Seyyid Mahmud Hayrani'nin kişiliğinin gizemli olup olmadığı bugün bile tartışılmaktadır. Günümüzde Akşehir'de türbesi bulunan ve döneminin Akşehir Kadısı olan Seyyid Mahmud Hayrani, kimi zaman sandukasında bulunan beyitler vasıtasıyla ya da kimi Mevlevi kaynaklarında ve özellikle Menakıb-ül Arifin'de Mevlevi, kimi zaman Nakşibendi ve devamında türbesinin haziresinde bulunan "Er-Rıfai" ünvanlı mezar taşları ve sarığa bağlı örülü saçlar nedeniyle Rıfai, olarak nitelendirilir. Açarsak: Ahi bin Seyyidi Hasan tarafından Farsça olarak kaleme alınan H. 840 tarihli bir Rıfai Tarikatnamesi'nde, Mahmud Hayrani'nin adı geçtiği gibi, Rıfailikte yaygın olan saçlarını örüp sarığa bağlama geleneğinin ondan kaldığı kaydedilir. Bununla birlikte Mahmud Hayrani'nin torunu kabul edilen Seyyid Ali de Rıfailikle ilişkilendirilir...
Bununla birlikte, Hacı Bektaş Velâyetnâmesi'nde, birlikte hareket ettiği Mevlevi dervişleri nedeniyle Mevlevi olduğu düşündürülen Hayrani, Doğu Anadolu Aleviliğinin önemli şahsiyetlerinden biridir.
* * *
Genelde sözel geleneğe yönelmiş Alevilik araştırmalarında, "havanda su dövülürken", hasbelkader bile, (varsayılan "sır"rı parçalayan) "somut" kültür ve inanç ürünleri bilinmiyor veya ihmal edilmiş görünmektedir:
Örneğin, Beytekinler'den Erbil Atabeyi Muzaffer el-Din Gökböri adına 1200 yılında Erbil'de darb edilen sikke üzerinde aslana binmiş bir figür görülmektedir. Yine, İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde bulunan, Nasreddin Artuk Aslan adına 1209 yılında Diyarbakır'da darb edilmiş bir Artuklu sikkesinde yer alan, yılan / ejder kuyruklu bir aslana binen figür, bu meyanda önemlidir. Aynı müzede bulunan ve Nasreddin Mahmud Aslan adına Hasankeyf'te darb edilmiş 1218 tarihli bir başka Artuklu sikkesinde, aslana binmiş bir figürün elinde hançer / kılıç ya da benzer bir obje görülmektedir. Benzer bir diğer sikke ise, Malatya Müzesi'nde bulunan ve Artuklu Dönemi'ne tarihlendirilen eserdir. Bu sikkede, diğer örneklerde olduğu gibi aslana binmiş bir figür görülürken; her üç Artuklu ve Beytekin sikkesindeki aslan üzerinde yer alan figürün elinde, bir nesne tuttuğu izlenimi bulunmaktadır. Ancak, tuttuğu varsayılan bu nesnenin bir kılıç mı, bir asa mı, bir yılan mı yoksa başka bir nesne mi olduğu, net olarak belli değildir. Genellikle Artuklu sikkelerinde görülen bu tür motiflerle ilgili olarak, kimi zaman Yunan ve Roma mitolojisinin tanrılarından, leopar üzerindeki Dionysos ile ilişkilendirilip, Antik Anadolu kültürü ile bağlantı kurulurken; kimi zaman ve yoğunlukla astrolojik anlamlar yüklenip Mars gezegeni ve "Koç Burcu" ile ilişkilendirilir.
13. yüzyıl Selçuklu sanatında hemen her alanda aslan figürlerine rastlamak olası iken, Paris'teki Nationale Bibliotheque'de bulunan "Metaliül Saade" adlı kitapta yer alan "Esed (Aslan) Burcu" tasvirinde, aslan üzerinde bir binici yer almaktadır. Daha çok "Şir-i Hurşid" motifi ile ilişkilendirilerek gücün sembolü olarak değerlendirilen bu resmin aksine, dönemin özellikle sikkelerinde ve mimari plastik eserlerinde yer alan Şir-i Hurşid motifinde, tek ya da çift aslan üzerinde bir güneş motifi görülür. Aynı kütüphanede bulunan, 1288 tarihli "Kitab-ı dakaik al-hakaik" adlı minyatürlü yazmada yer alan bir minyatürde, sultan ya da melik olabileceği düşünülen bir figürün, elinde bir yılan ve taç tutmuş şekilde aslana binerken tasvir edilir...
Keza, evkaf kayıtlarında; Konya ili, Akşehir ilçesindeki Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi'nde üç sanduka ile üç tabutun bulunduğu bilinmektedir. Bu tabutlardan 1911 yılında Türkiye dışına çakarılan biri, bugün Kopenhag'da / København'da The David Collection / Davids Samling'de bulunmaktadır. 1911 yılında Akşehir Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi'nden Çinili Köşk'e getirilen sandukalar ile iki adet tabut da, İstanbul'da bulunan Türk ve İslam Eserleri Müzesi'ndedir ve 1915 yılında bu müzeye getirilmiştir.
Devamı için bkz. → İsmail Engin: Seyyid Mahmud Hayrani Türbesi'nden Sandukalar Üzerine
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder