Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Hussein Obama, Türkiye ziyareti kapsamında 6 nisan 2009 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) 23. Dönem 3. Yasama Yılı Genel Kurul'unun 72. Birleşim'i 2. Oturumu'nda bir konuşma yaptı. Oturum Başkanlığını Eyyüp Cenap Gülpınar yürütüyordu ve Kâtip Üyeler Yaşar Tüzün ve Fatoş Gürkan'dı. TBMM Genel Kurul Tutanakları'nda kayda alınan konuşma metnini okurun ilgisine sunuyoruz. [KanalKultur]
* * *
BAŞKAN – (...) Değerli milletvekilleri, ülkemizi ziyaret etmekte olan Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Sayın Barack Hussein Obama Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Köksal Toptan'ın refakatinde şu anda Meclisimizi teşrif etmişlerdir. (Ayakta alkışlar)
Kendilerine, yüce Meclisimiz adına "hoş geldiniz" diyorum.
Konuşmalarını yapmak üzere Sayın Barack Hussein Obama'yı kürsüye davet ediyorum.
Buyurun Sayın Başkan. (Alkışlar)
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ BAŞKANI BARACK HUSSEIN OBAMA – Sayın Başkan, Sayın Başkan Yardımcısı, sayın üyeler; bugün bu Mecliste konuştuğum için onur duyuyorum ve ülkelerimiz arasındaki dostluğu ve müttefikliği devam ettirmeyi amaçlıyorum.
Bu, Amerika Birleşik Devletleri Devlet Başkanı sıfatıyla yaptığım ilk ülke ziyareti. Daha önce G20 zirvesine Londra'ya, NATO zirvesine Strazburg'a, Kehl'e ve Prag'taki Avrupa Birliği zirvesine gittim. Bana, ziyaretimi Ankara'ya ve İstanbul'a devam ettirmeyi bir mesaj vermek için yapıp yapmadığımı soranlar oldu. Buna cevabım çok kolay: "Evet." (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Türkiye, Amerika Birleşik Devletlerinin önemli bir müttefikidir. Türkiye, Avrupa'nın önemli bir parçasıdır ve Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri birlikte çalışmalı, birlikte çalışarak zamanımızın güçlüklerini çözümlemelidirler.
Bu sabah, gerçekten, Atatürk'ün, sizin ülkenizin kurucusunun mezarını ziyaret ettim. Hakikaten de bu ziyaretten, kendisi adına inşa edilmiş olan bu anıttan çok etkilendim çünkü kendisi tarihin şeklini değiştiren bir liderdir. Ama Atatürk'ün yaşamına ait en büyük anıt hiçbir şekilde taştan ya da mermerden inşa edilemez, kendisinin bırakmış olduğu en büyük miras Türkiye'nin canlı laik demokrasisidir ve bu Meclis de bunun devamını sağlamaktadır bugün. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Tabii ki bu günlere kolay ulaşılmadı. Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Türkiye rahatlıkla yabancı güçlere teslim olabilirdi, kendi sınırında hak edenlere teslim olabilirdi, bunun yanı sıra bir imparatorluğu devam ettirmeyi de tercih edebilirdi ama Türkiye farklı bir gelecek benimsedi, kendisini yabancı kontrolden uzaklaştırdı, bir cumhuriyet kurdu ve bu cumhuriyet hem Amerika Birleşik Devletleri'nin hem de diğer dünya ülkelerinin saygısını kazandı. Tabii ki bu öykünün ardında basit bir gerçek var: Türkiye'nin demokrasisi, sizin kendi başarınız. Bu, size hiçbir şekilde bir dış güç tarafından diretilmedi ya da hiçbir şekilde çaba ya da özveri gösterilmeden elde edilmedi; Türkiye hem geçmişinin başarılarından güç aldı hem de her nesil Türklerin çabalarıyla güçlendi ve ileriye doğru yol aldı.
Benim ülkemin demokrasisinin de kendi öyküsü var tabii ki. Amerika Birleşik Devletleri'ne Amerikan devrimi sırasında Başkanlık eden ve sonra da ülkemizin ilk Başkanı olan kişi bildiğiniz gibi George Washington'dur. Ankara'daki gibi biz de kurucumuza büyük bir anıt yaptık, bu büyük bir dikili taş ve başkentimizin merkezinde durarak üzerinde Washington'un adını bulunduruyor. Washington Anıtı, Beyaz Sarayın penceresinden her gün gördüğüm bir anıt. Bunu yapmak, inşa etmek on yıllar aldı. Çok sık gecikmeler yaşandı. Zaman içerisinde bu sürece katkı gösterenler oldu ve hakikaten bugün de bu anıtın durması, bu kişilerin katkıları sırasında oldu. Bizim yardımımıza koşanlar arasında dünya genelinden dostlar oldu. Herkes Washington'a ve onun kurduğu ülkeye saygılarını göstermek için bu çabayı gösterdiler. Bunlardan bir tanesi de İstanbul'dan geldi. Osmanlı Sultanı Abdülmecid, bize bir mermer plaka gönderdi bu anıtın inşasına yardımcı olmak için. Burada basit cümlelerle başlayan bir şiir yazılıydı: "Arkadaşlığımızı, dostluğumuzu, ülkelerimiz arasındaki dostluğu güçlendirmek için." yazıyordu. O günler, yazıldığından bu yana mermer üzerine yüz elli yıl geçti. Ülkelerimiz pek çok anlamda farklılaştı ama dostluğumuz daha da güçlendi ve müttefikliğimiz devam ediyor. Bu dostluk, İkinci Dünya Savaşı'nın sonrasındaki günlerden başladı. Başkan Truman, bu anlamda, Türkiye'nin egemenliğini ve özgürlüğünü koruma anlamında taahhütte bulundu, NATO da Türkiye'nin girdiği önemli gruplardan biri oldu. Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri, Kore'den Kosova'ya, Kosova'dan Kabil'e bir arada savaştılar. Soğuk savaş dönemine birlikte karşı geldiler. Ayrıca ülkelerimiz arasındaki ticaret, iş birliği, bilim ve araştırma alanındaki çalışmalar da ilerledi. Halklarımız arasındaki bağlar da derinleşti. Giderek daha fazla Türk kökenli Amerikalı Amerika'da yaşıyor ve başarılar kazanıyor ve bir basketbolsever olarak ben de Hidayet Türkoğlu ve Mehmet Okur'un başarılarını keyifle seyrediyorum. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye, her zaman, her konuda aynı fikirde olmamışlardır, bu zaten beklenemez, hiçbir ulus arasında da görülmemiştir ama pek çok zorlukları son altmış yıl içerisinde birlikte ele aldık ve müttefikliğimizin gücü nedeniyle hem Amerika hem de Türkiye daha güçlendi, dünya da daha güvenli bir yer oldu. Artık iki demokrasimizin önünde daha önceden görülmemiş birtakım güçlükler var. Bunlar içerisinde sınır tanımayan ekonomik krizler var. Aşırı uçlar kadınları, çocukları hiç acımadan öldürüyor. Enerji arzının önünde güçlükler var. İklim değişikliği sorunları var. Dünyanın en öldürücü silahlarının artması ve beraberinde süregiden çatışmalar var. Bu bahsedilenler, bizim daha yeni yaşamaya başladığımız yüzyılımızın önemli sorunları ve bunlara nasıl cevap vereceğimiz, geleceğin özgürlükle mi korkuyla mı, yoksullukla mı refahla mı şekilleneceğini belirleyecek. Güçle mi yoksa adil ve devam eden, süregelen bir barışla mı?
Şu kadarından emin olduğumu söyleyebilirim: Hiçbir ulus bahsettiğim zorluklara tek başına karşı gelemez. Bu kapsamda, bunun başarılabilmesi için tüm ulusların birlikte çalışması gerekiyor. O nedenle, birbirimizi dinlemeli ve ortak hedeflere yönelik çalışmalıyız. İşte bu nedenle, müşterek menfaatlerimiz üzerinde çalışmalıyız ve farklılıklarımızın ötesine geçebilmeliyiz. Bizler bunu yaptığımızda, bir arada çalıştığımızda daha da güçleniriz ve ben bu ziyaret boyunca Avrupa'da da bu mesajı beraberimde getirdim. Bu mesajı, Cumhurbaşkanınızla konuşma fırsatını yakaladığımda da dile getirdim, Başbakanınızla da konuştum. Amerika Birleşik Devletleri'nin ileriye giden yaklaşımı bu olacak. Zaten, Amerika ve Türkiye, bu kapsamda, G20'de, görülmemiş ekonomik krize verdikleri görülmemiş cevapta birlikte çalışıyorlar. Birlikte çalışarak dünyanın en güçlü ekonomilerinin eş güdümlü olarak çalışmalarını istiyoruz ve bu sayede nakit akışının hızlanmasını istiyoruz. Koruyuculuğun önüne geçerek gelişmekte olan ülkelere el uzatmak istiyoruz ve bu krizden en fazla etkilenen uluslara yardımcı olmak istiyoruz. Düzenleyici sistemlerin yerinde olmasını istiyoruz ki dünya bir daha böyle bir kriz deneyimlemesin. Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye, bu kapsamda, dünya refahı için, halklarımızın refahı için pek çok birlikte çalışma alanları bulabilir. Cumhurbaşkanıyla birlikte sabahleyin ticaret anlamında yapılabilecek iş birliklerini ele aldık. Enerji söz konusu olduğunda istihdam yaratmak adına yapabileceğimiz şeyler de var. Yeni kaynaklar geliştirebiliriz. Burada sadece enerji bağımlılığı açısından kendimizi kurtarmak için değil, beraberinde iklim değişikliğiyle mücadele için de bunu yapmalıyız. Daha temiz teknolojilere yönelerek, yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanarak yatırımlar yapmalıyız. Amerika Birleşik Devletleri, bu kapsamdaki yatırımları destekleyecektir. Sizin, doğu-batı koridoru olarak doğal gaz anlamında son derece önemli bir rolünüz var.
Bu ekonomik iş birliği sadece ortak güvenliği iyileştirmeye yarar ve NATO müttefiki olarak Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye'nin böyle bir görevi var. Zaten demokrasi anlamında da paylaştığımız ortak değerler var. 21'inci yüzyılın güçlükleriyle başa çıkabilmek için tamamen birleşmiş, özgür ve barışçıl bir Avrupa'yı hedefliyoruz. Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini şiddetle desteklemektedir. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) Biz, burada sadece Avrupa Birliği üyesi sıfatıyla konuşmuyoruz, hem Türkiye'nin hem Avrupa'nın dostu olarak konuşuyoruz. Türkiye önemli bir müttefikimiz, beraberinde transatlantik ve Avrupa kurumlarında önemli bir ortağımız. Türkiye Avrupa'ya sadece Boğaz üzerindeki köprülerle bağlı değil, bunun çok ötesinde bir bağlılığı var; paylaşılmış bir kültür, tarih, ticaret var bu ülkeleri birbirlerine bağlayan. Avrupa etnik farklılığından, gelenek farklılığından, inanç farklılığından güç alıyor. Türkiye'nin üyeliği de, bahsettiğim bu konudaki güçlerin daha da artmasına sebep olacaktır.
Tabii ki Türkiye'nin de kendi sorumlulukları var ve sizler bu anlamda üyelik yolunda önemli ilerlemeler kaydettiniz ama Türkiye'nin çok zor siyasi reformları da gerçekleştirdiğini biliyorum. Bu reformlar Avrupa Birliği adına yapılmadı, Türkiye için gerektiği için de yapıldı. Son birkaç yıl içerisinde devlet güvenlik mahkemelerini kapattınız, yetkileri genişlettiniz, ceza yasası reformları yaptınız, basın özgürlüğü adına, örgütlenme özgürlüğü adına gelişmeler sağladınız, Kürtçe yayınlara başladınız. Aynı zamanda, bu sinyali, yeni devlet Kürt televizyonu adına yapılan gelişmeleri de dünya saygıyla izlemektedir. Yapılan bu yeni yasaların, bu ivmenin devam ettirilebilmesi için uygulamaya geçmesi lazımdır çünkü demokrasiler durağan olamazlar, ileriye hareket etmelidirler.
İnanç özgürlüğü sayesinde sivil toplum canlanarak devleti güçlendirir. İşte, bizim, bu nedenle Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması gibi eylemlerin son derece güçlü sinyaller vereceğini düşünüyoruz. Ayrıca, hukukun üstünlüğüne olan taahhüt adaletin insanlara ulaştırılması anlamında atılabilecek en önemli bir adımdır ve azınlık hakları sayesinde halk her tür katkıdan her bireyiyle yararlanma fırsatı bulacaktır. Bunu, ben, geldiğim ülkenin Başkanı sıfatıyla söylüyorum. Benim gibi, benim ten rengime sahip birinin oy hakkına bile sahip olmadığı bir ülkeden bahsediyorum. Nerede kalmış ki Başkan olması! Ama bu kapasiteyi özellikle vurguluyorum ki değişim hepimizin yapabileceği bir şey. Önümüzdeki her zorluk, bizim açımızdan, eğer demokratik kökenlerimize sadık kalırsak daha kolay aşılabilir. Bu iş tabii ki kolay değil. Amerika Birleşik Devletleri'nde bu amaçla Guantanamo Körfezi cezaevlerinin kapanmasını istedik, işkencenin kullanımının önüne geçtik. Hepimizin değişmemiz gerekiyor ve bazen değişmek hiç de kolay değil.
Başka bir konu ki demokrasilerin önünde güçlük olarak karşımıza çıkıyor. Geçmişimizle nasıl başa çıkacağız? Bunu bilmemiz gerekiyor. Amerika Birleşik Devletleri hâlen kendi bazı karanlık dönemlerini ele alma sorunuyla baş başa. Ben, bahsettiğim Washington Anıtı'nın karşısında bir Abraham Lincoln Anıtı olduğunu da söylemek istiyorum. Kendisi, Amerika Birleşik Devletleri'nin Washington'un Başkanlığı sonrasında yaşamaya devam eden kölelerini kurtaran kişidir. Ülkemizde kölelik geçmişi, ayrımcılık geçmişi var ve ayrıca Amerikan yerlilerinin nasıl müdahalelere maruz kaldığını da biliyoruz. Tarih her zaman trajik gerçeklerle dolu ama geçmiş eğer çözümlenemezse omzumuzda büyük bir ağırlık oluşturur. Her ülkenin bu anlamda geçmişiyle barışması ve daha iyi bir geleceğe yönlenmesi gerekmektedir.
Bu Mecliste konuşurken tabii ki 1915 yılında yaşanan kötü olayları da gündeme getirmek lazım. Bunlar benim çözeceğim değil, Ermenilerin ve Türklerin birlikte çözeceği sorunlardır ve Türk ve Ermeni halkları dürüst, açık ve yapıcı bir şekilde bu süreci ele almalıdırlar. Zaten, bu anlamda, Ermeni ve Türk liderlerinin attıkları cesur adımları gördük. Bu anlamda, açılan sınırlar Türk ve Ermeni halklarının tekrardan daha barışçıl ve refah içerisinde bir geleceğe adım atmalarını sağlayacaktır. Amerika Birleşik Devletleri bu anlamda ilişkilerin normalleşmesini iki ülke adına da desteklemektedir, bu amaca yönelik çalışmaların yapılması gerektiğini düşünmektedir.
Türkiye, bölgede normal ve barışçıl ilişkilere sahip olan, Güney Kafkas bölgesinde böyle ilişkiler sürdüren tek ülkedir ve bunun ileriye yönelmesinde sizler çok önemli role sahipsiniz. Beraberinde Karadağ bölgesinde süren çatışmanın gereğinden uzun sürmesi anlamında da yapılabilecek şeyler var.
Doğu Akdeniz'de de sorunlar var, buna yönelik çözüm arayışları da var. Kıbrıslı liderler yaptıkları taahhütlerle müzakerelere girme yönünde çabalarda bulundular. Birleşmiş Milletler ve Amerika Birleşik Devletleri her iki tarafa da süregiden bir barış anlamına ve birleşmiş, iki taraflı, iki toplumlu bir federasyon adına yapılacak çabaları destekleme hedefindedir. Tabii ki bu da Türkiye'nin yakın komşuluğundaki kritik bir bölgedir.
Önümüzdeki zorlukları konu olarak ele aldığımızda ortak hedeflere yönelik çalıştığımızı görüyoruz. Orta Doğu'da da İsrail'le komşuları arasında devam eden barışı hedefliyoruz. Bunu gayet net söylemek istiyorum: İki devlet hedefini, İsrail ve Filistin devleti hedefini desteklemektedir Amerika Birleşik Devletleri, yan yana ve barış içerisinde. Bu, Filistinlilerin de hedefidir, İsraillilerin de hedefidir ve dünya genelindeki diğer ulusların da hedefidir. Bu hedef herkesin üzerinde uyum sağladığı Annapolis'teki yol haritasında da ortaya çıkan bir hedeftir. Ben bunu Amerika Birleşik Devletleri Başkanı sıfatıyla yakın bir şekilde izleyeceğim. Hem İsrailliler hem de Filistinliler ileri adımlar atmalı ve güveni sağlayacak adımlardan çekinmemelidirler, hem İsrailliler hem de Filistinliler, her ikisi de taahhütlerine uymalıdırlar, her iki taraf da uzun dönemdir süren sorunları çözmelidirler ve daha devam eden barışa yönelik çabalar göstermelidirler. Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye, Filistinlilere ve İsraillilere bu yolculukta yardımcı olabilir. İsrail'in güvenlik adına olan çabalarında Amerika Birleşik Devletleri olarak Filistin devleti için de yapılması gereken şeyler var, birlikte çalışarak biz karamsarlığı ve güvensizliği ortadan kaldırabiliriz ve ilerleme adına yapılabilecek her tür fırsatı kullanabiliriz. Türkiye, Suriye ve İsrail arasındaki görüşmelere de aracılık etmiştir. Bu uzattığımız eli ihtiyaç içerisindeki Filistinlilere de uzatmalı ve kurumlarını güçlendirmeleri adına onlara yardımcı olmalıyız.
Biz, terörün kullanımını dışlamalıyız ve İsrail'in güvenlik kaygılarının meşru olduğunu da takdir etmeliyiz. Bölgenin barışı tabii ki İran'ın bu süreçteki nükleer silah heveslerinden vazgeçmesiyle de sağlanabilir. Prag'da da dün söylediğim gibi, hiç kimse nükleer silahların yaygınlaşmasından yarar görmez, Türkiye de hiçbir şekilde görmez. Siz zor bir bölgede yaşıyorsunuz ve nükleer silahlar bu anlamda bölgenin güvenliği için yarar sağlamaz. Dünyanın bu bölgesi şiddetten yeterince payını aldı, kinden yeterince payını aldı. Daha fazla, daha güçlü tahrip araçlarına ihtiyacı yok. Ayrıca, İslam cumhuriyetinin, İran'ın liderlerine de gayet net bir şekilde söyledim ki müşterek menfaatlerimize ve müşterek saygıya dayanarak Amerika Birleşik Devletleri'nin bu süreçte oynayacağı bir rol vardır ve İran'ın da uluslar birliğinde bu anlamda yapmak zorunda olduğu sorumlulukları vardır. İran çok büyük bir medeniyettir ve biz onların ekonomik ve politik birleşme sürecine girmelerini, refaha ve güvenliğe yönlenmelerini istiyoruz ama İran seçimini yapacak tabii: Acaba, daha iyi bir gelecek mi oluşturmak istiyorlar halkları için yoksa silahlara mı yönelmek istiyorlar?
Hem Türkiye hem de Amerika Birleşik Devletleri birleşmiş Irak hedefine yönelik de çalışıyor ki burası teröristler için güvenli bir bölge olmayı sürdürmesin. Burada savaşa girme konusunda sizin tarafınızda da benim ülkem içerisinde de farklı görüşler mevcuttu ama artık bu savaşı sorumlu bir şekilde sonlandırma görevine sahibiz çünkü Irak'ın güvenliği, bölgenin güvenliği açısından da önemli. Daha önce de söylediğim gibi Amerika Birleşik Devletleri, gelecek ağustos itibarıyla oradaki güçlerini çekecek, Irak Hükûmeti de güvenlik adına alması gereken sorumluluğu alacak. Bizler Irak'la birlikte çalışacağız. Türkiye ve Irak'ın komşularıyla birlikte, yeni bir diyalogla, uzlaşmacı bir tutumla, ortak güvenliğimize doğru çalışacağız. Hiç hata yapmayalım. Irak, Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri'nin ortak bir terörizm tehdidiyle karşı karşıya kalmaları söz konusu. El Kaide bunlardan bir tanesi. Irak'ı bölüp ülkeyi tahrip etmeye çalıştı. Bu kapsamda PKK da var. Hiçbir ülkeye karşı yapılan teröre bir mazeret bulmak mümkün değildir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı ve bir NATO müttefiki sıfatıyla, ne PKK'yı ne de hiçbir terörist örgütü desteklemiyorum. Burada iş birliğine yönelik bağların kurulması, Irak Hükûmeti, Irak'ın Kürt liderleri ve Türkiye arasında sağlanması son derece önemli. Ayrıca, eğitim fırsatları verilmeli, beraberinde Türk halkının demokrasi adına çabaları da desteklenmeli.
Son olarak da bizler, tabii ki El Kaide'yi, Pakistan'da ya da Afganistan'da var olma adına, orayı güvenli bir bölge olarak görmesi adına bir kabulde bulunamayız. Bizlerin hedeflerimiz El Kaide'yi yenmek adına olmalıdır. İşte bu nedenle de Afganistan'a yaptığımız yardımları güvenlik anlamında artırıyoruz ve uzlaşmayı sağlamaya çalışıyoruz ve Afgan halkına ve Pakistan halkına yaptığımız yardımları artırıyoruz. Sadece güvenlik anlamında değil, daha iyi bir yaşam kalitesi adına bir fırsat yaratıldığını da düşünüyoruz.
Türkiye, bu anlamda güçlü bir ortağımız. Uluslararası destek gücünde bölgeye giden ilk güçlerden biri ve bu görevde gayet büyük sorumluluk aldınız, fedakârlıkta bulundunuz. Artık, hedeflerimize birlikte ulaşmalıyız. Bize bu anlamda eğitim ve destek için verdiğiniz yardımı çok takdir ediyorum ve bölgeye yayılan fırsatlar yarattınız. Birlikte, daha önceden yaptığımız gibi, bu zorlukları da yenebileceğimizi düşünüyorum.
Tabii ki son yıllar içerisinde zorluklar yaşandığını biliyorum, birbirimizi bir araya getiren güvenin zorlandığını biliyorum ve bu zorluğun tabii ki pek çok alanda yaşandığını da biliyorum. Özellikle Müslüman inancın gündemde olduğu ülkelerde yaşandığını biliyorum. Şöyle söylemek istiyorum: Amerika Birleşik Devletleri, hiçbir zaman İslam'la savaşta değildir, olmamıştır, olmayacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Esasen, Müslüman dünyasıyla olan ortaklığımız kritik öneme sahiptir. Sadece, bu, bu kapsamdaki ideolojileri dışlamak adına değil fırsatları güçlendirmek adına da yapılmalıdır. Aynı zamanda şu konuda da net olmak istiyorum: Amerika Birleşik Devletleri'nin Müslüman toplumlarla olan ilişkisi, Müslüman dünyayla olan ilişkisi, sadece terörizm karşıtlığıyla sınırlanamaz. Biz daha kapsamlı dâhil olmayı istiyoruz bu sürece, müşterek menfaatlerimiz kapsamında. Dikkatli dinlemeliyiz, anlaşmazlıkların ötesine geçmeliyiz, ortak zeminler yaratmalıyız. Aynı fikirde olmadığımız zamanlarda bile saygı göstermeliyiz ve bu konuya, İslam inancına olan saygımızı göstermeliyiz. Yüzyıllar boyunca İslam dünyası dünyanın şekillenmesine katkıda bulundu. Bu çabalar benim ülkemde de yansımasını gösterdi. Amerika Birleşik Devletleri, Müslüman Amerikalılar tarafından zenginleşti ve pek çok Amerikan ailesinde de Müslüman üyeler var. Bunu çok iyi biliyorum çünkü ben de bunlardan biriyim. (AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
Yaptığımız eylemlerle daha iyi geleceğe yönelik taahhütlerimizi göstermeyi hedefliyoruz. Ben daha fazla çocuğun eğitim alması için yardımcı olmak istiyorum başarılı olmaları adına. Sağlık hizmetlerini, insanların mağdur olduğu bölgelere eriştirmeliyiz. Aynı zamanda ticaret ve yatırımları da artırarak herkese refah sağlanmasına yardımcı olmalıyız. Birkaç ay önce bu hedeflere yönelik spesifik programlardan bahsettim. Özellikle Müslüman dünyasında ortak hedeflere yönelik ve ortak rüyalarımıza yönelik neler yapılabileceğini ele aldım.
Evet, biz Amerika Birleşik Devletleri olarak dostluk elini uzattık, herkese uzattık. Eski bir Türk atasözü var: "Siz yangına körükle gidemezsiniz." Amerika Birleşik Devletleri de bunu gayet iyi biliyor, Türkiye de bunu gayet iyi biliyor. Tabii ki bazılarına güçle karşılık verilmesi lazım. Ama güç tek başına sorunları çözemez ve hiçbir anlamda güç, ekstremizme alternatif teşkil etmez. Gelecek, güç kullananların değil, tahrip edenlerin değil, yaratanların elinde olmalıdır. Biz de bu geleceğe yönelik olarak çalışmalıyız ve bu geleceğe yönelik birlikte çalışmalıyız.
Biliyorum ki Türkiye'nin geleceği konusunda tartışmayı sevenler var. Siz, medeniyetlerin ortasında, tarihin dalgalarından etkilenen bir ülkesiniz. Medeniyetlerin buluştuğu, pek çok farklı kültürün bir araya geldiği bir yerleşimdesiniz. Ülkeyi bir yöne ya da diğer yöne çekmek isteyenler olabilir, ama ben inanıyorum ki bu kişiler şunu anlamıyorlar: Türkiye'nin büyüklüğü her şeyin ortasında olmasından kaynaklanıyor. Burada Doğu ve Batı'nın bölünmesinden bahsetmiyoruz, burası Doğu'yla Batı'nın birleştiği bir yer. Ülkenizin, kültürünüzün güzelliği de buradan geliyor zaten. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Kültürünüzün güzelliği, tarihinizin zenginliği ve demokrasinizin gücü, beraberinde geleceğe yönelik ümitleriniz Türkiye'yi Türkiye yapıyor.
Bugün burada sizlerle birlikte olmaktan son derece onur duyuyorum. Geleceğe de birlikte ulaşmalıyız. Ben burada bir kez daha Türkiye'nin güçlü ve devamlı arkadaşlığa ve dostluğa yönelik taahhüdünü dile getirmek istiyorum.
Hepinize çok teşekkür ediyorum. (Ayakta alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Sayın Barack Hussein Obama, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Köksal Toptan'ın refakatinde Genel Kuruldan ayrılmaktadırlar. (Ayakta alkışlar) (...)
23. Dönem 3. Yasama Yılı Genel Kurul Tutanakları, 72.Birleşim 06.04.2009 Pazartesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder