[KanalKultur] - Önce mahallede bir dedikodu söylendi. Razgrat'tan bir işadamı, Halil Mümün ile Selman Ahmet musahip olacaklarmış diye. Halil, eşimin kardeşi olduğu için, ilk pazar gezisine gelmelerinde kendilerine soracaktık, sormaya kalmadı. Hafta sonunda gelinimiz Ümmügülsüm ile bize damlayı verdiler. Hoş beşe kalmadan Halil;
"Enişte, abla, biz Salman ile kafadar olmaya karar aldık, hem de bu iş hemen olacak. Hazırlık işlerinde siz de yardım edeceksiniz"
dediler.
Aslında musahip olan canlar, emeklilik yıllarını henüz tamamlamamış kimselerdir. İnsanlarımızın köyle kent arasında aralıksız harekette bulunmaları, birçoğunun ise memleketten uzak düşmesi, Aleviliğe vermek istedikleri hizmeti bir hayli aksatmış bulunuyor. Köyden ayrılanların Aleviliği umurunda bile değil, diyesi geliyor insanın. Ama er geç anlaşıldı ki hepten öyle değil. Şehirde oturup da köyde ceme girerek musahipliğe bağlanan yol ehlisi olan ve olmak isteyen sadece Halil ile Ümmügülsüm değil, bu gerek gençlerin gerek yaşlıların arasında bir gelenek durumuna gelmiş bulunuyor. Şu anda bile Türkiye'de oturan göçmen kardeşlerimizden Bulgaristan'a gelerek ceme giren, hatta musahipliğe bağlananlar var. Demek istediğim şu ki, bizim Halil kaynın Razgratlı olduğu halde köyde babadan dededen kalma Aliş Baba'nın cemine talip olması, sonra da musahipliğe bağlanması, bu koşullarımızda gayet normaldir. Hani Razgrat'ta cemevi olsa, istatistik verilere göre 150 Alevi ailenin buraya vereceği hizmetin ne değin büyük ve değerli olacağını bir tasavvur edelim.
Burada musahip bağlama ayinlerine "kafadar düğünü" derler. Halil Mümün ile Salman Ahmet'in musahip olmaları da öyle bir ayini canlandırdı diyebiliriz. İki aday musahip ve onların bacıları, baba tarafından niyazlanmış bir şişe demi ikiye bölerek kendi cemlerine bağlı tüm talipleri ve başka cemlere bağlı akrabaları kafadar düğününe davet ettiler. Her vardıkları yerde niyazlanmış deme davet edilerek canlara ikram ettiler. Günü belli, saati belli olunca talipler, zamanında toplandı. Bir bakıma o gece, cem ayini yapılan gecelerden hiç farklı değildir. Baba her zaman olduğu gibi yine gözcüye hitaben; "Nasıl yapalım talip kardeşler, akşamı kılalım mı?" diye soruyordu. Bu durumlarda taliplerin arasından, vakti de gelmiş diyenler olur. Gözcü görevinde, "eyvallah talip kardeşler, çekin çevirin kendinizi, çorabı olan çorabını, yeleği olan yeleğini çıkarsın erkân tutacağız" der. Bir an bekleyişten sonra, erkân tutacağı sözü yine tekrarlanır. Akşam kılmaya hazırlık gülbanklarının birinde baba, "gönlünde görgüsü olan kardeş varsa söylesin" der. Gözcü de aynı sözleri bir kez tekrarlar. Talipler tarafından bir tepki olmadığına göre hemen erkân tutmaya yani babanın akşam kılma gülbankına geçilir.
O gece bir başka idi, fakat gözcü, "eyvallah baba darda canlarımız var, ikrar verecekler, ikrar alacaklar", dedi. Burada akşam kılma, yani cem ayinine ara verildi. Baba "gelsinler", dedi.
Mürşid İbrahim Mehmet başta, Halil ile Salman, bacılarıyla birlikte cemevine girdiler ve babanın huzuruna durdular. Dize gelerek secde ettiler. Deliorman Alevileri buna hal sormak, derler. Tekrar doğruldular. Bu kez musahipliğe bağlanacak olan talipleri babanın huzuruna getiren mürşit / rehber / konuştu:
"Eyvallah baba, erden Hakk'tan Hakk-Muhammed-Ali'den isteğimiz var. Sizin izninizle, rızanızla dirlik birlik olacağız. Dirlik birlik hakkına İmam Cafer kavli üzere ikrar alacağız. Eyvallah baba."
Musahip adaylar mürşidin işareti üzerine tekrar secdeye eğildiler. Sonra oldukları yerde dara durdular. Babanın ne diyeceğini bellediler. Baba bu sırada zakir ve tarikçi ile bakış alış verişinde bulundu. Hayır anlamında işaretler yaptılar birbirlerine. Baba yine bir şey demedi. Mürşid ne karar aldıklarını anlamış olacak ki tekrar dile geldi:
"Eyvallah baba, erden, Hakk'tan, Hakk-Muhammed-Ali'den isteğimiz var. İzin rıza isteriz. Sizin rızanızla musahip olacağız. Dirlik birlik kardeş olacağız. Dirlik birlik hakkına, musahiplik hakkına, Oniki İmamlar hakkına, biz sizden himmet isteriz. Allah eyvallah."
Mürşidin bu sözlerinden sonra, beş can tekrar secdeye düştü sonra da dara durma pozunu aldı. Gelenek üzere, yol-kaide üzere yapılacaklar yapılmış, sıra musahip bağlamaya gelmişti.
Önceki dönemlerde musahip bağlama ayinini anlattığımız kadar basit ve kolay olmuyormuş. Musahip olacak canların kararlarını açıkladıkları günden sonra bir deneme süresi varmış. Bu süre duruma göre değişiyormuş. Gençler karar almış olabilir. İlle velakin karakterleri veya başka alışkanlıkları biri birine uymayınca karardan vazgeçme olanakları var. Veya başka alışkanlıkları birbirine uymayınca karardan vazgeçme olanakları var. Ama musahip bağlanınca artık musahiplikten vazgeçmek imkânsız. İşte bu yüzen musahip olma kararı alan genç Alevilere deneme süresi tanınıyormuş.
Sözünü ettiğimiz musahip bağlama ayini, emekliliğe merdiven dayamış kişiler için yapıldığından, Aliş Baba musahiplik ilişkilerini kısaca özetleyiverdi:
"Madem bu işe iyice karar almışsınız, bizden yana hava hoş. Musahipler birbirine yardım eder. Kavga etmez, musahipler arasında dargınlık en büyük günahtır. Dargınlık burada, bu evliya postunun karşısında verdiğiz ikrarı bozmak demektir."
Talipler tarafından babanın sözlerini tasdikleyici sözler duyuldu. Bu sırada babanın önündeki su testisi ve çerağ bir yana çekildi. Açılan yere bir namazlık yayıldı. Başları babadan yana olmak üzere dört can tarike yattı. Ayak uçlarında gözcü, sol yanlarında ise tarik değneği elinde tarikçi, yerlerini aldılar. Tarikçi tarikleme ayininden önce şu gülbankı okudu.
"Bismillahirrahmanirrahim, Pir Cemali Muhammed Kemali, Kadir İmam Hasan, Hüseyin, Ali'yi bilene salavat. Allahümme salli ala seydina nur-a Muhammed. Günahkarım günahkar, haklı şah Muhammed Mustafa'ya Ali Hüseyin, Kerbela sırrı, Hakk için tövbe günahlarımıza, estağfurullah estağfurullah estağfurullah, izni marifet, tarikat İmam Hüseyin üstat, nefes, erkân Mekrail, destur şah buyur."
Gülbangın okunmasından sonra tarikte yatan taliplerin üstünde tarik değneği oniki kez indirdi kaldırdı. Musahip bağlama ayinin de oniki tarik vuruluyormuş. Böylece iki Alevi ailenin dostluğu kardeşliği, Oniki İmam'a bağlanıyormuş, tarikten kalkan canlar, babanın hemen yanında oturan zakir Ali İbrahim'in başına vararak dize geldiler. Dört can ellerini zakirin dizine koydu. Zakir de iki elini onların ellerinin üzerine koyarak şu duvazı okudu:
"Bismillahirrahmanirahim,
Allahümme salli ala seyyidina nuru Muhammet Mustafa
Allahümme salli ala seyyidina nuru Muhammet Mustafa
Allahümme salli ala seyyidina nuru Muhammet Hacetül Kübra, Fatimatüzzehra,..."
Oniki İmam'ın adı aynı biçimde anıldıktan sonra şöyle tamamladı.
"Allahümme salli ala seyyidina nuru Muhammed,
İmam Muhammed Mehdi, sahibi zaman,
carede Ondört Masum Pak,
Onyedi Kemerbest, salavatullahi.
Duvazla da Oniki İmam,
carede Ondört Masum Pak,
Onyedi Kemerbest,
salavatullahi, ecmain,
evvelin, ahırın, tahirin, talibin.
La feta illa Ali, la seyfe illa zülfikar.
Mümünün kalbinden eksik olmasın leyli nihar.
Gerçek erlerin demine
Oniki İmamların keremine ya Ali hüü."
Duvazlar okunduktan sonra musahipler ayağa kalkarak tekrar babanın huzurunda durdular. Ama bu kez dara durma değildi. Dört can el ele verdi. Baba onlara bir hizmet gülbankı okuyuverdi:
"Hüü hizmeti kabul ola, muradı hasıl olan, Hakk divanında yazılı ola. Gerçek erlerin demine pirimiz Murtaza Ali'nin keremine ya Ali, hüü."
Bu gülbankla musahip olma ayini tamamlanmış oldu. Mürşid yerine musahip olanlar da yerlerine oturdular. Artık Halil ile Salman ve bacıları musahip oldular. Talipler tarafından tebrikler de gecikmedi. Ama yine de her şey bitmiş değildi. Tarik vurulan yerde tercüman yemek veya tercüman içmek şarttır. Tercüman yemekten de olur, demden de olur,dediler. Ne var ki, bu ayinden sonra henüz iş bitmediği ve tercüman yemeği daha çok vakit alacağı için demle yapılıyormuş.
Musahip olanlar bir şişe dem indirdi. Hadım hizmetini yapan talip babanın karşısında durmak için kullanılan koyun postuna oturdu. Fincanlar tablalar indirildi. Musahip olan canların bacıları Nesibe ile Ümmügülsüm hizmete katıldılar, yani tablalar ellerinde taliplere dem üleştirmek üzere hazırlandılar. Hadım fincanlara dem döktü, bacılar her talibi elinde bir fincan bulunması şartıyla hepsine birer fincan sundu. Sonra baba, demi niyazladı. Önce baba fincanı iki eliyle tutarak kaldırdı. Babadan sonra hizmet sırasıyla en büyükten en küçüğe kadar demlerini içtiler. Üç kez bu böylece tekrarlandı. Üçüncü sırada Deliorman Alevilerinin bayram muhabbetlerinde yerini almış üçler gülbankı okundu. Üçler gülbankından hemen sonra bu muhabbete son verirdi. Daim gülbankı okundu. Anlattıklarına göre bu bayram düğün değil, tariklenmeden sonra yenilen veya içilen tercümanlar. Musahip olmayanları dışarı çıkarırlar.
Tercüman da içilince, cem ayinine nerede ara verildiyse oraya dönülürdü. Baba "gönlünde görgüsü olan talip varsa söylesin" demişti. Gözcü de "darda canlarımız var, ikrar verecekler, ikrar alacaklar" demişti. Musahip bağlanınca o gece gönlünde görgüsü olan kardeş kalmadığına göre, baba akşam kılma, yani ibadet gülbankını okumaya geçti. Böylece bir musahip bağlama, ikrar verme ikrar alma ayini de tamamlanmış oldu.
Musahip bağlamanın devamı olarak kafadar düğünü de yapılıyormuş. Musahip olanlar en güzel giyimleriyle yukarıda anlattığım gibi tüm akrabalarını düğüne çağırıyormuş. Başka cemlerden başka köylerden akraba da gelince, kalabalık odalara sığışmıyormuş. Yemeklerin, tatlıların en iyisi en lezzetlisi hazırlanıyormuş, ve ilginç bir gelenek olarak hatırlatmak isteriz. Musahip olmayan talibin cem ayinlerinde koyun postuna oturmaya hakkı yoktur. Mindere oturur, doğrudan doğruya halıya oturur, ama posta oturmaz. Musahip olup, sofra kurmak için kestiği kurbanın derisini post yapıp cemevine götürdüğü zaman artık kendi postuna oturur. Tercüman içmeye yemeye de hak kazanır.
İki ailenin musahiplik ilişkileri daha da sıkılaşır. Birbirlerine yardım ederler. Birinin misafiri geldiği zaman, önce musahibini çağırır. Bizi Alevilerde misafir geldiği zaman yine muhabbetler olur. Misafir muhabbetleri genellikle kış günleri yapılır. Yaz günleri ise iki aileden birinin işi aksayınca diğeri imkânı olduğu kadar yardıma koşar. Yazlıkları çabalama, toplama, güzlükleri ekme, gübreleme işlerinde sadece musahipler değil, tüm insanlarımız birbirlerine yardım ederler. Nitekim musahiplik ilişkileri artık daha büyük boyutlarda da kendini göstermiş bulunuyor. Anlattığımız canlar, Halil Mümün ile Salman Ahmet, biri köyde biri kentte oturuyor. Öte yandan, Türkiye'den köyümüze musahip olmaya gelenler var. Böyle durumlarda musahiplik ilişkileri manevi ilişki olmaktan daha öteye gidemiyor. Ama yine de insanlarımız tüm gönül ehliliği ile bu güzel geleneği sürdürmeye çalışıyor. [KanalKultur]
Bkz. Ali Lütfü Piroğlu: "Deliorman Alevilerinde Musahiplik - Ahrete Kadar Dostluk, Arkadaşlık" Cem 36 (2002) 120: 9-11
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder