Bu Blogda Ara

14 Ekim 2013 Pazartesi

Imre Adorján: Gül Baba Türbesi

Imre Adorján
[© Imre Adorján - KanalKultur] - Türbenin Bulunduğu Yer

Gül Baba'nın Türbesi Macaristan'ın başkenti Budapeşte'de, Tuna nehrinin sağ tarafında yükselen Rózsadomb (Gültepe) semtinde, tepenin doğuya bakan yamacında bulunur. Peşte'den Buda'ya[1] Tuna üzerindeki Margit Köprüsü'nü geçtikten sonra, köprübaşından batıya doğru yaklaşık 100 m. yürüyerek, anayoldan (Margit körút) ayrılıp sağa doğru Török utca (Türk Sokağı) başlar. Küçük ve kısa sokak ucundan Gül Baba utca'dan (Gül Baba Sokağı) tam türbeye kadar gidilir.

Türbenin Mimari Özellikleri

Gül Baba türbesi 3. Budin beylerbeyi Yahyapaşazâde Mehmed Paşa'nın 1543-1548 tarihleri arasında süren beylerbeyliği döneminde yerli inşaat malzemesinden ve büyük ihtimalle yerli inşaat işçileri tarafından yapılmıştır.[2] Plâni çapı altı m.li[3] sekizgen temel üzerine ayaklığa yerleştirilmiş sekizgen düz gövdesi kesme (blok) kum taşlarındandır. Binanın her yüzeyi kare biçiminde nişlerle düzenlenmiştir. Binanın kubbe altındaki kenarı, kesme kireç taşlarındandır. Kubbe ile pandantifleri tuğladan yapılmıştır. Kubbenin çatısı eskiden kurşunla örtülmüştü. Kapısı segment (yayvan) kemerlidir. Aslında giriş kapısı, üzerinde tek bir "Bursa kemeri" biçiminde oluşturduğu demir parmaklı penceresiydi.

 Gül Baba Türbesi
Türbenin iç mekânının tek süslemesi sadece gövde duvarlarının sekiz "kör Bursa kemeri"dir. İç duvarları sıvalanmış; dış yüzeyi sıvalanmamıştır. Yazık ki sonraki tamirler sırasında, eski badanası tamamen bozuldu. Çünkü türbenin iç duvarlarında ziyaretçiler tarafından yazılmış güzel gazeller bulunduğunu yazılı kaynaklar bildirirler. [4] Mekân ortasında tek bir sanduka yerleştirildi. Türbede mihrab nişi yoktur.

Eserin Tarihi ve Onarımları

Alman Wernher 1551 tarihli Budin'i ve çevresini de değerlendirdiği yazısında ilk defa türbe ile zaviyeyi (tekke) anar, ama Gül Baba'nın şahsiyetinden hiç söz etmez. Bu kaynak Evliya Çelebi'nin "Seyahatnâme" eserinden yüz yıl önce yazılmıştır.

Evliya önce tekkeden söz eder: "Gül Baba Bektaşi Tekkesi, Veli bey hamamının yanında bağ tepesinde bulunan güzel tekkedir" der; sonra türbeden
"Gül Baba kurşunla kapalı bir kubbe altında çiçekler arasında gömüldü. Sandukası yeşil kumaşla örtüldü, şad başında parlayan Bektaşi tacı var. Etrafını çeşitli Arab ayetlerle süslenir. Ben fakirim de şiirlerimi yazdım..."
diye ayrıntılı bilgi verir.

1660 çevresinde Behram Dimişki Bektaşi tekkesinden bahsederken türbeden hiç söz etmez.

Evliya'nın zamanında bir Alman seyyah Ottendorf, Budin'i geçtikten sonra Gül Baba Türbesi'nden yazarken, Gül Baba'nın ismini Almanca'ya "güllerin babası" (Vater der Rosen) olarak çevirmiştir. Budin şehir planında türbenin tasviri de yer almıştır. Türbenin ilk resmi 1600 tarihli bir akvareldir. Budin'in geri almasından sonra daha çok çizilmiş betimlenmesini tanıyoruz. Arasında Fontana tarafından çizilen türbenin sekizgen plâni ile kubbesini de gösteren betimleme en güzelidir.[5]

Türbe, kentin geri alması için Türkler ve Macarlar arasında süren savaşlarda önemli bir zarar görmedi. Geri aldıktan sonra türbenin bulunduğu yeri Gül Tepesi (Rózsadomb) olduğu gibi Cizvitlerin Buda merkezine tahsis edildi ve türbe de Aziz Jozef'e adanmış olarak şapele dönüştürüldü. Cizvit tarikati 1773'te dağıtıldıktan sonra tarikatın tepedeki gayri menkullerine şehir yönetimi el koyup, sonraları satmıştır.

1861'de Buda Şehir Meclisi, János Wagner ismindeki zata Mecset (Mescit) sokağındaki arsaların almasına ancak "Mescite uğrayanlara ve yıllık ibadetlerini kılmak için gelen Türk papazlarına (!) kendi arsasından geçmelerini" sağlaması şartı ile izin verir. Meclisin türbeyi yanlışlıkla mescit saymasıyla birlikte haclar hâlâ devam etmekteydi.[6]

Wagner, daha sonra türbenin arsasını da satın almış. 1885'te inşaat ustası Lajos Grill, Türkiye Başkonsolosluğu'nca türbenin restorasyonu ile görevlendirilmiştir:
"Bu mezar anıtının duvarlarını içerden ve dışardan düzeltirim, yeni merdiven, pencere ve kapı yaparım, eski tahta kiremitlerle kaplı çatı yapısını söker, yerine pala ile kaplı yeni bir çatı hazırlamaktayım, dolayısıyla bu mezar anıtının uzun bir dönem için herhangi bir tamirine ihtiyacı olmıyacaktır."[7]
Türbenin onarımları 1867 yılında Sultan Abdülaziz'in girişimi ile bitirmiş. 1914'te Macar Diyanet ve Milli Eğitim Bakanlığı Gül Baba Türbesi'nini "tarihi ve kültürel ehemmiyeti gerekçesiyle" yasayla "korunacak tarihi anıt" olarak ilan etti.[8]

Tarihi anıtın 1915 yılki tamiri ile zemin asıl düzeyine indirilmesine bağlı olarak, antropolog Ord. Prof. Lajos Bartucz'un yönetiminde mezar araştırma kazıları yapıldı. Mezarlarda üç kişinin iskelet kalıntıları bulundu. Bunlardan biri Ortaçağ'dan, 16. yüzyıldan çok daha evvel, ama ikisi 16. yüzyıldan kalmaydı. Bunların arasında boyu 164 cm. olan güçlü bir yaşlı erkek iskelet sahibinin tabutu, türbenin ortasında bulunduğu için de tabutun konumu ve buna paralel yerleştirilmiş iskeletin, Gül Baba'nın ebedi uykusuna Mekke'ye dönük olarak bırakıldığını göstermesi sebebiyle de büyük ihtimalle Gül Baba'ya ait olduğunu araştırmacılarca kabul edildi. Başka bir iskeletin sahibi, doğal bir ölümle ölmemiş. Çünkü göğüs ve kaburga kemiği ile kürek kemiğinde keskin bir aletin saplanmasından doğan ağır yaralanma izleri görünmektedir. Büyük bir olasılıkla 16. yüzyıl sonu ölen bir Türk savaşçısının iskeletidir.

Yaklaşan Ramazan Bayramı nedeniyle mezar kalıntıları "yakın ve uzaklardan gelen hacı ve müminlerin türbede ibadetlerini yapabilmeleri için" aynı yıl temmuz ayında törenle tekrar mezara konmuştur. Uzayan tamir işleri bitince, türbe ancak 1918 yılında müminlere ve hacılara açıldı.[9]

1931'de Gül Baba İslam Cemiyeti, bir sene sonra ise Gül Baba Derneği kuruldu. 1934'te Cenevre'de Milletler Cemiyeti'ndeki dünya Müslümanlarının temsilcisi Suriye prensi emir Arslan Habib, Budapeşte'yi ziyaret edince Gül Baba Türbesi'nin çevresinde inşa edilecek bir Orta Avrupa İslam Merkezi oluşturulmasının planı da ortaya atıldı. 2. Dünya Savaşı nedeniyle bu plan gerçekleşemedi. [10]

Wagner köşkü, 2. Dünya Savaşı'nda bombalanmış, şato yerle bir edilmiş, türbe toprak altında kalmıştı. Ama şato, türbenin daha ağır zarara uğramasını engelledi. Asıl durumunun rekonstrüksiyonu 1960'ta başlandı. 1963'te Macar Hükümeti tarafından türbe onarılmış, şatonun yıkıntıları kısmen temizlenmiştir. Bu esnada türbenin kurtarılması için çeşitli mimari ihaleler düzenlenmiş, ancak bir netice alınamamıştır. [11]

1995 yılında Macar mimar Tamás K. Pintér ve ekibi tarafından hazırlanan proje uygun bulunmuş ve 1996'da Macar Tarihi Anıtlar Koruma Mevzuatı'na ve çevrenin mimari-doğal yapısına da uyumlu, aynı zamanda daha mütevazi bir Gül Baba Türbesi'nin restorasyonuna, çevre düzenlenmesine Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı'nın girişimleri ve maddi desteğiyle başlanmış; büyük toprak yığınlarının altında Wagner Şatosu zamanında mahzen olarak kullanılan Bektaşi tekke ve hücreleri ortaya çıkarılmıştır.

1997'de Budapeşte'yi Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel liderliğinde Türk devlet adamları heyeti ziyaret edince, Gül Baba Türbesi'nin açılış töreni düzenlendi. Türkiye Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Daire Başkanı Mehmet Özel, konuşmasında daha önce yapılmış restorasyonlardan ve yeni biten onarım işlerinden söz etti:
"Gültepe temizlenmiş, 200 kamyondan fazla toprak şehrin dışına atılmış ve bugünkü onarım 14 ayda tamamlanmıştır... Türbenin çevresi Osmanlı mimarisine uygun olarak revaklı yol haline getirilmiş, 64 sütunla çevrilmiştir. Sütunlarda Koca Sinan'ın sütun başlıkları kullanılmıştır. Bahçeye bir Osmanlı çeşmesi ile selsebil yapılmıştır. Ortaya çıkmış Bektaşi tekke ve hücreleri onarılarak Türk kahvesi, okuma ve dinlenme salonları, üstü ise seyir tarası haline getirilmiştir. Türkiye'den getirilen 150 gül fidanı sembol olarak bahçeye dikilmiştir. Kullanılan bütün çiniler 16. asır motiflerinden ve Kütahya'da yaptırılmıştır. Döşeme taşları ise Kayseri'den getirilmiştir."[12]
Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanı İstemihan Talay da açılış törenindeki konuşmasında:
"Balkanlarda birçok Türk eseri yok edilirken, Macaristan'daki eserlerin pek çoğu korunmuştur. Bu yüce anlayış dolayısıyla Macar dostlarımıza Türk ulusunun şükranlarını sunuyorum. Gül Baba Türbesi Avrupa'da Türkiye Cumhuriyeti'nin restore etmesine izin verilmiş ilk Türk mimari eseri olması bakımından da önemlidir..." [13]
dedi.

Türbenin açılış töreninde Gül Baba'nın başında gülü ve elinde şiir demeti ile yapılan heykelini de açıldı.

Gül Baba'nın Şahsiyeti[14]

• Gül Baba kimdi?
• Bir savaşçı mıydı?
• Dostluk ve hoşgörü dolu bir Bektaşi miydi?
• Nerede yaşamış, nerede ölmüştü?

Bu soruların cevapları değişik tarih kaynaklarında değişik şekillerde yer alıyor.

Gül Baba hakkındaki bilgileri 1663'te Budin'i ziyaret eden Evliya Çelebi'den öğrendik. Gül Baba'yı 15. yüzyıl sonlarıyla 16. yüzyıl başlarında yaşamış bir şair Bektaşi dervişi diye anlatıyor[15] ve Budin Kalesi'ni Kanunî Sultan Süleyman, paşaya verince "Gül Baba, Budin'in bekçisidir. Onun bakınıni muhafaza edin!" diye de buyruk çıkardığını kaydediyor.[16] Mezarının Budin'de bir çiçekli bahçe içinde, kurşun örtülü bir kubbede olduğunu söylüyor. Birkaç kaynak Evliya Çelebi'nin doğum yerinin Merzifon'da olduğunu söylüyor. Kendisi Seyahatnâme'sinde Gül Baba'nın da "Türklerin Türk'ü"nün Ahmed Yesevi sülâlesinden, babası Derviş[17] Mohammed Zilli'nin ise Merzifonlu[18] olduğunu yazdı:
"Doğum yeri Sivas eyaletindeki Merzifun. Budin fethedildiği zaman Süleyman han yanındaydı, ve camide ilk namaz kıldığı zaman vasiyetnâmesinden sonra, vefat etti. İkiyüzbin askerlerden oluşan topluluk hemen üzerinde namaz kıldı, tabudunu Süleyman kendisi götürdü. Şímdi parlayan mezarında yatar."
diye kaydediyor.[19] Sonra:
"Babam bana söylediği rivayetinde, Müslüman ordusu o cuma günü o kadar çok sayılıydı, ki yalnız kaleyi değil, dışarda bir saat mesafeye uzanan dağları ve bağları Gül Baba Tepesi'ne kadar doldurdu. Burada ilk defa Gül Baba vefat etti, ve Süleyman han namaza hazırlanınca, (Gül Baba için) Ebu Suud Efendi namazını kıldıktan sonra Budin toprağı içine gömüldü. Gül Baba Bektasi fakırların birisiydi, Fatih, Beyazit, Selim ve Süleyman hanlar beraber ile bütün savaşta mevcut oldu. Gül Baba Peygamber'in ailesindendi; Allah mezarini takdis etsin!"
diye yazıyor.[20] Bu yazılı kaynaktaki zatın Budin (Buda) şehrinde yaşamış, Kanunî Sultan Süleyman'ın da onu büyük saygı gösterdiği bilinmektedir.

Gül Baba'ya Evliya Çelebi mümkün olamayak bir şekilde çok uzun bir ömür biçmiştir. Çünkü Fatih ilk defa 1444-1446 arasında, babası öldükten sonra da 1451-1481'e kadar hüküm sürdü; ama Gül Baba Budin Kalesi'ni fethedildiği 1541'de öldü.[21]

20. yüzyıla kadar Evliya Çelebi Seyahatnâmesi'nden başka bir kaynak ele geçirmemiş, ama 1935 yılında Türkiye'de Isparta ilinin Uluborlu ilçesinde bağlı İlegüp köyünde bulunan bir tarihî kayıtta asıl adı Cafer olan Gül Baba'nın, Kanunî Sultan Süleyman'ın daveti üzerine Budin seferine katıldığı bildiriliyor.

Alman Theodor Menzel Bektaşi tekkesi şeyhinin işaret olarak tacında gül taşıdığı için kendisine Gül Baba dendiğini yazıyor.[22] Evliya Çelebi de erenin başında Bektaşi dervişlerin parlak tacının bulunduğunu yazmaktaydı. Bu tac ya da arakiye Bektaşi dervişlerinin ve genelde sofilerin en önemli simgelerinden olup, sofi dünya görünüşünün özünü ifade etmektedir: İçi sır, dışı ışık, iğnesi hoca, ipliği talebe, kubbesi Allah, oniki dilimi Oniki İmam, mührü Muhammed-Ali'dir. Tac baştaki alt ve bunun üzerinden üst kısımdan ibarettir. Yarım küre şeklindeki üst kısmın kaç dilimden oluştuğuna bağlı olarak ayrı ayrı anlamlara sahiptir: Bir dilim Allah'ın tek Tanrı olduğunu; yedi dilim göğü; oniki dilim ise Oniki İmamı ya da Kelime-i Tevhid'deki oniki harfi simgelemektedir. Tacdaki gül, yani küre şeklinde kumaş parçası, tek hakikat olan Tanrı'yı sembolize etmekte, fakat aydınlananların mührü olarak da saymaktadır. [23]

Ünlü Macar türkolog Gyula Németh'in, gül sözcüğünün gülmek eyleminin emir şekli olduğunu belirterek Gül Baba lakabını gülmekle açıkladığını biliyoruz.

Gül Baba'nın efsanevî hayatı Danimarkali yazar Andersen tarafından kaleme almıştır. Macar besteci Jenő Huszka, Gül Baba adlı bir operet bestelemiştir.[24]

Gül Baba Heykeli

Heykelin bulunduğu yer Macaristan'da, Törökkopány (Türk Kaplan?) köyündedir. Köyün isminde yer alan Macar "török" sözü, Türkçede Türk demektir. Osmanlıların döneminde Koppány ismin önüne yapıştırıldı. Köy Macaristan'ın Tuna ötesindeki (Dunántúl) bölgesinde Somogy ilinde, Balaton gölünden güneye yaklaşık 30 km.de bulunur. Köyün ismini Evliya Çelebi kalesinden ve kapılarından söylerken Seyahatnâme'sinde de anar.

Köyün bugünkü arsa ve sokak isimlerinin çoğu Türk asıllıdır. Örneğin: Török kút (Türk kuyu) a Csesme dűlő (çeşme arsası) Hodzsa kert (hoca bağçesi), Bég útja (Bey'in yolu), Baba dağ (Baba dağ) vs. Türk kuyu çeşme arsası da köyden 2-3 km. uzakta güzel bir orman içinde bulunur, pınarın arı suyunu blok taşlarıyla karışmış tuğlalardan olusturduğu kemerli niş koruyor. Yakınında ahşap masalar ile banklar yerleştirilmiş, güzel bir piknik yeridir.

12 Ağustos 2001 tarihinde Törökkopány köyünün merkezinde bir alana "Gül Baba Alanı" adı verildi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin armağan ettiği, heykeltıraş Metin Yurdanur'un daha önceki günlerde yerleştirilmiş eseri olan Gül Baba heykelinin açılış töreni yapıldı.

Şimdi Törökkopány köyünde Roma Katolik kilisesi ve yanına yenileştirilmiş güzel bir sebilin tam karşısında, Belediye Binası'nın yakınında, anayolun bir köşebaşında Gül Baba'nın göz kamaştırıcı heykeli yükseliyor. Heykel çiçeklerle çevrilmiştir ve arka planda gül bahçesi vardır.

Özet

Gül Baba beş asırdır düşünceleriyle var olmaya devam etmiştir. Bugünkü dünyada eksikliğini hissettiğimiz sevginin, dostluğun ve "incinsen de incitme" felsefesinin düşünürüdür. Gül Baba Türbesi sadece tarihî değil, aynı zamanda insanlığın kardeşliğini ve barış arzusunu temsil etmektedir. Gül Baba, Ahmed Yesevî, Mevlana, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli çizgisinin Avrupa'daki uzantısıdır. Gül Baba ve temsilcisi olduğu çizgi, "diğerkâmlığın" yüceliğini bizlere öğretmektedir. Diğer bir deyişle, dünyaya bizden farklı olanın "öteki"nin gözüyle bakabilmeyi salık vermektedir. Dünyaya, "öteki"nin, bizden farklı olanın gözüyle bakabilmeyi öğrendiğimiz taktirde, "biz ve onlar" söyleminin ayrımcı duvarlarını yıkabiliriz. Birbirimize saygı göstermeyi ve kalıcı dünya barışını ancak bu zeminde kurabiliriz. Gül Baba işte bu hoşgörü çağrısını seslendiren ululardan biridir.[25]

Gül Baba asırlardır güzelliği, hoşgörüsü ile herkesi kendisine hayran bırakmış, gerek Macar Hıristiyan gerek Türk Müslüman halkı açısından bir efsane ve gönül kahramanı olmuştur.

Zebân-ı bülbül-i bâğ zikr ü senadur
Dil âyîne-i hüsn-i sıdk u saâdur
Beni bî-dil ü bî zebân koyma yâ Rabb
Ki bî dillik ü bî zebanlık belâdur. [26] [© Imre Adorján - KanalKultur]

Notlar

[1] Tuna nehrin batı kenarında yerleşen Buda (Osman tarih kaynaklarında: Budin) ve Peşt, nehrin doğu kenarında yerleşen semtler 19. Yy'da birleştirildikten sonra bir şehir olup, Macaristan'ın başkenti Budapeşte'dir.
[2] Gábor Ágoston: "Gül Baba türbesi" Török Füzetek / Türk Defterleri / Yıl: 5, Sayı 3: 4-6. Macar-Türk Dostluk Derneği Yayını.
[3] József Molnár: A török világ emlékei Magyarországon / Macaristan'da Türk Devrinin Hatırası/ Corvina, Budapest 1976: 66.
[4] Győző Gerő: Az Oszmán török építészet Magyarországon. / Macaristan'da Osmanlı Türk Eserleri / 1980: 78. Cahiers d'histoire de l'art, Akadémiai Kiadó Budapest.
[5] Győző Gerő 1980: 78.
[6] Gábor Ágoston 1997: 6.
[7] Gábor Ágoston 1997: 6.
[8] Gábor Ágoston 1997: 6.
[9] Gábor Ágoston 1997: 6.
[10] Gábor Ágoston 1997: 6.
[11] "Mehmet Özel'in konuşmasından" Török Füzetek Yıl: 5, Eylül 1997. ayrı yayın s. 5.
[12] Török Füzetek, Yıl 5, Eylül 1997. ayrı yayın s. 5.
[13] Török Füzetek, Yıl 5, Eylül 1997. ayrı yayın s. 7.
[14] Fazla bilgileri icin bakınız: Imre Adorján: Boldog Istenként élni. Budapest 2000.
[15] Török Füzetek 9 (2001) 3: 7.
[16] Imre Adorján: "Macaristan'da Bektaşilik" Cem 1 (1991) 7: 21.
[17] Büyük olasılıkla Evliya Çelebi'nin babasının ismindeki "Derviş", bir tasavvuf tarikatına katılan anlamına gelmektedir.
[18] József Molnár: A török világ emlékei Magyarországon. 1976: 13.
[19] Evliya Cselebi: Seyahatname... 1985: 288. Çev. Karácson Imre, 2. yayını, Budapeşte Gondolat Yayınevi.
[20] Evliya Cselebi: Seyahatname... 1985: 264.
[21] Imre Adorján: Boldog Istenként élni. Barnaföldi Kiadó Budapeşte 2000: 252
[22] Török Füzetek 9 (2001) 3: 8.
[23] Gábor Ágoston 1997: 5.
[24] Török Füzetek 9 (2001) 3: 8.
[25] Süleyman Demirel türbenin açılış töreni sırasında söylediği konuşmasından: Török Füzetek, Yıl 5. Eylül 1997. ayrı yayın s. 7.
[26] Fuzûlî'nin şiiri Servet Bayoğlu'nun "Erenlerin Bahçesi" adlıyla Türkçeye çevirildi (TC Kültür Bakanlığı 1000 Temel Eser, 1996. Ankara. s. 60.)
Bağ bülbülü şakımalarıyla Tanrı'yı anıp över
Yürek ise, doğrulukla arılık güzelliğinin aynasıdır;
Beni yüreksiz ve dilsiz bırakma Tanrım!
Çünkü yüreksizlik de dilsizlik de başa belâdur
.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder