Türk Müziği Konserleri - " Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi" / 6 ekim 2013, 15:30; Pera Müzesi Oditoryumu, Meşrutiyet Caddesi No.65, Tepebaşı - Beyoğlu - 34443 İstanbul; Tel.: (0212) 334 99 00 |
Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca danışmanlığında, Yrd. Doç. Dr. Adnan Çoban sanat yönetmenliğinde ve Sinan Sipahi koordinatörlüğünde düzenlenen Türk Müziği Konserleri serisinin ikincisi, 6 ekim Pazar günü, saat 15:30'da, Pera Müzesi Oditoryumu'ndaki "Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi" konseri.
Günümüzün usta yorumcuları ve sazendelerinin, büyük bestecilerin seçme eserlerini seslendirecekleri programa Çiğdem Yarkın'ın misafir solist olarak katılıyor. Türk Müziği Konserleri serisinde; Türk müziğinin tarihsel, kültürel, geleneksel, sosyolojik, antropolojik, felsefî ve edebî yönlerinin ele alındığı sunuş ve sohbetler de yer alıyor.
Türk müziğinin en kudretli, dahi bestekarlarından ve en yüksek zirvelerinden biri olan "Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi" seçkin eserleriyle Pera Müzesi'nde.
Misafir Solist: Çiğdem Yarkın; Saz Sanatçıları: Taner Sayacıoğlu – Kanun, Yurdal Tokcan - Ud, Selim Güler – Kemençe, Emrullah Şengüller – Viyolonsel
Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca, konser hakkında kaleme aldığı "Sunuş" yazısında şunları kaydediyor:
"Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi, Meragalı Abdülkadir'den başlayan Hafız Post'a ve Itri'ye, Itri'den 18. ve 19. yüzyıla kadar gelişerek devam eden Klasik Türk Mûsıkîsi'nden zamanımıza uzanan sağlam bir köprüdür. Geniş halk kitlelerinin zevkine hitap ederek şahsiyetini yansıtarak bestelediği Kârlar, Kâr-ı Natıklar, Ayin-i Şerifler, Yürük Semaîler, Besteler, Ağır Semaîler, Şarkılar, Köçekçeler, Rumeli Türküleri, Semaî'ler ve değişik formdaki diğer eserleriyle klasik mûsıkîmizi temsil eden sıra dağların en yüksek zirvelerinden biri olan Dede Efendi, mûsıkîde gelişmeyi, yeniliği toplumdan kopmadan toplumu kendine yükselterek sağlayan, birçok yüzyılları tutan ve gelecek yüzyılları da aydınlatacak olan bir Türk mûsıkîsi sembolüdür.
İsmail Dede Mevlevi gelenekleri içinde yetişen bir saray adamıydı. Yenikapı Mevlevihanesi'nde ve sarayda bulduğu canlı müzik ortamı içinde gelişti. Müziği hem dünyasal, hem de dinsel ve mistiktir. Geleneklere bağlı olduğu ölçüde onları geliştiricidir de, eski ile yeniyi yadırgamadan kaynaştırmıştır. Mûsıkî adamı olarak hanende, neyzen ve büyük bir bestekârdır. Bunun dışında da umumi malumatı çok geniş olan bir kişi, aynı zamanda hattat ve şairdir. Kırılmaz bükülmez bir çerçevenin içinde kalmamıştır, yeniliğe açık bir insan olduğundan mûsıkî görüşünde de daima toleranslı olmuştur. Hem en muhkem kaidelere en uygun eserleri verebildiği gibi onun yanı başında halkla yan yana halkla kucak kucağa olan eserleri de vermiştir.
Usta-çırak ilişkisinin esas olduğu Türk mûsıkîsinin geçmişteki ve bugünkü işleyişinin anlaşılması açısından meşk sistemi çok önemlidir. Üslûbu "Dede Efendi tavrı" diye nitelendirilen Dede Efendi, Klasik üsluba bağlı kendisinden sonraki bütün bestecileri etkilemiştir. Öğrendiklerini öğrencilerine öğretmiş, onların öğrencileri de bunların önemli bir bölümünü notaya almışlardır. Böylece Hammâmizâde İsmail Dede klasik yapıtlar repertuarının bugüne ulaşmasında da en eski kaynaklardan biri olmuştur.
Mevcut önemli makamlardan eserler yaptığı gibi mûsıkîmize bazı makamlar da kazandırmıştır. Sultanıyegâh, Nev'eser, Sabâ Bûselik, Hicaz Bûselik, Araban Kürdî gibi makamlar (Ferahfeza makamının da terkibi kendisinden biraz önce olan aynı zamanda yaşadığı Vardakosta Ağmet Ağa'ya ait olsa da, Ferahfeza makamını Dede ihya etmiştir.) Dede'nin terkibidir.
Kazandırdığı bu makamlardan takımlar yapmıştır. Sonra gelen bestekârlar da bu makamları repertuar olarak zenginleştirmiştir. Birçok formdaki eserlerinin yanında Türk mûsıkîmizin en gelişmiş, en renkli, formu en güçlü yapıtları sayılan yedi tane ayin-i şerif (Şevk-u Tarab, Sabâ, Bestenigâr, Sabâ Bûselik, Neva, Hüzzam ve en son Ferahfeza) Mevlevi ayinleri yapmıştır.
Kurban bayramının birinci günü doğduğundan kendisine İsmail adı verilen ve kurban bayramının birinci gününde vefat ettiğinden doğuşunda da ölümünde de bir başkalık olan, Türk mûsıkîsinin dâhi bestekârı Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi için gerçekleşecek olan bu konserde emeği geçenlerin ellerine sağlık."
Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi (1778-1846)
Türk Mûsıkîsi'nin en büyük bestekârlarından biri olan Dede Efendi, 9 Ocak 1778'de İstanbul'da doğdu. Manastır eyaletine bağlı Kesriye kasabasından büyük bir idarecinin mühürdarlığını yapan babası Süleyman Ağa gençliğinde İstanbul'a gelip Şehzadebaşı'ndaki Acemoğlu Hamamı'nı alıp çalıştırmaya başladı ve o sırada tanıdığı Rukiye isimli bir hanımla evlendi. Babası geçimini hamam işletmeciliğiyle sağladığı için Hammâmîzade adıyla tanınan ancak günümüzde çoğu zaman Dede Efendi diye anılan Hammâmizâde İsmail Dede Efendi ilk mektep sıralarındayken keşfedildi ve okulun ilahicibaşısı oldu. İlk mûsıkî derslerini Uncuzâde Mehmed Emin Efendi'den aldı. Defterd- arlık Muhasebe Kalemi'nde çalışırken Yenikapı Mevlevîhanesi Şeyhi Ali Nutkî Dede'ye intisap etti. Abdülbaki Nasır Dede'den ney meşk etti. Genç yaşına rağmen Ali Nutki Dede'nin izniyle çileye girdi ve babasından kalan hamamı satarak tekkenin ihtiyaçlarına sarf etti. İlk bestesi olan Bûselik makamından "Zülfündedir benim baht-ı siyâhım" adlı şarkıyı çile esnasında besteledi. Şarkının III. Selim'in kulağına kadar gelmesi üzerine Saray'a çağrıldı. Ali Nutki Dede çilesi devam ettiği için, akşam olmadan tekkeye iade edilmesi şartıyla gitmesine izin verdi. Saray'da padişah III. Selim tarafından büyük bir takdir gördü ve ödüllendirildi. Saraydan dönerken satılan hamam nedeniyle üzgün olan annesine uğrayarak padişahtan aldığı ihsanı teslim etti ve akşam olmadan tekkeye döndü. 1801'de çilesini tamamlayarak Dede ünvanını aldı. Bu sıralarda III. Selim'in huzurundaki küme fasıllarında hanende olarak yer almasını sağlayan en güçlü eserlerinden "Ey çeşm-i âhû hicr ile tenhalara saldın beni" Hicaz nakşını besteledi. 1802 yılında saraya mensup Nazlıfer hanımla evlendi ve ikisi erkek üçü kız beş çocuk sahibi oldu. 1805'te de 3 yaşındaki oğlu Salih'i kaybetti ve ruhunu yakan bu acının etkisiyle Hafif usûlündeki "Bir gonca femin yâresi vardır ciğerimde" dizeleriyle başlayan Beyâti Beste'sini yaptı.
II. Mahmud döneminde padişahın en yakınındakilere verilen Musâhib-i Şehriyârî ünvânını kazandı. Abdülmecid döneminde de gerekli saygıyı görmesine karşın Türk müziğinin sarayda ikinci plana düşmesi, Dede'nin bu çevreden uzaklaşmasına yol açtı. Padişahtan izin isteyip öğren- cileriyle birlikte gittiği Hac'da bir kolera salgınında hastalanarak kurban bayramının birinci günü 1846'da Mînâ'da vefat etti. Kabrinin, kızına adını verdiği Hz. Hatice'nin ayakucunda bulunduğu biliniyor.
Bestelediği eserlerin büyük bir kısmı, başta Zekâi Dede olmak üzere, öğrencilerinin kurduğu meşk zincirleriyle günümüze ulaştı.
Dede Efendi kırılmaz bükülmez bir çerçevenin içinde kalmamıştır, yeniliğe açık bir insan olduğundan mûsıkî görüşünde de daima toleranslıydı. En muhkem kaidelere uygun klasik eserleri olduğu gibi halk zevkine yakın eserleri de vardır.
Öğrencileri arasında Dellalzâde İsmail Efendi, Yeniköylü Hasan Efendi, Mutafzâde Ahmet Efendi, Eyyûbi Mehmet Bey, Nikoğos Ağa, Haşim Bey, Zekâi Dede, Torunu Rif'at bey ve Hacı Arif Bey bulunuyor.
Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca
1675 yılında Yavaşca Süleyman Çelebi'nin tanzim ettiği Vakıf- namesi bulunan bir ailenin mensubu olarak 1 Mart 1926'da Kilis'te doğdu. İstanbul Erkek Lisesi'ni birincilikle bitirdikten sonra 1951 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. Haseki Hastanesi Başhekimliği'nden 1990 yılında emekli oldu.
Meşk sisteminin son temsilcisidir. 8 yaşındayken başladığı mûsıkî hayatında; Dr. Subhi Ezgi, Zeki Ârif Ataergin, Sadeddin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk ve dönemin birçok önemli isimlerinden yararlandı. 1950 yılında girdiği İstanbul Radyosu'nda solist icracı olup 1967'den bu yana koro yöneticiliği, Türkiye Radyoları ve TRT bünyesinde Danışma, Denetleme ve Repertuar Kurullarında üyelik ve başkanlık dahil önemli görevler aldı. Milli Eğitim Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı'nın çeşitli eğitim komisyonlarında üyelik hizmeti verdi.
Türk mûsıkîsinde devlete bağlı ilk konservatuarın kurucuları arasında yer aldı. 1976'dan itibaren Türk Mûsıkîsi Devlet Konservatuarı'nın yönetim kurulunda ve öğretim kadro- sunda çalışmış ve öğrenciler yetiştirdi.
İcracılığının yanında 2'si Kâr-ı Natık, 5'i Takım,1'i Ayin-i Şerif olmak üzere değişik formlardaki 652 bestenin yanında ayrıca 9 bestekâra ait 21 esere de aranağme yaptı. 5 filmin şarkılarını okudu. 1 filmin de film şarkısını yaptı.
Çeşitli kurumlarca çıkartılan CD'lerin yanında arşivinde yurt içi-yurtdışı verdiği birçok konserlerden ve radyo icralarından derlenen 250 civarında CD, hakkında yazılan 6 kitap ve kendisinin yazdığı "Türk Mûsıkîsinde Kompozisyon ve Beste Biçimleri" adlı kitabı bulunuyor.
5 üniversite tarafından "Fahri Doktora Ünvanı" verildi. 1991 yılında Devlet Sanatçısı olarak ödüllendirildi.
Ayrıca çeşitli dallarda aldığı 230'u aşkın ödülün yanı sıra Türk mûsıkîsine yaptığı önemli katkılar nedeniyle 2008 yılı müzik dalında "Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü" ile 2010 yılı sanat dalı "T.B.M.M Üstün Hizmet Ödülü"de verildi.
Yrd. Doç. Dr. Adnan Çoban
1968 yılında İstanbul'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul'da yaptı. 1995 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. Psikiyatri ihtisasını Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde tamamladı.
Musiki eğitimine Süheyla Altmışdört yönetimindeki İstanbul Üniversitesi Klasik Türk Musikisi Korosu'nda başladı. Öğrencilik yıllarında birçok Eyüp Musiki Vakfı olmak üzere birçok musiki cemiyetinin koro çalışmalarına katıldı, bu çalışmalarda üslub, tavır ve repertuar bilgisini geliştirdi. Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça, Prof. Dr. Nevzat Atlığ ve Prof. Dr. Selahattin İçli gibi hocalardan istifade etti. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Türk Musikisi Korosu'nun şefliğini yaptı. Bir dönem İstanbul Üniversitesi Klasik Türk Musikisi Korosu'nda Süheyla Altmışdört'ün şef yardımcısı olarak görev aldı. Beyoğlu Yardımsevenler Derneği Türk Musikisi Korosu'nu kurdu ve uzun bir dönem şefliğini üstlendi.
2001-2004 yılları arasında TRT İstanbul Radyosu'nda ses sanatçısı olarak çalıştı. İcrada klasik tavır ve üslubu benimsedi.
Müzik-beyin-ruh ilişkisini ortaya koyan araştırmalar yaptı ve Cumhuriyet tarihibinin ilk bilimsel müzikle tedavi çalışmalarını başlattı. Türk Musikisi makam, usul ve sazlarının insan ruhuna etkileri', 'Ritmin beyin gelişimine etkileri', 'Çalgı çalma- şarkı söyleme gibi aktif müzikal faaliyetlerin insan beynindeki etkileri' başlıklı 'tıbbi müzik' çalışmalarını yürüttü.
'Türk Tedavi Musikisi Uygulama ve Araştırma Grubu' TÜTEM' in kurucusu. 2005 yılında 'Müzikterapi' adlı kitap çalışması yayınlandı. Birçok televizyon ve radyo programı yaptı.
24 TV'de yapmış olduğu "Bizden Nağmeler" adlı musiki programı iki yıl üst üste 'Yılın En İyi Müzik Programı' ödülünü aldı. TRT İstanbul Radyosu TRT Nağme kanalında Sadun Aksüt'le 'Muhabbetnağme' isimli programı hazırlayıp sundu.
Haliç Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi, İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'nın yeniden yapılandırılmasından sorumlu rektör danışmanı, İSZÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi'nde öğretim üyesi. Kendi kurduğu Nöropsikiyatri Merkezinde psikiyatri uzmanlığına ve Endüstriyel Psikoloji çalışmalarına devam ediyor.
Çiğdem Yarkın
1973 yılında Giresun'da doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini bu ilde tamamladı.1991 yılında Giresun Mûsıkî Cemiyeti'nde Semih Hattatoğlu ile repertuar çalıştı, aynı yıl TRT'nin açtığı amatör ses yarışmasında Karadeniz bölge birincisi oldu.1992 yılında girdiği İTÜ Türk Mûsıkîsi Devlet Konservatuarı Ses Eğitimi Bölümü'nden 1998 yılında mezun oldu. Burada; Alâeddin Yavaşca, Bekir Sıdkı Sezgin, Rahmi Sönmezocak ile üslup ve repertuar, Tülin Yakarçelik ve Şehnaz Uğurel ile solfej ve nazariyat, Güher Güney ile şan çalıştı.
1996 yılında TRT nin açtığı istisna akitli ses sanatçısı sınavını kazanarak görevine başladı. Türk müziğine hizmet amacıyla yayınlanan "Bir Şarkıdır Yaşamak" adlı CD çalışmalarında solist olarak yer aldı. Ankara'da bulunan Mavera isimli Klasik Türk Müziği Topluluğu ile 2000 yılında A.B.D 'de " Dede Efendi'nin" eserlerinden oluşan konserler verdi.
Aynı toplulukla 2001 yılında Hacettepe Üniversitesinde Klasik eserlerden oluşan bir konser verdi.
2001 yılında "Canımdan Nefesler" adlı solo CD çalışması yaptı. 2005 yılında Hollanda'da "Yarkın Topluluğu" projesi olan "Birlikte Yaşayalım" adlı konserlere solist olarak katıldı. 2010 yılında TRT Solo albümler serisi adı altında "Hacı Arif Bey"in eserlerinden oluşan bir albüm yaptı.
Halen T.R.T İstanbul Radyosu'nda Ses Sanatçısı olarak görevine devam ediyor. [KanalKultur]
Türk Müziği Konserleri - "Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi" / 6 ekim 2013, 15:30; Pera Müzesi Oditoryumu, Meşrutiyet Caddesi No.65, Tepebaşı - Beyoğlu - 34443 İstanbul; Tel.: (0212) 334 99 00
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder