Davulcu © Foto: İsmail Engin, Edirne, 2009 |
insan ve kültüre dair... | twitter: @kanalkultur | instagram: ismailenginhd | facebook: kanalkultur
Bu Blogda Ara
31 Aralık 2017 Pazar
24 Aralık 2017 Pazar
İsmail Engin: Noel'de 'Biz' Ne Yaparız?
[İsmail Engin - @kanalkultur] Almanya'da aile büyükleriyle birlikte sakin ve olabildiğince sessiz geçirilen, vicdan muhakemesinin yapıldığı günlerdir Noel zamanı.
Ehh malum, gel zaman git zaman; evvel zaman ahir zaman göçtüğümüz "Alamanya"ya "entegre olduk" ya, "biz ne yaparız" bu Noel zamanında?
Sözler, nişanlar, düğünler yaparız:
"Nail Buba"yı düğüne davet eder vur patlasın çal oynasın onunla göbecikler atar, halaylar ve zılgıtlar çekeriz..
Konu-komşu ziyaretleri yaparız; ama, ille de "hemşehri"mizi tercih ederiz.
Bol bol kahvehanelere gider, kağıt oynarız.
Konserler düzenleriz, düğün salonlarında...
Sivil toplum da olduk ya...
"Nail Buba"yla dernek toplantıları, kongreler, seminerler yaparız...
Derneğe yardım gecesi de işin çabası...
Bilgiye hasretiz ya, düzenlediğimiz toplantılarda "bilgi açlığımızı" giderir; "âleme nizam" veririz..
"Empati" deriz ya, işte hep onu yaparız...
Sonra, kendi dini bayramlarımızda da "empati" yapılmasını bekleriz...
"Saygı!" gösterir, saygısızları kınım kınım kınarız...
"Biz" böyleyizdir, hoşgörülüyüzdür... [İsmail Engin - @kanalkultur]
Ehh malum, gel zaman git zaman; evvel zaman ahir zaman göçtüğümüz "Alamanya"ya "entegre olduk" ya, "biz ne yaparız" bu Noel zamanında?
Sözler, nişanlar, düğünler yaparız:
"Nail Buba"yı düğüne davet eder vur patlasın çal oynasın onunla göbecikler atar, halaylar ve zılgıtlar çekeriz..
Konu-komşu ziyaretleri yaparız; ama, ille de "hemşehri"mizi tercih ederiz.
Bol bol kahvehanelere gider, kağıt oynarız.
Konserler düzenleriz, düğün salonlarında...
Sivil toplum da olduk ya...
"Nail Buba"yla dernek toplantıları, kongreler, seminerler yaparız...
Derneğe yardım gecesi de işin çabası...
Bilgiye hasretiz ya, düzenlediğimiz toplantılarda "bilgi açlığımızı" giderir; "âleme nizam" veririz..
"Empati" deriz ya, işte hep onu yaparız...
Sonra, kendi dini bayramlarımızda da "empati" yapılmasını bekleriz...
"Saygı!" gösterir, saygısızları kınım kınım kınarız...
"Biz" böyleyizdir, hoşgörülüyüzdür... [İsmail Engin - @kanalkultur]
17 Kasım 2017 Cuma
13 Kasım 2017 Pazartesi
5 Eylül 2017 Salı
Aleviler Arasında ve / veya Alevilikle İlgili; İslam-İçi ve İslam-Dışı / Din Tartışmaları...
Aleviler Arasında ve / veya Alevilikle İlgili; İslam-İçi ve İslam-Dışı / Din Tartışmaları...
Şimdiye kadar toplu olarak, aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
Şimdiye kadar toplu olarak, aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
31 Temmuz 2017 Pazartesi
27 Mart 2017 Pazartesi
İsmail Engin: Evet mi, Hayır mı?
[İsmail Engin - @kanalkultur] Günlerden beri Türkiye'de 16 Nisan 2017'de yapılacak Anayasanın bazı maddelerindeki değişikliği içeren referandum, haliyle hem Türkiye hem de Batı kamuoyunu meşgul ediyor.
Sistem ve / veya rejimin geleceğiyle ilgili söz konusu referandumda, seçmenin tercih hakkını kullanması için tek soru soruluyor: "Evet" mi, "Hayır" mı?
Bu tercih hakkındaki tutumlarla ilgili gözlemlenen ve kimi siyasetçilerin söyleminde yer edinen bir hususa kısaca değinmek isteriz:
Aynı evde / ev halkında / hane halkında "evet" de "hayır" da diyen ve tutumunu buna göre belirleyen karı - koca; anne - baba - reşit genç, kardeş; nene - dede - torun; teyze - hala - amca - dayı; kuzen - yeğen... farklı siyasi tutumlara sahip bireyler var. Ve bu, kuşkusuz demokrasinin doğasında olan bir şey.
Türkiye'deki popüler ve çatışmacı siyaset kültüründe, ne yazık ki, demokratik davranışı oluşturan tutumla, futbol veya spor kulübü taraftarlığının tutumu, karıştırılıyor; seçmen ve seçmen davranışı holiganlaştırılıyor; nihayetinde bu, göç edilen diğer ülkelerdeki Türk / Türkiye kökenli insanlara da sirayet etmiş görünüyor.
Siyasetçilerin diline dolanan ve kendisi gibi düşünmeyeni "ötekileştiren söylem", aileyi / haneyi / akrabaları ... ve onlar arasındaki ilişkileri tarumar ediyor; kısacası, "halk"ı, toplumu, "kendisi gibi düşünmeyeni" en temelinden rehin alıyor. Aile - akrabalık ilişkilerinin, özetle toplumun çözülmesini sağlayabilecek "ötekileştiren söylemlerden" kaçınılması, bilhassa siyasetçi için elzemdir. Bu meyanda, toplumun ve / veya halkın rahat bırakılması, Türkiye toplumunun kendi geleceği için de önemlidir.
Sistem ve / veya rejimin geleceğiyle ilgili söz konusu referandumda, seçmenin tercih hakkını kullanması için tek soru soruluyor: "Evet" mi, "Hayır" mı?
Bu tercih hakkındaki tutumlarla ilgili gözlemlenen ve kimi siyasetçilerin söyleminde yer edinen bir hususa kısaca değinmek isteriz:
Aynı evde / ev halkında / hane halkında "evet" de "hayır" da diyen ve tutumunu buna göre belirleyen karı - koca; anne - baba - reşit genç, kardeş; nene - dede - torun; teyze - hala - amca - dayı; kuzen - yeğen... farklı siyasi tutumlara sahip bireyler var. Ve bu, kuşkusuz demokrasinin doğasında olan bir şey.
Türkiye'deki popüler ve çatışmacı siyaset kültüründe, ne yazık ki, demokratik davranışı oluşturan tutumla, futbol veya spor kulübü taraftarlığının tutumu, karıştırılıyor; seçmen ve seçmen davranışı holiganlaştırılıyor; nihayetinde bu, göç edilen diğer ülkelerdeki Türk / Türkiye kökenli insanlara da sirayet etmiş görünüyor.
Siyasetçilerin diline dolanan ve kendisi gibi düşünmeyeni "ötekileştiren söylem", aileyi / haneyi / akrabaları ... ve onlar arasındaki ilişkileri tarumar ediyor; kısacası, "halk"ı, toplumu, "kendisi gibi düşünmeyeni" en temelinden rehin alıyor. Aile - akrabalık ilişkilerinin, özetle toplumun çözülmesini sağlayabilecek "ötekileştiren söylemlerden" kaçınılması, bilhassa siyasetçi için elzemdir. Bu meyanda, toplumun ve / veya halkın rahat bırakılması, Türkiye toplumunun kendi geleceği için de önemlidir.
15 Mart 2017 Çarşamba
Havva Engin: İğne ve Çuvaldız Meselesi
Son günlerde, Türkiye'nin Almanya ve Hollanda ile yaşadığı kriz, Avrupa'da yaşayan Türkleri bir daha ilgi odağı yaptı.
Türklerin Almanya'ya göçünün 56 yılına girilmiş bulunuyor. Halihazırda bu ülkede yaşayan Türklerin toplumdaki – örneğin iş hayatlarıyla eğitim alanlarındaki – durumlarına, bakıldığında; onların öncelikli konularının, değişik ülkeler adına lobi yapmaktan ziyade, "yetişen nesiller nasıl daha başarılı olabilirler" konusuna çözüm aranması olduğu görülüyor.
Şu an, Almanya ve Avrupa'da üçüncü kuşak eğitim sisteminde ve dördüncü kuşak yuva yaşındadır. Bu çocukların anne-babaları, göç ettikleri ülkelerde doğup, göç ettikleri ülkelerin toplumlarında, sosyal alanda saygın yer edinebilmek için çabalıyorlar.
Son yüz yılda, değişik ülkelerin göç tecrübelerine bakıldığında, en başarılı göçmenlerin, geldikleri kültürü unutmadan, kökenlerinin bireysel ve eğitimsel gelişimleri için zenginlik olduğunu görenler, aynı zamanda göç ettikleri ülkenin değerlerine sahip çıkıp, geleceklerini yeni vatanları üzerine inşa eden bireyler olduğu söylenebilir. Bunu başaran göçmenler, ayrıldıkları ve göç ettikleri ülkeler için köprü oluştururlar; iki ülke için de çok değerlidirler.
Kanaatimizce, Türkiye'den Avrupa'nın değişik ülkelerine göç etmiş insanların da ideal görevi bu olmalı; onlar, çıktıkları Türkiye topraklarının kültürünü, dilini ve inancını unutmadan, yeni yurtlarında gelecek inşaa edebilmeliler.
Maalesef Almanya ve Hollanda'ya yönelik son zamanlardaki söylemler, ilk bakışta insanların hamâsî duygularını kabartsa da, doğru değildir – daha önemlisi – tehlikelidir ve gerçeği çarpıtmaktadır. Bu, Avrupa ülkelerinde, aşırı sağ, popülist görüşlerin olmadığı anlamına gelmez; elbette vardır – ama bu görüşler azınlıktadır. Avrupa'nın değişik ülkelerinde yaşayan Türkler ve göçmenler, yerliler de dahil – sosyal ve eğitim alanlarında – zaman zaman – dışlanmaya maruz kalıyorlar; mücadele buna karşı yürütülmelidir.
Özellikle, kimi Türk politikacıların "Türkler Müslüman olduğu için dışlanıyor" sözü, gerçekleri yansıtmıyor – ve daha üzücü olanı, bu sözler ya da yaklaşım, Türkleri kurban psikolojisine itip, sağlıklı bir şekilde çözüm üretmelerini engelliyor.
Türklerin Almanya'ya göçünün 56 yılına girilmiş bulunuyor. Halihazırda bu ülkede yaşayan Türklerin toplumdaki – örneğin iş hayatlarıyla eğitim alanlarındaki – durumlarına, bakıldığında; onların öncelikli konularının, değişik ülkeler adına lobi yapmaktan ziyade, "yetişen nesiller nasıl daha başarılı olabilirler" konusuna çözüm aranması olduğu görülüyor.
Şu an, Almanya ve Avrupa'da üçüncü kuşak eğitim sisteminde ve dördüncü kuşak yuva yaşındadır. Bu çocukların anne-babaları, göç ettikleri ülkelerde doğup, göç ettikleri ülkelerin toplumlarında, sosyal alanda saygın yer edinebilmek için çabalıyorlar.
Son yüz yılda, değişik ülkelerin göç tecrübelerine bakıldığında, en başarılı göçmenlerin, geldikleri kültürü unutmadan, kökenlerinin bireysel ve eğitimsel gelişimleri için zenginlik olduğunu görenler, aynı zamanda göç ettikleri ülkenin değerlerine sahip çıkıp, geleceklerini yeni vatanları üzerine inşa eden bireyler olduğu söylenebilir. Bunu başaran göçmenler, ayrıldıkları ve göç ettikleri ülkeler için köprü oluştururlar; iki ülke için de çok değerlidirler.
Kanaatimizce, Türkiye'den Avrupa'nın değişik ülkelerine göç etmiş insanların da ideal görevi bu olmalı; onlar, çıktıkları Türkiye topraklarının kültürünü, dilini ve inancını unutmadan, yeni yurtlarında gelecek inşaa edebilmeliler.
Maalesef Almanya ve Hollanda'ya yönelik son zamanlardaki söylemler, ilk bakışta insanların hamâsî duygularını kabartsa da, doğru değildir – daha önemlisi – tehlikelidir ve gerçeği çarpıtmaktadır. Bu, Avrupa ülkelerinde, aşırı sağ, popülist görüşlerin olmadığı anlamına gelmez; elbette vardır – ama bu görüşler azınlıktadır. Avrupa'nın değişik ülkelerinde yaşayan Türkler ve göçmenler, yerliler de dahil – sosyal ve eğitim alanlarında – zaman zaman – dışlanmaya maruz kalıyorlar; mücadele buna karşı yürütülmelidir.
Özellikle, kimi Türk politikacıların "Türkler Müslüman olduğu için dışlanıyor" sözü, gerçekleri yansıtmıyor – ve daha üzücü olanı, bu sözler ya da yaklaşım, Türkleri kurban psikolojisine itip, sağlıklı bir şekilde çözüm üretmelerini engelliyor.
10 Mart 2017 Cuma
Havva Engin / İsmail Engin: Uzun İnce Bir Yol | Ein langer seidener Weg
[Havva Engin / İsmail Engin] Zafer Gündoğdu yönetiminde Stuttgart Alevi Kültür Merkezi (SAKM) Halk Müziği Korosu'nun Horasan'dan Anadolu'ya ve Avrupa'ya "göç hikayesi", "Uzun İnce Bir Yol | Ein langer seidener Weg". 11 Haziran 2011 günü Liederhalle Mozartsaal, Berliner Platz 1, 70184 Suttgart adresinde, saat 19'da başlayan, adı geçen derneğin, söz konusu etkinliğinin 16 sayfalık broşürünün de adı aynı zamanda.
"Yitirdiklerimizin anısına" | "Zum Gedenken an die Opfer" diye başlayan, Recai Aksu arşivinin sırlarına doğru uzun yıllarımızı alacak yolculuğumuzun ilk gözümüze çarpan belgelerinden biri olan broşürün, Basri Askin'ın yazdığı Almanca "Vorwort"u ve Zafer Gündoğdu'nun Türkçe kaleme aldığı "Önsöz"ü bulunuyor.
"Gönüllerden bağlamanın tellerine düşen ezgiler; Anadolu'nun yaylalarından, ovalarından, başı dumanlı dağlarından Avrupa'ya, Almanya'ya ulaşıyor.. (...) Gökkubbe altında cem olup, semah dönen canlar geliyor!... (...) Sınırlara bakmadan, kültürler arasında köprü oluyor türküler (...)" diyor usta şef, Gündoğdu.
Derya Bektaş, "SAKM Çocuk Korosu" başlığında "(...) Küçük yüreklerin büyük sesi. Bu akşam Çocuklarımızın hepsi birer Barış Güvercin'i (...)" kaydını düşüyor...
"SAKM Koro Komitesi" adına kaleme alınan yazıda "Bundan 50 yıl önce Babalarımızın Dedelerimizin çıktığı 'O Uzuuun Ince Yol'u anlatan, Gurbeti en derinden işleyen neredeyse Türkiye'nin bütün yörelerinden Türkülerin olduğu, Zeybeklerin oynandığı, Semahların dönüldügü, Deyişlerin şaha kalktığı, Çernobilin yuhalandığı, Sivasın acılarını haykıran, ağlanılan, gülünen, yani; Tamamıyla bizi, Anadolu'yu anlatan bir konser..." ibareleri yer alıyor.
"Yitirdiklerimizin anısına" | "Zum Gedenken an die Opfer" diye başlayan, Recai Aksu arşivinin sırlarına doğru uzun yıllarımızı alacak yolculuğumuzun ilk gözümüze çarpan belgelerinden biri olan broşürün, Basri Askin'ın yazdığı Almanca "Vorwort"u ve Zafer Gündoğdu'nun Türkçe kaleme aldığı "Önsöz"ü bulunuyor.
"Gönüllerden bağlamanın tellerine düşen ezgiler; Anadolu'nun yaylalarından, ovalarından, başı dumanlı dağlarından Avrupa'ya, Almanya'ya ulaşıyor.. (...) Gökkubbe altında cem olup, semah dönen canlar geliyor!... (...) Sınırlara bakmadan, kültürler arasında köprü oluyor türküler (...)" diyor usta şef, Gündoğdu.
Derya Bektaş, "SAKM Çocuk Korosu" başlığında "(...) Küçük yüreklerin büyük sesi. Bu akşam Çocuklarımızın hepsi birer Barış Güvercin'i (...)" kaydını düşüyor...
"SAKM Koro Komitesi" adına kaleme alınan yazıda "Bundan 50 yıl önce Babalarımızın Dedelerimizin çıktığı 'O Uzuuun Ince Yol'u anlatan, Gurbeti en derinden işleyen neredeyse Türkiye'nin bütün yörelerinden Türkülerin olduğu, Zeybeklerin oynandığı, Semahların dönüldügü, Deyişlerin şaha kalktığı, Çernobilin yuhalandığı, Sivasın acılarını haykıran, ağlanılan, gülünen, yani; Tamamıyla bizi, Anadolu'yu anlatan bir konser..." ibareleri yer alıyor.
8 Mart 2017 Çarşamba
İsmail Engin: Bir Kitap - Avrupa Alevi Yapılanması - Kronoloji (1989 - 1998)
[İsmail Engin - @kanalkultur] Almanya Alevi Örgütlenmesi’ni odak alarak, 1989 – 1998 yılları arasındaki Avrupa Alevi Örgütlenmesi’ni öncesi, başlangıcı ve gelişimiyle ele alan, söz konusu örgütlenmenin duayen isimlerinden Ahmet Aydemir ile Uğur Aydoğdu tarafından kaleme alınan “Avrupa Alevi Yapılanması - Kronoloji (1989 - 1998)” adlı eser, Avrupa Aleviliğinin ve Alevilerinin güncel tarihini içeriyor.
Yazarlar, “Az sayıdaki dernekler ve üyeleri, zamanla Türkiye yi de etkileyecek iri ve diri oluşun temelini Almanya’da attılar. Elinizdeki yapıt 1989 1998 tarihleri arasında gelişimi; isimler, resimler ve olayları belgeleri ile birlikte sizlere sunmaktadır.” diyor. (s.159)
Sonradan Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) adını alacak Alevi Cemaatleri Federasyonu’nun (ACF) kurucu başkanı Ahmet Aydemir, yapıtın “Önsöz” kısmında şunları kaydediyor: “Federasyonumuzun adı (...) ‘ACF’ yani ‘Alevi Cemaatleri Federasyonu’ idi. Bazılarının şurada burada söylediği gibi biz adımızdan korkarak hiç bir yerde kimliğimizi saklamadık ve Aleviliğimizi asla inkâr etmedik. Nasıl edebilirdik ki, zaten kuruluşumuzun amacı ‘Alevi’ adını her ortamda gururla ve iftiharla söyleyebilmekti.” (s. 2)
Uğur Aydoğdu da eser hakkında şu hususa dikkat çekiyor: “(...) bu yapıt, Alevilerin Avrupa yapılanma sürecini yazılı kalıcılığa dönüştürmek amacını taşımaktadır. Alevilerin inançlarına dönük gereksinmelerini sağlamak üzere dernekler kurarak, Federasyon / Konfederasyonlar oluşturma sürecine ışık tutmaktır asıl işlevi.” (s. 3)
“Almanya’da inançsal yapılanmalar”la başlayan kronoloji, “Sünni inanç örgütlerinin ekonomik gücü”ne dikkat çekerek, “Alevi inanç örgütlerinin yapısı”na yönelik bilgiler içeriyor. (s. 4-7)
Yazarlar, “Az sayıdaki dernekler ve üyeleri, zamanla Türkiye yi de etkileyecek iri ve diri oluşun temelini Almanya’da attılar. Elinizdeki yapıt 1989 1998 tarihleri arasında gelişimi; isimler, resimler ve olayları belgeleri ile birlikte sizlere sunmaktadır.” diyor. (s.159)
Sonradan Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) adını alacak Alevi Cemaatleri Federasyonu’nun (ACF) kurucu başkanı Ahmet Aydemir, yapıtın “Önsöz” kısmında şunları kaydediyor: “Federasyonumuzun adı (...) ‘ACF’ yani ‘Alevi Cemaatleri Federasyonu’ idi. Bazılarının şurada burada söylediği gibi biz adımızdan korkarak hiç bir yerde kimliğimizi saklamadık ve Aleviliğimizi asla inkâr etmedik. Nasıl edebilirdik ki, zaten kuruluşumuzun amacı ‘Alevi’ adını her ortamda gururla ve iftiharla söyleyebilmekti.” (s. 2)
Uğur Aydoğdu da eser hakkında şu hususa dikkat çekiyor: “(...) bu yapıt, Alevilerin Avrupa yapılanma sürecini yazılı kalıcılığa dönüştürmek amacını taşımaktadır. Alevilerin inançlarına dönük gereksinmelerini sağlamak üzere dernekler kurarak, Federasyon / Konfederasyonlar oluşturma sürecine ışık tutmaktır asıl işlevi.” (s. 3)
“Almanya’da inançsal yapılanmalar”la başlayan kronoloji, “Sünni inanç örgütlerinin ekonomik gücü”ne dikkat çekerek, “Alevi inanç örgütlerinin yapısı”na yönelik bilgiler içeriyor. (s. 4-7)
28 Şubat 2017 Salı
İsmail Engin: Yaşam Memnuniyeti Araştırması'na göre Türkiye halkı giderek daha mutluymuş...
[İsmail Engin - @kanalkultur] Türkiye'de Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) tarafından gerçekleştirilen ve yıllık periyodlar halinde yürütülen "Yaşam Memnuniyeti Araştırması"nın 2016 yılına ait sonuçları açıklandı. TUİK'in verilere göre, Türkiye halkı giderek daha mutlu bir hayat sürüyor. Bireyler "mutlu", kadınlar daha "mutlu", gençler daha da "mutlu", en fazla evliler "mutlu", okulu bitirmeyen bireyler ise çok daha "mutlu"ymuş. Kadınlar ve erkekler, kısacası bireyler, geleceklerinden "umutlu"ymuş.
Bireyler "mutlu"
Türkiye'de mutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı 2014 yılında % 56,3, 2015 yılında % 56,6 iken; 2016 yılında % 61,3 olmuş. Mutsuz olduğunu beyan eden bireylerin oranı ise 2014'te % %11,7’den 2015'te % 11,4’e ve 2016'da % 10,4’e düşmüş.
Kadınlar daha "mutlu"
Kadınlarda mutluluk oranı, 2014 yılında % 60,4 iken 2015 yılında % 60,2’ye düşmüş; 2016'da % 64,5’e yükselmiş. Erkeklerde bu oran 2014'e % 52 iken 2015'te % 52,9’a; 2016'da % 58,1’e yükselmiş.
Gençler daha da "mutlu"
Yaş gruplarına göre mutluluk düzeyine bakıldığında, en yüksek mutluluk oranı 2015'te % 63,8 ile 18-24 yaş grubunda, en düşük mutluluk oranı ise % 51,7 ile 45-54 yaş grubunda gerçekleşmiş. 2016'da ise, % 65,1 ile 18-24 yaş grubunda, en düşük mutluluk oranı ise % 58,2 ile 35-44 yaş grubunu içeriyormuş.
Bireyler "mutlu"
Türkiye'de mutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı 2014 yılında % 56,3, 2015 yılında % 56,6 iken; 2016 yılında % 61,3 olmuş. Mutsuz olduğunu beyan eden bireylerin oranı ise 2014'te % %11,7’den 2015'te % 11,4’e ve 2016'da % 10,4’e düşmüş.
Kadınlar daha "mutlu"
Kadınlarda mutluluk oranı, 2014 yılında % 60,4 iken 2015 yılında % 60,2’ye düşmüş; 2016'da % 64,5’e yükselmiş. Erkeklerde bu oran 2014'e % 52 iken 2015'te % 52,9’a; 2016'da % 58,1’e yükselmiş.
Gençler daha da "mutlu"
Yaş gruplarına göre mutluluk düzeyine bakıldığında, en yüksek mutluluk oranı 2015'te % 63,8 ile 18-24 yaş grubunda, en düşük mutluluk oranı ise % 51,7 ile 45-54 yaş grubunda gerçekleşmiş. 2016'da ise, % 65,1 ile 18-24 yaş grubunda, en düşük mutluluk oranı ise % 58,2 ile 35-44 yaş grubunu içeriyormuş.
26 Şubat 2017 Pazar
Münih'te UNESCO Uluslararası Dünya Anadili Günü Kutlandı
UNESCO tarafından ilan edilen Uluslararası Dünya
Anadili Günü, her yıl 21 Şubat'ta kutlanıyor. Uluslararası Dünya Anadili Günü
vesilesiyle Prof. Dr. Havva Engin, Ludwig Maximilians Üniversitesi Çok Dillilik
Araştırma Merkezi ve Münih Belediyesi’nin davetlisi olarak bir sunum
gerçekleştirdi.
Prof. Dr. Havva Engin yaptığı sunumda, son
elli yılda, Almanya’ya göç sürecinde gelen insanların sayılarının artmasına,
eğitim sisteminde çok dilli çocukların öğrencilerin yarısını oluşturmasına ve
bilimsel çalışmaların anadilin başka dilleri öğrenmede önemli rol oynadığını
ortaya koymasına rağmen, eğitim sisteminde neden göçmenlerin anadillerinin
dikkate alınmadığı üzerine durdu.
Heidelberg Göç Araştırmaları ve Kültürleraşırı
Pedagoji Merkezi Direktörü Havva Engin'in tespitlerine göre, göçmen dilleri,
toplum ve eğitim politikacıları tarafından bir katma değer olarak görülmüyor.
Almanya’da sadece bir-iki eyalette göçmen dilleri mevcut eğitim sisteminde
model projeler çerçevesinde seçmeli yabancı dil olarak okutuluyor. Geriye kalan
eyaletlerde, göçmen dilleri yabancı diller portföyünde yer almıyor ve aktüel
politika bu yönde bir değişiklik istemiyor.
Havva Engin, konuşmasının sonunda, değişik
göçmen dernekleri temsilcilerine seslenerek, temel insan hakkı olan
anadillerine sahip çıkmalarını ve eğitim sistemi dahilinde okutulması için
politik gayretlerini arttırmalarını istedi.
bkz. → Vortrag an der Ludwig Maximilians Universität München - UNESCO Internationaler Tag der Muttersprache, 21.02.2017
bkz. → Vortrag an der Ludwig Maximilians Universität München - UNESCO Internationaler Tag der Muttersprache, 21.02.2017
14 Şubat 2017 Salı
İsmail Engin: Haydar
"Ah zorba, zalim, acınası, korkunç yazgı ah!" (s.106) "Görmüş geçirmişlere, yas nedir bilenlere ağlayın diyorsun. Biz hiç durmadan yas tuttuk yıllar yılı (...) Yeni bir gerekçemiz daha var şimdi ağlayıp sızlamaya. Haydi gidin ağlayın! (...)" (s. 50) "Nice ölüm töreninde hepimiz yola yola saç çözdük, kızgın küllere yüz sürdük, toza toprağa belendik. Urbalar indi omuzdan bele, boyun bağır açık, üstbaş perişan. (...) Gel Acı, şimdi, göster şimdi kendi gücünü! (...) Deniz, gök, bir baştan bir başa duyun bizi!" (s. 51)[*]
[İsmail Engin - @kanalkultur] 1960 Darbesi'nin ardından gerçekleştirilen 147'likler "tasfiye"sinde, İstanbul Üniversitesi'nin Rektörü Sıddık Sami Onar, tasfiye ile "Üniversite Çökmüştür" şeklinde açıklamada bulunmuştu... Fehmi Koru da “Üniversitelerimizin tarihi aynı zamanda tasfiyeler tarihidir” diyor...
* * *
Troya'nın son kurbanı Haydar göç etmiş dediler; Aleviler duymadı bile...
Türkiye, çorak topraklarında yetişen gerçek bir aydınını Seneca'sını kaybetmiş meğerse, Haydar Dönmez'i. "Hakk'a yürümüş", sesi onun için çıkmaz olmuş; Seneca'dan Latinceden çevirdiği Troyalı Kadınlar (Troades)'in korosu şimdi onun için de söylüyor: "Ölümden ötesi hiçlik"... (s. 67) Aleviydi; Alevilerin ondan haberi bile olmadı...
1980'lerin ortasında tanıdığım bir dostu. Latin Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı'nda asistandı. Latincenin yanı sıra İngilizce ve İtalyancayı da bilirdi. Matematik, geometri, tarih, müzik ilgi alanları içerisindeydi. Devlet Tiyatroları'nın cuma günkü oyunlarını; Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın pazar konserlerini kaçırmazdık.
Akıcı ve duru bir Türkçesi vardı. Yazdığımız metinleri beğenmez, yeniden üzerinde çalışır, tekrar tekrar kontrol ederdi. Titiz çalışırdı, anlayacağınız, titiz...
Tüm eski kitapçıları hergün istisnasız gezer, neler var ya da geldi diye bakardık, beraber.
Hukuku değerler manzumesinin ötesinde bir kurum olarak addederdi ve güvenirdi. Hukukun dışına çıkılmasını düşünemez, kabul dahi edemezdi. Başına gelenler bu nedenle geldi: Necdet Serin'in Rektörlüğü ve Muzır Kurul Başkanı ve DTCF Dekanı Rüçhan Arık döneminde, fakülte yönetim kurulunun da onayıyla, hukuka davet ettiği için üniversitesinden atılıverdi.
[İsmail Engin - @kanalkultur] 1960 Darbesi'nin ardından gerçekleştirilen 147'likler "tasfiye"sinde, İstanbul Üniversitesi'nin Rektörü Sıddık Sami Onar, tasfiye ile "Üniversite Çökmüştür" şeklinde açıklamada bulunmuştu... Fehmi Koru da “Üniversitelerimizin tarihi aynı zamanda tasfiyeler tarihidir” diyor...
* * *
Troya'nın son kurbanı Haydar göç etmiş dediler; Aleviler duymadı bile...
Türkiye, çorak topraklarında yetişen gerçek bir aydınını Seneca'sını kaybetmiş meğerse, Haydar Dönmez'i. "Hakk'a yürümüş", sesi onun için çıkmaz olmuş; Seneca'dan Latinceden çevirdiği Troyalı Kadınlar (Troades)'in korosu şimdi onun için de söylüyor: "Ölümden ötesi hiçlik"... (s. 67) Aleviydi; Alevilerin ondan haberi bile olmadı...
1980'lerin ortasında tanıdığım bir dostu. Latin Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı'nda asistandı. Latincenin yanı sıra İngilizce ve İtalyancayı da bilirdi. Matematik, geometri, tarih, müzik ilgi alanları içerisindeydi. Devlet Tiyatroları'nın cuma günkü oyunlarını; Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın pazar konserlerini kaçırmazdık.
Akıcı ve duru bir Türkçesi vardı. Yazdığımız metinleri beğenmez, yeniden üzerinde çalışır, tekrar tekrar kontrol ederdi. Titiz çalışırdı, anlayacağınız, titiz...
Tüm eski kitapçıları hergün istisnasız gezer, neler var ya da geldi diye bakardık, beraber.
Hukuku değerler manzumesinin ötesinde bir kurum olarak addederdi ve güvenirdi. Hukukun dışına çıkılmasını düşünemez, kabul dahi edemezdi. Başına gelenler bu nedenle geldi: Necdet Serin'in Rektörlüğü ve Muzır Kurul Başkanı ve DTCF Dekanı Rüçhan Arık döneminde, fakülte yönetim kurulunun da onayıyla, hukuka davet ettiği için üniversitesinden atılıverdi.
6 Şubat 2017 Pazartesi
Evaluationsergebnisse - Erster Durchgang des Kontaktstudiums Migration und Flucht
Am 27.01. und 28.01.2017 fanden die Abschlusscolloquien des ersten Durchgangs des Kontaktstudiums Migration und Flucht statt. Diese berufsbegleitende Weiterbildungsmaßnahme wird seit April 2016 an der Pädagogischen Hochschule in Verantwortung des Heidelberger Zentrums für Migrationsforschung und Transkulturelle Pädagogik (Hei-MaT) erfolgreich angeboten. Die Abschlusspräsentationen der Teilnehmenden ließen deren Vielfältigkeit der Arbeits- und Tätigkeitsfelder erkennen. Dementsprechend standen bei den Präsentationen unterschiedliche Aspekte im Zentrum.
Die Abschlussevaluation mit den Teilnehmenden zeigte auf, dass diese auf unterschiedliche Art und Weise von den Inhalten des Kontaktstudiums profitiert haben. Bei einem Teil der Teilnehmenden ermöglichte die Weiterbildungsmaßnahme die Vertiefung bestehender Fachkenntnisse; ein anderer Teil nutzte die Möglichkeit, über das eigene Tätigkeitfeld hinaus institutionelle Kontakte zu knüpfen.
An der abschließenden Fragebogenerhebung beteiligten sich 20 Teilnehmende. Die Frage, ob durch die Kursteilnahme Veränderungen des bisherigen beruflichen Arbeits- und Tätigkeitsfeldes stattfanden, beantworteten 30% der Teilnehmenden positiv. So gaben 6 Personen an, durch das Kontaktstudium eine neue berufliche Tätigkeit im Bereich <Arbeit mit Flüchtlingen> gefunden zu haben, wie beispielsweise als Integrationsbeauftragte, Ehrenamtskoordinator/in, Sprachdozent oder als Streetworker. Anderen wurden im bisherigen Tätigkeitsfeld neue Zuständigkeiten im Kontext der Fluchtmigration zugetragen.
Die Leitung des Kontaktstudiums zieht nach dem Abschluss des ersten Durchgangs eine insgesamt erfolgreiche Bilanz; sie sieht sich in ihrer Haltung bestätigt, dass eine fundierte berufsbegleitende Qualifizierung im Bereich Fluchtmigration für eine Reihe von Arbeits- und Tätigkeitsfeldern neue Chancen auf dem Arbeitsmarkt eröffnet.
Der dritte Durchgang des Kontaktstudiums startet im April 2017. Aktuell werden Anmeldungen entgegen genommen; die Nachfrage ist ungebrochen hoch.
Für Fragen bezüglich des Kontaktstudiums stehen Prof. Dr. Havva Engin (engin@ph-heidelberg.de) und Dipl. Päd. Sylvia Selke (selke@ph-heidelberg.de) gerne zur Verfügung.
Siehe: Evaluationsergebnisse - Erster Durchgang des Kontaktstudiums Migration und Flucht
Die Abschlussevaluation mit den Teilnehmenden zeigte auf, dass diese auf unterschiedliche Art und Weise von den Inhalten des Kontaktstudiums profitiert haben. Bei einem Teil der Teilnehmenden ermöglichte die Weiterbildungsmaßnahme die Vertiefung bestehender Fachkenntnisse; ein anderer Teil nutzte die Möglichkeit, über das eigene Tätigkeitfeld hinaus institutionelle Kontakte zu knüpfen.
An der abschließenden Fragebogenerhebung beteiligten sich 20 Teilnehmende. Die Frage, ob durch die Kursteilnahme Veränderungen des bisherigen beruflichen Arbeits- und Tätigkeitsfeldes stattfanden, beantworteten 30% der Teilnehmenden positiv. So gaben 6 Personen an, durch das Kontaktstudium eine neue berufliche Tätigkeit im Bereich <Arbeit mit Flüchtlingen> gefunden zu haben, wie beispielsweise als Integrationsbeauftragte, Ehrenamtskoordinator/in, Sprachdozent oder als Streetworker. Anderen wurden im bisherigen Tätigkeitsfeld neue Zuständigkeiten im Kontext der Fluchtmigration zugetragen.
Die Leitung des Kontaktstudiums zieht nach dem Abschluss des ersten Durchgangs eine insgesamt erfolgreiche Bilanz; sie sieht sich in ihrer Haltung bestätigt, dass eine fundierte berufsbegleitende Qualifizierung im Bereich Fluchtmigration für eine Reihe von Arbeits- und Tätigkeitsfeldern neue Chancen auf dem Arbeitsmarkt eröffnet.
Der dritte Durchgang des Kontaktstudiums startet im April 2017. Aktuell werden Anmeldungen entgegen genommen; die Nachfrage ist ungebrochen hoch.
Für Fragen bezüglich des Kontaktstudiums stehen Prof. Dr. Havva Engin (engin@ph-heidelberg.de) und Dipl. Päd. Sylvia Selke (selke@ph-heidelberg.de) gerne zur Verfügung.
Siehe: Evaluationsergebnisse - Erster Durchgang des Kontaktstudiums Migration und Flucht
Gastspiel des 'Theater Dialog Karlsruhe' im Hei-MaT-Zentrum stößt auf großes Interesse
@VeliAkademisiHD - Das bekannte Karlsruhe Theater „Theater Dialog“ gastierte am Sonntag, den 05.02.2017 mit dem bekannten Stück „Neyzen Tevfik“ im Hei-MaT-Zentrum in Heidelberg Neuenheim.
Im Mittelpunkt des Theaterstücks steht das Leben des Ney-Spielers Neyzen Tevfik, dessen bis heute ungebrochene Popularität auf seine Virtuosität auf dem Ney Instrument zurückgeht. Neyzen Tevfik, der mit bürgerlichem Namen Tevfik Kolaylı hieß, lebte von 1879 – 1953, erlebte damit den Untergang des Osmanischen Reiches und die Anfangsjahre der Türkischen Republik.
Bei seinen Zeitgenossen war Neyzen Tevfik für seinen starken Alkoholkonsum bekannt; darüber hinaus praktizierte er den Bektaschismus, eine besondere Form des Islam, welche sich insbesondere gegen religiöse und weltliche Obrigkeit auflehnt. Dementsprechend ist sein literarisches und poetisches Oeuvre durch Kritik und Auflehnung gegenüber den Herrschenden gekennzeichnet.
Das „Theater Diyalog Karlsruhe“, dessen Leiter Rusen Kartaloglu in der Rolle des Neyzen Tevfik eine beeindruckende Performance zeigt, hat sich zum Ziel gesetzt, durch Kunst und Theaterarbeit interkulturelle Bildung zu fördern, sowie interkulturelle Dialoge anzuregen und zu stärken.
3 Şubat 2017 Cuma
İsmail Engin: Akçaeniş Tahtacılarında Günlük Yaşamdaki Dini Davranış Kalıpları ya da Uygulamalar
[İsmail Engin - @kanalkultur] Akçaeniş Tahtacılarında günlük yaşamla ilgili belirleyebildiğimiz dini davranış kalıplarını, aşağıda yer alan sekiz genel başlık altında toplayabiliriz:
1) Suyla İlgili: Su içilmesi belirli kurallara bağlanmıştır. Buna göre, su, kutsal kabul ediliyor ve sol elle ayakta içilmiyor. Suyun, sağ elle oturarak içilmesi, genel kuraldır. Aynı zamanda, su içmeden önce, kişinin "Yezit'e lanet, Hüseyin'e rahmet" demesi gerekiyor. "Hz. Hüseyin" taraftarlarının Kerbelâ'da susuzluktan "kırılırken", "Yezitlerin sol elleriyle ve ayakta" su içtiğine inanılıyor.
2) "Eşik"le İlgili: "Eşik", kutsallık taşımaktadır ve evi kötü ruhlardan korumaktadır. Bu nedenle, eşiğe basmamak gerekiyor. Eşiğe basan kişi, o haneye kötülük etmiş sayılıyor. Eşiğin üzerinden geçen kişi, kötülüklerden arınarak eve girmiş kabul ediliyor. Türbe ve yatır ziyaretlerinde eşik, kutsallığını daha da artmış bir şekilde koruyor. Bu durumda eşik, yere diz çökerek üç kez öpülüyor ya da ona niyaz ediliyor. Eşik, ilk öpülen yerin sağı ve solu sırasıyla üç kez öpülürken ya da ona niyaz edilirken, "ya Allah, ya Muhammed, ya Ali" deniliyor. Burada Allah eşikte ilk öpülen yerdir; Muhammed ilk öpülen yerin sağ tarafı, Ali ise sol tarafıdır. Ali sol tarafta olarak kalbe daha yakındır. Türbe ve yatır ziyaretlerinden çıkarken de eşik yine üç kez öpülüyor ya da eşiğe niyaz ediliyor.
3) El Öpmeyle İlgili: El öpme, son derece önemli bir davranış kalıbıdır. Dedenin sağ eli, kaç yaşında olursa olsun, kendisinden küçük ve büyük herkes tarafından öpülmektedir. Öte yandan büyüklerin eli öpülürken, sadece elin dudakla öpülmesine dikkat ediliyor. Eli öptükten sonra alna götürmek söz konusu değildir. Bu davranış kalıbı, bir "Alevi el öpme biçimi" olarak değerlendirilmektedir. Akçaeniş Tahtacıları için, karşılaşılan kişinin Sünni olup olmadığı, el öpme tarzıyla da ölçülebilmektedir. Akçaeniş Tahtacılarına göre, Sünni bir kişi, eli dudakla öpmeden onu önce çenesine koymakta ve sonra alna götürmektedir. Keza, Akçaeniş'te elin öpülürken alna götürülmesi, ikiyüzlülük olarak kabul ediliyor.
1) Suyla İlgili: Su içilmesi belirli kurallara bağlanmıştır. Buna göre, su, kutsal kabul ediliyor ve sol elle ayakta içilmiyor. Suyun, sağ elle oturarak içilmesi, genel kuraldır. Aynı zamanda, su içmeden önce, kişinin "Yezit'e lanet, Hüseyin'e rahmet" demesi gerekiyor. "Hz. Hüseyin" taraftarlarının Kerbelâ'da susuzluktan "kırılırken", "Yezitlerin sol elleriyle ve ayakta" su içtiğine inanılıyor.
2) "Eşik"le İlgili: "Eşik", kutsallık taşımaktadır ve evi kötü ruhlardan korumaktadır. Bu nedenle, eşiğe basmamak gerekiyor. Eşiğe basan kişi, o haneye kötülük etmiş sayılıyor. Eşiğin üzerinden geçen kişi, kötülüklerden arınarak eve girmiş kabul ediliyor. Türbe ve yatır ziyaretlerinde eşik, kutsallığını daha da artmış bir şekilde koruyor. Bu durumda eşik, yere diz çökerek üç kez öpülüyor ya da ona niyaz ediliyor. Eşik, ilk öpülen yerin sağı ve solu sırasıyla üç kez öpülürken ya da ona niyaz edilirken, "ya Allah, ya Muhammed, ya Ali" deniliyor. Burada Allah eşikte ilk öpülen yerdir; Muhammed ilk öpülen yerin sağ tarafı, Ali ise sol tarafıdır. Ali sol tarafta olarak kalbe daha yakındır. Türbe ve yatır ziyaretlerinden çıkarken de eşik yine üç kez öpülüyor ya da eşiğe niyaz ediliyor.
3) El Öpmeyle İlgili: El öpme, son derece önemli bir davranış kalıbıdır. Dedenin sağ eli, kaç yaşında olursa olsun, kendisinden küçük ve büyük herkes tarafından öpülmektedir. Öte yandan büyüklerin eli öpülürken, sadece elin dudakla öpülmesine dikkat ediliyor. Eli öptükten sonra alna götürmek söz konusu değildir. Bu davranış kalıbı, bir "Alevi el öpme biçimi" olarak değerlendirilmektedir. Akçaeniş Tahtacıları için, karşılaşılan kişinin Sünni olup olmadığı, el öpme tarzıyla da ölçülebilmektedir. Akçaeniş Tahtacılarına göre, Sünni bir kişi, eli dudakla öpmeden onu önce çenesine koymakta ve sonra alna götürmektedir. Keza, Akçaeniş'te elin öpülürken alna götürülmesi, ikiyüzlülük olarak kabul ediliyor.
21 Ocak 2017 Cumartesi
Hiç-Neyzen Tevfik
Sedat Demirsoy yazıp yönettiği ve Ruşen Kartaloğlu'nun oynadığı "Hiç-Neyzen Tevfik" adlı tek kişilik tiyatro, 5 Şubat 2017 Pazar günü saat 15:00 - 17:00 arasında Hei-MaT'ta (Jahnstr. 28, 69120 Heidelberg)..
* * *
Das außergewöhnliche Leben und die Werke von dem virtuosen Ney-Spieler Neyzen Tevfik. (in deutsch-türkischer Sprache)
Seine Gedichte waren satirisch und richteten sich gegen totalitäre Regime, gegen religiöse Dogmen, gegen Ungerechtigkeit, gegen Korruption.
Die Freiheit, für die Neyzen - sogar sein Leben riskierte, wird in seinen Gedichten - zu einem Epos/Legende.
Er war ein „Niemand“-Sein Leben ein „Nichts“
Kann ein „Nichts“ eine Geschichte haben?
Es kommt auf das „Nichts“ an
Text Regie : Sedat Demirsoy
Übersetzung : Jennifer Winkhardt / Ruşen Kartaloğlu
Regieassistenz: Jennifer Winkhardt
Lichtgestaltung : Çetin Atay
Choreografie : Esin Kartaloğlu-Açıl
Schauspiel : Ruşen Kartaloğlu
* * *
Über das Stück
Tevfik Kolaylı (1879 - 1953) war ein türkischer Poet, Satiriker und Ney-Spieler, was ihm den Künstlernamen Neyzen Tevfik einbrachte.
18 Ocak 2017 Çarşamba
Ece Çayırlı: Son Yolculuk
[© Ece Çayırlı - KanalKultur] - Pasaport kontrolünden problemsiz geçince, genç kız mutlu oldu. Dikkat çekmemek için, yaşıtları gibi giyinmişti. Önünde artık tek engel vardı: Terminale gidip, Adana uçağına binmek.
Bu yolculuk için, aylardan beri gizli gizli hazırlanmıştı; yaptığından çok emindi. Chat grubundan yazıştığı kızlar, ona kutsal bir görevi (?) yerine getirdiğini defalarca yazmıştı. Ailesinin hiçbir şeyden haberi yoktu; onu en yakın arkadaşına yatılığa gittiğini sanıyorlardı.
Problemsiz kontrolden geçmenin verdiği rahatlıkla, bekleme salonuna yöneldi. Yolcuların çoğu geldiği için, oturacak pek yer kalmamıştı.. Yaşlı bir adamın yanındaki koltuğun boş olduğunu görünce, hemen gidip oturdu.
Heyecanını belli etmemek ve zamanı değerlendirmek için, sırt çantasından çıkardığı "Kültürlerin beşiği: Hatay ilinin tarihi ve güzellikleri" adlı kitabı okumaya başladı. Gideceği yeri az da olsa tanıması önemli idi.
Kitap, yaşlı adamın dikkatini çekmiş olmalı ki, kendisine dönerek:
"Yolculuk Adana'da bitmeyecek galiba? diye sordu. Şaşırsa da dikkat çekmemeliydi: "Evet amca, Antep'e gidiyorum."
"Güzel memlekettir" dedi yaşlı adam. "Oralı mısın?"
"Hayır amca, ilk defa gidiyorum. Siz oralı mısınız?"
"Ben Ankara'nın yakınlarından bir köydenim."
"Memleketini ziyaret edeceksin o zaman amca?"
Bu yolculuk için, aylardan beri gizli gizli hazırlanmıştı; yaptığından çok emindi. Chat grubundan yazıştığı kızlar, ona kutsal bir görevi (?) yerine getirdiğini defalarca yazmıştı. Ailesinin hiçbir şeyden haberi yoktu; onu en yakın arkadaşına yatılığa gittiğini sanıyorlardı.
Problemsiz kontrolden geçmenin verdiği rahatlıkla, bekleme salonuna yöneldi. Yolcuların çoğu geldiği için, oturacak pek yer kalmamıştı.. Yaşlı bir adamın yanındaki koltuğun boş olduğunu görünce, hemen gidip oturdu.
Heyecanını belli etmemek ve zamanı değerlendirmek için, sırt çantasından çıkardığı "Kültürlerin beşiği: Hatay ilinin tarihi ve güzellikleri" adlı kitabı okumaya başladı. Gideceği yeri az da olsa tanıması önemli idi.
Kitap, yaşlı adamın dikkatini çekmiş olmalı ki, kendisine dönerek:
"Yolculuk Adana'da bitmeyecek galiba? diye sordu. Şaşırsa da dikkat çekmemeliydi: "Evet amca, Antep'e gidiyorum."
"Güzel memlekettir" dedi yaşlı adam. "Oralı mısın?"
"Hayır amca, ilk defa gidiyorum. Siz oralı mısınız?"
"Ben Ankara'nın yakınlarından bir köydenim."
"Memleketini ziyaret edeceksin o zaman amca?"
17 Ocak 2017 Salı
İsmail Engin: Alevi Akademisi Kuruluşu - Gelişmesi - Konumu ve Etkinlikleri (1997 - 2007) Broşürü Hakkında
[İsmail Engin - @kanalkultur] Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) ile HAK-DER'in (Hollanda) yanı sıra "Türkiye'de faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların hemen tümü" temsilci göndererek veya yazılı beyanla Alevi Akademisi Akademisi'nin kuruluşunu onayladılar... 31 Ekim - 2 Kasım 1997'de "Hollanda'nın Heeze kasabasında yapılan Kuruluş Kurultayı'na, ABD ve Kanada'dan gelen delegeler de katıldı. Avusturya'dan bazı dernekler de Akademi'nin oluşmasını sevinçle karşıladıklarını ifade eden beyanlarda bulundular. Böylece çeşitli ülkelerden gelen 200 kadar kişi ve kuruluş temsilcilerinin ortak iradeleriyle Avrupa Alevi Akademisi kurulmuş oldu." deniyor; Mustafa Düzgün tarafından yayına hazırlandığı kaydedilen "Alevi Akademisi Kuruluşu - Gelişmesi - Konumu ve Etkinlikleri (1997 - 2007)" adlı broşürde.
Devamında şu hususlara değiniliyor:
"Kurultay uzun tartışmalardan sonra Akademi Tüzüğü'ne son şeklini vererek kabul etti. Bir bilim, eğitim ve araştırma kurumu olarak tüm varlığıyla Aleviliğe ve Alevi toplumuna bağlı kalacak, ancak yapı ve işleyişinde, kurucu kişi ve kuruluşlardan bağımsız olarak çalışmalarını sürdürecekti. 'Avrupa' adının çalışmalarımızda sorun yaratması ve Akademi çalışmalarını Avrupa ülkeleri ile sınırlandırması nedeniyle III. Kongre'den itibaren adımız Alevi Akademisi olarak değiştirildi."
Ön ve arka kapak dahil 40 sayfalık tarihi (2007?) ve basıldığı (Bremen?) yeri yayında belirtilmeyen "broşür", söz konusu Akademi'nin "Kuruluşu". "Tüzüğe Göre Konumu ve İşleyişi", "Akademi'nin Organları", "Enstitüler", "Akademi Müzik Okulu" ("Başvuru Koşulları", "Ön eleme-Sınavlar-Temel Eğitim", "Okul Ücretleri") "Akademi Bilim Kurulu" ("Kapsamı", "Çalışma Alanları", "Organları"), "Yayın Kurulu" ("Yayın Kurulu Üyeleri"), "Akademi Bülten", "Sosyal Bilimler Dergisi", "Kütüphane ve Arşiv", "Akademi Eğitim Programları" ("Temel ya da Etap Eğitimleri", "Alevi Gençliğinin Eğitim Programı", "Kadınlara Yönelik Eğitim Programı", Yönetici Yetkinleşme Eğitimi", "Dedeler Yetkinleşme Eğitiminin Kapsamı ve İçeriği" ("Yetkinleşme Eğitiminin Dayandığı Esaslar", "Yetkinleşme Ders Programı"), "Alevilik Dersleri Öğretmenlerinin Yetiştirilmesi" ("Eğitim Programı", "Uygulama Planı"), "Konferans, Panel ve Seminerler" ile "Cenaze-Defin ve Kutsal Günlerin Erkânları") hakkında bilgiler veriyor.
Broşürün "Ekler" kısmında "AABF Genel Başkanı Ali Kılıç'la Bir Söyleşi", "Avrupa Alevi Örgütlenmesini Geliştirme Prespektifleri" ve "Avrupa Alevi Akademisi Kuruluş Kongresi'ne Çağrılı Olan Kişi, Kurum, Kuruluş ve Yayın Organları" listesi yer alıyor.
Devamında şu hususlara değiniliyor:
"Kurultay uzun tartışmalardan sonra Akademi Tüzüğü'ne son şeklini vererek kabul etti. Bir bilim, eğitim ve araştırma kurumu olarak tüm varlığıyla Aleviliğe ve Alevi toplumuna bağlı kalacak, ancak yapı ve işleyişinde, kurucu kişi ve kuruluşlardan bağımsız olarak çalışmalarını sürdürecekti. 'Avrupa' adının çalışmalarımızda sorun yaratması ve Akademi çalışmalarını Avrupa ülkeleri ile sınırlandırması nedeniyle III. Kongre'den itibaren adımız Alevi Akademisi olarak değiştirildi."
Ön ve arka kapak dahil 40 sayfalık tarihi (2007?) ve basıldığı (Bremen?) yeri yayında belirtilmeyen "broşür", söz konusu Akademi'nin "Kuruluşu". "Tüzüğe Göre Konumu ve İşleyişi", "Akademi'nin Organları", "Enstitüler", "Akademi Müzik Okulu" ("Başvuru Koşulları", "Ön eleme-Sınavlar-Temel Eğitim", "Okul Ücretleri") "Akademi Bilim Kurulu" ("Kapsamı", "Çalışma Alanları", "Organları"), "Yayın Kurulu" ("Yayın Kurulu Üyeleri"), "Akademi Bülten", "Sosyal Bilimler Dergisi", "Kütüphane ve Arşiv", "Akademi Eğitim Programları" ("Temel ya da Etap Eğitimleri", "Alevi Gençliğinin Eğitim Programı", "Kadınlara Yönelik Eğitim Programı", Yönetici Yetkinleşme Eğitimi", "Dedeler Yetkinleşme Eğitiminin Kapsamı ve İçeriği" ("Yetkinleşme Eğitiminin Dayandığı Esaslar", "Yetkinleşme Ders Programı"), "Alevilik Dersleri Öğretmenlerinin Yetiştirilmesi" ("Eğitim Programı", "Uygulama Planı"), "Konferans, Panel ve Seminerler" ile "Cenaze-Defin ve Kutsal Günlerin Erkânları") hakkında bilgiler veriyor.
Broşürün "Ekler" kısmında "AABF Genel Başkanı Ali Kılıç'la Bir Söyleşi", "Avrupa Alevi Örgütlenmesini Geliştirme Prespektifleri" ve "Avrupa Alevi Akademisi Kuruluş Kongresi'ne Çağrılı Olan Kişi, Kurum, Kuruluş ve Yayın Organları" listesi yer alıyor.
12 Ocak 2017 Perşembe
Alevilikle ilgilenen dostların dikkatine: Bir rica
Değerli Dostlar,
Avrupa Alevilerinin tarihi hakkında Türkçe-Almanca iki dilli olarak yayınlayacağımız 8 ciltlik eser için yardımınıza ihtiyacımız bulunuyor: Elinde konuyla ilgili gazete küpürü / haberi, afiş, dergi, haber bülteni, broşür vb. doküman bulunan dostlar, bunları postayla iletebilir mi?
Avrupa Alevilerinin tarihi hakkında Türkçe-Almanca iki dilli olarak yayınlayacağımız 8 ciltlik eser için yardımınıza ihtiyacımız bulunuyor: Elinde konuyla ilgili gazete küpürü / haberi, afiş, dergi, haber bülteni, broşür vb. doküman bulunan dostlar, bunları postayla iletebilir mi?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)