Bu Blogda Ara

28 Ekim 2016 Cuma

Alevilik

İsmail Engin / Havva Engin [Hazırlayanlar]: Alevilik. 
Kitap Yayınevi, İstanbul 2004, 581 S., 
ISBN: 975-8704-73-7
-Bu kitap Prof. Dr. Orhan Acıpayamlı'nın (1920-2003) aziz anısına yayınlandı-

“Babam Alevilik İslamdır, hatta hakiki  Müslüman biziz diyor. Ben Alevilik kendi başına bir inançtır, fakat İslamdan da etkilenmiştir diyorum. Oğlum da Alevilik yalnızca bir felsefe, bir yaşam biçimidir diyor. Ne yapacağız şimdi?”

1980’li yılların sonlarında dünyadaki hızlı siyasi ve ekonomik gelişmeler ile değişmelerden nasiplenen Alevilik bir yandan varsayılan “gizliliğini” parçalayıp “kamusal alana” taşınır, diğer yandan da buna paralel bir şekilde Alevilerde “kendini keşfetme süreci” yaşanırken, buna dayalı olarak da bir “kimlik bunalımı”yla karşı karşıya kalındı. Aleviler, giderek artan bir şekilde kendilerini, kim olduklarını; Aleviliğin de nereden gelip, nereye gittiğini, ne olduğunu sorgulamaya başladılar.

“Dışarıdan bakış” Alevilerin homojen ve kapalı olduğu yönündeydi. Aslında homojen değil, çoğulcu ve çeşitli (heterojen) bir yapıya, ilişkiler ağına / örüntüsüne, davranışlara ve doğal olarak siyasi tutumlara sahiptiler; ancak nedense “dışarıdan bakış” bunu bir türlü kavrayamıyordu veya kavramak istemiyordu. Her dinî yapıda görüldüğü üzere “cemaatlere” bölünmüşlerdi; cemaatler arası ilişkiler de stabil değil, kaygan bir zemine oturmuştu. Toplumdaki hızlı değişim ve dönüşüm, kamusallaşmaları / kamusal alanda tanınmaları açısından yeni olanaklar sağlarken, öbür taraftan cemaat içinde yaşanan farklılıkları ve bölünmüşlükleri de gözler önüne serdi. Cemaatler arası ilişkiler, siyasi tutumlardaki farklılaşmaların etkisiyle veya aleni bir şekilde ortaya çıkmasıyla daha da kayganlaştı. Kim oldukları ve ne olduklarına yönelik kendi içlerinde başlattıkları veya yürüttükleri tartışmalar da doğal olarak bun(lar)dan etkilendi / etkilenmektedir. “Dışarıdan bakış”ın Aleviler veya Alevi cemaatleri arasındaki farklılıkları keşfetmesi ve kavraması, uzun sürmediği gibi buna yeni bir ivme de verdi. Kuşkusuz, bu durum “paratonerlik”le açıklanamaz.

Kimlik bunalımının yaşandığı “kaos” döneminde ─ ki kendilerini siyasi hareket olarak gören ve siyasi hareketlerle dinî inancı özdeşleştiren kimi cemaatlerde, halen devam etmektedir ─ “kendilerinin” ne ve kim olduklarına yönelik cevaplar netleşmiş değil, bunun için ithal ideolojilere, ideolojik tezlere ve siyasi tutumlara başvurulmakta; onlardan “medet” umulmakta.

Kuşaklar arasında hayata bakıştaki farklılaşma, dine ve dolayısıyla inanca bakışa, onu değerlendirmeye de yansıyor. Bu bağlamda kim ve ne olduğuna yönelik sorun baba / anne, oğul / kız ve torunu kapsayan üç kuşakta had safhaya ulaşıyor. İnternet ortamında “post-modern Aleviliği” yaşayan ve onun dinamikleriyle haşir neşir olan bir e-mail grubunda, İsviçre’den katılan bir üyenin şu ifadeleri konuya yönelik dikkat çekici:

“Babam Alevilik İslamdır, hatta hakiki  Müslüman biziz diyor. Ben Alevilik kendi başına bir inançtır, fakat İslamdan da etkilenmiştir diyorum. Oğlum da Alevilik yalnızca bir felsefe, bir yaşam biçimidir diyor. Ne yapacağız şimdi?”

Aleviliğin tanımlanmasındaki ve Alevilerin de kendilerini tanımlamasındaki tartışmalar “Avrupa Aleviliği”nde yeniden alevlenirken, elinizdeki toplu eser, uzmanların çalışmalarıyla konu ve sorun alanlarının neler olduğunu ortaya koymayı amaçlıyor.

Toplu eserin temel hareket noktası, kuşaklar arası çatışmalara dönüşme ihtimali yüksek “kim” ve “ne olduğu” sorununda  “kalıt inanca” atıf yapmaktır.

Devamı için, bkz. → Alevilik

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder