Bu Blogda Ara

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Ali Şehepli: Hatice

[© Ali Şehepli - KanalKultur] - Bir dizi post-modern portrede, internette hayat bulan "bireylerin" öykülerini anlatacağım.

Buna siz ister internet masalı deyin, ister gerçeğin izdüşümü... Veyahut gerçekle, hayalin karıştığı bir kurgu... O artık size; "ateş olmayan yerden duman çıkmaz" demek de bana kalmış...

Bir halk hikâyesi Hatice

Kendi adını taşıyan halk hikâyesinde Hatice, Süphan Dağı (Van) civarında yaşayan ve birçok gencin âşık olduğu, ama sadece Siyabend'i seven güzel bir kızdır...

Aşk konulu tüm halk hikâyelerinde olduğu gibi, kavuşmalarına engel birileri vardır. Âşıkları, konu komşuları, akrabaları...

Sonunda dayanamazlar; birlikte kaçmaya karar verirler. Kaçarlar da. Süphan Dağı'nda yaşamaya çalışırlar, gözlerden ırak, gönüller bir.

Günlerden bir gün, yaban keçisini yakalamaya çalışan Siyabend, dağın uçurumlarından, Van Gölü'ne düşmek üzere yuvarlanır. Uçurumda bulunan bir ağaç, onun düşmesini engeller. Yaralanan Siyabend, ağacın sivri dallarına tutunmaya çalışır... Ağaç dallarına tutunarak, hem yukarıdan seslenen Hatice'ye olan aşk acısı hem de kan içindeki vücudunun acısı içinde, çaresizdir.

Hatice'nin, kurtarmak için, onun yanına gitmekten başka çaresi yoktur. Ölümü göze alır. O da uçurumdan atlar. Siyabend'in tutunduğu ağacın üzerine düşer. Sallanan ağaçta daha fazla duramazlar; ağırlıklarını çekemeyen ağacın dalları kırılır. Nihayetinde ikisi Van Gölü'nün derin sularına gömülür...

İkisinin de orada aylardır yalnız yaşadığını bilenler, onların bu şekilde düşerek öldüklerini uçurum kenarındaki kırık ağaç dallarından ve kan izlerinden anlar...

Bir internet "chat odasında" Hatice

Hatice, 35 yaşlarında bir Kürt kızıdır. Sefalet içinde yetişir. İdeolojik propagandaya dayanamaz. Siyasallaşmadan politize edilir. Gönlündeki Siyabend'ine kavuşamadan, 20'sinde dağa çıkar...

Hatice, köyündeki hayatından daha berbat bir sefaletin içine düştüğünü, 4 yıl sonra anlayacaktır; yasa dışı addedilen bir örgütün kampında.

Ve orada telsiz sorumlusu olur... O hayata da dayanamayacağını anlayınca, bir yolunu bulur, kaçar...

Sonra, sonrasında izini kaybettirir...

Yeni bir hayata başlayabilmek için, yaşadığı toprakları terk etmiş; nasıl becerebildiyse, yaban diyarlara göç etmiştir.

Artık, yad ellerde sığınmacıdır...

Derken, oranın vatandaşlığını almış eşiyle tanışır.

Sığınmacılıktan kurtulmak, daha iyi yaşayabilmek için evlenir...

Ancak, tam bir hafta sonra, acı bir şekilde eşinin başka kadınlarla aldattığını öğrenir. Kavgalar başlar, ardından da barışmalar... Lâkin, aldatılmalar da devam eder, hayatın rutin bir parçası olarak.

Nur topu gibi bir çocuk sahibi olunca, aldatılmasının sona ereceğini düşünür. Ve fakat yanıldığını çok geçmeden anlar. Aynı şekilde "şiddetli" geçimsizlik de artar. Aldatılmanın acısı, vücudundaki mor lekelerde gün ışığına çıkar.

Yaban ellerde "çalışamadığı"ndan, çocuğunun maması ve gıdası hatırına katlanır. Hergün yenisi eklenen acılarına katlanır da katlanır...

Acıları katlanılmaz, mor lekelerinin sayısı giderek artan bir hal aldığında, kâh evden kaçar, tanıdıklarına sığınır; kâh küçük yavrusuyla sokaklarda dolaşır... Sığınır, dolaşır amma son durak hep onmaz acılarının mekânıdır...

Perişan ve biçare Hatice şimdi yad ellerde, kimsenin bilemediği bir yerlerde... Ne hayatın bilinen bir anında, ne de internetin "chat odasında"... [© Ali Şehepli - KanalKultur]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder