Yazarın "Düziçi Folklor Kitapları" serisinden olan bu üçüncü kitabı, önceki kitapları "Tekeden Teleme Çalmak" (İstanbul 2009, 272 sayfa) ve "Bir Cerene Av Olmak" (İstanbul 2010, 272 sayfa) isimli kitaplarının devamı mahiyetinde; aynı zamanda serinin de dördüncü kitabı.
Eserin konusu Düziçi / Çukurova folkloru...
Eserde Düziçi / Çukurova kültür ürünlerinden henüz sözlüklere geçmemiş pek çok kelime dâhil atasözü ve deyimi bazen zıtlarıyla, çelişenleriyle birlikte açıklanıyor. Yazar bunu yaparken, zaman zaman Çukurovalı diğer eli kalem tutanların yazılarını da alarak kitabı bir bakıma Çukurovalılar ile bölgesel deyimle "horantacak" (ailecek) yazıyor.
Kitapta şu başlıklar göze çarpıyor:
"Delisi Tutmak, Ocak, Ocaklık, Ocaklama, Ocak Ayırmak, Ateşle Konuşmak, Kav, Sinsin Ateşi, Kil ve Kül, Ağzı Kızıllık, Çelişen Atasözleri, Mıkdanlı, Düşünü Heyketlerken Oynaşını Heyketlemek, Adı Batasıca, Cin, Cindarlık, Sidiklik Bağlamak, Nohut / Hırsız Şişirmek, Yakma / Buzağı Muskası, Muska, Kurt Ağzı Bağlamak, Nazar Değmesi, Doksancık Cücüğü, Kocakarının Kışı, Çocuk Toprağı / Çocuk Belemek, Toprak Yemek, Hacamat, Aşçı, Kınacı, Çomçalı Gelin, Ekşi, Tetiri..."
Kitap 102.ci sayfasından sonra Düziçili Âşık Karayiğit Osman hakkındaki bilgi ve değerlendirmelerle devam ediyor. Sonra âşığın anlattığı şu hikâyeler yer alıyor: Balbörek Hikâyesi, Ahmet Bey ve Güheri Hikâyesi, Ali Paşa Hikâyesi, Âşık Garip Hikâyesi, Deli Boran Hikâyesi, Gündeşlioğlu Hikâyesi, Güzel Ahmet Hikâyesi, Han Mahmut Hikâyesi, Hurşit Hikâyesi, Öksüz Ali Hikâyesi ile Köroğlu Hikâyelerinin Kır Atın Kaçırılması Hikâyesi, Güzel Ayvaz'ın Kaçırılması Hikâyesi, Turna Teli Hikâyesi, Moskof Seferi Hikâyesi, Gürcistan Seferi Hikâyesi...
Sarız'dan Bir Aşk Hikâyesi, Âşık Karayiğit Osman'ın anlatıcı iken derlemeci sıfatına bürünüp anlattığı bir hikâye. Yani Âşık titiz bir derlemeci tavrıyla askerlik yaptığı Kayseri'nin Sarız ilçesinden 40 yıl önce derlediği bir hikâyeyi anlatıyor...
Bekir İşlek, "Çukurova Folkloru (İçin) / Seksen Kapıya Doksan Değnek Çalmak - Âşık Karayiğit Osman'ın Hikâye Repertuarı" adlı eseriyle ilgili şunları belirtiyor:
"Bu kitap, Tekeden Teleme Çalmak ve Bir Cerene Av Olmak isimli kitaplarımızın devamı mahiyetindedir.
Kitapta halk edebiyatında derleme ve değerlendirme metodu diyebileceğimiz Performans Teorisine farklı bir bakış, bir başka deyişle farklı bir yolla derleme ve değerlendirme yapılmaya çalışılmıştır: 'Tecirli Metodu'. Bunun yanında derleme yapıp bölge hakkında değerlendirmelerde bulunan / hükümler veren halkiyatçılara bölge halkının nasıl baktığı ve karşı hükümleri hakkında da değerlendirmeler yapılmaya çalışılmıştır. Bu bölümün hayli eğlenceli olduğunu düşünüyorum.
Performans teorisinde (fazla incelemedim ama) oryantalist bir hava seziyorum. Yani derlemeci derleme yaptığı bizim garipleri, âşıkları, ağıtçıları incelemelerinde bir 'materyal, denek' olarak görürler. 'El (yabancı) gibi' derleme yaparlar. (Ahbaplarım gelmiş bakar el gibi).
Bizse ağıtları derlerken salya sümük ağladık. Ya da 'türkü çağırttırma' keyfinde yaptık işimizi.
Akademisyenler bu 'şansa' sahip değildirler. Biraz da haklıdırlar. Çoğu 'tez' için gider derlemeye. 'Tez' için gitmek kefere icadı performans teorisini nasıl uygulayacağı konusunda kıvranıp durmaktır. Zira bir adım sonra muhtemelen 'çatık kaşlı' bir heyete sunumda bulunacaklardır. İşin ucunda 'sınıfta kalmak' var. Haklı garipler. Fakir için 'Ulan bu yeniyetme mektepsiz de kim boyundan büyük laflarla savuruyor' demekte de haklı olabilirler. Ben de hak veriyorum. 'Mektepsiz / alaylı ve ümmî' olduğumu kaç kere itiraf ettim. Ayrıca, Çukurova folklorunun 'delisi tutup' yine bölgenin deyimiyle 'Adınızı deliye k.çınızı çalıya koyduysanız', hukuken 'fârik ve mümeyyiz' sayılmazsınız. 'Delinin hatırı yoksa sahibinin de mi hatırı yok' deyip idare edenler de çıkabilir ama biz sahipsiz / başıbozuk olduğumuz için söz israfına gerek yok.
Mektepli olmak da kolay değildir haa. 50 saatlik derleme / ses kaydını yazıya aktarmak demek hadi tekrar edeyim, 'pösteki saymak'tır, yani bu iş bilgisayarda, Times New Roman karekterinde 12 puntoyla 500 sayfalık yazı demektir. Üç dakikalık bir paragraf için 20 dakika uğraşmak demektir. Hangi akıllı 'not için' bu 'zulmü' göze alabilir. Âşık Karayiğit Osman 'Bu iş seni gocatır gardaşım' derken haklıydı tabi. Ettiğim laflardan benim halimi görüyorsunuz.
Bu yüzden olmalı çoğu zaman 20 hikâyelik dağarcığı olan bir âşığın en çok 5 hikâyesi kayda geçilir. Bunun da bilemedin 3'ü yazıya aktarılır.
Bizim âşıklar kıdemli iseler 'kınacı giderken' bir gece için ciddî bir yevmiye alırlar. 2006 yılında Âşık Karayiğit Osman'ın bir yevmiyesi iki çeyrek altın idi. Bu bir gece sadece bir halk hikâyesi demektir. Derlemecinin on beş halk hikâyesi için on beş yevmiye ödemesi gerekir. Çoğu 'talebe' olan derlemeciler bırakın yevmiye vermeyi, mahcup olmayacağı, yolda bırakmayacak bir kayıt cihazını bile zor bulurlar. Bir âşık ise 'hatır için' en fazla iki hikâye anlatabilir.
TRT görevlisi veya Kültür Bakanlığı görevlisi bunları bile yapamaz. Zira ödeneksiz ve izinsiz adım atamazlar. Kalabalık bir çekim ekibi için yolluk, alet edevat, ulaşım aracı halledildi diyelim kimsenin aklına 'âşık yevmiyesi' gelmez. Görevliler samimi bir masumiyetle, âşıktan 'vatandaşlık görevini yapıp' hikâye anlatmasını isterler. Hiçbir âşık da 15 gün veya gece 'beleş' hikâye anlatmak gibi bir 'vatandaşlık görevi' olduğunu bilemez, kabul etmez ve anlatmaz.
Esasen bu 'âşık yevmiyesi' lafını ben uyduruyorum. Uygulamak zorunda kaldığım için. Bu bir bakıma 'kınacı' ücreti ödemektir.
'Derya içre olup deryayı bilmediklerinden' bütün bu zahmetler bizimkilere göre çoğu zaman anlamsızdır. Hakkı verilemezse bizimkiler benim gibi yüz yüze gelebildiklerine / ehli beytten saydıklarına'Ulan adam okumayınan eşşek mi olur bre' demekten çekinmezler.
Derdim şu: 'Eline alınca alışkın sazı / Dünyadan ahrete göçmüş sanan' her akşam bir evde söz halkası oluşturup, 'Allah'tan korkmasalar sübhanekeyi okutacak', kadar ustalıkla çaldıkları sazlarıyla onlarca halk hikâyesi anlatan bizim âşıklarımızın hikâye dağarcıklarının onda biri bile kayda geçmemiştir.
Kayda geçiren Kurt Reinhard arşivinin yanına bile yaklaşamazsınız.
Kayıtların bir kısmı Teksas üniversitelerinde.
Pertev Naili Boratav arşivi, Tarih Vakfı'nda 60 yıllık makara kasetlerde. Dijital ortama aktarmak için her türlü masrafı üstlenmek üzere başvurdum, 'müzik tüccarı' zannedip kovdular. İftira diyorlarsa o işi üstlenmeye şimdi de hazırım.
* * *
Ayrıca Çukurova bölgesinden 'Delisi Tutmak, Ocak, Ocaklık, Ocaklama, Ocak Ayırmak, Ateşle Konuşmak, Kav, Sinsin Ateşi, Kil ve Kül, Ağzı Kızıllık, Çelişen Atasözleri, Mıkdanlı, Düşünü Heyketlerken Oynaşını Heyketlemek, Adı Batasıca, Cin, Cindarlık, Sidiklik Bağlamak, Nohut / Hırsız Şişirmek, Yakma / Buzağı Muskası, Muska, Kurt Ağzı Bağlamak, Nazar Değmesi, Doksancık Cücüğü, Kocakarının Kışı, Çocuk Toprağı / Çocuk Belemek, Toprak Yemek, Hacamat, Aşçı, Kınacı, Çomçalı Gelin, Ekşi, Tetiri' gibi pek çok atasözü, deyimi ve sözlüklere de girmemiş pek çok ürünü karşı, tersi atasözleri ve deyimler ve farklı sözlü ürünlerle açıklanmaya çalıştım. Bu çok eğlenceli ve bir o kadar zevkli bir işti.
Sizin okurken atacağınız kahkahaları ben yazarken attım. Umarım Çukurova folklorunun delisinin tutması bulaşıcı değildir."Kitap, folklor ve bilhassa Çukurova ve Çukurova folkloru meraklılarının ilgisini bekliyor. [KanalKultur]
Bekir İşlek: Çukurova Folkloru (İçin) / Seksen Kapıya Doksan Değnek Çalmak - Âşık Karayiğit Osman'ın Hikâye Repertuvarı. Çatı Kitapları, Düziçi Folklor Kitapları: 4, İstanbul 2012, 520 S., ISBN: 978-605-4337-61-3
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder