu politikanın kültür ve eğitim alanlarının önceliklerinden biri hâline getirilmesi için, alanda çalışan tüm aktörlerin desteği ve katkısına ihtiyaç" bulunduğu belirtiliyor. Raporun, "sanat eğitiminin önemine ve eğitim kalitesinin artırılmasındaki vazgeçilmez rolüne inanan taraflar arasında ortak bir anlayış oluşturmak amacıyla" hazırlandığı ifade ediliyor.
Raporda sanat eğitimine ve politikasına ilişkin temel kavramlar tanımlanmakta, alanda faaliyet gösteren yerel, ulusal ve uluslararası örgütlerin ve ağların sanat eğitimine dair uygulamaları ve stratejileri anlatılmakta ve Türkiye’de sanat eğitimi alanına ilişkin kurumsal yapı ve politikalar incelenmektedir. Raporun sonuç ve öneriler bölümünün ise Türkiye’de sanat eğitimi politikasının geliştirilmesi ve uygulanması için gerekli değişiklikleri ve atılacak adımları ana hatlarıyla belirleyecek ve alınacak kararlar için çerçeve oluşturacak bir referans belgesi olması amaçlanmıştır.
"Sanat eğitiminin sanatçı yetiştirme değil, her yaştan öğrenci ve eğitmenlerin faydalanacağı, estetik bilinci, hayal gücü ve yaratıcılığı geliştirecek boyutuna odaklanan" raporda şu temel sorulara yanıt aranıyor:
Zülal Fazlıoğlu Akın; Özlem Ece (Haz.): Türkiye’de Sanat Eğitimini (Yeniden) Düşünmek. İstanbul Kültür Sanat Vakfı, İstanbul 2014, 132 S.
Raporda ulusal düzeyde bir sanat eğitimi politikasının geliştirilmesi, sanat eğitiminin niteliğinin arttırılması ve kapsamının genişletilmesi için somut öneriler sunuluyor.
İKSV Kültür Politikaları Çalışmaları Direktörü Özlem Ece ve Ohio State Üniversitesi'nden Zülal Fazlıoğlu Akın tarafından hazırlanan rapor, Türkiye'nin sanat eğitimi politikasına dair en kapsamlı çalışmalardan biri olma özelliğini taşıyor.
Raporda, alanda faal olan kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarına dair incelemeler, işbirliği ve iletişimi arttırmaya yönelik strateji önerileri ve ekonomik alanda katma değeri yüksek olan yaratıcı sektörlerin sanat eğitimi ile ilişkisinin değerlendirmesi de yer alıyor.
Raporun "Yönetici Özeti"nde sanat eğitiminin, "yaratıcılık ve kültürel farkındalığa duyulan ihtiyacın giderek arttığı 21. yüzyılda bu becerileri geliştirme yolunda önemli bir aracı" olarak ortaya çıktığı; "Ulusal düzeyde bir sanat eğitimi politikası geliştirilmesi ve bu politikanın kültür ve eğitim alanlarının önceliklerinden biri hâline getirilmesi için, alanda çalışan tüm aktörlerin desteği ve katkısına ihtiyaç" bulunduğu belirtiliyor. Raporun, "sanat eğitiminin önemine ve eğitim kalitesinin artırılmasındaki vazgeçilmez rolüne inanan taraflar arasında ortak bir anlayış oluşturmak amacıyla" hazırlandığı ifade ediliyor.
Raporda sanat eğitimine ve politikasına ilişkin temel kavramlar tanımlanmakta, alanda faaliyet gösteren yerel, ulusal ve uluslararası örgütlerin ve ağların sanat eğitimine dair uygulamaları ve stratejileri anlatılmakta ve Türkiye’de sanat eğitimi alanına ilişkin kurumsal yapı ve politikalar incelenmektedir. Raporun sonuç ve öneriler bölümünün ise Türkiye’de sanat eğitimi politikasının geliştirilmesi ve uygulanması için gerekli değişiklikleri ve atılacak adımları ana hatlarıyla belirleyecek ve alınacak kararlar için çerçeve oluşturacak bir referans belgesi olması amaçlanmıştır.
"Sanat eğitiminin sanatçı yetiştirme değil, her yaştan öğrenci ve eğitmenlerin faydalanacağı, estetik bilinci, hayal gücü ve yaratıcılığı geliştirecek boyutuna odaklanan" raporda şu temel sorulara yanıt aranıyor:
- "Sanat eğitimi ve sanat eğitimi politikası neden önemlidir?
- Sanat eğitimi ve politikasının temel kavramları nelerdir?
- Sanat eğitiminde niteliğin ve sanata erişimin artırılması için hangi stratejiler izlenmelidir?
- Ulusal sanat eğitimi politikasının oluşturulmasında hangi aktörler aktif rol almalıdır?
Zülal Fazlıoğlu Akın; Özlem Ece (Haz.): Türkiye’de Sanat Eğitimini (Yeniden) Düşünmek. İstanbul Kültür Sanat Vakfı, İstanbul 2014, 132 S.
13 Şubat 2015 Cuma
Milliyetçilik Akımı ve Müzikte Folklorik Unsurların Önem Kazanmasına Atıf: Kültürel Manzaralar
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 43. İstanbul Müzik Festivali, bu yıl da müzikseverlere dopdolu bir program sunuyor. İstanbul Müzik Festivali'nin bu yılki programı, 3 şubat 2015 günü açıklandı.
İstanbul Müzik Festivali, bu yıl "Kültürel Manzaralar" temasıyla 31 mayıs - 29 haziran 2015 tarihleri arasında gerçekleştiriliyor.
2011 yılından bu yana programlarını farklı temalar üzerine kurgulayan İstanbul Müzik Festivali bu yıl "Kültürel Manzaralar" teması üzerine kurgulandı. Festival boyunca çeşitli konserlerle hayat bulan tema, 19. yüzyılda Avrupa'da sınırların daha net çizilmesiyle ortaya çıkan milliyetçilik akımına ve bu vesileyle müzikte de folklorik unsurların önem kazanmasına atıfta bulunuyor; kimlik, aidiyet, coğrafya gibi konuların etrafında şekilleniyor. Küreselleşmenin de etkisiyle kültürel farklılıkların hızla yok olduğu dünyada yerel ritim, armoni ve tınıların klasik müzik geleneğindeki önemi festivalle birlikte tekrar gün yüzüne çıkıyor; bestecilerin, kendi tarihi kimlik ve kültürel zenginliklerini tasvir ettikleri eserleri, tema kapsamında dinleyicilerle buluşuyor.
43. İstanbul Müzik Festivali aralarında, Yuri Bashmet, Boris Berezovsky, Emmanuelle Haïm, Angela Hewitt, Paavo Jarvi, Kim Kashkashian, Patricia Kopatchinskaja, Christian Tetzlaff, Gidon Kremer, Yuja Wang gibi isimlerle dünyanın önde gelen topluluklarından Lozan Oda Orkestrası, Franz Liszt Oda Orkestrası, Kremerata Baltica ve Berlin Filarmoni'nin 12 Çellisti'nin de bulunduğu 600'e yakın yerli ve yabancı sanatçıyı İstanbul'da ağırlıyor. Deutsche Kammerphilharmonie Bremen ise festivalin bu yılki yerleşik konuk orkestrası olarak iki konsere imza atıyor.
İki dünya prömiyeri ile üç Türkiye prömiyerine ev sahipliği yapacak olan festivalde senfoni ve oda orkestraları, vokal konserler, resitaller olmak üzere toplam 27 konser yer alıyor.
Festival bu yıl da farklı mekânlarda dinleyicilerle buluşuyor. Festivale, bu yıl ilk defa konser mekânları arasında yer alan Heybeliada Aya Triada Manastırı'nın yanı sıra Aya İrini Müzesi, Sent Antuan Kilisesi, Süreyya Operası, Avusturya Kültür Ofisi, Surp Vortvots Vorodman Kilisesi, İş Sanat Konser Salonu, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı ile Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall ev sahipliği yapıyor. Hafta Sonu Klasikleri başlıklı ücretsiz konserlerle ise Hollanda Başkonsolosluğu Bahçesi, Selamiçeşme Özgürlük Parkı, Sakıp Sabancı Müzesi "Atlı Köşk" Bahçesi ve Avusturya Kültür Ofisi Bahçesi gibi mekânlarda festival müzikseverlere bir kez daha ulaşıyor.
İstanbul Müzik Festivali, bu yıl "Kültürel Manzaralar" temasıyla 31 mayıs - 29 haziran 2015 tarihleri arasında gerçekleştiriliyor.
2011 yılından bu yana programlarını farklı temalar üzerine kurgulayan İstanbul Müzik Festivali bu yıl "Kültürel Manzaralar" teması üzerine kurgulandı. Festival boyunca çeşitli konserlerle hayat bulan tema, 19. yüzyılda Avrupa'da sınırların daha net çizilmesiyle ortaya çıkan milliyetçilik akımına ve bu vesileyle müzikte de folklorik unsurların önem kazanmasına atıfta bulunuyor; kimlik, aidiyet, coğrafya gibi konuların etrafında şekilleniyor. Küreselleşmenin de etkisiyle kültürel farklılıkların hızla yok olduğu dünyada yerel ritim, armoni ve tınıların klasik müzik geleneğindeki önemi festivalle birlikte tekrar gün yüzüne çıkıyor; bestecilerin, kendi tarihi kimlik ve kültürel zenginliklerini tasvir ettikleri eserleri, tema kapsamında dinleyicilerle buluşuyor.
43. İstanbul Müzik Festivali aralarında, Yuri Bashmet, Boris Berezovsky, Emmanuelle Haïm, Angela Hewitt, Paavo Jarvi, Kim Kashkashian, Patricia Kopatchinskaja, Christian Tetzlaff, Gidon Kremer, Yuja Wang gibi isimlerle dünyanın önde gelen topluluklarından Lozan Oda Orkestrası, Franz Liszt Oda Orkestrası, Kremerata Baltica ve Berlin Filarmoni'nin 12 Çellisti'nin de bulunduğu 600'e yakın yerli ve yabancı sanatçıyı İstanbul'da ağırlıyor. Deutsche Kammerphilharmonie Bremen ise festivalin bu yılki yerleşik konuk orkestrası olarak iki konsere imza atıyor.
İki dünya prömiyeri ile üç Türkiye prömiyerine ev sahipliği yapacak olan festivalde senfoni ve oda orkestraları, vokal konserler, resitaller olmak üzere toplam 27 konser yer alıyor.
Festival bu yıl da farklı mekânlarda dinleyicilerle buluşuyor. Festivale, bu yıl ilk defa konser mekânları arasında yer alan Heybeliada Aya Triada Manastırı'nın yanı sıra Aya İrini Müzesi, Sent Antuan Kilisesi, Süreyya Operası, Avusturya Kültür Ofisi, Surp Vortvots Vorodman Kilisesi, İş Sanat Konser Salonu, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı ile Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall ev sahipliği yapıyor. Hafta Sonu Klasikleri başlıklı ücretsiz konserlerle ise Hollanda Başkonsolosluğu Bahçesi, Selamiçeşme Özgürlük Parkı, Sakıp Sabancı Müzesi "Atlı Köşk" Bahçesi ve Avusturya Kültür Ofisi Bahçesi gibi mekânlarda festival müzikseverlere bir kez daha ulaşıyor.
11 Şubat 2015 Çarşamba
Bizans: Yapılar, Meydanlar Yaşamlar
"Bizans: Yapılar, Meydanlar Yaşamlar", Fransız Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’ne (CNRS) bağlı olarak İstanbul Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü’nde (IFEA) düzenlenen konferanslar dizisinin ürünü.
Ocak 2004 - haziran 2007 tarihleri arasında gerçekleştirilen konferanslar, konularının uzmanı tarihçiler, arkeologlar, sanat tarihçileri tarafından verildi:
Jean Pierre Sodini: Konstantinopolis, bir megapolün doğuşu; Elisabeth Malamut: I. Aleksios Komnenos döneminde Konstantinopolis; Marie-France Auzepy: Konstantinopolis’in Hipodromu; Alessandra Ricci: Bizans’ta kır sevgisi, Konstantinopolis’in Anadolu yakasındaki banliyösü; Pierre Chuvin: Ayasofya yeniyken bazilikanın bezemeleri; Marie-France Auzepy: Konstantinopolis’in siyasal ve dinsel yaşamında Ayasofya’nın yeri, Michel Kaplan: Büyük bir imparatorluk vakfı: Pantokrator (Zeyrek Camii); Catherine Jolivet-Lévy: Khora Manastırının (Kariye Camii) bezemeleri; Paul Magdalino: Paleologoslar döneminde yaşanan Bizans Rönesans’ı: Theodoros Metokhites ve Kariye Manastırı; Stefanos Yerasimos: Kostantiniye kiliselerinden İstanbul camilerine bir değişimin tarihi; Brigitte Pitarakis: İmparatorluğun mücevherleri ve Konstantinopolis’in kuyumcuları; Nano Chadzidakis: Konstantinopolis’in ikonaları; Michel Balivet: 1391’de Ankara’da bir ilahiyat tartışması: Hacı Bayram-ı Veli ve II. Manuel Paleologos; Véronique François: İyileşmek ve iblislerden korunmak: Konstantinopolis’ten İstanbul’a toprak kaplar; Auzépy: 8. Konstantinopolis ve Araplar; Balivet: Konstantinopolis’te Türkler; Schreiner: Konstantinopolis’te seyyahlar ve rehberleri; Jean-Claude Cheynet: Bizans mühürleri, bir toplumun görüntüleri; Christophe Giros: Bizanslılar ve Savaş; Nicole Thierry: 10. yüzyılda kral kiliseleri: Ahtamar, İşhan, Tokalı.
Annie Pralong (Ed.): Bizans: Yapılar, Meydanlar Yaşamlar. Çev.: Buket Kitapçı Bayrı, Kitap Yayınevi, İstanbul 2011, 400 S., ISBN : 978-605-105-072-0
Ocak 2004 - haziran 2007 tarihleri arasında gerçekleştirilen konferanslar, konularının uzmanı tarihçiler, arkeologlar, sanat tarihçileri tarafından verildi:
Jean Pierre Sodini: Konstantinopolis, bir megapolün doğuşu; Elisabeth Malamut: I. Aleksios Komnenos döneminde Konstantinopolis; Marie-France Auzepy: Konstantinopolis’in Hipodromu; Alessandra Ricci: Bizans’ta kır sevgisi, Konstantinopolis’in Anadolu yakasındaki banliyösü; Pierre Chuvin: Ayasofya yeniyken bazilikanın bezemeleri; Marie-France Auzepy: Konstantinopolis’in siyasal ve dinsel yaşamında Ayasofya’nın yeri, Michel Kaplan: Büyük bir imparatorluk vakfı: Pantokrator (Zeyrek Camii); Catherine Jolivet-Lévy: Khora Manastırının (Kariye Camii) bezemeleri; Paul Magdalino: Paleologoslar döneminde yaşanan Bizans Rönesans’ı: Theodoros Metokhites ve Kariye Manastırı; Stefanos Yerasimos: Kostantiniye kiliselerinden İstanbul camilerine bir değişimin tarihi; Brigitte Pitarakis: İmparatorluğun mücevherleri ve Konstantinopolis’in kuyumcuları; Nano Chadzidakis: Konstantinopolis’in ikonaları; Michel Balivet: 1391’de Ankara’da bir ilahiyat tartışması: Hacı Bayram-ı Veli ve II. Manuel Paleologos; Véronique François: İyileşmek ve iblislerden korunmak: Konstantinopolis’ten İstanbul’a toprak kaplar; Auzépy: 8. Konstantinopolis ve Araplar; Balivet: Konstantinopolis’te Türkler; Schreiner: Konstantinopolis’te seyyahlar ve rehberleri; Jean-Claude Cheynet: Bizans mühürleri, bir toplumun görüntüleri; Christophe Giros: Bizanslılar ve Savaş; Nicole Thierry: 10. yüzyılda kral kiliseleri: Ahtamar, İşhan, Tokalı.
Annie Pralong (Ed.): Bizans: Yapılar, Meydanlar Yaşamlar. Çev.: Buket Kitapçı Bayrı, Kitap Yayınevi, İstanbul 2011, 400 S., ISBN : 978-605-105-072-0
İnanç, Büyü ve Tıp: Bizans'ta Şifa Sanatı
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, 11 Şubat - 26 Nisan 2015 tarihleri arasında adını Hippokrates'in ünlü aforizmasından alan “Hayat Kısa, Sanat Uzun: Bizans'ta Şifa Sanatı” sergisini sunuyor. Sergi, Bizans'ta şifa sanatı ve pratiğini, Yunan-Roma döneminden geç Bizans dönemine uzanan bir süreçte inceliyor.
Küratörlüğünü Dr. Brigitte Pitarakis'in yaptığı sergide, antik dünyanın kutsal şifacıları Apollo ve Asklepios ile rasyonel tıbbın ve farmakolojinin kurucuları Hippokrates ve Dioskorides'in altyapısını oluşturduğu Bizanslıların şifa metotları (inanç, büyü, rasyonel tıp), İstanbul'daki şifa ve mucize merkezleri, doktor azizler gibi çeşitli konular; tıp ve botanik elyazmaları, mermer oyma eserler, ikonalar, rölikerler, muskalar, tıp aletleri, bitki örnekleri, nadir baskı kitap, gravür ve arşiv fotoğrafları aracılığıyla anlatılıyor.
Sağlık her zaman insanlığın merkezi meselelerinden biri olmuştur. Bir uygarlığı, hastalıkta ve sağlıkta bedene yaklaşımı perspektifinden değerlendirmek, onun kimliğinin derinliklerine götürür.
"Hayat Kısa, Sanat Uzun: Bizans'ta Şifa Sanatı" sergisi Bizans uygarlığına ve toplumuna, bir arada uygulanan üç geleneksel şifa yöntemi aracılığıyla kısa da olsa bir bakış sunuyor: Bunlar inanç, büyü ve tıptır.
Sergi, Bizans'ın kadim kültürel mirasının dinsel ve akılcı düşünceye ve bunun yanı sıra Akdeniz çevresindeki çağdaş bilimsel gelişmeler ve yenilikler üzerindeki etkisini gözler önüne seriyor.
Sergide Bizans'ın şifa sanatının gelecek kuşaklara aktarılmasındaki merkezi rolü de vurgulanıyor.
Hastalığın, birincil nedeninin şeytanlar olduğuna dair inanç ile Hippokratik öğretilere dayandırılan akılcı bir algılanışın "şifa sanatı"nın öncülerinde -hekimler, eczacılar, azizler ve büyücüler- çarpıcı biçimde birlikte var oluşu ele alınıyor, sağlıklı olmak ve hastalıklardan, şeytanlardan korunmak, bedeni ve ruhu arındırmak için yapılan günlük ritüeller anlatılıyor.
İstanbul'un Bizans geçmişiyle ilgili yenilikçi kavrayışlar sunan eserler, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, İstanbul, İstanbul Rum Patrikliği, Heybeliada Aya Triada Manastırı Kütüphanesi, Yeniköy Panayia Rum Ortodoks Kilisesi ve Mektebi Vakfı, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Koleksiyonu, Rezan Has Müzesi, Fransa Ulusal Kütüphanesi, Oxford Üniversitesi Bodleian Kütüphaneleri ile ve Oxford Üniversitesi Herbarium'ları, Atina Benaki Müzesi, Kastoria Bizans Müzesi ve özel koleksiyonlardan derlendi.
Hayat Kısa, Sanat Uzun Bizans'ta Şifa Sanatı / 11 şubat - 26 nisan 2015; Pera Müzesi, Meşrutiyet Caddesi No.65, Tepebaşı - Beyoğlu - 34443 İstanbul; Tel. + 90 212 334 99 00
10 Şubat 2015 Salı
Tan Oral'dan Eğlencelik Çizgiler Sergisi
Tan Oral'ın "Eğlencelik Çizgiler Sergisi" 12 şubat - 8 mart 2015 tarihleri arasında Schneidertempel Sanat Merkezi'nde sanatseverlerle buluşuyor.
Tan Oral, 2008-2014 yılları arasında Taraf gazetesinde günlük olayları yorumladı.
Bir davetle başladığı bu çizgi serüveni 2014 yılında kendi isteği dışında son buldu.
Bu sürede, arka tarafta başlayan, iç sayfalarda devam eden, ekler ve vinyetlerle birlikte ikibine yakın çizimi yayımlandı. Çizimlerinde izlenen, yaşadığımız günlere bakış, eğlencelikli bir seçkiyle sergide yer alıyor. Daha sonra t24 haber sitesinde devam eden çizgilemelerden bazı örnekler de bu sergide yer buldu.
Serginin ilginç yanı "Al-Git" uygulamasıyla, izleyici sergi sonunu beklemeden ilgilendiği çizimi hemen alıp gitme olanağına sahip oluyor..
Tan Oral - Eğlencelik Çizgiler Sergisi / 12 şubat – 8 mart 2015; Schneidertempel Sanat Merkezi, Bankalar Cad. Felek Sk. No: Karaköy - İstanbul; Tel.: (0212) 249 01 50
Tan Oral, 2008-2014 yılları arasında Taraf gazetesinde günlük olayları yorumladı.
Bir davetle başladığı bu çizgi serüveni 2014 yılında kendi isteği dışında son buldu.
Bu sürede, arka tarafta başlayan, iç sayfalarda devam eden, ekler ve vinyetlerle birlikte ikibine yakın çizimi yayımlandı. Çizimlerinde izlenen, yaşadığımız günlere bakış, eğlencelikli bir seçkiyle sergide yer alıyor. Daha sonra t24 haber sitesinde devam eden çizgilemelerden bazı örnekler de bu sergide yer buldu.
Serginin ilginç yanı "Al-Git" uygulamasıyla, izleyici sergi sonunu beklemeden ilgilendiği çizimi hemen alıp gitme olanağına sahip oluyor..
Tan Oral - Eğlencelik Çizgiler Sergisi / 12 şubat – 8 mart 2015; Schneidertempel Sanat Merkezi, Bankalar Cad. Felek Sk. No: Karaköy - İstanbul; Tel.: (0212) 249 01 50
8 Şubat 2015 Pazar
Bazı Yüzler Unutulmaz
© Çağdaş Erçelik - Nazım Hikmet |
"Bazı Yüzler Unutulmaz", Şeref Akşit küratörlüğünde resim, heykel, seramik, illüstrasyon, dijital baskı, video ve fotoğraf olmak üzere disiplinlerarası bir sergi.
Katılan sanatçılar; Ahmet Kiracı, Aslıhan Aksun, Berrin İlhan, Beste Koş, Ceren Topsakal, Çağdaş Erçelik, Deniz Gökduman, Ercan Olgun, Esra Kürtür, Ethem Onur Bilgiç, Ezzaldin Shahrori, Gökçe Pehlivanoğlu, Harun Tole, Maryam Sahafzadeh, Murat Berköz, Nezihe Bilen Ateş,Onur Şenbaş, Saydan Akşit, Tayfun Gülnar, Yeşim Ustaoğlu, Yoldaş Ataseven, Zafer Erkan.
Küratör Şeref Akşit, sergi hakkında şunları kaleme alıyor:
© Zafer Erkan - Tuncel Kurtiz |
Bazı Yüzler Unutulmaz - Karma Sergi / 12 - 28 şubat 2015; Galeri Eksen; Maçka cad. No: 29, Nişantaşı - İstanbul; Tel.: 0212 219 0850
3 Şubat 2015 Salı
Çocuğumu Okula Hazırlıyorum: Anadilin Önemi
Prof. Dr. Havva Engin'in hazırladığı "Çocuğumu Okula Hazırlıyorum: Anadilin Önemi" başlıklı kitapçık, Göçmen Türk Veliler İçin Veli Akademisi Projesi kapsamında yayınlandı: Ücretsiz olarak velilere dağıtılıyor...
Heidelberg Eğitim Bilimleri Üniversitesi (Pädagogische Hochschule Heidelberg) bünyesinde faaliyet gösteren Heidelberg Göç Araştırmaları ve Kültürleraşırı Pedagoji Merkezi (Hei-MaT) ile Baden Türk Okul Birlikleri Dernekleri Federasyonu; T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nın malî desteğiyle 2013 yılı Aralık ayından itibaren "Göçmen Türk Veliler İçin Veli Akademisi" Projesi’ni yürütmeye başladı.
Projenin ana hedefi, Baden Türk Okul Birlikleri Dernekleri Federasyonu ile birlikte, Almanya'nın Baden bölgesinde yaşayan Türkiye kökenli velileri, Alman eğitim sisteminin yapısı, işleyişi ve beklentileri konularında bilgilendirmek, veli hakları ve okulda veli çalışmalarına aktif katılma temelinde kendilerini eğitmek olarak belirlendi.
İlgili proje 30.11.2014 tarihinde nihayetlendi.
Projeyle ilgili ilk geçici sonuçlar "Abschulusskonferenz" başlığıyla düzenlenen Konferans ile 22. Kasım 2014 günü PH Heidelberg'de açıklandı...
Proje kapsamında Prof. Dr. Havva Engin tarafından hazırlanan kitapçıklardan ilki, "Çocuğumu Okula Hazırlıyorum: Anadilin Önemi" başlığıyla yayınladı.
Kitapçık ücretsiz olarak T.C. Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği'ne bağlı Türkçe ve Türk Kültürü Dersi Öğretmenleri aracılığıyla velilere dağıtılmaya başlanıyor.
İlgi duyan veliler sözü edilen kitapçığı Baden Türk Okul Birlikleri Dernekleri Federasyonu'ndan da temin edebilirler.
Havva Engin: Çocuğumu Okula Hazırlıyorum: Anadilin Önemi. Heidelberger Zentrum für Migrationsforschung und Transkulturelle Pädagogik – Hei-MaT, Reihe Heidelberger Schriften zur Migrationsforschung und Transkulturalität, Nr. 2., Heidelberg 2014, 26 S.
Ayrıntılı bilgi için bkz.:
http://veli-akademisi-heidelberg.blogspot.de/
Heidelberg Eğitim Bilimleri Üniversitesi (Pädagogische Hochschule Heidelberg) bünyesinde faaliyet gösteren Heidelberg Göç Araştırmaları ve Kültürleraşırı Pedagoji Merkezi (Hei-MaT) ile Baden Türk Okul Birlikleri Dernekleri Federasyonu; T.C. Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nın malî desteğiyle 2013 yılı Aralık ayından itibaren "Göçmen Türk Veliler İçin Veli Akademisi" Projesi’ni yürütmeye başladı.
Projenin ana hedefi, Baden Türk Okul Birlikleri Dernekleri Federasyonu ile birlikte, Almanya'nın Baden bölgesinde yaşayan Türkiye kökenli velileri, Alman eğitim sisteminin yapısı, işleyişi ve beklentileri konularında bilgilendirmek, veli hakları ve okulda veli çalışmalarına aktif katılma temelinde kendilerini eğitmek olarak belirlendi.
İlgili proje 30.11.2014 tarihinde nihayetlendi.
Projeyle ilgili ilk geçici sonuçlar "Abschulusskonferenz" başlığıyla düzenlenen Konferans ile 22. Kasım 2014 günü PH Heidelberg'de açıklandı...
Proje kapsamında Prof. Dr. Havva Engin tarafından hazırlanan kitapçıklardan ilki, "Çocuğumu Okula Hazırlıyorum: Anadilin Önemi" başlığıyla yayınladı.
Kitapçık ücretsiz olarak T.C. Karlsruhe Başkonsolosluğu Eğitim Ataşeliği'ne bağlı Türkçe ve Türk Kültürü Dersi Öğretmenleri aracılığıyla velilere dağıtılmaya başlanıyor.
İlgi duyan veliler sözü edilen kitapçığı Baden Türk Okul Birlikleri Dernekleri Federasyonu'ndan da temin edebilirler.
Havva Engin: Çocuğumu Okula Hazırlıyorum: Anadilin Önemi. Heidelberger Zentrum für Migrationsforschung und Transkulturelle Pädagogik – Hei-MaT, Reihe Heidelberger Schriften zur Migrationsforschung und Transkulturalität, Nr. 2., Heidelberg 2014, 26 S.
Ayrıntılı bilgi için bkz.:
http://veli-akademisi-heidelberg.blogspot.de/
2 Şubat 2015 Pazartesi
1 Şubat 2015 Pazar
Hallo, liebe Maus! Im Kindergarten | Merhaba, sevgili Fare! Yuvada
İkinci bir dili daha kolay öğrenmenin en önemli koşulunun, anadili iyi bilmektir.
Kitaplarda bütün konular Türkçe - Almancanın yanı sıra değişik dillerde de ikidilli anlatılıyor. Böylece çocuklar, kelime hazinelerini ve cümle kuruluş kurallarını, iki dilde öğrenme fırsatını buluyorlar.
Dizide, çocukların mümkün olduğunca çok resme bakarak, resimler hakkında konuşması ve onları anlatması amaçlanıyor.
Bu sayede çocukların, ikinci dili de daha özgüvenle konuşmayı öğreneceği, ayrıca hem kelime hazinelerini hem de genel bilgilerini geliştirecekleri ifade ediliyor.
Ayrıntılı bilgi için bkz. anadolu-verlag.de
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)