© Yakup Karahan çizdi: Kasımpaşalı, Kelkitli, Eşrefpaşalı... |
insan ve kültüre dair... | twitter: @kanalkultur | instagram: ismailenginhd | facebook: kanalkultur
Bu Blogda Ara
30 Eylül 2015 Çarşamba
14. İstanbul Bianeli'nde Tuzlu Su: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 14. İstanbul Bienali, 5 eylül - 1 kasım 2015 tarihleri arasında Carolyn Christov-Bakargiev tarafından "Tuzlu Su: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori" başlığıyla bir dizi işbirliği içerisinde şekilleniyor.
14. İstanbul Bienali’nde, Afrika, Asya, Avustralya, Avrupa, Ortadoğu, Latin Amerika ve Kuzey Amerika'dan 80’in üzerinde katılımcının çalışmaları Boğaz’ın Avrupa ve Anadolu yakasında bulunan 30’dan fazla mekânda gezilebiliyor. Tuzlu Su, müzelerin yanı sıra tekneler, oteller, eski bankalar, otoparklar, bahçeler, okullar, dükkânlar ve özel konutlar gibi kara ve su üzerindeki geçici yerleşim alanlarına yayılıyor.
Carolyn Christov-Bakargiev 14. İstanbul Bienali’ni şöyle anlatıyor:
“Tuzlu su dünyada en sık rastlanan maddelerden biri. Vücudumuzdaki sodyum da sinir sistemimizi oluşturan en önemli içerenlerden, bir anlamda hayati önem taşıyan bir sistemi çalıştırarak insanları hayatta tutuyor. Tuzlu su aynı zamanda dijital çağın en yıpratıcı maddelerinden biri. Akıllı telefonunuzu tatlı suya düşürürseniz onu kuruttuktan sonra büyük olasılıkla tekrar çalışacaktır, fakat tuzlu suya düşerse, kimyasal değişimler telefonun bozulmasına yol açabilir. 14. İstanbul Bienali’ni ziyaret ettiğinizde tuzlu suyun üstünde epey zaman geçireceksiniz. Mekânlar arasında, özellikle de vapurlarla yapılacak seyahatlerle, ziyaretçilerin sanatı deneyimleme süreleri yavaşlayacak. Bu da çok sağlıklı, çünkü tuzlu su solunum problemleriyle pek çok başka hastalığın iyileşmesine yardımcı olduğu gibi sinirleri de yatıştırıyor.
14. İstanbul Bienali’nde, Afrika, Asya, Avustralya, Avrupa, Ortadoğu, Latin Amerika ve Kuzey Amerika'dan 80’in üzerinde katılımcının çalışmaları Boğaz’ın Avrupa ve Anadolu yakasında bulunan 30’dan fazla mekânda gezilebiliyor. Tuzlu Su, müzelerin yanı sıra tekneler, oteller, eski bankalar, otoparklar, bahçeler, okullar, dükkânlar ve özel konutlar gibi kara ve su üzerindeki geçici yerleşim alanlarına yayılıyor.
Carolyn Christov-Bakargiev 14. İstanbul Bienali’ni şöyle anlatıyor:
“Tuzlu su dünyada en sık rastlanan maddelerden biri. Vücudumuzdaki sodyum da sinir sistemimizi oluşturan en önemli içerenlerden, bir anlamda hayati önem taşıyan bir sistemi çalıştırarak insanları hayatta tutuyor. Tuzlu su aynı zamanda dijital çağın en yıpratıcı maddelerinden biri. Akıllı telefonunuzu tatlı suya düşürürseniz onu kuruttuktan sonra büyük olasılıkla tekrar çalışacaktır, fakat tuzlu suya düşerse, kimyasal değişimler telefonun bozulmasına yol açabilir. 14. İstanbul Bienali’ni ziyaret ettiğinizde tuzlu suyun üstünde epey zaman geçireceksiniz. Mekânlar arasında, özellikle de vapurlarla yapılacak seyahatlerle, ziyaretçilerin sanatı deneyimleme süreleri yavaşlayacak. Bu da çok sağlıklı, çünkü tuzlu su solunum problemleriyle pek çok başka hastalığın iyileşmesine yardımcı olduğu gibi sinirleri de yatıştırıyor.
Postmodern Zamanların Sınırının Dışına Çıkabilmek: Sınırsız | Unlimited
Hakan Esmer, tuval üzerine yağlı boya, 110 x 50 cm., 2015 |
[KanalKultur] - Yeni nesil çağdaş sanatçıların eserlerinden oluşan “Sınırsız |Unlimited” isimli karma sergi 8 - 31 ekim 2015 tarihleri arasında Summart’ta sanatseverlerle buluşuyor.
Sergide Berk Arıkan, Ercan Ayçiçek, Seyit Mehmet Buçukoğlu, Hakan Esmer, Ehsan Ganbarzadeh, Deniz Gökduman, Metin Kalkızoğlu, Semih Kaplan ve Zafer Malkoç'un eserleri bir konsept üzerinde biraraya geliyor.
29 Eylül 2015 Salı
Anadolu'da John Garstang'ın Ayak İzleri | John Garstang's Footsteps Across Anatolia
Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi, 17 eylül - 10 aralık 2015 tarihleri arasında "Anadolu'da John Garstang'ın Ayak İzleri" adlı sergiyle, ünlü arkeolog John Garstang'ın Hitit Uygarlığı'nın Anadolu'daki yerleşimi konusundaki araştırmalarını odağına alıyor.
Liverpool Üniversitesi işbirliğiyle hazırlanan ve Garstang Arkeoloji Müzesi ile Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü (BIAA) arşivlerinden derlenen fotoğraf ve tarihi belgelerin yer aldığı serginin küratörlüğünü yine Liverpool Üniversitesi'nden Arkeoloji Bölüm Başkanı Alan M. Greaves üstleniyor.
* * *
Opened on September 17, "John Garstang's Footsteps Across Anatolia" focuses on the renowned archaeologist John Garstang's research on the settlement of the Hittite Empire in Anatolia. In collaboration with the University of Liverpool the exhibition is curated by Alan M. Greaves, Interim Head of Department, Department of Archaeology, Classics and Egyptology. Photos, albums, letters, and documents were selected from the archives of the Garstang Museum of Archaeology and the British Institute at Ankara (BIAA).
Liverpool Üniversitesi işbirliğiyle hazırlanan ve Garstang Arkeoloji Müzesi ile Ankara İngiliz Arkeoloji Enstitüsü (BIAA) arşivlerinden derlenen fotoğraf ve tarihi belgelerin yer aldığı serginin küratörlüğünü yine Liverpool Üniversitesi'nden Arkeoloji Bölüm Başkanı Alan M. Greaves üstleniyor.
* * *
Opened on September 17, "John Garstang's Footsteps Across Anatolia" focuses on the renowned archaeologist John Garstang's research on the settlement of the Hittite Empire in Anatolia. In collaboration with the University of Liverpool the exhibition is curated by Alan M. Greaves, Interim Head of Department, Department of Archaeology, Classics and Egyptology. Photos, albums, letters, and documents were selected from the archives of the Garstang Museum of Archaeology and the British Institute at Ankara (BIAA).
24 Eylül 2015 Perşembe
Kurban: Kurbanın Kökenleri ve Anadolu'da Kanlı Kurban Ritüelleri
[İsmail Engin] Antropolog-Folklorist Gürbüz Erginer'in (1945 – 2009), geride bıraktıklarından önemli bir yapıt "Kurban: Kurbanın Kökenleri ve Anadolu'da Kanlı Kurban Ritüelleri".
Yazar, "Önsöz"ünde "Bu kitap, Anadolu'da etnolojik amaçla ama amatörce çekilmiş bir kanlı kurban ritüeli belgesel filminin giderek sayıca çoğalmasıyla, ilgili ritüelin kökenlerine ilişkin bilgi ve bulguların neler olduğu konusundaki araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu araştırma, insanlık tarihi kadar eski olan ve insan düşüncesinin bir ürünü olarak karşımıza çıkan doğaüstü tasarımlar için çeşitli amaçlarla kan akıtma ritüelleri olarak adlandırabileceğimiz kurban olgusunun, genelde din dışı bir yaklaşımla kökenlerini ortaya koymaya ve bu olgunun günümüz Anadolu'sundaki durumunu saptamaya çalışmaktadır." diyor...
Eser, "Kurban Kavramı ve Kurbanın Tanımları Kurban Kavramı ve Kurbanın Tanımları", "Kurbana Değgin Tinsel Kültürün İlk Belgeleri Kurbana Değgin Tinsel Kültürün İlk Belgeleri", "Üç Kutsal Kitapta Kurban Konusu Uç Kutsal Kitapta Kurban Konusu", "Eski Türk Boylarında Kurban Eski Türk Boylarında Kurban", "Günümüz Anadolu'sunda Kanlı Kurban Ritüelleri Konuyla İlgili Ön Çalışma", "Uşak'ta Kurban Bayramı", "Çapar Köyünde Adak Kurbanı", "Hacı Bektaş Veli'yi Anma Törenlerinde Adak Kurbanları", "Anadolu'da Yağmur Duası ve Kurban" ile "Sonsöz" başlıklı on bölümden oluşuyor.
Yazar, "Önsöz"ünde "Bu kitap, Anadolu'da etnolojik amaçla ama amatörce çekilmiş bir kanlı kurban ritüeli belgesel filminin giderek sayıca çoğalmasıyla, ilgili ritüelin kökenlerine ilişkin bilgi ve bulguların neler olduğu konusundaki araştırmalar sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu araştırma, insanlık tarihi kadar eski olan ve insan düşüncesinin bir ürünü olarak karşımıza çıkan doğaüstü tasarımlar için çeşitli amaçlarla kan akıtma ritüelleri olarak adlandırabileceğimiz kurban olgusunun, genelde din dışı bir yaklaşımla kökenlerini ortaya koymaya ve bu olgunun günümüz Anadolu'sundaki durumunu saptamaya çalışmaktadır." diyor...
Eser, "Kurban Kavramı ve Kurbanın Tanımları Kurban Kavramı ve Kurbanın Tanımları", "Kurbana Değgin Tinsel Kültürün İlk Belgeleri Kurbana Değgin Tinsel Kültürün İlk Belgeleri", "Üç Kutsal Kitapta Kurban Konusu Uç Kutsal Kitapta Kurban Konusu", "Eski Türk Boylarında Kurban Eski Türk Boylarında Kurban", "Günümüz Anadolu'sunda Kanlı Kurban Ritüelleri Konuyla İlgili Ön Çalışma", "Uşak'ta Kurban Bayramı", "Çapar Köyünde Adak Kurbanı", "Hacı Bektaş Veli'yi Anma Törenlerinde Adak Kurbanları", "Anadolu'da Yağmur Duası ve Kurban" ile "Sonsöz" başlıklı on bölümden oluşuyor.
20 Eylül 2015 Pazar
Osmanlı Devlet ve Toplum Hayatında Mevlevilik
Osmanlı Devleti için 19. yüzyıl, ekonomik, sosyal, siyasi ve askeri alanda olduğu kadar dini-tasavvufi hayat alanında da önemli değişmelerin yaşandığı bir yüzyıl oldu.
Özellikle 1826’da yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra Bektaşiliğin yasaklanması tasavvufi hayatta meydana gelen önemli gelişmelerdendi.
19. yüzyılın başlarında Osmanlı tahtında bulunan III. Selim’in Mevlevi müntesibi olması, II. Mahmud’un ise yine mevlevihaneleri ziyaret ederek Mevlevi şeyhleri ile iyi ilişkiler içinde bulunması Mevlevilik için devlet katında önemli bir avantaj oluşturmuştu.
Dönemin Galata Mevlevihanesi şeyhi ve divan edebiyatının önemli isimlerinden Şeyh Galib’in III. Selim’in Nizam-ı Cedit adı altında uygulamaya koymak istediği yenilik hareketlerini destekleyen şiirler kaleme almasında gerçekleştirilmek istenen yeniliklerin önemini kavraması kadar III. Selim’in Mevlevi müntesibi olması da etkili olmuştu.
Ancak aynı desteğin Konya Mevlana Dergâhı Şeyhi Hacı Mehmed Çelebi tarafından verildiğini söylemek zordur.
Hacı Mehmed Çelebi’nin Nizam-ı Cedit’e muhalif olma sebeplerinin en önemlileri ise İstanbul’dan uzak olması kadar getirilen yeni vergilerdir. Zira mevlevihane şeyhleri bulundukları illerde devlet görevlileri ve toplum nazarında önemli bir konumda yer aldıkları için yeni vergilerin konulması ya da yerel yöneticilerin adaletsizliklerinden duyulan rahatsızlıklarda zaman zaman halkın başvurduğu isimler olmuşlardır.
Özellikle 1826’da yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra Bektaşiliğin yasaklanması tasavvufi hayatta meydana gelen önemli gelişmelerdendi.
19. yüzyılın başlarında Osmanlı tahtında bulunan III. Selim’in Mevlevi müntesibi olması, II. Mahmud’un ise yine mevlevihaneleri ziyaret ederek Mevlevi şeyhleri ile iyi ilişkiler içinde bulunması Mevlevilik için devlet katında önemli bir avantaj oluşturmuştu.
Dönemin Galata Mevlevihanesi şeyhi ve divan edebiyatının önemli isimlerinden Şeyh Galib’in III. Selim’in Nizam-ı Cedit adı altında uygulamaya koymak istediği yenilik hareketlerini destekleyen şiirler kaleme almasında gerçekleştirilmek istenen yeniliklerin önemini kavraması kadar III. Selim’in Mevlevi müntesibi olması da etkili olmuştu.
Ancak aynı desteğin Konya Mevlana Dergâhı Şeyhi Hacı Mehmed Çelebi tarafından verildiğini söylemek zordur.
Hacı Mehmed Çelebi’nin Nizam-ı Cedit’e muhalif olma sebeplerinin en önemlileri ise İstanbul’dan uzak olması kadar getirilen yeni vergilerdir. Zira mevlevihane şeyhleri bulundukları illerde devlet görevlileri ve toplum nazarında önemli bir konumda yer aldıkları için yeni vergilerin konulması ya da yerel yöneticilerin adaletsizliklerinden duyulan rahatsızlıklarda zaman zaman halkın başvurduğu isimler olmuşlardır.
18 Eylül 2015 Cuma
Sultan Abdülmecid ve Dönemi 1823-1861
Osmanlı Devleti'nin batıya açılan kapısı Tanzimat’ın mimarlarından olan otuz birinci Osmanlı padişahı Sultan Abdülmecid’in hayatı ve dönemindeki gelişmeler, Sultan Abdülmecid ve Dönemi 1823-1861 adlı eserde, alanında uzman yazarların kaleminden anlatılıyor.
TBMM Genel Sekreterliği (Milli Saraylar) tarafından 18-19 Kasım 2011 tarihleri arasında yapılan, “Vefatının 150. Yılında Sultan Abdülmecid ve Dönemi (1823-1861)” adlı uluslararası sempozyumdaki tebliğlerden yola çıkılarak hazırlanan eser, Abdülmecid’in kişiliği ve hayır eserlerinin yanı sıra, padişahlık yıllarında hukuk, eğitim, maliye, politika, idari teşkilat, sanat, mimari ve edebiyat alanlarındaki gelişmeleri ayrıntılı olarak inceliyor.
Son dört Osmanlı Padişahının da babası olan Abdülmecid Han, Fatih’ten beri dört asır boyunca kullanılan Topkapı Sarayı’nı terk edip, Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırarak, değişimi saraydan başlattı. Abdülmecid döneminde ilk banka, ilk kâğıt para, ilk telgraf, ilk tren, ilk vapur işletmesi (Şirket-i Hayriye), Batı üslûbunda ilk saray (Dolmabahçe), ilk opera, ilk tiyatro, ilk balo, ilk devlet yıllığı, ilk yurt gezisi gibi ilklerin yanında, ilk dış borçlanma, ilk ekonomik kriz, ilk toplu protestolar gibi ilkler de yaşandı.
Eser, başta Milli Sarayların arşivi olmak üzere birçok arşivden temin edilen görsellerle desteklenerek, kaynak kitap olma niteliğine kavuşuyor.
"Vefatının 150. Yılında Sultan Abdülmecid ve Dönemi (1823-1861)" adlı uluslararası sempozyumda "Sultan Abdülmecid", "Bezmialem Valide Sultan", "Sened-i İttifakdan Kanun-ı Esasiye Tanzimat Dönemi", "Usul-i Atika'dan Usul-i Cedide'ye", "Darülfünun", "Tanzimat", "Asâkir-i Mansureden Asâkir-i Nizamiyeye", "Kuleli Vakası (1859)", "Devr-i Mecidî", Hatt", "Sultan Abdülmecid Devri Şeyhülislamları ve Yenileşme"... gibi konular tartışılmıştı.
TBMM Genel Sekreterliği (Milli Saraylar) tarafından 18-19 Kasım 2011 tarihleri arasında yapılan, “Vefatının 150. Yılında Sultan Abdülmecid ve Dönemi (1823-1861)” adlı uluslararası sempozyumdaki tebliğlerden yola çıkılarak hazırlanan eser, Abdülmecid’in kişiliği ve hayır eserlerinin yanı sıra, padişahlık yıllarında hukuk, eğitim, maliye, politika, idari teşkilat, sanat, mimari ve edebiyat alanlarındaki gelişmeleri ayrıntılı olarak inceliyor.
Son dört Osmanlı Padişahının da babası olan Abdülmecid Han, Fatih’ten beri dört asır boyunca kullanılan Topkapı Sarayı’nı terk edip, Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırarak, değişimi saraydan başlattı. Abdülmecid döneminde ilk banka, ilk kâğıt para, ilk telgraf, ilk tren, ilk vapur işletmesi (Şirket-i Hayriye), Batı üslûbunda ilk saray (Dolmabahçe), ilk opera, ilk tiyatro, ilk balo, ilk devlet yıllığı, ilk yurt gezisi gibi ilklerin yanında, ilk dış borçlanma, ilk ekonomik kriz, ilk toplu protestolar gibi ilkler de yaşandı.
Eser, başta Milli Sarayların arşivi olmak üzere birçok arşivden temin edilen görsellerle desteklenerek, kaynak kitap olma niteliğine kavuşuyor.
"Vefatının 150. Yılında Sultan Abdülmecid ve Dönemi (1823-1861)" adlı uluslararası sempozyumda "Sultan Abdülmecid", "Bezmialem Valide Sultan", "Sened-i İttifakdan Kanun-ı Esasiye Tanzimat Dönemi", "Usul-i Atika'dan Usul-i Cedide'ye", "Darülfünun", "Tanzimat", "Asâkir-i Mansureden Asâkir-i Nizamiyeye", "Kuleli Vakası (1859)", "Devr-i Mecidî", Hatt", "Sultan Abdülmecid Devri Şeyhülislamları ve Yenileşme"... gibi konular tartışılmıştı.
Romanlar, Sınırlar ve Göç(ebelik)
Toplumsal Tarih ağustos 2015'te yayınlanan 260. sayısında “Romanlar, Sınırlar ve Göç(ebelik)” başlıklı dosyayı kapağa taşıyor. Editörlüğünü Pelin Tünaydın’ın yaptığı dosya, Kuzey ülkelerinde ve Türkiye’de ırkçı kalıp yargılarla hazırlanan yasaların mantığına ve bunlara bağlı olarak göçebe Romanların çektiği sıkıntılara odaklanıyor.
Dosya yazarlarından Ilsen About “Yabancı Uyruklu Göçebeler: Batı Avrupa’nın İki Savaş Arası Sınır Rejiminde Roman Aileler” başlıklı yazısında, iki dünya savaşı arasındaki dönemde Batı Avrupa’ya hâkim olan “Çingene karşıtı” politikaları inceliyor. Ludwig Wiklander 1840-60 arasında Romanya’da serfliğin ve köleliğin ilga edilmesiyle serbest kalan Roman nüfusun İskandinav ülkelerine göçünde yaşanan sorunları ele alıyor.
Pelin Tünaydın da “Irkçılık ile Antikomünizm Arasında: 1950-1951 Bulgaristan Göçü ve Romanlar” başlıklı yazısında, II. Dünya Savaşı sonrasında Bulgaristan’ın kendi vatandaşı olup Türkçe konuşan insanların yanında, anadilleri Türkçe olmayan 1000 kişilik bir Roman grubunu da Türkiye’ye göçe zorlaması ve sonra Türkiye’nin bu grubun geri göndermesi üzerinde duruyor.
Murat Koraltürk’ün “Hisar Vapuru Faciası ve Kabotajı Yeniden Düşünmek” başlıklı yazısı Zonguldak’tan İstanbul’a kömür taşıyan yaşlı Hisar gemisinin Eşek Adası önlerinde batmasını ve 22 denizcinin 22 Aralık 1937 günü hayatını kaybetmesini konu ediyor. Zafer Toprak “Mayakovski’nin İntiharı ve Nâzım Hikmet” başlıklı yazısında ünlü şair Vladimir Mayakovski’nin 14 Nisan 1930 günü silahını kalbine dayayıp intihar etmesini, bu intiharın yankılarını ve Nâzım Hikmet üzerinde yarattığı etkiyi ele alıyor.
Dosya yazarlarından Ilsen About “Yabancı Uyruklu Göçebeler: Batı Avrupa’nın İki Savaş Arası Sınır Rejiminde Roman Aileler” başlıklı yazısında, iki dünya savaşı arasındaki dönemde Batı Avrupa’ya hâkim olan “Çingene karşıtı” politikaları inceliyor. Ludwig Wiklander 1840-60 arasında Romanya’da serfliğin ve köleliğin ilga edilmesiyle serbest kalan Roman nüfusun İskandinav ülkelerine göçünde yaşanan sorunları ele alıyor.
Pelin Tünaydın da “Irkçılık ile Antikomünizm Arasında: 1950-1951 Bulgaristan Göçü ve Romanlar” başlıklı yazısında, II. Dünya Savaşı sonrasında Bulgaristan’ın kendi vatandaşı olup Türkçe konuşan insanların yanında, anadilleri Türkçe olmayan 1000 kişilik bir Roman grubunu da Türkiye’ye göçe zorlaması ve sonra Türkiye’nin bu grubun geri göndermesi üzerinde duruyor.
Murat Koraltürk’ün “Hisar Vapuru Faciası ve Kabotajı Yeniden Düşünmek” başlıklı yazısı Zonguldak’tan İstanbul’a kömür taşıyan yaşlı Hisar gemisinin Eşek Adası önlerinde batmasını ve 22 denizcinin 22 Aralık 1937 günü hayatını kaybetmesini konu ediyor. Zafer Toprak “Mayakovski’nin İntiharı ve Nâzım Hikmet” başlıklı yazısında ünlü şair Vladimir Mayakovski’nin 14 Nisan 1930 günü silahını kalbine dayayıp intihar etmesini, bu intiharın yankılarını ve Nâzım Hikmet üzerinde yarattığı etkiyi ele alıyor.
17 Eylül 2015 Perşembe
Nuri İyem 100 Yaşında / Portre
Nuri İyem - duralit üzerine yağlıboya, 26 x 20 cm., 1980'li yıllar Ömer İyem Koleksiyonu |
“Nuri İyem 100 Yaşında / Portre” sergisi, büyük usta için bugüne kadar düzenlenen sergiler arasında; Nuri İyem’in 68 yıllık sanat yaşamında ürettiği, farklı dönemlerini yansıtan ikonlaşmış portrelerinin yanı sıra, daha önce sergilenmemiş eserleri ve atölyesinden tamamlanmamış resimlerini de içeren en kapsamlı sergi.
Nuri İyem’in portreleri kadar, bir sanatçı olarak öznel portresini de tanıtmak amacıyla, sergide yer alan Nuri İyem’in kişisel atölyesinin canlandırması, ustanın kişisel eşyaları, kendi arşivinden belgeler, mektuplar, şahsi notlar ile sanatçının iç dünyasını görünür kılan bir arşiv-sergi niteliği taşıyor.
Sergi, Türkiye resim sanatında portre konusunun gelişim süreçlerini, Nuri İyem’in portre geleneğindeki yerini, sanatçı özne ile toplumsal benliği yüzleştirerek değerlendiriyor. Bu anlamda Nuri İyem’in, bir sanatçı olarak portresi, Türkiye sanatının modernleşme sorunlarının yansımasıdır.
16 Eylül 2015 Çarşamba
Mürvet Zehra Güzelsoy - Resim, Seramik, Özgün Baskı Sergisi
Mürvet Zehra Güzelsoy - Portre, tuval üzerine karışık teknik, 62 x 45 cm., 1988 |
Çok yönlü sanat çalışmaları yapan Mürvet Zehra Güzelsoy, seramik sanatının yanısıra değişik baskı teknikleriyle bir çok eser üretti.
Kendine has bir uslubu olan sanatçı; yağlı boya ve diğer malzemelerle geliştirdiği karışık teknik resimleriyle biliniyor.
Mürvet Zehra Güzelsoy
1931'de İstanbul'da doğdu. 1972 - 1980 tarihleri arasında İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi Prof. Devrim Erbil Atölyesi'nde resim - seramik ve özgünbaskı öğrenimini tamamladı.
Stockholm, Roma, Barcelona, İskenderiye, Kahire, Londra, Paris,Viyana, Münih, Nice, Hamburg, Atina,Venedik müze ve galerilerinde incelemelerde bulundu. Ressamlar Derneği ve Türkiye Tabiatını Koruma Derneği üyesi. Çalışmalarını halen İstanbul’da sürdürüyor.
İzzet Keribar ile Millennium
© İzzet Keribar - Ayasofya |
Türkiye’nin en önemli fotoğraf sanatçılarından olan ve fotoğraf serüveninde 60’ıncı yılını doldurmaya hazırlanan İzzet Keribar’ın son projesi ‘Millennium’, Galeri Işık Teşvikiye’de..
İstanbul’un en önemli sanat merkezlerinden biri olan Galeri Işık, Türkiye’nin görsel arşivinde önemli bir yere sahip olan büyük fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar’a ev sahipliği yapıyor. Keribar’ın “Millennium” adını verdiği son projesi, 18 eylül – 11 ekim 2015 tarihleri arasında Galeri Işık’ta sergileniyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)