Bu Blogda Ara

30 Eylül 2013 Pazartesi

Burak Gümüş: Cogito Dergisi'nin Bizans Özel Sayısı Üzerine

Cogito [Yapı Kredi Yayınları]
17 (1999), 421 S., ISSN 1300-2880
[© Burak Gümüş - KanalKultur] - 1999 yılında yayınlanan Cogito Dergisi'nin Bizans özel sayısının başarılı olup, 2007'de yedinci baskısı çıkması, bu yapıtın bilimsel analizini meşru kılmaktadır. Çoğunlukta Dumbarton Oaks Araştırma Vakfı ile ilişkileri bulunan yazarlarının yer alan ve özgün Bizans metinlerine de yer verilen bu derginin amacı, "Bizans'tan bize kalan – zaman içinde unutturulmuş – mirası"[1] okuyuculara tekrar anımsatmak ve "bu topraklarda bizden öncekileri tanımaya el atmak"[2]tır.

Dergi, beş bölümden oluşmakta: Bizanslı manastırlarının kurallarına uyduğu dünyeviliğe karşı çıkan Kayseri piskoposu Aziz Basileios'un "Yunan Edebiyatının Nasıl Okunacağı Konusunda Gençlere Söylev"i[3] yer aldığı 'Bir Bizans Klasiği' bölümü; Doğu Roma İmparatorluğu'nun hiyerarşik dünya düzeni'ndeki konumu, Arap İslam, Latin Batı ve Slav Dünyası'na kültürel etkisinin işlendiği 'Harita'da Bizans'ı Aramak' kısımı; Rum-i Şarki'deki toplumsal yaşam ve aşk ilişkilerinin denetlenmesi çabaları, okuryazarlığın ve yoksulların durumu, manastırlardaki hayat, Osmanlı-Bizans ticari ilişkileri bazında Türk-Rum içiçeliği ve İstanbul'un fethine dönemin Bizanslı tarihçilerin bakışını ele alan "Bizans'ta Yaşamak" bölümü; Bizans'taki Türk imajı ve Osmanlı'nın gözüyle Bizans bölümü ve de Türkiye'de Bizantoloji'nin ihmali hakkında makale, tartışma ve söyleşilerin yer aldığı "Bizans: Nasıl Okundu, Neden Okunmadı?" bölümü.

Bizans kültürünün yerine bir Bizans Uygarlığı'ndan söz eden Bizantolog Speros Vryonis, Helenizm ve Hıristiyan Sentezi üzerine kurulmuş olan Doğu Roma'nın Batı Latin, Arap İslam ve Slav dünyasına farklı kültürel katkılarını sorunsallaştırmakta. Dinleri Hint-Avrupa paganlığı olan Slavlar, "9. Yüzyılın ilk yarısında ne alfabeye, ne de yazıya sahiptiler, okuma yazma bilmezlerdi."[4] Rum-i Şarki İmparatoru tarafından misyoner olarak Moravya'ya gönderilen Aziz Kyrillos ve Methodios, Hıristiyanlığın kutsal kitapları ve edebiyatının tercüme edilmesini ve ilk Slav Kiril alfabesinin oluşumunu içeren bir dinî yayma proğramında muvaffak olmaları sonucu, bunların etkisi altında kalan Bulgarların vasıtasıyla, Sırp, Rumen ve Rusların slavlaştırlmış hıristiyan Bizans kültürünün tesiri altında kalmıştır.

Fakat "Slavlar Bizans kültürünün yalnızca Hıristiyan unsurlarını ödünç aldılar, ancak onları bütün halinde benimsemediler. Müslümanlar ise, bu Hıristiyan unsurdan uzak durdular ve Helenistik kültürün ve Helenistik kültürün bilimsel-felsefi dağarcığını aldılar."[5] Slavlara karşın zaten iddialı ve kendi mantığına göre bir bütünlük teşkil eden bir inanca sahip olan Müslüman Araplar, İslam'ın egemenliğini tehlikeye itmeyecek kadar da Bizans'ın dinsel açıdan kendilerine sadece "yararlı" olan tıbbi, astronomi, aritmetik, geometri, felsefi, coğrafya ve diğer bilim alanlarındaki Yunan dilindeki Helenistik çalışmaları Arapçaya çevirdiler.[6]

Dinî yazıları Yunanca'dan Latince'ye çevirmiş olan Batı da, ancak 11. ve 12. yüzyıllarında İslam Dünyası ile teması bazında Bizans kültürünü yansıtan Arapça metinlerine ulaşıp, Latin diline uyarladıktan sonra Doğu Roma'nın hem Hıristiyan hem de Helenistik bilgilerine sahip olabildi.[7] Karşılıklı etkileşim örnekleri de mevcut: Stefan Yerasimos, birbirleriyle münasebette bulunan Bizans, Batı, Osmanlı Türkleri'nin efsaneleriyle birbirlerini nasıl etkilediklerini, "Tek Ağaç" ve "Kızılelma" motiflerinin içerik ve mekân değiştirmesiyle açıklıyor.[8]

Belgradlı Bizansçı George Ostrogorsky’e göre, pagan imparatorluğundan Hıristiyan imparatorluğuna geçişten sonra Doğa Roma İmparatoruluğu'nun hükümdarının ilahi bir temele dayanan otoritesi, hükmedilenlerin Hıristiyanların Tanrısı'nın onu bu göreve getirdiğine dair inandırılması sonucu karakterini koruyup devam etti. "Tanrı'nın Seçilmiş Kulu"[9] olarak mukaddes sayılıp secde edilen İmparator'un konumu, söz, ilahi, alkış ve jestten oluşan ve simgesel bir anlam taşıyan merasimler ve sembol niteliğine sahip olan alametler, kızıl ayakkabıkaftan, muhafaza edildi.[10] Onun yüceliği, Ostrogorsky'ye göre İmparatoru'un Noel yemek töreni ve bir Paskalya ayininde İsa Peygamber'i bile taklit etmesine kadar varabilen davranışlarla korunmaya çalışılmış. Hükümdar mutlak iktidarını ayakta tutabilmek için, İsa misali ayak yıkama törenini bile uygulayıp, Tanrı tarafından seçilmiş yeryüzünde yegane meşru "dünyanın lideri, Hıristiyan imanının bekçisi ve hamisi" statüsünü korumaya çalışmıştır. Hükümdarın bu durumu, hem dış ilişkileri hem de imparatoru yücelten ve başka hükümdarlar karşısında üstünlüğünü vurgulayan resmî devlet söylemini etkilemiştir. Gücünü yitirip gerileyen ve bu yüzden tek imparatorluk ve Roma devlet tekeli iddiasını koruması zorlaşan Rum-i Şarki'nin resmî devlet söylemi, değişen koşullar ve reel politikaya yavaş yavaş uyarlanmaya başlamıştır. Tavizler ve haklar, hükümdarın, gittikçe güçlenmelerine rağmen kendi aralarındaki mertebe farkı ve İmparatora siyasi yakınlık derecesine göre "dost", "oğul" ve "kardeş" gibi sıfatlarla hitap edilen rakiplerine "emir" ve "mektup"larla bahşettiği bir armağan olarak gösterilmiştir.[11]

Adı yazar olarak geçmeyen Halil Berktay, makalesinde Türkiye'de Sabancı Üniversitesi Yayınevi'nin yayın hakkına sahip olan Colin McEvedy'nin New Penguin Atlas of Medieval History[12] isimli eserinden 451-1212 yıllardaki jeopolitik durumu gösteren ve Bizanslıların Batı Dünyası, Germen, Slav, Arap, Acem ve Türk kavimleriyle münasebetlerini ortaya koyan15 Bizans merkezli Akdeniz haritasındaki imparatorluğun kuruluş / büyüme, duraklama ve yıkılma dönemlerini yorumluyor.[13] Yazısında, Bizans'ın, tıpkı halefi Osmanlı gibi, reel politik koşullara uyum sağlayıp, aynı anda Avrupa ve Acem Krallığı ile savaşmaktan kaçınan, doğuda Perslere karşı toprak yitirirse bile, batıdaki kavimler ve krallıklara karşı üstünlük kurma çabası, Küçük Asya'nın jeopolitik konumunu vurguluyor. Bundan ziyade Berktay, Erken İslam Çağı ve Müslümanların mezheplere ayrılması[14], İskandinav kabilelerin akınıyla Rusya devletinin tohumlarını ekilmesi[15], Papalık devletinin kurulması[16] gibi okuyucuya ek bilgi sunuyor. Ermeni Sorunu hakkında Türk tezine şiddetle karşı çıkan Tarihçi ve Taraf Gazetesi yazarı Halil Berktay'ın, haritalarda "Laz Krallığı" kelimesini yorumsuz yazması[17] ve ilgili haritada ismen yer almamasına rağmen "bütün Ermenistan"[18] ibaresini kullanması göze çarpıyor.

Bizans'ın toplumsal hayatı, yoksullar, okuryazarlar, yabancılar gibi farklı grupların konumunu ele alan makalelerce de ortaya konmaktadır.

Evelyne Patlagean, "Yoksullar" adlı makalesinde, Doğu Roma İmparatorluğu'nun ilkçağlarında, yasal açıdan 'sefil yoksul' ve 'çalışan yoksulların' bile ayırt edildiğini ve bunların düzenli kamusal yardım gördüklerini ele alıyor.[19] Patlagean'a göre, yoksulluk servet düzeyine göre resmen belirlenir ve böylece yoksullar hukusal bir statü kazanıp, sosyal durumlarına göre varlıklılardan farklı medeni, hukuki ve cezai bir statüye sahiptiler. Örneğin, belirli suçlarda zenginler para cezasına çarptırılırken, yoksullar bedensel cezaya maruz kalırdı.[20] Yoksullar kamusal yardım sisteminde, yaş ve sağlık durumlarına göre farklı hayır kurumlarından yardım gördüler[21], vasiyetlerde, onların da güvence altına alınmasına dair bir yasa çıkartıldı.[22] Şehirde evi olanlar,"devlet işlerine yerleştirldi, özellikle, inşaat, fırıncılık ve bostancılık alanlarına"[23]. Yoksullar için sığınak, geçici iş imkânı[24] ve belirli vesilelerde para[25] sağlayan Bizans manastırlarını Alice-Mary Talbot ayrı bir yazı ile konu etmektedir[26]. Manastır sisteminin farklı işlevleri mevcuttur: ibadethane (kilise), ruhani danışmanlık, hastane, konukevi (sığınak), darülaceze, yemekhane.[27] Ayrıca, manastırlar Bizans Ortodoks Hıristiyanlığı'nın gelişimi ve muhafaza edilmesi görevini de yerine getirmişlerdir.[28]

Nevra Necipoğlu'na göre Bizans, 15. Yüzyılda Rum veya Müslüman kökenli Osmanlı tacirlerine açık bir yer teşkil etmekteydi[29]: Sultan I. Bayezid'in isteği üzerine, Ankara Savaşı yenilgisine kadar Bizans'ta içinde cami bulunan bir Türk mahallesi ve de iş anlaşmazlıkları çözmek üzere bir kadının yer almasına izin verilmişti.[30] Kısa bir süre sonra, bu ilişkiler İstanbul'un fethi'ne kadar varan bir süreçte tekrar gelişti: Osmanlı-Bizans arası yoğun kara ve deniz trafiği yürütüldü: "Türk kökenli olsun, Bizans / Yunan kökenli olsun, Osmanlı tacirleri, bu ticarete bizzat Konstantinopolis'e giderek katılabiliyorlar, öte yandan onların Bizanslı eşdeğerleri de aynı anda çeşitli Osmanlı kentlerine gidebiliyorlardı."[31] Necipoğlu'nun gözden kaçırdığı nokta, Osmanlı'nın çoğrafi açıdan tüm eski Bizans topraklarına yayılması sonucu, iktisadi ve ticari açıdan Doğu Roma İmparatorluğu'ndan Konstantinopolis'e küçülmüş olan Bizans'ın, "hoşgörü"nden ziyade reel politik şartlara ve dış baskıya uyması gerektiğidir.

Örneğin, İhor Sevcenko'ya göre, Bizanslı aydınlar kültürel, siyasi ve toplumsal çöküntüde buldukları Şark-i Rumi'nin sonu geldiğini ve kendi hür iradesiyle politika yapamadığını tartışıp, reform ve değişim arzusunu taşımakta idiler[32]: "Kenti yönetip vergileri toplayanlar, Türklerdi. Bizanslıların sayısı çok azalmıştı ... İslam, Hıristiyan saflarını yarmaya başlamıştı bile. Tebaamız dediğimiz kimseler ... aslında Türk'e çalışıyor ve imparatorumuz ona hizmet edip ondan emir alıyorsa, devletimizin iyi olan yanı nedir?"[33] Ama aydınların durumu da pek elverişli koşullar sergilememekteydi. Robert Browning'e göre okuryazarlar, okuryazar olmayanlardan siyasal, toplumsal ve ekonomik açıdan daha üstün çıkmıştır: "bir hakkı bir evrakla kanıtlayabilen birey, tanıkların güvenilmez hafızalarına dayanan ya da hatırlanamayacak kadar eski geleneklere güvenen bireylerden hemen her zaman daha iyi durumda olmuştur."[34] Bizans toplumunda okuryazarlık, az yaygındı, ilgi alanlarına göre ayrı yazı dilinin kullanılması, aynı anda hem okumayı hem de yazmayı bilmenin yaygın olamaması, ulusal bir yüksek dilin noksanlığı, yazı yazılabilecek malzemenin pahalılığı, kamış kalemlerin hassasiyeti, okumayazma ihtiaycı ve fırsatın nadir olması[35] ve de toplumsal ve ekonomik statüsü düşük olan öğretmenlerin az maaş alması[36] sonucu, Doğu Roma'da okuryazarlığın pek yaygın olamadığını göstermektedir.

Osmanlı tacirlerine uygulanan tehammül ve yoksullara hoşgörü, "cinsel azınlıklar"a da belirli durumlarda gösterilmekte idi. Angeliki E. Laiou, cinsel ilişkileri düzenleyip insanların hareket alanını belirleyen egemenlerin yasalarının değişimi ve farklı statü gruplara göre değişik uygulan(ma)ması makalesinde incelemekte.[37] Cinsel ilişkilerin ve arzunun denetimi, hukuki olarak hem yönlendirici hem de yasaklayıcı kurallarla evlilik kurumunun öncelik kazanmasının isteğiyle gerçekleşti. Sapkınlık önceden varolmayıp, ancak sonradan inşaa edilmiş ve toplumda geçerlilik kazanmış egemen değerler ve kurallar sistemine uymamaktan oluşmaktadır. Böylece çok eşlilik, zina ve belirli cinsel tercihler yasak sapkınlık kategorisine girip, kırbaç, burun kesme, ölüm ve hadım etmeyle cezalandırıldı. Fakat farklı dönemlerde, yasalar ya belirli statü gruplarına uygulanmadı ya da tamamen resmen geçerli olmalarına rağmen uygulanmadı. Ayrıca, insanlar sadece ilahi ceza ile yönelendirilmeye denendi: "Git ve bir daha yapma ki, ilahi ateş seni kül etmsin"[38] Bundan dolayı, Bizans'ta cinsel azınlıklara belirli şartlar altında tolerans tanındığını Laiou açısından söylemek mümkündür: "açıkça ifade edersek, o dönemde eşcinseller yakılmıyordu, daha ileride Rönesans Avrupası'nda yapıldığı gibi sapıklıklara zulüm uygulanmıyordu."[39] Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos'un yaşamöyküsünü anlatan tarihçi kızı Anna Komnena'nın, Samih Rifat'ın makalesinde, Ortodokslarca sapkın görülen Bogomil tarikatı önderlerinin diri diri yakılma cezasına tabii tutulması, dinî azınlıklara hoşgörünün sınırları olduğuna dair ipucu vermekte.[40]

Bizans'ın politikasını analiz etmek için kullanılan Anna Komnena değil. Örneğin, İstanbul'un Fethi'nin Yeorgios Francis isimli Bizanslı bir tarihin görgü tanığının bakış açısını sunan Ayfer Tunç, Bizans'ın son İmparatoru XII. Konstantin'in II. Mehmed'e daha 1452'de niyetini anladığını, ancak danışmanları olan konsüller ve bir kaç rahip tarafından yönlendirilerek, "Bekle Gör" politikası izelemeye ikna edildiğini göstermekte.[41] Ayrıca Bizanslı görgü tanığı, Türk tarih derslerinde Fatih'in, Haliç zincirlerle kapanması sonucu gemileri karadan yürüttüğünü[42] ve Ulubatlı Hasan'ın Osmanlı Bayrağı'nı burçlara dikmesini doğrulamakta.

Bizans'taki Türk imajı ve Osmanlı'daki Bizans imajı, değerlendirme yapılan dönemin siyasal ortamına bağlı idi. Örneğin, Melek Delilbaşı'na göre, Bizans'ın Osmanlılarca zaptı, o tarihin Bizanslı görgü tanıkların tarafsızlığını olumsuz açıdan etkilemiştir.[43] Michael Ursinus, geç dönem Osmanlı'daki Bizans hakkındaki incelemelerin, hem o dönemdeki Avrupa'nın hakim olan Bizans anlayışını[44] hem de çöküş tehlikesi ile karşı karşıya kalan Osmanlı İmparatorluğu'ndaki yükselen Osmanlıcılık ve/veya Türkçülük akımlarının perspektifini yansıtmaktadır[45]: "Ahmed Midhat'a göre Bizans tarihi karanlık çağları, Bizans İmparatorluğu ise yozlaşmayı, kanunsuzluğu, müşrifliği ve ciddiyetsizliği temsil eder."[46] Ursinus kendi tezini savunmak için, Ahmed Midhat Bey'in bu saptamayı doğrulayan orijinal metinler sunmaktadır 363-65, fakat bu savı bilimsel açıdan ıspatlamak ya da yalanlamak için Ahmed Midhat Efendi'nin diğer metinleri de okuyucuya sunulmaması ya da mevzu bahis olmaması, yöntembilimsel eleştiri nedeni teşkil etmektedir. Ayrıca, Ahmed Midhat Bey'in görüşleri tüm Osmanlı için de temsiliyet niteliğine sahip olup olmaması da tartışmaklıdır, çünkü Ursinus'un bizzat kendisi açıkladığı gibi, Bizans hakkındaki metinlerin gazete ve dergi sayfaları arasında kaybolmuş olması sonucu bir bibliografyanın hazırlanamamıştır.[47]

Bizans'ın Türkiye'de nasıl okunup, nasıl okunmadığına dair makaleler, tartışma ve söyleşi içeren kısım, Cogito'nun bu sayısının son bölümünü teşkil ediyor. Bizantolog Doğan Kuban, Aykut Köksal, Ayla Ödekan, Uğur Tanyeli, Stefanos Yerasimos'un "Bizansın Mirası Üzerine Tartışma"[48]sı Bizans'ın Osmanlı ve Türkiye'deki konumu hakkındadır. Örneğin, Osmanlı ve Bizans benzerlikleri ele alınırken, o iki imparatoluklarının sınırlarının neden hemen hemen aynı olduğu tartışılmakta. Doğan Kuban'a göre, Şark-i Rumi'nin güçlü bir politik örgütlenmesinin mevcut olmayışından dolayı, Osmanlı Devleti, Bizans'ın egemenlik sınırlarından yararlanarak, aynı bölgelere ilerleyerek sınırlarını genişletmiştir.[49] Yerasimos, bunu Hıristiyan Ortodoks mezhebine bağlar, Osmanlı Doğu Avrupa'daki Katolik-Ortodoks sınırını geçemeyişinden, Bizans topraklarını aşamadı.[50] Ayla Ödekan’a göre, Orta Asyalı Türklerin dinî açıdan karmaşık bir bölgeden gelmeleri ve göçebelikleri yüzünden, değişik koşullara kolayca adapte olabilemeleri, Bizans'ın Osmanlı'yı etkilemesini kolaylaştırmıştır.[51] Türkiye'deki Bizantoloji'nin ihmali uzmanlarca ya Yunanlılara atfedilen Bizans'ın Tek Parti Dönemi'nden beri hakim Kemalist Ulusalcı ideoloji tarafından engellenmesini ya da Dünya Savaşları'nın beraberinde getirdiği kaynak sıkıntısı ve yoklukluğa bağlanmaktadır.[52] Doğu Roma İmparatorluğu araştırmalarının Türk-Yunan İlişkilerine de bağlı olmasına, Yunanlılara atfedilen Bizans'ın Yunanistan'da etüd kongreleri ve araştırma merkezlerinin idari yapısını da etkilediğini Stefan Yerasimos dile getiriyor: "Yunanistan'da Bizans için ayrı, Bizans sonrası için ayrı müdürlükler vardır. Aradaki ayrım, kanuna göre 1453 tarihlidir. Oysa, Yunanistan'ın büyük bir kısmı İstanbul'dan önce fethedilmiş."[53] Bizantoloji ve Bizans araştırmalarını ancak Turizm[54] ve Cyril Mango'ya göre, Ortodoks Dünyası'nın gitgide önem kazanması[55] canlandırabilmektedir.

Cogito'nun özel sayısı nicelik ve nitelik açıdan doyurucu olmasına rağmen, bazı eksiklikler içermektedir. Bir sonuç kısmı ya da yazılar arasında bir sinerji yokluğunu hissettirmektedir. Örneğin, Ayfer Tunç'un makalesinde, dönemin görgü tanığı Yeorgios Francis'in yazılarında adı geçen "barış yanlısı" ve Fatih'i fetihden vazgeçirme çabası boşa çıkması sonucu öldürülen "Ali Paşa" Çandarlı Halil Paşa'nın[56], aslında Bizanslarca rüşvet alan ve onlarla ticari ilişkilerde bulunan çıkarcı bir şahıs olduğu Necipoğlu'nun makalesinde ortaya çıkmakta.[57] Bundan ziyade, Osmanlı-Bizans ve Bizans-Batı benzerliklerine ana konu olarak yer veren hiç bir yazıya rastlanmamıştır. Örneğin, çöküşü gören Bizanslı aydınların çabası[58], ileride geç dönem Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Jöntürk akımı ile karşılaştırılabilirdi. Ussal-bireyci Batı ve çöken gelenekselci Bizans'ın arasındaki benzerlikler ve farklılıklar da ayrı bir araştırılmaya değer ayrı bir konudur.[59] Ayrıca yer yer Osmanlı- Bizans benzerliklerine atıfta bulunulmuştur, ama belirli klasik yazılara hiç yer verilmemiş. Örneğin, Fuat Köprülü'nün meşhur makalesine[60], salt üç kez atıfta bulunulmuş[61]: Murat Belge, Bizans-Osmanlı benzerliklerini ele alan makalesinde Fuat Köprülü'nün tezlerini, onları yüzeysel olarak dile getirdikten sonra milliyetçi olarak reddediyor, fakat bilimsel araştırma kurallarına aykırı hiç bir kaynak sunmadan.[62] [© Burak Gümüş - KanalKultur]

Notlar

[1] Bkz. Ciliv, Serra: Editörden Cogito 17 (1999), s. 9-12; s. 9.
[2] Bkz. Ciliv, s. 10.
[3] Bkz. Aziz Basileios: Yunan Edebiyatının Nasıl Okunacağı Konusunda Gençlere Söylev. Cogito 17 (1999), s. 13-37.
[4] Bkz. Vryonis, Speros: Bir Dünya Uygarlığı: Bizans. Cogito 17 (1999), s. 37-50; s. 43.
[5] Bkz. Vryonis, s. 45.
[6] Bkz. Vryonis, s. 40-43.
[7] Bkz. Vryonis, s. 46.
[8] Bkz. Yerasimos, Stefanos: Bizans'ın Mirası Üzerine Tartışma. Cogito 17 (1999), s. 291-338.
[9] Bkz. Ostrogorsky, Georg: Bizans İmparatoru ve Hiyerarşik Dünya Düzeni. Cogito 17 (1999), s. 51-67, s. 52.
[10]Bkz. Ostrogorsky, s. 52-53.
[11] Bkz. Ostrogorsky, s. 57-66.
[12] Bkz. McEvedy, Colin: The New Penguin Atlas of Medieval History, Penguin Books, 1992.
[13] Bkz. "Berktay, Halil": Vizörden Bizans: Haritalarla Düşünmek. Cogito 17 (1999), s. 68-112.
[14] Bkz. "Berktay", s. 84-86.
[15] Bkz. "Berktay", s. 91.
[16] Bkz. "Berktay", s. 90.
[17] Bkz. "Berktay", s. 74, 76, 78, 82, 85.
[18] Bkz. "Berktay", s. 81.
[19] Bkz. Patlagean, Evelyne: Yoksullar. Cogito 17 (1999), s. 127-160.
[20] Bkz. Patlagean, s. 128, 141.
[21] Bkz. Patlagean, s. 138.
[22] Bkz. Patlagean, s. 139.
[23] Bkz. Patlagean, s.136.
[24] Bkz. Patlagean, s. 137.
[25] Bkz. Patlagean, s. 157.
[26] Bkz. Talbot, Alice-Mary: Bizans Manastır Sistemine Giriş. Cogito 17 (1999), s. 161-178.
[27] Bkz. Talbot, s. 162.
[28] Bkz. Talbot, s. 162.
[29] Bkz. Necipoğlu, Nevra: 15. Yüzyılın İlk Yarısında Konstantinopolis'te Osmanlı Tacirleri. Cogito 17 (1999), s. 235-246.
[30] Bkz. Necipoğlu, s. 235-236.
[31] Bkz. Necipoğlu, s. 239.
[32] Bkz. Sevcenko, Ihor: Entellektüellerin Gözüyle Bizansın Çöküşü. Cogito 17 (1999), s. 266-290.
[33] Bkz. Sevcenko, s. 270.
[34] Bkz. Browning, Robert: Bizans Toplumunda Okuryazarlık Üzerine Bir Kez Daha Düşünmek. Cogito 17 (1999), s. 211-225.
[35] Bkz. Browning, s. 218-219.
[36] Bkz. Browning, s. 217.
[37] Bkz. Laiou, Angeliki E.: Arzu, Aşk ve Delilik: Bizanslıların Gözüyle Cinsel İlişkiler. Cogito 17 (1999), s. 179-210.
[38] Bkz. Laiou, s. 190.
[39] Bkz. Laiou, s. 203.
[40] Bkz. Rifat, Samih: Sekiz Yüzyıllık Bir Tanıklık: Aleksia. Cogito 17 (1999), S. 247-252; s. 249-252.
[41] Bkz. Tunç, Ayfer: "Titre Güneş! Yeryüzü Ağla! Çünkü Şehir Fethedildi!" Cogito 17 (1999), s. 253-266, s. 255.
[42] Bkz. Tunç, s. 257, 260.
[43] Bkz. Delilbaşı, Melek: Türk Tarihin Bizans Kaynakları. Cogito 17 (1999), s. 339-352, s. 343.
[44] Bkz. Michael Ursinus, Geç Dönem Osmanlı Tarih Yazımında Bizans Tarihi. Cogito 17 (1999), s. 352-360, s. 357.
[45] Bkz. Ursinus, Michael: "Der schlechteste Staat": Ahmet Midhat Efendi'nin (1844-1913) Bizans Kurumları Hakkındaki Görüşleri. Cogito 17 (1999), s. 361-366.
[46] Bkz. Ursinus, s. 361.
[47] Bkz. Ursinus, Michael: Geç Dönem Osmanlı Tarih Yazımında Bizans Tarihi. Cogito 17 (1999), s. 352-360, s. 354.
[48] Bkz. Kuban, Doğan; Köksal, Aykut; Ödekan, Ayla; Tanyeli, Uğur; Yerasimos, Stefanos: Bizansın Mirası Üzerine Tartışma. Cogito 17 (1999), s. 374-395.
[49] Bkz. Kuban, s. 379.
[50] Bkz. Kuban, s. 384.
[51] Bkz. Kuban, s. 379-380.
[52] Bkz. Kuban, s. 383-390.
[53] Bkz. Kuban, s. 387.
[54] Bkz. Kuban, s. 393.
[55] Bkz. Solok, Özlem: Bizans, Tarih ve Kültür Üzerine Cyril Mango ile söyleşi. Cogito 17 (1999), S. 402-416, s. 411.
[56] Bkz. Tunç, s. 261-262.
[57] Bkz. Necipoğlu, s. 237.
[58] Bkz. Sevcenko, s. 266-290.
[59] Bkz. Solok, s. 411-412.
[60] Bkz. Köprülüzade Mehmet Fuad, Bizans Müesseselerin Osmanlı Müesseselerine Te'siri Hakkında Bazı Mülahzalar. Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası 1 (1931), s. 165-313.
[61] Bkz. Ursinus, Geç Dönem, s. 354; "Berktay", s. 84, Doğan, s. 384.
[62] Belge, Murat: Obadan Kubbeye: Tarih Yazımında Bir Ekol. Cogito 17 (1999), s. 395-401.


Cogito [Yapı Kredi Yayınları] 17 (1999), 421 S., ISSN 1300-2880

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder