Atilla Galip Pınar - '12'ye 5 kala', tuval üzeri akrilik | acrylic on canvas, 135 x 90 cm, 2015 |
Barış Cihanoğlu, Damla Özdemir, Atilla Galip Pınar, Ardan Özmenoğlu, Kerim Yetkin, Gazi Sansoy, Nurdan Likos, Özcan Uzkur, Aysel Alver, Caner Şengünalp ve Derya Özparlak’ın işlerinin yer aldığı sergide, sanatçıların son dönem işleri izlenebilir.
Barış Cihanoğlu, evrensel temaları kişisel üslubu ile irdeleyerek sanatına sürekli yenilikler katan, üretkenliği ve yaratıcılığı ile izleyenleri şaşırtmaya devam eden bir sanatçı olarak bu sene ilk defa tuval dışı bir yüzey üzerinde ürettiği resimleri ile izleyici karşısına çıkmıştı. Ali Gradiva Şimşek’in "Bölünemeyen Ayrılık" makalesinde kalame aldığı gibi "Sanatçı, uzun bir süreçte alt yapısını oluşturduğu yeni eserlerinde, yakarak kömürleştirdiği ahşapları tuvale dönüştürüyor, bu çalışmalarında yanmış ahşabın yüzeyi üzerinde oluşan isli siyah renk ve yanma sonucu belirginleşen dokular resimlerinin alt yapısını oluşturuyor. Resimlerinde siyah renk olarak görülen alanlar, yakılan ahşabın kömürleşmesi sonucu elde edilirken, figürlerin diğer kısımları yağlıboya tekniği ile renklendirilerek oluşturulmuş." Sanatçının hem ahşap hem tuval resimlerinde son yıllarda uyguladığı "kaymalar" ve sıra dışı "çekilmeler" sergilenen eserlerde görebileceksiniz. Figürlerin, sadece baş kısımlarından belirli bir yöne doğru çekilmeleri, geçen zaman ile birlikte insanın mental dönüşümüne işaret ediyor.
Damla Özdemir "Küçük Sabotaj" serisinde yer alan, sanatçının üç boyutlu & çok katmanlı kolajları ve geleneksel kolajları ile asamblaj çalışmalarının yer aldığı eserleri sergide görülebilen işler arasında… Marcus Graf sanatçıyı ve yeni eserlerini şöyle yorumluyor : "Kişisel hikayeleri sosyo-politik meselelerle harmanlayan, düşünsel anlamda sofistike ve zarif parçalar üretirken biçim ve içerik dengesini korumayı başaran Damla Özdemir'in çalışmaları mükemmel bir çağdaş sanat örneği. Ayrıca, günümüzün karmaşıklığına tepki olarak seçtiği metot olan kolaj sanatındaki ustalığı da Özdemir'in işlerinin bir başka güçlü yanı. Bu sanatsal yöntemin çoğulcu ve eklektik karakterini, kopuk parçalardan oluşan ve sürece yönelmiş dünyamıza bir tepki olarak nasıl kullanacağını da çok iyi biliyor. Son yıllardaki çalışmalarında dikkati çeken şey, bazı parçaların yüzeyden yükselerek üç boyutlu bir etki yaratması ve böylece çalışmanın bütününü rölyef gibi bir karaktere bürümesi."
Atilla Galip Pınar resimlerinde çoğunlukla kendi iç yolculuğunun ve varoluş sorgulamalarının yansımalarını izleyiciyle paylaşıyor. İnsan ve doğa ilişkisini temel alan, duygusal anlamda loş olarak tanımlanabilecek fakat bütünüyle pesimist olmayan bir yaklaşımın görüldüğü eserler, özellikle günümüz insanının maddeselliğe indirgenmiş genel bilinç düzeyine eleştiriler yöneltiyor.
Ardan Özmenoğlu, alışılmış kalıpların dışında özgün fikir ve tekniği ile öne çıkan sanatçılardan biri olarak özgün baskı tekniğiyle buluşturduğu post-it notlar ile yarattığı eserleri, heykelleri ve enstalasyonlarıyla tanınıyor.. "Rögarın Altındakiler" adını verdiği üç boyut izlenimli, çok-katmanlı, izleyiciyi eserin karşısında tutsak bırakan eserler üretmiş olan sanatçı, alışılagelmiş, yürürken gözümüzün alıştığı obje ve nesneleri, sabit hallerinin dışına çıkarak yorumlarken, geleneksel formundan çıkararak geometriye sunduğu bu simgeler üstünden aynı zamanda kendisini ve bizi tanımlıyor. New York rögar kapakları çalışmalarının haricinde sergide cam heykeli de görülebiliyor.
Kerim Yetkin, pentürün statükosuna bir anlamda baş kaldırırken, kullandığı farklı teknikler ile dokuda fırça darbelerinden ziyade, kesikler, yarıklar ve silmeler ile geçişler elderken, kimi zaman yalın, kimi zaman da bütün içindeki grift anlatım şekliyle izleyicinin öze, çok derinlere gitmesini arzuluyor. Bu yansımalar, sanatçının bazen oldukça geniş tuval yüzeylerinde, bazen de parça bütün ilişkisini irdelediği küçük boy onlarca eserden meydana gelen çoklu kompozisyonlarında muhteşem bir armoni içinde karşımıza çıkıyorlar.
Gazi Sansoy, görsel dilleri ve kurguları oldukça farklı olan "Minyatürler" ve "Yüzsüzler" olmak üzere iki seriyi paralel olarak birkaç yıldır çalışıyor. Batı resminin önemli tablolarından yola çıkarak Gazi Sansoy’un resimlerine vasıl olan ve Doğu-Batı karışımı bir sirki andıran tüm bu insan figürleri karmaşası ile Sansoy’un anlatmak istediği; temelinde II. Viyana kuşatmasına kadar uzanan bir ezikliği veya Tanzimat’la başlayan bir batılılaşma modernleşme ve bunun Cumhuriyet ile ve devrimlerle en üst seviyeye yükselip şu son 10 yılda tekrar yüzümüzü iyice doğuya ama "çıkarlarımızı" batıya ve daha da çok Amerika’ya çevirdiğimiz son derece iki yüzlü bir yönetimle kurgulanmaya çalışılan toplumumuzdaki çarpıklık ve zıtlıkların en üst seviyeye ulaşmış olması durumudur. Sansoy "Minyatür" serisi resimlerinde kürk için öldürülen hayvanlar, boğa güreşleri, Filistin halkına özgürlük veya adaletsizlik gibi insan veya hayvan hakları konularında dolaylı dolaysız politik mesajlar veriyor. "Yüzsüzler" serisi resimlerinde ise Rönesans dönemi resimlerini sadece vücutları yok edip pop renklerle boyayarak klasik ve çağdaş renk ve kompozisyon zıtlığını oluşturuyor..
Nurdan Likos, "gerçeklik ve algıyı da gündeme getirmektedir. Herkes etrafındaki gerçekliği farklı bir biçimde algılar, bu sebeple tek bir algı yoktur. . Kadın hikayelerinden yola çıkar sanatçı. Feminist bir bakış açısı yoktur ama kadın ve hayat üzerine kısa, derin ve öz farkındalıklar yaratmaya çalışıyor. Etkili bir sunum ile onları ön plana çıkartıyor ve vurguluyor. İzleyicilere onların hikayeleri üzerinden çözümleri anımsatarak, olaylar karşısındaki duruşunu da sergilemiş oluyor. Kadın aynı zamanda Likos için coğrafyayı temsil ediyor. Sanatçı resimlerini koyu-açık düzeni içerisinde dengede tutmak istiyor. Siyah ve beyaz Likos için yin-yang’ı, iyi ve kötü kavramlarının birbiri ardına, birbirini izleyerek gelmesi, hayatın içindeki dengeyi temsil etmektedir. Ritm, sadece renklerle alakalı değil aynı zamanda yaşamın ritmine de bir göndermedir." (Hülya Küpçüoğlu)
Özcan Uzkur, insanın dramını gözler önüne seriyor. Sanatçının oluşturduğu kimliksiz bedenler, birbirine savaş açmış insan bedenlerinden izler sunuyor izleyicilere. Uzkur’un yapıtlarında, lif ve kan öne çıkarak, bir yandan bedeni oluşturmak üzere bir araya gelip bir yandan ondan ayrılıyorlar. Parçalarından tekrar, tekrar inşa edilmeye çalışılan bedenler, temsil edilenin yalnızca insanlar değil, belki de onun ötesinde, insanın parçalandıkça bütünleşmeye çalışan vahşi doğası olduğuna işaret ediyor. Birleştiği anda tekrar dağılmaya başlayan beden, belki de kendi bedenine yabancılaştığını ve hiçbir zaman tam bir bütün olamayacağını ifade ediyor.
Aysel Alver, "Ahlaki çürüme ne zaman ve nasıl başlar?" sorusuyla yola çıkarak, bu çürüme sürecini insan ve değerleri bağlamında "agoni" bir zaman dilimi olarak yorumluyor. Alver kesintiye uğrayan modernleşme ve aydınlanma sürecini dengesi bozulmuş hümanizm anlayışı ve deforme olmuş ahlaki ve etik değerler üzerinden tarif ediyor. Bireylerin çocukluktan itibaren psikoseksüel gelişim süreçlerinin baskılanması veya müdahaleye uğraması ve evrensel ahlaktan mahrum bırakılarak yetiştirilmesi bu sürecin koşullarını hazırlamıştır. Toplumsal bir mesele haline gelen bu türden müdahalelerin yarattığı deformasyon ile ortaya çıkan patolojik denilebilecek kişiliklere dikkat çekmek gerekir. Benzer biçimde, bu yaptırımların daha sonraki süreçlerde özel ve kamusal alanlarda pekiştirilmesi yaşanan tahribatı derinleştirmektedir." diyen Alver "agoni" bir zaman dilimi olarak betimlediği bu türden ahlaki ve etik değerlerin yitimini galeri mekanında sergilediği eserlerde gerçekleştirdiği psikanalitik bir yaklaşımla izleyiciye deneyimletmek istiyor.
Caner Şengünalp, heykeli insan yaşamını süslemek için değil, değiştirmek ve bilgi aktarımını sağlamak için yapan sanatçı, uygulamalarını bu yönde tasarlıyor. Özellikle kentsel mekanlar için heykeli bir mekan kurucu öğe olarak üretir ve mekânsal bağlamın taşıdığı anlamı sorgulayarak, izleyicinin yapıtın aktif bir tamamlayıcısı olmasına, mekânsal belleğin yapıtın oluşum sürecine katılmasına dikkat ediyor. "Maket" ölçeğine indirgenmiş figürler, büyük bir tiyatro sahnesi gibi düşünülen, her gün daha da büyüyen ve dönüşen İstanbul’un birer aktörleri olarak bu dev sahnede yerlerini alıyor.
Derya Özparlak, sergide yer alan heykelleri hakkında şu yorumlarda bulunuyor: "Uçan balonlu figürleri ilk olarak 2010 yılında kendi hayatımda meydana gelen bir kırılma noktası sonucu, düşünce balonu fikri ile ortaya çıkardım. Daha sonra bu düşünce balonlarındaki figürler, kendilerini yerçekimine karşı balonlarla uçarak ifade ettiler. Metalin ağırlığı ve soğukluğuna karşı, renkli ve hafif balonlarla zıtlık oluştururken hem teknik hem de kavram olarak hafifliği yakaladım. İzleyiciye balonlarla illüzyon sunarken, heykelin ayağını yerden kesmiş oldum."
* * *
Gallery Ilayda will be hosting "Summer Collective" group show between July 1st – August 30th, 2015.
The exhibition includes the latest works of our artists, Barış Cihanoğlu, Damla Özdemir, Atilla Galip Pınar, Ardan Özmenoğlu, Kerim Yetkin, Gazi Sansoy, Nurdan Likos, Özcan Uzkur, Aysel Alver, Caner Şengünalp and Derya Özparlak..
Barış Cihanoğlu, exploring universal themes through his own style, he continues to surprise viewers with his prolificacy, creativity and by constantly innovating in his artistic practice. The artist presented for the first time his absorbing works created on something other than canvas in his last show. As Ali Gradiva Şimşek interprets in "Indivisible Separation" article: " The artist established the infrastructure, we see canvas paintings and carved wooden sculptures and paintings on wood. In his latest performances that he created with an extraordinarily special technique, he’s making pictures on wood’s burnt and carbonized structure.Dark areas in the paintings are formed of natural smoky black caused with carbonization of burnt woo and the other colorful parts are formed with oil painting technique." The artist proceeds with the shifts and stretches he's been applying to his paintings over the last few years that can be seen at the exhibition. The fact that it's only the heads of the figures that are pulled and stretched, points out the incapability of a person to stay the same as time passes, and the mental transformation that takes place.
Damla Özdemir's "Minor Sabotage" series which contains traditional and three-dimensional collages and the assemblages can be seen at the exhibition. Marcus Graf interprets the artist and her works as fallows: "Damla Özdemir’s work is a great example of a contemporary artist who manages to balance form and content in order to create beautiful and intellectually sophisticated pieces, in which she successfully merges personal stories with socio-political issues. Besides this, the power of her work is also based on her masterly use of the art of collage as proper artistic method for reacting to today’s complexity. She knows very well how to use its pluralistic and eclectic character for reacting to our fragmental and process oriented world. For the last years, some parts stick out of the surface, become three-dimensional and give the whole work a relief-like character. Contentually, the collages deal with the problems of how to stay alive in our messed-up world, and how to develop a free and independent identity in it. Also, socio-cultural pressure on women in patriarchy societies, as well as opposition attempts and counter-movements stand in the focus of her conceptual interest.
Atilla Galip Pınar shares mostly the reflections of his internal journey and his questioning the existence, with the art viewers.The works are based on human and nature relations and can be defined as gloomy in emotional content but not completely pessimist. Particularly, they criticize the human of today who has the common conscious level that has reduced to the corporeality.
Ardan Özmenoğu, one of the rare contemporary Turkish artists who impress with their uniqueness and original techniques, is renowned for her works that combine printing techniques with post-it notes, and her installations. What this show is based on, is something that belongs to us, something that we forget about, something that we can't distinguish as we see or hear it very often: "our life". She created what she calls "Down in The Sewer Series", multi-layered mixed-media works that appear 3-dimensional and captivate viewers. She interprets and transforms ordinary objects that we've grown accustomed to by seeing them everyday as we walk on the streets by distancing these symbols from their traditional forms and giving them geometric shapes, she defines herself and us. As well as New York Down in The Sewer artworks, glass statues can be seen at the exhibition.
Kerim Yetkin, rebelling against the status quo of painting, the artist achieves transitions in texture by utilizing unusual techniques such as cuts, cracks and wipes instead of brush strokes. By making use of a way of narration that is at times simple and at times intricate, he wishes to pull viewers to the depths so that they can approach the essence. These reflections emerge in magnificent harmony, sometimes on the surfaces of large works, and other times in compositions made of many small works in which the relationship between the pieces and the whole is investigated...
Gazi Sansoy maintains in parallel two series Miniatures and Faceless with rather different visual languages and constructs for the last few years. What Sansoy wants to express by all this complexity of human figures that entered to his paintings are departing from important paintings of the Western painting with the resemblance of a circus that was a mixture of East and West. The underlying case could be the fact that the distortions and contradictions have reached the highest level in our society that are being reconstructed by an extremely hypocritical administration in Sansoy’s opinion, in which society, starting with an inferiority dating back to the siege of Vienna or Westernization or modernization starting with Tanzimat which rose to the highest level through the Republic and revolutions, we turned during the last 10 years our face back to the East thoroughly but "our interests" to the West and more so to the US. What Sansoy in fact have depicted may well be the case of the others "trying to live with the others". Gazi Sansoy uses slogans in his "Miniature" series paintings in relation to the animals killed for their fur, bull fighting, freedom for the people of Palestine or injustice… Therefore, he gives direct or indirect political messages on topics like human and animal rights in his paintings. His "Faceless" series are the works that emphasize, by painting in "pop" colors, pieces of human body that are not covered and removing only the flesh in the in Renaissance paintings.
Nurdan Likos, "brings out the reality and perception. There is not just one perception, because everyone perceives the reality differently. We can say that reality touches to the perception during it's free fall. She offers her feelings and opinions about these stories which are always about women. She is not a feminist, yet she tries to get your attention on women and life with delicacy. She emphasizes and brings them out front with an effective presentation. She reminds the viewers the solution to their problems using their stories in her paintings. According to Likos, female figure also represents the geography. The artist keeps the light and dark balance in her paintings. Black and white represents yin and yang. Good and the bad that follows each other consecutively. This rhythm is not solely about the colors but also about the rhythm of life." (Hülya Küpçüoğlu)
Özcan Uzkur, Uzkur reveals the drama of human beings. The anonymous human bodies which are constructed by the artist and introduces the viewer to the traces of fighting each other. In Uzkur’s works, one can prominently see fiber and blood, which come together in order to compose the body, but instantly break up. In an effort to build up over and over again from it spieces, the bodies, may well represent not only the body it self but also something beyond it: the wild nature of man, which perpetually tries to become a whole whiles hattering. The body dismantling at that very moment of union, utters thealie nation from it self, perhaps not ever being complete again.
Aysel Alver, is starting with the question "When and how does ethical corruption begin?" interprets this corruption process as an "agony" period of time in terms of human beings and their values. Alver describes the interrupted modernization and enlightenment process over unbalanced perception of humanism and deformed moral and ethical values. Alver states "Ideological structures or religious sanctions of governments and family structures had a great impact on the emergence of this process which can also be defined as corruption. Psychosexual development processes of individuals since their childhood being under pressure or intervened with and growing deprived of universal ethics accelerated the conditions for this process. It is required to give attention to personalities that might be called pathologic, emerging from the deformation of such kind of interventions which have become a social issue. Similarly, strengthening these sanctions in public and private areas in the upcoming processes deepens this distortion and wants the audience to experience the loss of these moral and ethical values she describes as an "agony" period of time through a psychoanalytic approach in the art pieces exhibited at the gallery.
Caner Şengünalp designs sculpture to change human life and to convey knowledge rather than to decorate it. He especially produces sculpture for urban places as a founding element and pays attention to making viewers an active component of the work of art and participation of the venue’s memory in the making of the art piece. Scale model figures take their places on this stage as the actors of Istanbul that is considered as a big theatre stage that grows and transforms day by day. Caner Sengunalp’s works will express the results of socio-cultural and communal transformation triggered by rural exodus and the situations it causes in a 3 dimensional verbalism .
Derya Özparlak, interprets her sculptures which can be seen at the exhibition as fallows "I first came up with the figures holding balloons in 2010, following a breaking point in my own life, as an idea involving thought bubbles. Then these figures in the thought bubbles expressed themselves by flying against gravity with these balloons. I caught lightness both technically and conceptually by creating a contrast between the coldness and weight of the metal and the colorful and light world of balloons. Creating an illusion for the viewer with the balloons, I also took my figures’ feet off the ground."
"Summer Collective" Grup Sergisi / 1 temmuz – 30 ağustos 2015; Galeri İlayda, Hüsrev Gerede Cad. No:37, Teşvikiye - İstanbul; Tel.: 0.212.227 92 92
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder