Bu Blogda Ara

14 Ekim 2013 Pazartesi

Aygen Erdentuğ: Kültür Biliminin (Kültürel Antropolojinin) İnceleme Alanı

Doç. Dr. Aygen Erdentuğ
[© Aygen Erdentuğ] - Son çalışmalarda, ülkemizde "insan bilimi" olarak da tanıtılmaya çalışılan "antropolojinin amacı, canlıların sınıflandırılmasında Homo sapiens terimini alan insan türünün çeşitli yönleriyle ve özellikleriyle incelenmesidir (Plog ve Bates, 1980: 5). Şüphesiz insanı inceleyen tek bilim dalı antropoloji değildir, insanı ve insan hayatını konu edinen sosyoloji, psikoloji, tarih, ekonomi, vb. gibi sosyal ve beşerî bilimler de bulunmaktadır. Ama antropoloji, insanı, bu bilimlerden farklı bir şekilde, genelde iki yaklaşımla ele almaktadır. Bunlardan biri, "biyolojik", diğeri de "kültürel" yaklaşımdır.

Biyolojik yaklaşımda, insan türünün evriminin incelenmesi yanı sıra insanın, bugünkü haliyle (yani Homo sapiens sapiens olarak), bir fizikî organizma şeklinde ele alınması söz konusudur. Ayrıca, bu yaklaşımda insan toplulukları arasındaki fizikî farklılıkların, sebepleriyle birlikte ortaya konulmasına da çaba gösterilmektedir (Hoijer ve Beals, 1956: 6-12; Barnouw, 1978: 3-5). İnsanı bu yaklaşımla ele alan antropoloji alt disiplinleri "paleoantropoloji" ile "fizik antropoloji"dir.

İkinci yaklaşımda ise insanoğlunun, onu diğer canlı türlerden ayıran ve yegâne kılan, "kültür yaratıcı varlık" özelliği (Herskovits, 1955: 111-112) ele alınmaktadır. Bu yaklaşımı benimseyen "kültürel antropoloji" ya da "kültür bilimi" ise, çağımızın bütün insan topluluklarının kültürlerini inceleyerek insan kültürüne ait birtakım kalıpları meydana çıkartma çabasındadır (Plog ve Bates, 1980: 5).

Kültür biliminin zaman içindeki gelişmesine baktığımızda, bunun, Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa'da, özellikle bir bilim olarak ortaya çıktığı İngiltere'de, farklı yönlerde ve adlar altında gelişmiş olduğunu görmekteyiz (Epstein, 1967: xiv-xvii). Kültür bilimi, A.B.D. ve Avrupa'da "etnografya" ve "etnoloji" adları altında daha fazla farklılaşma ve uzmanlaşma imkânı bulmuştur. (Barnouw, 1978 : 5). Oysa, İngiltere'deki kültür bilimi çalışmaları, bu bilimin bu ülkedeki öncülerinden olan A. Radcliffe-Brown'un da etkisiyle, "sosyal antropoloji" adı altında gelişmiştir (I. Lewis, 1976: 55-59). Ülkemizde ise, kültür biliminin gelişme imkânı bulan alt disiplinleri, önce folklor ve etnoloji, daha sonraları ise sosyal antropoloji olmuştur (Acıpayamlı, 1973; N. Erdentuğ, 1982; Magnarella ve Türkdoğan, 1976).

Saran'ın işaret ettiği, sosyal antropoloji'nin ne olduğu ve hangi konuları kapsadığı hususu tartışmalıdır. Bunda, antropolojinin süratli bir gelişme göstermesinin ve çeşitli sosyal ve beşerî bilim dalları ile sıkı bir bilgi alışverişinde bulunmak zorunda oluşunun önemli bir rolü vardır (Saran, 1984: 3-10). Bununla beraber, sosyal antropolojinin toplumun sosyal yapısını, sosyal ilişkiler kalıplarını ve değişmeyi incelediğini söylemek mümkündür. Bozkurt Güvenç konuyu daha da açarak, sosyal/kültürel antropolojinin incelediği konuları şöyle sıralamaktadır: Aile, akrabalık, evlilik ve soy-sop ilişkileri; kültür ve kültür-kişilik; değiş-tokuş, alış-veriş yönetim ve denetim sistemleri; yerleşme tipleri ve ulaşım-iletişim ilişkileri; din ve hayatın çeşitli aşamalarına ilişkin törenler; ırka, cinsiyete, yaşa, soy-sopa, meslek ve sanata göre gruplaşmalar (Güvenç, 1982: 129). Kısaca, bu disiplinin inceleme alanının "batı toplumlarıyla sınırlı olmaması, maddî kültür haricinde kültürün bütün yönlerinin analizini yapması ve kültürün değişmesiyle birlikte ortaya çıkan problemleri ele alması bakımından sosyolojiden farklı bir ilgi alanı olduğu görülmektedir (Barnouw, 1978: 8-9; Mead, 1955: 13-16; Foster, 1962: 4-7). Ama, sosyal antropolojinin ilgi alanının ilk "kemikleştiği" dönemlerde bu bilim dalını, sosyoloji ile özdeşleştirmeye çalışanlar olmuştur (Herskovits, 1955: 8). Hattâ, bu konuda o kadar ileri gidilmiştir ki bu alana "ilkel toplulukların sosyolojisi" (Redfield, 1956: 78) bile diyenler olmuştur. Sosyal antropolojinin ilk dönemleri için geçerli olabilecek bu ifade artık geçmişte kalmıştır. Bugün sosyal antropoloji, kültür biliminin bir alt disiplini olarak kabul görmektedir (Barnouw, 1978: 8). Zira, sosyal antropolojide, bir toplumdaki ya da bir insan grubundaki "sosyal ilişkiler ve değişme"nin araştırılmasında, toplum ile kültürün iç içe olması sebebiyle, o toplumun sosyal yapısı ile birlikte kültür yapısının da dikkate alınması gerekmektedir. Şöyle ki, kültürle ilgili çalışmaların başlangıcında, sosyal unsurun öneminin benimsenmesiyle, insanoğlunun "kültür"e sahip olmasını açıklayıcı faktörler arasına onun sosyal bir yaratık olma özelliği de katılmıştır. G. Murdock, "Kültür Bilimi" (The Science of Culture) adlı makalesinde bu faktörlerin alışkanlık yaratıcı kapasitesi, zekâ, dil ve sosyal hayat olmak üzere dört tane olduğuna dikkati çekmiştir. Murdock, ayrıca bunları dört ayaklı bir tabureye benzeterek, bunlardan hiç birinin tek başına bir kültürün şekillenmesini açıklıyamayacağını da ifade etmiştir (Murdock, 1932: 215). Bu ilmî gerçeğe göre, sosyal antropolojinin kültür bilim ile özdeşleştirilmesi son derece tabiidir. Nitekim, son yıllardaki yayınlarda "sosyo-kültürel özellikler", "sosyo-kültürel unsurlar" ya da "sosyo-kültürel yapı" gibi ifadelere sık sık rastlanması da bu gerçeğin bir yansımasıdır.

Antropolojik çalışmaların muhtevaları, bu bilim dalının ilgi alanının zamanla çeşitlilik göstererek genişlediğini ortaya koymaktadır. XX. yüzyılın başlarında sadece dünyanın uzak köşelerindeki ilkeller incelenmekteyken, 1940'lı yıllardan bu yana, kalkınmakta olan milletlerin köy toplulukları da inceleme konusu olmuştur (Fox, 1977: 2). özellikle W. Lloyd Warner'in, 1939'da bütün toplumların antropolojinin ilgi alanı içinde olduğunu belirterek (Arensberg, 1937: viii), bu görüşünü "en ilkel" ve "en uygar" toplumları inceleyerek pekiştirmesi, bugün, Amerikan antropolojisinin insanla ilgili hemen hemen her şeyi incelemesine yol açmıştır (Redfield, 1956: 10). Oysa, İngiliz antropolojisinin ileri gelen kişilerinden biri olan Evans-Pritchard, 1951'de, antropolojinin ilke olarak bütün insan topluluklarını incelediğini, ama, özellikle ilkelleri konu edinen bir sosyal bilim dalı olduğunu ileri sürmekteydi (Evans-Pritchard, 1951: 10-11). Buna karşılık, bu ekolün "temel taşı" sayılan Radcliffe-Brown, 1923'de antropolojinin ilgi alanı uygar olmayan topluluklarla sınırlandırırken (Radcliffe-Brown, 1923: 143), 1944'de bu alanı bütün insan topluluklarını kapsayacak bir şekilde genişletiyordu (Raddiffe-Brown, 1944). Bununla beraber, kent yerleşmelerinin antropologların inceledikleri insan grupları arasına yaygın bir şekilde katılması ancak yakın bir tarihte gerçekleşmiştir (Fox, 1972: 2).

İlkellerin uzun bir süre antropologlar için bir laboratuvar yerine geçtiği bir gerçektir (Redfield, 1956: 78). Bu bakımdan, günümüzün topluluklarını konu edinen antropologların, ilkelleri incelemeden kalan bir alışkanlık ve eğilimle, bu tür yerleşmelerde yoksulluğun kol gezdiği dış mahallelerde, ghetto'larda ya da gecekondu benzeri yerlerde (shanty town districts) oturan göçmenler ve yoksullar gibi azınlık grupları incelemeyi tercih etmelerini yadırgamamak gerekmektedir. Bu grupların, düşük ekonomik düzey yanı sıra ırk ve etnik köken açısından bulundukları kente ters düşmeleri, bu tercihte önemli bir rol oynamaktadır.

Bu tür nüfus kesimlerinin, ya da antropolojik deyişle, "alt kültür"lerin, kentteki yaygın değerler sisteminden farklı bir kültür, yani "yoksulluk kültürü"[1], sergiledikleri de genellikle bu insanları incelemede dile getirilen gerekçeler arasındadır (O. Lewis, 1961; Türkdoğan, 1977). Bu tür çalışmaların, araştırmanın yapıldığı kentte yerleşmiş olanların tümü hakkında fazla bir şey vermediğini ileri sürenler de yok değildir. Bu görüşte olanlar, bu tür araştırmaların bulgularının, karşılaştırmalı kültür incelemeleri (cross-cultural studies) açısından geçerliliklerinin tartışma götürebileceğini ifade etmektedirler (Fox, 1977: 6),

İlkel kültürlerin "kendi başına yeterli bütünleşmiş bir bütün" (self-contained integrated whole) (Redfield, 1956 : 4) olarak ele alınmaya başlanması XIX. yüzyıla rastlamaktadır. Bu konuda öncüler, antropoloji biliminin ortaya çıkışından çok önce var olan misyonerlerdi. Lewis H. Morgan'ın Irokua (Iroquois) yerlileri[2] hakkındaki çalışması (Morgan, 1857) ile antropologlara ilmî çalışmaların yolu açılmıştır. 1888'de ise Franz Boas'ın Eskimo'lar hakkındaki ilk ilmî çalışmasını görüyoruz (Boas, 1888). Bu eserde kültürün "parça"larının bütünü nasıl yarattığının analizine fazla bir yer verilmemekle birlikte, belirli bir topluluğa has bir hayat tarzı anlatılmıştır. Yine Boas'ın başkanlığında XX. yüzyıla geçerken, bazı Kuzey Amerika yerlileri ve Sibirya topluluklarında yapılan incelemeleri, Radcliffe-Brown ve Malinowski'nin 1920'li yılların başındaki çalışmaları takip etmektedir (Radcliffe-Brown, 1922; Malinowski, 1932). Bu iki bilim adamı, inceledikleri ilkel kültürlere "birbirlerine fonksiyonel bağımlılıkları olan parçalardan oluşan bir sistem" (Redfield, 1965: 5) açısından yaklaşmalarına rağmen bu toplulukları ve kültürleri, tek başlarına, diğer kültürlerden bağımsız bir şekilde ele almışlardır. Diğer bir deyişle, bu ilkel kültürlerin her biri, bir kültür olarak, tamamen kendilerine has bir hayat tarzı ortaya çıkaran görenekler ve kurumlar bütünüydü (Redfield, 1956: 7). Böylece, XX. yüzyıl başlarında antropologlar, bir toplumdaki davranışları yönlendiren sosyal ilişki normlarını ve sosyal davranış kalıplarını, farklı hayat tarzlarının belli başlı belirleyicileri kabul etmişlerdi. Şöyle ki, Radcliffe-Brown, bir topluluğun göreneklerinin ve kurumlarının incelenmesinde, kültürel adaptasyondan çok, sosyal unsurlara ağırlık verilmesini öngörmüştü. Ona göre sosyal hayat, belirli statülerin ve rollerin zamanla sabitleşmiş bir örgütlenmesi olan sosyal yapıya bağlı olarak gerçekleşmekteydi. Davranışların, ya da kültür bilimin terminolojisiyle, kültür kalıpları'nın, belli bir alanda yoğunlaşmasıyla ortaya çıkan sosyal kurumların ise, bu yapıya bağlı olarak ve bu yapının sınırladığı bir takım fonksiyonları bulunmaktaydı. Onun bu görüşü, daha sonraları, "strüktürel-fonksiyonalism" (structural-functionalism) şeklinde yıllarca benimsenmiştir (Lewis, 1976: 55-56). Kısaca, sosyal ilişkiler normları ve kalıpları, bir toplumun şeklini (form) ya da şekillenmesini (configuration) sağlamakta ve onu yegâne (unique) kılmaktaydı. Bu sebeple, bir toplumu, onun ancak bir bütün olarak incelenmesi halinde anlamak mümkün olabilmekteydi (Fox, 1977: 3-4).

Aslında, ilkel toplulukların incelenmesi, bugün kültürle ilgili araştırmaların ve kültürler arası karşılaştırmalı çalışmaların temeli kabul edilen "bütüncü yaklaşım"ın (holistic approach) ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu bütüncü yaklaşım, antropologların çoğu tarafından kabul gören iki husustan kaynaklanmıştır. Bunlardan biri, herhangi bir toplumun bütünleşmiş bir sosyal sistem olarak görülmesidir. Diğeri ise, kültürün, belli bir kültür ortamında fonksiyonlarını yerine getiren bireylerden ayrı olarak incelenebilmesidir.

Toplumların, gelişigüzel ve örtüsüz insan gruplaşmaları değil de, uzun süreli etkileşim sonucu üyeleri arasında belirli ilişki ve davranış kalıplarının ortaya çıktığı gruplar olması, toplumun bütünleşmiş bir sosyal sistem olduğu görüşüne yol açmıştır. Burada söz konusu olan kalıplar, bazen değişime de uğramakla birlikte, bir sonraki kuşaklara aktarılmakta ve böylece toplumda belirli bir sosyal örgütlenme ya da sosyal yapı meydana gelmektedir. Bu sosyal örgütlenme de, bir toplumun sosyal kurumlarının muhtevasının bir diğer toplumdakinden farklı olmasını sağlamaktadır. Aile kurumuna ait davranış kalıpları buna tipik bir örnektir. Benzer habitatlarda bulunan insan topluluklarının bulundukları ekolojik ortama uyum ve varlıklarını sürdürme çabaları sırasında benzer uyum stratejileri ya da sosyal örgütlenmeler meydana getirdiklerini görmekteyiz. Bu bakımdan benzer habitatlarda. belirli ortak özellikleri olan aile örgütlenmeleri görmemiz mümkündür. Ama, ayrıntı, ortak kültür kalıplarına sahip olan toplulukların aile örgütlenmelerine bile, aile kurumunun muhtevasında bir topluluktan diğerine bir farklılık olduğu dikkati çekmektedir. İşte antropologların toplumların sosyal kurumlarını inceleyerek bir genellemeye gitme çabaları esnasında çeşitli kurumların farklı topluluklardaki farklı tezahürleri iyice belirginleşmekte ve böylece, bir Hint uygarlığının Amerikan toplumundan hangi konularda farklı olduğu ortaya konabilmektedir (Fox, 1977: 3).

Birbirlerine fonksiyonel bağımlılıkları bulunan bu kurumların ve ortaya çıkan sosyal örgütlenmenin temelinde ise normlar yaratmaktadır. Bu normlar, toplumun bazen teknik düzeyinde bazen de ideolojik kalıplarından doğmaktadır. Bunlar, belirli bir toplumun üyesi olarak bireyin hem davranışlarını yönlendirmekte hem de toplumdaki faaliyetlerde ve inançlarda bir birlik yaratmaktadırlar. Böylece, bir Hintli diğer Hintliler, bir Türk de diğer Türkler gibi davranabilmektedir. Bir toplumdaki bu gibi normlar topluluğunu antropologlar "kültür" kavramı ile açıklamaya çalışırlar. Bu da "bütüncü yaklaşımın dayanağı olan ikinci özelliğe, yani antropologların, kültürü, onun şekillenmesini sağlayan bireylerden soyutlayarak incelemesine açıklık getirmektedir. Diğer bir deyişle, antropologlar, kişiye has davranışları ve kişileri bir kenara iterek, toplumun işlerliğini sağlayan kültür normlarını inceleyebilmektedir (Fox, 1977: 4).

İzole ve kendi başına yeterli küçük topluluk incelemelerinin artmasıyla ve karşılaştırmalı kültür incelemeleriyle, dünya insan topluluklarındaki insan tecrübesi açısından çeşitlilikleri tespit etme imkânı doğmuştur (Redfield, 1956: 6-7; Fox, 1977: 4). Bu çalışmalar sonucu fark edilen ortak özellikler sebebiyle birtakım genellemelere gidilebilmiş ve küçük ilkel topluluğun soyut bir modeli de yaratılmıştır (Mead, 1953: 653). Antropologlar, ilkeller dışında inceledikleri diğer gerçek toplulukların bu soyut modelden türlü sebeplerle farklılık gösterdiklerini ortaya koymuşlardır (Redfield, 1956: 12-13).

Bu arada, geçici de olsa, antropologların birtakım hatalara düştükleri görülmektedir. Daha çok küçük ve kendi başına yeterli ilkel toplumları incelemede XX. yüzyıl başlarında kullanılan yöntem sebebiyle, araştırmacı, hem toplum hayatına katılan hem de o toplumda gözlem yapan biri durumundaydı. Araştırmacı, örneklem almadan evrenin tümünü inceleyebilmek ya da toplumu bütünüyle kavrayabilmek için, incelediği toplumda o toplumun bir üyesi gibi yaşamış ve böylece sosyal hayatın tabiî akışını takip edebilmiş, sorarak öğrendiklerinin uygulandığını da görmüştür. Bu açıdan, antropoloji bilimi kadar başka bir bilim, elemanlarından inceleme konusu ile bu kadar sıkı bir ilişki içinde bulunma talebinde bulunmamaktadır. Öte yandan, bu katılarak gözlem (participant observation) tekniği, incelenen topluluğun, çevresinden tecrit edilerek ele alınmasına yol açmıştır. Dolayısıyla, bu topluluğa dışarıdan etkili olabilecek güçlerin dikkate alınması bir bakıma önlenmiştir. Aynı yanılgıya köy topluluklarının incelenmesinde de düşülmüştür. Oysa, köy topluluğu, daha karmaşık bir toplumun, yani bir devletin, bir milletin alt birimi ya da parçasıdır. Nitekim, bu tür bir toplulukta yaşayarak inceleme yapan antropologlar, zamanla, bu toplulukların bulundukları bölge ile ve de ait oldukları milletle ve idarî örgütlenme ile ekonomik, politik ve ideolojik ilişkilerinin varlığını idrak ederek (Fox, 1977: 5-6), onları daha geniş bir toplumun ve kültür bütününün bir parçası olarak ele almaya başlamışlardır (Wolf, 1966). Böylece, daha geniş ve karmaşık toplumları da inceleme gereği ortaya çıkmıştır (Redfield, 1956: 14).

Yanılgıya düşülen bir başka konu da değişme olgusu olmuştur. XIX. yüzyılın antropologları, bir toplumdaki sosyal kurumları, aralarındaki fonksiyonel bağımlılığı dikkate almadan ve bulundukları farklı toplumlardan soyutlayarak bu kurumların evrimlerini açıklamaya çalışmışlardı (Fox, 1977: 4). Söz gelişi, H. L. Morgan, daha sonraları Alman ideolojisi düşünürlerinin (Engels, 1975) benimseyeceği, aile kurumuyla ügili bir evrim teorisi geliştirmiş (Morgan, 1887), E. Taylor ise sadece dinin evrimi hakkında yazmakla kalmayıp sayısız birçok kültür özelliklerinin evriminden de söz etmiştir. Aslında, bu tür eserlerde, sürekli değişimi öngören bir evrim teorisi söz konusuydu (Schusky, 1975: 244). Bu da antropolojik çalışmaların bir başka boyutuna dikkati çekmektedir.

Antropologlar, toplumların kültürlerini ayrıca zaman boyutu içinde de ele alırlar. Kültürler sadece kendi aralarında farklılık göstermekle kalmazlar. Belli bir kültürün kendi içinde de değişikliklere uğradığı görülmektedir. Kültür değişmelerini konu edinen antropolojik çalışmalarda karşılaşılan en önemli sorun değişme sürecinin karmaşıklığından kaynaklanmaktadır.

"Değişme", en genel anlamıyla antropolojide "davranış normlarında olduğu kadar teknolojide, sosyal, politik ve ekonomik örgütlenmede değişiklik" (Plog ve Bates, 1980: 385-386) şeklinde yorumlanmaktadır. Ama, diğer yandan, değişme süreci belli bir zamanda değişik düzeylerde ortaya çıkabilmektedir. Bu bakımdan, değişmeyle ilgili incelemelerde değişmeyi, "kısa süreli", "devri" (cyclical) ve "uzun süreli" değişme olarak ele alma temayülü vardır.

Antropolojik çalışmalarda kültür değişmesi[3], belirli kültürlerin dinamiğindeki[4] kısa süreli değişikliklerden ziyade, toplumun örgütlenmesinde ve teknolojisinde dikkati çeken büyük çapta yeni düzenlemeler şeklinde ele alınmaktadır. Bu çaptaki bir değişimin ise belirli bir zaman süresi içinde yer almış olan daha küçük değişikliklerin bir birikimi, olduğu açıktır (Plog ve Bates, 1980: 387). Kültür değişmeleri kendiliğinden, tabiî bir şekilde olabileceği gibi, zorlanmış ve güdümlü-planlı bir şekilde de görülebilmektedir. İlkel ve geleneksel kültürlerde ya da toplumlarda, uygulanan planlı değişimde (kalkınmada) karşılaşılan sorunlar ve bunun sonuçları (Foster, 1962), antropoloji bilimi içinde "kalkınma antropolojisi" adıyla tanınan bir alt disiplinin ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamışlardır (Cohranne, 1971; N. Erdentuğ, 1980: 13-17).

Bu kültürün davranış kalıplarında yeniden düzenlenme (Keesing, 1945: 381) olarak da tarif edilebilen kültür değişmesi, hiçbir zaman tek başına değildir. Değişmenin belli bir zamanda ve ortamda davranışlara yansıması gerekmektedir (Herskovits, 1955: 446). Dolayısıyla, bu tür incelemelerde, davranışların temeli olan normların nasıl yok olduğu, değiştiği ya da yenilerinin nasıl meydana geldiği, ancak değişen davranışların aracılığı ile anlaşılabilmektedir (Schusky, 1975: 269). Bu açıdan, kültür değişmesini konu edinen antropolojik araştırmalar "geriye dönüşlü" (retrospective) bir özellik göstermektedirler. Bu tür çalışmalarda antropologlara has yöntem ve teknikler kullanılarak, incelenen toplumun o günkü durumundan geriye doğru gidilmesi ve o toplumdaki değişim kalıplarıyla süreçlerinin tespit edilmesi mümkün olabilmektedir (Plog ve Bates 1980: 387). Bu konuda da yine ilkeller ve köy toplulukları gibi küçük topluluklar, kültürün istikrarlılığı ve değişim durumları için birer laboratuvar olmuştur (Keesing, 1945: 383).

Özetle, günümüz antropologları, yaptıkları karşılaştırmalı kültür incelemelerinde, herhangi bir toplumun belirli bir durumu ile aynı kurumun bir başka toplumdaki tezahürünü, bu kurumların bulundukları toplumdaki diğer kurumlarla ilişkisini de dikkate alarak incelemeye özen göstermektedirler. Karşılaştırmaların anlamlı olabilmesi için toplumların ve kültür kalıplarının bir bütün olarak bütüncü yaklaşımla dikkate alınması gerekmektedir. Davranış kalıplarının kaynağı olan sosyal normların insan davranışını ne ölçüde yönlendirdiğini anlamak açısından da bunların değişimini incelemek zorunluluğu vardır. [© Aygen Erdentuğ]

Notlar

[1] "yoksulluk kültürü" hakkındaki çalışmaları ile tanınan Oscar Lewis, bu kültürün kent hayatının bulunduğu bütün toplumlarda görülebileceği iddiasındadır.
[2] Bir vakitler A.B.D.'nin kuzeydoğusunda, New York civarında yaşamış olan bir Kızılderili kabilesi.
[3] Kültür değişmesinin sosyal değişmeden ayrı düşünülemeyeceğinin anlaşılması üzerine bu sürecin "sosyo-kültürel değişme" biçiminde dile getirilmesi gerektiği yönünde bir temayül vardır.
[4] Kültür dinamizminde, bir kültürün istikrarlılığı (stability) kültür değişmesi ve de bu değişmeyi uyaran (stimulant) ya da engelleyen (barrier) kültür unsurları söz konusudur.


Kaynakça

Acıpayamlı Orhan (1973): "Türkiye'de Etnografi Araştırmaları." "Etnografya ve Bilimsel Filmler Sempozyumu. İstanbul: Avusturya Kültür Yayınları, ss. 4-10; Arensberg, Conrad (1937): The Irish Countryman. W. Lloyd Warner, ed New York: MacMillan Comp; Barnouw Victor (1978): An Introduction to Anthropology: Ethnology. Homewood, Illinois: The Dorsey Press; Boas, Franz (1888): The Central Eskimo. Bureau of American Ethnology, Annual Report 6; Cohranne, Glynn (1971): Development Anthropology. New York: Oxford Universty Press; Engels, Frederick (1975): The Origin of the Family, Private Property and the State. New York: Pathfinder Press; Epstein, A.L, ed. (1967): The Craft of Social Anthropology. London: Tavistock Pub., Social Science Paperbacks, SSP 20; Erdentuğ, Nermin (1968): "Kalkınma Problemleri ve Doğu Anadolumuz." A.Ü. D.T.C.F. Antropoloji, Sayı 3, ss, 13-17; Erdentuğ, Nermin (1972): Türkiye Türk Toplumlarında Kültürel Antropolojik (Etnolojik) İncelemeler. Ankara: A.Ü. Eğitim Fak. Yay. No. 29; Erdentuğ, Nermin (1980): "Kalkınma Projelerinde Kültür Biliminin Yeri." A.Ü. D.T.C.F. Antropoloji, Sayı 9, ss. 1-8; Erdentuğ, Nermin (1982): "Etnoloji Kursusunda Öğretim ve Araştırma Açısından Gelişme (Tarihçe). A.Ü.D.T.C.F. Antropoloji, Sayı 10, ss. 3-8; Evans-Pritchard, E.E. (1951): Social Anthropology. London: Cohen and West, Ltd.; Foster, George (1962): Traditional Cultures and the Impact of Technological Change. New York. Harper and Row Pub.; Fox, Richard (1977): Urban Anthropology: Cities in Their Cultural Settings. Englewood Cliffs, New Jersey: Prentice-Hall; Güvenç, Bozkurt (1972): İnsan ve Kültür: Antropolojiye Giriş. Ankara: Türk Sosyal Bilimler Derneği Yayını: G-l; Herskovits, Melville (1955): Cultural Anhropology. New York: Alfred A. Knopf; Hoebel, A.; Jennings, J.D.; Smith, E.R. (1955): Readings in Anthropology. New York: McGrew-Hill Book Comp.; Hoijer, Harry; Beals, Ralph L. (1956): An Introduction to Anthropology. New York: The MacMillan Comp.; Keesing, Felix (1945): Cultural Anthropology: The Science of Custom. London: Holt, Rinehart and Winston; Lewis, Ioan M. (1976): Social Anthropology in Prespective. London: Penguin Books; Lewis, Oscar (1961): The Children of Sanchez: Autobiography of a Mexican Family. New York: Random House; Magnarella, Paul; Türkdoğan, Orhan (1976): "The Development of Turkish Anthropology." Currena Anthropology, Vol. 17, No. 2, June, ss. 263-273; Malinowski, B. (1932): The Argonauts of the Western Pacific: An Account of Native Enterprise and Adventure in the Archipelagos of Malenesian New Guinea. New York: E.P. Dutton; Mead, Margeret (1953): "National Character". Anthropology Today. A.L. Kroeber, ed.. Chicago: University of Chicago Press, ss. 642-667; Mead, Margeret (1955): Cultural Patterns and Technological Change, ed. New York: The New American Library. A Mentor Book; Morgan, Henry L. (1857): League of the Iroquosis. New York: Corinth Press; Morgan, Henry L. (1887): Ancient Society: or Researches in the Line of Human Progress from Savagery through Barbarism to Civilisation. London: MacMillan Comp.; Murdock, George (1932):"The Science of Culture," American Anthropologist, Col. 34, ss. 200-215; Örnek, Sedat Veyis (1971): Etnoloji Sözlüğü. Ankara: A.Ü.D.T.C.F. Yayını No. 200; Plog, Fred; Bates, Daniel (1980): Cultural Anthropology. New York: Alfred A. Knopf; Radcliffe-Brown, A.R. (1922): The Andaman Islanders. Cambridge: The University Press; Radcliffe-Brown, A.R. (1923): "The Methods of Ethnology and Social Anthropology." The South African Journal of Science, XX, October; Radcliffe-Brown, A.R. (1944): "The Meaning and Scope of Social Anthropology." Nature, VoL CLIV, No. 3904 (August); Redfield, Robert (1956): Peasant Society and Culture: An Anthropological Approach to Civilization. Chicago: The University of Chicago Press; Saran, Nephan (1984): Köylerimiz. İstanbul: Edebiyat Fak. Yay. No. 3222; Schusky, Ernest (1975): The Study of Cultural Anthropology. New York: Holt, Rinehart and Winston, Inc.; Türkdoğan, Orhan (1977): Yoksulluk Kültürü. İstanbul: Dedekorkut Yayınları; Wolf, Eric R. (1966): Peasants. Englowood Cliffs, New Jersey: Prentice-Hall, Inc.

*  Bkz. Türk Kültürü XXV (1987) 290:355-365.

* *Doç. Dr.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder