Pontos Axeinos: Kara ya da kasvetli deniz... Karadeniz'in en eski Yunanca adı böyle. Çeşitli dillerdeki adları da anlam olarak aynı...
Yunanca Maure Thalassa, Bulgarca ve Rusça Çerno More, Romence Marea Neagra, Ukraynaca Çorne More, Gürcüce Şavi Zğva.
Asırlar boyu denizciler fırtınalı sularına açılmaktan korktukları, belki de derin sularının karanlığı yüzünden bu adlar verilmiş.
Charles King, çeşitli dillerdeki kaynaklardan yararlanarak hazırladığı bu eserde, bizlere Karadeniz'i bütün yönleriyle anlatıyor.
18-20 bin yıl önce, jeologların Neoeuxine göl olarak adlandırdıkları bir formasyon olan, coğrafyacı Strabo'ya göre ona dökülen ırmaklar yüzünden taşan bu denizin nasıl oluştuğunu, bölgenin coğrafyasını ve eko sistemlerini inceledikten sonra bizi önce MÖ 700'e götürüyor.
Eski Yunan kolonileri döneminin öykülerini efsanelerle iç içe anlatıyor. Yunan halk dilinin dokusunu oluşturan efsanelerin çoğu Karadeniz'de geçiyordu.
Kafkaslardaki Akalar'ın ataları, Agamemnon'un ordusu Troya Savaşından dönerken yolunu kaybedenler miydi?
Strabon, MÖ ı. Yüzyılda Sinop için "dünyanın bu kesiminde en kayda değer kenttir" diyordu.
King, Karadeniz kabilelerinin Roma imparatorlarını nasıl uğraştırdığını, bu arada Pontus kralı Mitradates'e pek çok öyküyü anlatıyor.
Karadeniz'de İtalyan ticaret kolonilerinin yoğun faaliyetlerini, bir Karadeniz limanı olan Yafa'da başlayan vebanın ticari gemilerle yayılıp nasıl tüm Avrupa'yı kasıp kavurduğunu, Moğolların Asya ticaretini güvenli hale getirerek Karadeniz üzerinde nasıl olumlu bir etki yarattıklarını, Trabzon merkezli Pontus İmparatorluğu'nun çevresindeki Türk beylikleriyle ilişkilerini öğreniyoruz.
insan ve kültüre dair... | twitter: @kanalkultur | instagram: ismailenginhd | facebook: kanalkultur
Bu Blogda Ara
29 Ocak 2015 Perşembe
Can Göknil - Sazlı Sözlü Sergi
© Can Göknil - Dervişler |
Galeri Apel'deki serginin adı "Sazlı Sözlü Sergi". Göknil, çalışma biçiminde uyguladığı yöntemin onu söz ve imge arasında koşuşturduğunu söylüyor. "Sözle Göz Kardeşliği" adlı sergisinde olduğu gibi (Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galarisi, Kasım, 2002). Ama şimdi işin içinde saz da var. Besteleri Dr. Tuba Kaftancıoğlu ve onun sunduğu İbrahim Çadırcı, Muzaffer Sarısözen gibi türkücülerden, sevda türkülerinin naif deyişlerini de Nurer Uğurlu'nun kitaplarından derlemiş Can Göknil. Yine resim, heykel gibi klasik tekniklerden gerektikçe yararlanıyor, ahşap, kurşun, kumaş gibi malzemeleri amacını vurguladığı sürece kullanıyor. Sergideki sunumlar "Yanık Güfteler", "Derya Dervişleri", "Asıl Fasıl" gibi başlıklarla ilgi çekiyor.
© Can Göknil - Deve Üzerinde Kız
|
Can Göknil
1945'te Ankara'da doğdu. İstanbul, Arnavutköy Amerikan Kız Koleji'ni bitirdikten sonra A.B.D.'ye gitti.Knox College'dan mezun oldu. 1969'da The City College of The City University of New York'da Resim Ana Sanat Dalı'nda yüksek lisansını tamamladı. Londra'da Victoria Albert Müzesi'nde, San Marino'da Museo d'Arte Moderna'da, Tokyo'da Chihiro Müzesi'nde, New York'da Schenectady Müzesi ve Bulgaristan'da Gabrovo Mizah Müzesi'nde, ayrıca Türkiye'de çeşitli koleksiyonlarda eserleri bulunuyor. Çocuklar için yazıp resimlediği kitaplarla birçok ödül kazandı. Türkiye dışında resimli kitapları İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Macarca, Almanca, Hollandaca, Surinamca, Arapça ve Türkçe olarak yayımlandı ve pek çok uluslararası etkinlikte yer aldı. İstanbul'da çalışmalarını sürdürüyor.
Can Göknil - Sazlı Sözlü Sergi / 17 ocak - 14 şubat 2015; Galeri Apel, Galeri Apel, Hayriye Cad. No:5A, Galatasaray - 80060 İstanbul; Tel.: +90 212 292 72 36
Osmanlı'da Musevi İskân Birliği Çiftlikleri
Toplumsal Tarih, Eylül 2014'te yayınlanan 249. sayısında Taylan Esin'in "Osmanlı'da Musevi İskân Birliği Çiftlikleri" başlıklı yazısını kapağa taşıyor.
Taylan Esin, 19. yüzyıl sonlarında Baron Maurice de Hirsh tarafından kurulan Musevi İskân Birliği'nin Güney Amerika ve Filistin'le beraber Osmanlı İmparatorluğu'nda da faaliyete geçirdiği çiftliklerin hangi koşullarda oluşturulduğunu, I. Dünya Savaşı ve daha sonraki yıllarda bu çiftliklerle ilgili gelişmeleri ele alıyor.
Şevket Pamuk, 2014'te yayınlanan Türkiye'nin 200 Yıllık İktisat Tarihi kitabında ortaya koyduğu argümanlara da dayanarak, Türkiye'de uzun vadeli iktisadi gelişmenin neden dünya ortalamasının üzerine çıkamadığını başka etmenlerin yanı sıra Türkiye'de kurumlarda egemen olan çalışma kültürü ile açıklıyor.
Mehmet Ö. Alkan, Osmanlı'dan Tek Parti'ye Türkiye'de Kapital çevirilerini ele aldığı yazılarının ilkinde 1912- 38 döneminde Bohor İsrael, Haydar Rifat Yorulmaz, Kerim Sadi, Suphi Nuri İleri ve Hikmet Kıvılcımlı'nın çeviri girişimlerini konu ediyor.
Zafer Toprak, II. Meşrutiyet yıllarında yeniliklerle gelenekçiler arasındaki tartışma başlıklarından ikisini; tesettür meselesi ile Darülfünun'a kız öğrencilerin kabulü konusunu inceliyor.
Ömer Özcan, hakkında az şey bilinen bir ara Teşkilat-ı Mahsusa'da görev alan sonraları eğitimci olarak çalışan Efendizade Mehmet Şerif Bilgehan'ın siyasi kimliğini ortaya koyan bilgileri okuyucuyla paylaşıyor.
Erol Ülker, Mütareke dönemi İstanbul'undaki direniş hareketinin bir parçası olan Mim Mim'ciler ile aynı dönemde gelişen komünist hareket arasındaki ilişkileri inceliyor.
Selçuk Aylar, Lidya Kralı ve Mermandlar hanedanının kurucusu olan Gyges'in yaptıklarından dolayı aynı hanedanın son kralı Kroisos'un üzerinde taşıdığı lanetin neticesinde başına gelen kötülüklerin hikâye edildiği Herodotos'un Historia'sını diğer antik kaynaklarla kıyaslayarak ele alıyor.
Taylan Esin, 19. yüzyıl sonlarında Baron Maurice de Hirsh tarafından kurulan Musevi İskân Birliği'nin Güney Amerika ve Filistin'le beraber Osmanlı İmparatorluğu'nda da faaliyete geçirdiği çiftliklerin hangi koşullarda oluşturulduğunu, I. Dünya Savaşı ve daha sonraki yıllarda bu çiftliklerle ilgili gelişmeleri ele alıyor.
Şevket Pamuk, 2014'te yayınlanan Türkiye'nin 200 Yıllık İktisat Tarihi kitabında ortaya koyduğu argümanlara da dayanarak, Türkiye'de uzun vadeli iktisadi gelişmenin neden dünya ortalamasının üzerine çıkamadığını başka etmenlerin yanı sıra Türkiye'de kurumlarda egemen olan çalışma kültürü ile açıklıyor.
Mehmet Ö. Alkan, Osmanlı'dan Tek Parti'ye Türkiye'de Kapital çevirilerini ele aldığı yazılarının ilkinde 1912- 38 döneminde Bohor İsrael, Haydar Rifat Yorulmaz, Kerim Sadi, Suphi Nuri İleri ve Hikmet Kıvılcımlı'nın çeviri girişimlerini konu ediyor.
Zafer Toprak, II. Meşrutiyet yıllarında yeniliklerle gelenekçiler arasındaki tartışma başlıklarından ikisini; tesettür meselesi ile Darülfünun'a kız öğrencilerin kabulü konusunu inceliyor.
Ömer Özcan, hakkında az şey bilinen bir ara Teşkilat-ı Mahsusa'da görev alan sonraları eğitimci olarak çalışan Efendizade Mehmet Şerif Bilgehan'ın siyasi kimliğini ortaya koyan bilgileri okuyucuyla paylaşıyor.
Erol Ülker, Mütareke dönemi İstanbul'undaki direniş hareketinin bir parçası olan Mim Mim'ciler ile aynı dönemde gelişen komünist hareket arasındaki ilişkileri inceliyor.
Selçuk Aylar, Lidya Kralı ve Mermandlar hanedanının kurucusu olan Gyges'in yaptıklarından dolayı aynı hanedanın son kralı Kroisos'un üzerinde taşıdığı lanetin neticesinde başına gelen kötülüklerin hikâye edildiği Herodotos'un Historia'sını diğer antik kaynaklarla kıyaslayarak ele alıyor.
Helen Sheehan - Ermeni Aile Hikâyeleri ve Kayıp Manzaralar | Armenian Family Stories and Lost Landscapes
Depo, İrlandalı fotoğrafçı Helen Sheehan'ın Türkiye'deki ikinci sergisine ev sahipliği yapıyor. Sheehan fotoğraflar ve ses eserlerinden oluşan işlerini, Mayıs 2014'te Anadolu Kültür / Diyarbakır Sanat Merkezi'nin düzenlediği fotoğraf festivali kapsamında Diyarbakır St. Giragos Ermeni kilisesinde sergilemişti.
Sheehan'ın Ermenistan ve diasporaya olan ilgisi, Venedik'teki St. Lazzaro adasındaki Mekitarist okulunda öğretmen olarak çalıştığı 1990'larda ortaya çıkar. Bu ilgi 2009'da, sürgünlerin torunlarıyla tanışma imkânı bulduğu Paris ve Londra'da, Ermeni diasporasına ait öyküleri nakletmeye karar vermesiyle yeniden canlanır. Tesadüfen bu ailelerin birçoğu atalarının izlerini, onların Digranagerd ismiyle bildikleri, Diyarbakır şehrine kadar sürebiliyordu. Diğerlerinin Maraş, Zeytun ve Van bölgesiyle bağlantıları vardı. Sheehan bu insanların kayıp manzaralarıyla bağlantı kurmaya çalışırken, bahsedilen yerlerde şu anda yaşayan ve buraları kendi yerlerine dönüştüren insanları da hikâyeye dahil ediyor.
Sheehan fotomuhabirlik ve sanatsal ilgilerini 1980'lerde İrlanda'da sanat okurken birleştirdi. Yirmi yıl içinde, diaspora anlatılarına ve özellikle de zorla yerinden edilme deneyimlerine tekrar tekrar döndü. 1990'larda Eski Yugoslavya'nın etnik çeşitliliğe sahip kentleri Saraybosna, Vukovar ve Mostar'ın parçalanma süreçlerini fotoğrafladı. Bu çalışma insan hakları meselelerine olan ilgisini perçinledi ve Uluslararası Af Örgütü'yle iş birliği içinde Slovenya, Dublin ve Londra'da sergiler açtı. Diğer işleri arasında, Elle Magazine, The Independent gibi basılı yayınlar için çalışmalar ve BBC Dünya Servisi için radyo programları sayılabilir.
* * *
Armenian Family Stories and Lost Landscapes
This is Irish photographer Helen Sheehan's second exhibition in Turkey. In May 2014 she showed her projected photographic sound pieces inside the restored Armenian church of St. Giragos in Diyarbakir as part of the week long photography festival hosted by Anadolu Kultur / Diyarbakır Sanat Merkezi.
Sheehan's interest in Armenia and its diaspora was triggered by working as a teacher in the Mechitarist Seminary school on the Armenian Island of St. Lazzaro in Venice in the 1990s. However this interest was re-awakened again in 2009 when she decided to narrate stories of Armenians in diaspora, both in Paris and London, where she was able to forge relationships with descendants of the exiles. By sheer co-incidence most of the families could trace their ancestors back to the Eastern Anatolian city of Diyarbakır, known to them as Digranagerd. Others have connections to Marash, Zeytun and Van region. Sheehan tries to connect with their lost landscape and also attempts to engage with the people now living in these places and how they have transformed them into their own spaces.
Sheehan's background is a fusion of photojournalist and fine art sensibilities which were forged in the context of attending Art college in the Republic of Ireland in the 1980s. For two decades she has returned again and again to diaspora narratives and in particular to the experience of being forcibly displaced. In the 1990s she photographed the break up of three formally multi-ethnic towns and cities in the Former Yugoslavia - Sarajevo, Vukovar and Mostar. This forged her commitment to human rights issues and she has exhibited with Amnesty International in Slovenia, Dublin and London. Other work includes commissions from Elle Magazine, The Independent, London and radio work for the BBC World Service.
Helen Sheehan - Ermeni Aile Hikâyeleri ve Kayıp Manzaralar | Armenian Family Stories and Lost Landscapes / 14 ocak – 8 şubat 2015 | 14 January - 8 February 2015; Depo | Tütün Deposu Lüleci Hendek Cad. No:12, Tophane - 34425 İstanbul; Tel.: +902122923956
Sheehan'ın Ermenistan ve diasporaya olan ilgisi, Venedik'teki St. Lazzaro adasındaki Mekitarist okulunda öğretmen olarak çalıştığı 1990'larda ortaya çıkar. Bu ilgi 2009'da, sürgünlerin torunlarıyla tanışma imkânı bulduğu Paris ve Londra'da, Ermeni diasporasına ait öyküleri nakletmeye karar vermesiyle yeniden canlanır. Tesadüfen bu ailelerin birçoğu atalarının izlerini, onların Digranagerd ismiyle bildikleri, Diyarbakır şehrine kadar sürebiliyordu. Diğerlerinin Maraş, Zeytun ve Van bölgesiyle bağlantıları vardı. Sheehan bu insanların kayıp manzaralarıyla bağlantı kurmaya çalışırken, bahsedilen yerlerde şu anda yaşayan ve buraları kendi yerlerine dönüştüren insanları da hikâyeye dahil ediyor.
Sheehan fotomuhabirlik ve sanatsal ilgilerini 1980'lerde İrlanda'da sanat okurken birleştirdi. Yirmi yıl içinde, diaspora anlatılarına ve özellikle de zorla yerinden edilme deneyimlerine tekrar tekrar döndü. 1990'larda Eski Yugoslavya'nın etnik çeşitliliğe sahip kentleri Saraybosna, Vukovar ve Mostar'ın parçalanma süreçlerini fotoğrafladı. Bu çalışma insan hakları meselelerine olan ilgisini perçinledi ve Uluslararası Af Örgütü'yle iş birliği içinde Slovenya, Dublin ve Londra'da sergiler açtı. Diğer işleri arasında, Elle Magazine, The Independent gibi basılı yayınlar için çalışmalar ve BBC Dünya Servisi için radyo programları sayılabilir.
* * *
Armenian Family Stories and Lost Landscapes
This is Irish photographer Helen Sheehan's second exhibition in Turkey. In May 2014 she showed her projected photographic sound pieces inside the restored Armenian church of St. Giragos in Diyarbakir as part of the week long photography festival hosted by Anadolu Kultur / Diyarbakır Sanat Merkezi.
Sheehan's interest in Armenia and its diaspora was triggered by working as a teacher in the Mechitarist Seminary school on the Armenian Island of St. Lazzaro in Venice in the 1990s. However this interest was re-awakened again in 2009 when she decided to narrate stories of Armenians in diaspora, both in Paris and London, where she was able to forge relationships with descendants of the exiles. By sheer co-incidence most of the families could trace their ancestors back to the Eastern Anatolian city of Diyarbakır, known to them as Digranagerd. Others have connections to Marash, Zeytun and Van region. Sheehan tries to connect with their lost landscape and also attempts to engage with the people now living in these places and how they have transformed them into their own spaces.
Sheehan's background is a fusion of photojournalist and fine art sensibilities which were forged in the context of attending Art college in the Republic of Ireland in the 1980s. For two decades she has returned again and again to diaspora narratives and in particular to the experience of being forcibly displaced. In the 1990s she photographed the break up of three formally multi-ethnic towns and cities in the Former Yugoslavia - Sarajevo, Vukovar and Mostar. This forged her commitment to human rights issues and she has exhibited with Amnesty International in Slovenia, Dublin and London. Other work includes commissions from Elle Magazine, The Independent, London and radio work for the BBC World Service.
Helen Sheehan - Ermeni Aile Hikâyeleri ve Kayıp Manzaralar | Armenian Family Stories and Lost Landscapes / 14 ocak – 8 şubat 2015 | 14 January - 8 February 2015; Depo | Tütün Deposu Lüleci Hendek Cad. No:12, Tophane - 34425 İstanbul; Tel.: +902122923956
26 Ocak 2015 Pazartesi
Mehmet Emin Erdoğdu - Zeytin Ağacından Kadınlar Yapmak
Mehmet Emin Erdoğdu'nun "Zetin Ağacından Kadınlar Yapmak" adlı sergisi, 6 - 28 şubat 2015 tarihleri arasında Bodrum Nurol Sanat Galerisi'nde sanatseverlerle buluşuyor.
Bir zamanlar ananın ve kadının egemen olduğu, Anadolu'nun sayılı zenginliklerinden olan medeniyet bitkisi zeytin, Kazdağları'nda yaşayan Emin Erdoğdu için hem anlam hem de tuval oluyor. Sanatçının "Zeytin Ağacından Kadınlar Yapmak" adlı sergisinde yer alan çalışmaların tamamı dişil figürlerden; portreler ve kompozisyonlardan oluşuyor. Yaşam veren zeytin ağacının gövdesinde anıtsal anlamlar kazanan; bir deste iskambil gibi önümüze serilen kadın bedeni ve yüzleri, insanlık tarihi kadar eski bir öykü anlatıyor bizlere. Zeytinin anayurdu kadar sıcak bir iklime; kadının yalnız güzelliğiyle ve doğurganlığıyla değil; şefkati, anlayışı ve önderliğiyle baş tacı edildiği bir yurda duyulan özlem bu…
Mehmet Emin Erdoğdu
1955'te Akşehir'de doğdu. 1983'te İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nü bitirdi. Okul yıllarında Devrim Erbil, Saim Bugay ve Bihrat Mavitan ile çalıştı. Bodrum, Ankara İstanbul ve Almanya'da kişisel sergiler açtı, karma sergilere katıldı. 2003'de Bodrum'da '40 kutu, 40 yorum' adlı projeyi gerçekleştirdi. Halen Kazdağları'ndaki Adatepe Köyü'nde bulunan atölyesinde çalışmalarını sürdürüyor.
Mehmet Emin Erdoğdu - Zeytin Ağacından Kadınlar Yapmak / 6 - 28 şubat 2015; Bodrum Nurol Sanat Galerisi, Bodrum, Tel. 0312 468 86 70
Bir zamanlar ananın ve kadının egemen olduğu, Anadolu'nun sayılı zenginliklerinden olan medeniyet bitkisi zeytin, Kazdağları'nda yaşayan Emin Erdoğdu için hem anlam hem de tuval oluyor. Sanatçının "Zeytin Ağacından Kadınlar Yapmak" adlı sergisinde yer alan çalışmaların tamamı dişil figürlerden; portreler ve kompozisyonlardan oluşuyor. Yaşam veren zeytin ağacının gövdesinde anıtsal anlamlar kazanan; bir deste iskambil gibi önümüze serilen kadın bedeni ve yüzleri, insanlık tarihi kadar eski bir öykü anlatıyor bizlere. Zeytinin anayurdu kadar sıcak bir iklime; kadının yalnız güzelliğiyle ve doğurganlığıyla değil; şefkati, anlayışı ve önderliğiyle baş tacı edildiği bir yurda duyulan özlem bu…
Mehmet Emin Erdoğdu
1955'te Akşehir'de doğdu. 1983'te İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nü bitirdi. Okul yıllarında Devrim Erbil, Saim Bugay ve Bihrat Mavitan ile çalıştı. Bodrum, Ankara İstanbul ve Almanya'da kişisel sergiler açtı, karma sergilere katıldı. 2003'de Bodrum'da '40 kutu, 40 yorum' adlı projeyi gerçekleştirdi. Halen Kazdağları'ndaki Adatepe Köyü'nde bulunan atölyesinde çalışmalarını sürdürüyor.
Mehmet Emin Erdoğdu - Zeytin Ağacından Kadınlar Yapmak / 6 - 28 şubat 2015; Bodrum Nurol Sanat Galerisi, Bodrum, Tel. 0312 468 86 70
25 Ocak 2015 Pazar
Ümit Kara - Bulutlara Boğulmak
Gergedan Sanat Galerisi, 27 ocak - 17 şubat 2015 tarihleri arasında Çukurcuma’da yer alan mekânında Ümit Kara'nın eserlerinden oluşan "Bulutlara Boğulmak" sergisine ev sahipliği yapıyor.
Sanatçının sergisine dair kaleme aldığı manifestosunda şunlar kaydediliyor:
"Aynı evrende yaşadığımızı düşünsek de; hepimiz kendi evrenine sıkışıp kalmış birer yalnız tanrıyız, başkalarından medet uman.
Öğretilerek manipüle edildik.. Ve öğrendiklerimizin kısırlaştırıcı ağırlığı, tek sahip olduğumuz şeyi, hislerimizi, reddetmekte. Kendimiz olmak istemiyoruz çünkü şekillendirilmiş ruhlar büyüttük aynalarda kendimiz sandığımız. Ansızın gelen, anlamsız gerginliğimizin en önemli nedeni budur.
Nefessiz kalana kadar hislerimize sahip çıkıp peşinden gittiğimiz, gerçekten kendimiz olduğumuz rüyalarımızı inkar ederek yozlaşmak yerine; her şeyin olması gereken halini yaşayabildiğimiz bu gerçekliğe sahip çıkmalıyız ve uyanınca hatırlamalıyız tam nerde öldük ve kimlere üzüldük.
Çünkü suçlar bakışlarla ve duvarlarla ayakta kalabilen, diretilen 19. yüzyılın ikiyüzlü ahlak algısının bizi tekleştirerek tanımlayamayacağı ve daha fazla bir yere götüremeyeceği apaçık ortada. Kafamda, bizi güzel gösteren anlatılmış tüm aynalar kırıldırlar artık.
Ve o aynalarda büyüttüğümüz başkaları olmaktan bıkmış, tanrılar belki de artık serbest kalmalılar..
Çelik gibi sert, güneş gibi kor."
Ümit Kara - BulutlaraBoğulmak / 27 ocak - 17 şubat 2015; Gergedan Sanat Galerisi, Altıpatlar Sokak No:15, Çukurcuma - Beyoğlu - İstanbul
Sanatçının sergisine dair kaleme aldığı manifestosunda şunlar kaydediliyor:
"Aynı evrende yaşadığımızı düşünsek de; hepimiz kendi evrenine sıkışıp kalmış birer yalnız tanrıyız, başkalarından medet uman.
Öğretilerek manipüle edildik.. Ve öğrendiklerimizin kısırlaştırıcı ağırlığı, tek sahip olduğumuz şeyi, hislerimizi, reddetmekte. Kendimiz olmak istemiyoruz çünkü şekillendirilmiş ruhlar büyüttük aynalarda kendimiz sandığımız. Ansızın gelen, anlamsız gerginliğimizin en önemli nedeni budur.
Nefessiz kalana kadar hislerimize sahip çıkıp peşinden gittiğimiz, gerçekten kendimiz olduğumuz rüyalarımızı inkar ederek yozlaşmak yerine; her şeyin olması gereken halini yaşayabildiğimiz bu gerçekliğe sahip çıkmalıyız ve uyanınca hatırlamalıyız tam nerde öldük ve kimlere üzüldük.
Ümit Kara - "fun", tuval üzerine akrilik, 190 x 80 cm. |
Ve o aynalarda büyüttüğümüz başkaları olmaktan bıkmış, tanrılar belki de artık serbest kalmalılar..
Çelik gibi sert, güneş gibi kor."
Ümit Kara - "metamorphosis", tuval üzerine akrilik, 120 x 90 cm. |
24 Ocak 2015 Cumartesi
Zuhal Baysar - Ruhuma Dokun | Touch My Soul
[KanalKultur] - Zuhal Baysar'ın, "Ruhuma Dokun" adlı kişisel resim sergisi 30 ocak – 18 şubat 2015 tarihleri arasında Galeri Soyut / A Salonu'nda izleyicilerle buluşuyor.
Sanatçı çalışmalarında ruhun varlık durumlarına değinirken bedeni ve suyu bir metafor olarak kullanıyor. Sanatçı için su, ruhumuzun derinliklerinde kendi kendimize var ettiğimiz evrenin metaforudur. Kendini gerçekleştirme yeridir; sığınma, korunma, huzur ihtiyacını karşılar. Bir çeşit tapınaktır.
Sanatçı suyu ve suyun sağladığı resimsel plastiği kullanırken dolaylı olarak insanı resmediyor. Önemli olan insanın iç dünyası ve insana ait olan özelliklerdir. Her bireyin kendi özel alanını "suya" taşıması ve bunu yaparken diğer yaşamına ait davranış kalıplarından kurtulması ön plana çıkar. Su içindeki dış dünyadan arınmış, ağırlıksız, hafif ama tamamen sarmalanmış varlığıyla insan, bir çeşit arınma ritüelinin öznesidir. Beden, sanatçı için varlığın durumlarını görselleştiren araçtır. Beden kimi zaman boşlukta, kimi zaman suyun hâkimiyetinde, kimi zaman suya hâkim durumdadır. Sanatçının kaygısı ruha şekil veren ve duyuşsal dünyamızın temelini oluşturan birtakım gerçekleri biçimsel dile aktarmaktır.
Bu noktada sanatçı karmaşa, düzen, var oluş, yok oluş, sonsuzluk gibi kavramların hissettirdiği duygu durumlarını önceden kurgulanmış kompozisyonlarla ve yoğun bir ifade biçimiyle görselleştiriyor. Bu zengin atmosferler bize iç dünyanın hallerine "dokunma" olanağı veriyor. Boyanın plastiğinin anlama müdahale eden yanını seven ve bunu özellikle seçen bir sanatçı olarak Zuhal Baysar, kendi serüveninde çağdaş örüntülerin resmin plastiğiyle yakalanabileceğini, boyanın bu örüntülere katkı sağladığını, anlamı çeşitlendirdiğini düşünüyor.
Zuhal Baysar
1976'da Ankara'da doğdu. 1999'da Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nden mezun oldu. 2000'de aynı fakültede Araştırma Görevlisi oldu. 2002'de "İnsan ve An Resimleri" konulu tezi ile Yüksek Lisans programını; 2006'da "Toplumda Şeffaflığın Görsel Tanımı" konulu tezi ile Sanatta Yeterlik Doktora programını tamamladı. 2007'de aynı fakültede Öğretim Görevlisi oldu. 2010'dan itibaren aynı fakültede Yardımcı Doçent olarak çalışıyor.. [KanalKultur]
Zuhal Baysar - Resim Sergisi "Ruhuma Dokun | Touch My Soul" / 30 ocak - 18 şubat 2015; Galeri Soyut, Yıldızevler Mah. R. Tagore Cad Şehit Mustafa Doğan Sokak No: 82 / A – B, Çankaya - 06550 Ankara; Tel: (+90312) 438 8670
Sanatçı çalışmalarında ruhun varlık durumlarına değinirken bedeni ve suyu bir metafor olarak kullanıyor. Sanatçı için su, ruhumuzun derinliklerinde kendi kendimize var ettiğimiz evrenin metaforudur. Kendini gerçekleştirme yeridir; sığınma, korunma, huzur ihtiyacını karşılar. Bir çeşit tapınaktır.
Sanatçı suyu ve suyun sağladığı resimsel plastiği kullanırken dolaylı olarak insanı resmediyor. Önemli olan insanın iç dünyası ve insana ait olan özelliklerdir. Her bireyin kendi özel alanını "suya" taşıması ve bunu yaparken diğer yaşamına ait davranış kalıplarından kurtulması ön plana çıkar. Su içindeki dış dünyadan arınmış, ağırlıksız, hafif ama tamamen sarmalanmış varlığıyla insan, bir çeşit arınma ritüelinin öznesidir. Beden, sanatçı için varlığın durumlarını görselleştiren araçtır. Beden kimi zaman boşlukta, kimi zaman suyun hâkimiyetinde, kimi zaman suya hâkim durumdadır. Sanatçının kaygısı ruha şekil veren ve duyuşsal dünyamızın temelini oluşturan birtakım gerçekleri biçimsel dile aktarmaktır.
Bu noktada sanatçı karmaşa, düzen, var oluş, yok oluş, sonsuzluk gibi kavramların hissettirdiği duygu durumlarını önceden kurgulanmış kompozisyonlarla ve yoğun bir ifade biçimiyle görselleştiriyor. Bu zengin atmosferler bize iç dünyanın hallerine "dokunma" olanağı veriyor. Boyanın plastiğinin anlama müdahale eden yanını seven ve bunu özellikle seçen bir sanatçı olarak Zuhal Baysar, kendi serüveninde çağdaş örüntülerin resmin plastiğiyle yakalanabileceğini, boyanın bu örüntülere katkı sağladığını, anlamı çeşitlendirdiğini düşünüyor.
Zuhal Baysar
1976'da Ankara'da doğdu. 1999'da Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nden mezun oldu. 2000'de aynı fakültede Araştırma Görevlisi oldu. 2002'de "İnsan ve An Resimleri" konulu tezi ile Yüksek Lisans programını; 2006'da "Toplumda Şeffaflığın Görsel Tanımı" konulu tezi ile Sanatta Yeterlik Doktora programını tamamladı. 2007'de aynı fakültede Öğretim Görevlisi oldu. 2010'dan itibaren aynı fakültede Yardımcı Doçent olarak çalışıyor.. [KanalKultur]
Zuhal Baysar - Resim Sergisi "Ruhuma Dokun | Touch My Soul" / 30 ocak - 18 şubat 2015; Galeri Soyut, Yıldızevler Mah. R. Tagore Cad Şehit Mustafa Doğan Sokak No: 82 / A – B, Çankaya - 06550 Ankara; Tel: (+90312) 438 8670
20 Ocak 2015 Salı
Suçluluktan Sorumluluğa: Almanya Tarihinin İki Travması
Nora Şeni'nin bilimsel sorumluluğunda; İstanbul Fransız Enstitüsü, Mémorial de la Shoah (Paris), Université Paris 8 ve Anadolu Kültür'ün katılımıyla yürütülen "Hafıza Politikaları ve Fransa" başlıklı konferans serisinin yedinci bölümünde Prof. Etienne François konuşuyor.
François, "Almanya'nın Shoah ve Sovyet işgaline dair çift hafıza politikası" konusunu irdeliyor.
Geçen yıl Fransız Kültür Enstitüsü'nde gerçekleşen bu konferans serisi, 2015'te diğer Avrupa ülkelerinin yaralı hafızalarıyla yüzleşme serüvenlerini konu alıyor.
2015 yılının ilk konuşması ise özel bir deneyime odaklanıyor:
Nazizmin doğduğu memleket olarak Almanya'nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında hayli zor bir bellekle karşı karşıya kaldığı biliniyor. Hiçbir şekilde Holokost ile aynı düzeyde olmasa da, Sovyet işgalinin de kabulü güç bir bellek bıraktığı aşikâr. Bu bağlamda François, birbirine tezat mazlumiyetlerin rakip hafıza politikaları doğurmamış olduğu tezini savunuyor...
Prof. Etienne François
Université Paris I (Panthéon Sorbonne) ve Freie Universität Berlin'de tarih profesorüdür. Berlin Marc Bloch Araştırma Merkezi'nin kurucusu ve 1992-1999 yıllarında ilk müdürüdür. Orta Çağ sonundan bugüne kadar Almanya tarihi, Alman-Fransız ilişkileri, Almanya-Avrupa ilişkileri ve Almanya'nın kendi geçmişiyle ilişkisi üzerine yaptığı araştırma ve yayınlarıyla tanınıyor.
Prof. Etienne François - Suçluluktan Sorumluluğa: Almanya Tarihinin İki Travması / 30 ocak 2015, 19:00; SALT Galata, kurucu Garanti Bankası, Bankalar Caddesi 11, Karaköy - 34420 İstanbul; Tel.: +90 212 334 22 00
François, "Almanya'nın Shoah ve Sovyet işgaline dair çift hafıza politikası" konusunu irdeliyor.
Geçen yıl Fransız Kültür Enstitüsü'nde gerçekleşen bu konferans serisi, 2015'te diğer Avrupa ülkelerinin yaralı hafızalarıyla yüzleşme serüvenlerini konu alıyor.
2015 yılının ilk konuşması ise özel bir deneyime odaklanıyor:
Nazizmin doğduğu memleket olarak Almanya'nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında hayli zor bir bellekle karşı karşıya kaldığı biliniyor. Hiçbir şekilde Holokost ile aynı düzeyde olmasa da, Sovyet işgalinin de kabulü güç bir bellek bıraktığı aşikâr. Bu bağlamda François, birbirine tezat mazlumiyetlerin rakip hafıza politikaları doğurmamış olduğu tezini savunuyor...
Prof. Etienne François
Université Paris I (Panthéon Sorbonne) ve Freie Universität Berlin'de tarih profesorüdür. Berlin Marc Bloch Araştırma Merkezi'nin kurucusu ve 1992-1999 yıllarında ilk müdürüdür. Orta Çağ sonundan bugüne kadar Almanya tarihi, Alman-Fransız ilişkileri, Almanya-Avrupa ilişkileri ve Almanya'nın kendi geçmişiyle ilişkisi üzerine yaptığı araştırma ve yayınlarıyla tanınıyor.
Prof. Etienne François - Suçluluktan Sorumluluğa: Almanya Tarihinin İki Travması / 30 ocak 2015, 19:00; SALT Galata, kurucu Garanti Bankası, Bankalar Caddesi 11, Karaköy - 34420 İstanbul; Tel.: +90 212 334 22 00
19 Ocak 2015 Pazartesi
Pardon, Kaçıncı Kat?
Genç küratörler soruyor: "Pardon, Kaçıncı Kat?"
Küreselleşen dünya düzeni ve kent hayatının baskıcı dinamikleri karşısında sanat konjonktürü dâhilinde ne türden önermeler yapılabilir?
"Pardon, Kaçıncı Kat?", kent ve doğa ilişkisi üzerinden sanat alanında dönüşümün olanaklarını sorgulayan genç küratörlerin yönelttiği meşru soruları irdeliyor. Sergi bu sorular ve onlara getirilebilecek yanıtların peşine düşüyor.
Sergi kent ve doğa üzerine izleyiciye bir rapor sunma hevesinde değil. Serginin iki bölümü mümkün olduğunca birbirinden koparmak; buna karşın diyalog alanlarını da korumak üzere tasarlanmış.
Melike Bayık ve Mergüze Günay, iki genç küratör olarak, yaygın olarak işlenmiş kent-doğa ikiliğini aslında yapıtaşlarına ayırıp; küratörlük mekanı mı, eserleri mi, ilişkileri mi ön plana alarak bizi en çok heyecanlandıran şeyi ortaya koyar? diye soruyor.
Melike Bayık ve Mergüze Günay; "Küreselleştirme biçimlerinin somut etkilerinin tam da gözünün içine bakan bir jenerasyondan post-modern ütopyaların, mega kentlerin, sanat ve izleyici arasında açılan mesafenin ve bu yersiz-yurtsuzluğun bizi sürüklediği ruh durumunu gayri-resmi bir çerçevede yalın bir soru olan, ama betonun ve yabancılaşmanın tınısını taşıyan 'Kaçıncı Kat?' ile aktarmak istedik." diyor.
Sergide Recep Akar, Mustafa Duymaz, Didem Erbaş, Murat Germen, Şifa Girinci, Emre Kantaşlı, Volkan Kızıltunç, Manbor, Ali İbrahim Öcal ve Saliha Yılmaz'ın eserleri yer alıyor. Sergi Koordinatörü / Düzelti: Sena Danışman.
Pardon, Kaçıncı Kat? / 10 ocak - 7 şubat 2015; Merkur, Mim Kemal Öke Cad. Erenler Apt. No:12 Daire: 2, Nişantaşı - İstanbul; Tel.: +90 212 225 37 37
Küreselleşen dünya düzeni ve kent hayatının baskıcı dinamikleri karşısında sanat konjonktürü dâhilinde ne türden önermeler yapılabilir?
"Pardon, Kaçıncı Kat?", kent ve doğa ilişkisi üzerinden sanat alanında dönüşümün olanaklarını sorgulayan genç küratörlerin yönelttiği meşru soruları irdeliyor. Sergi bu sorular ve onlara getirilebilecek yanıtların peşine düşüyor.
Sergi kent ve doğa üzerine izleyiciye bir rapor sunma hevesinde değil. Serginin iki bölümü mümkün olduğunca birbirinden koparmak; buna karşın diyalog alanlarını da korumak üzere tasarlanmış.
Melike Bayık ve Mergüze Günay, iki genç küratör olarak, yaygın olarak işlenmiş kent-doğa ikiliğini aslında yapıtaşlarına ayırıp; küratörlük mekanı mı, eserleri mi, ilişkileri mi ön plana alarak bizi en çok heyecanlandıran şeyi ortaya koyar? diye soruyor.
Melike Bayık ve Mergüze Günay; "Küreselleştirme biçimlerinin somut etkilerinin tam da gözünün içine bakan bir jenerasyondan post-modern ütopyaların, mega kentlerin, sanat ve izleyici arasında açılan mesafenin ve bu yersiz-yurtsuzluğun bizi sürüklediği ruh durumunu gayri-resmi bir çerçevede yalın bir soru olan, ama betonun ve yabancılaşmanın tınısını taşıyan 'Kaçıncı Kat?' ile aktarmak istedik." diyor.
Sergide Recep Akar, Mustafa Duymaz, Didem Erbaş, Murat Germen, Şifa Girinci, Emre Kantaşlı, Volkan Kızıltunç, Manbor, Ali İbrahim Öcal ve Saliha Yılmaz'ın eserleri yer alıyor. Sergi Koordinatörü / Düzelti: Sena Danışman.
Pardon, Kaçıncı Kat? / 10 ocak - 7 şubat 2015; Merkur, Mim Kemal Öke Cad. Erenler Apt. No:12 Daire: 2, Nişantaşı - İstanbul; Tel.: +90 212 225 37 37
10 Ocak 2015 Cumartesi
Renée Levi - Sibel
Renée Levi - "Sibel" acrylique on cotton, 150 x 150 cm., 2014 |
Renée Levi'nin "Sibel" ismini taşıyan sunumunda, sanatçının bu sergi için özel olarak ürettiği ve daha önce sergilenmemiş olan tuval çalışmalarının yanı sıra, desen ve farklı tekniklerde gerçekleştirilmiş olan kâğıt işleri yer alıyor.
İzleyicileri alışık olmadıkları renk ve form bütünlükleriyle karşı karşıya getiren sergi, farklı yoğunluktaki canlı tonların yarattığı etkiyle "kişisel algı"nın önünü açmayı hedefliyor.
Kullandığı renkleri özel karışımlarla kendisi üreten Levi, izleyicileri aynı zamanda oldukça farklı bir hareket, ritim kavramıyla da baş başa bırakarak, adeta galeri mekânının tamamını hareketlendiriyor. Bu sayede izleyiciler hem farklı bir kavramsal müzikaliteyi hem de insan ruhunda en uç noktalara ilerleyen etkileyici renk öbeklerini duyumsayabiliyorlar.
Renée Levi - "Viola" acrylique on cotton, 230 x 230 cm., 2014 |
1983'te HTL'de (Mutenz) mimarlık eğitimini; 1991'de HGKZ'de (Zürih) plastik sanat eğitimini tamamladı. 2001 yılından beri FHNW Basel Kunst Institut'ta profesör çalışıyor. Çalışmalarına Basel ve Nis'teki atölyelerinde devam ediyor.
Seçilmiş Kişisel Müze Sergileri
2013 'italique' Kloster Schönthal Langenbruck, İsviçre
2011 'Cursif' le Crédac Ivry, Fransa
2008 Kunstmuseum Thun, İsviçre
2004 Le Quartier Centre d'Art Contemporain Quimper, Fransa
2003 Museum Folkwang Essen, Almanya
2000 Mamco Musée d'art moderne et contemporain Genève, İsviçre [KanalKultur]
Renée Levi - Sibel / 6 ocak 2015 – 23 şubat 2015; art ON İstanbul, Şair Nedim Caddesi No: 4, Akaretler - Beşiktaş - 34307 İstanbul
Anatoli n°5 Configurations économiques dans l'espace post-ottoman
Deniz Akagül: Anatoli n°5 Configurations économiques dans l'espace post-ottoman. 2014, 313 S., ISBN : 978-2-271-08222-0 |
9 Ocak 2015 Cuma
Polonya Sanatında Oryantalizm
"Oryantalizm'in Polonya kültürüne büyük zenginlik kattığını, onu daha renkli, daha çeşitli ve daha ilgi çekici, kısacası daha parlak kıldığını söylemek gerekir." Prof. Dr. Tadeusz Majda
Polonya - Türkiye diplomatik ve kültürel ilişkilerinin 600. yıldönümünde; "Polonya Sanatında Oryantalizm" 24 ekim 2014 - 18 ocak 2015 tarihleri arasında Pera Müzesi'nde...
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, Polonya - Türkiye diplomatik ve kültürel ilişkilerinin 600. yıldönümü kutlamaları kapsamında, Polonya sanatındaki oryantalist eğilimlere odaklanan görkemli bir sergiye ev sahipliği yapıyor: "Polonya Sanatında Oryantalizm".
Pera Müzesi'nin üç katına yayılan sergi, sanatseverlere Polonya sanatındaki oryantalist eğilimleri gösteren hepsi birbirinden ilginç resim, desen, tekstil ve gravürler sunuyor.
Polonya Cumhuriyeti Kültür ve Ulusal Miras Bakanlığı desteğiyle ve Varşova Ulusal Müzesi işbirliğiyle düzenlenen bu kapsamlı sergide, Varşova, Kraków, Poznañ, Wroclaw Ulusal Müzeleri, Varşova Üniversite Kütüphanesi ve Lazienki Kraliyet Müzesi'nin yanı sıra İstanbul Askeri Müze, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Oryantalist Resim Koleksiyonu ve özel koleksiyonlardan 180'i aşkın eser yer alıyor.
Doğu kültürlerine yönelmiş bir ilgiyle tanımlanan ve kendini sanat, mimari, müzik, edebiyat ve tiyatro dallarında gösteren Avrupa merkezli bir kültür akımı olan Oryantalizmin Polonya'daki kökleri Ortaçağ'a uzanır. Polonya'yı özellikle doğudan gelen etkilere açık kılan coğrafi konumunun doğal bir sonucudur. Polonya tarihinde, Osmanlılarla birbirini izleyen savaşlar ve ilişkiler Polonya kültüründe kalıcı bir iz bırakmıştır. Bu etkiler doğu yaşam tarzına yönelik olarak kıyafetlerde, iç dekorasyonda, silahlarda ve atlar ile binicilerin aksesuarlarında da kendini gösterir.
Prof. Dr. Tadeusz Majda'nın küratörlüğünde, 17. yüzyıldan 19. yüzyılın başlarına uzanan bir dönemi kapsayan ve yedi bölüm olarak kurgulanan "Polonya Sanatında Oryantalizm" sergisinde; Polonya'nın en önemli ressamlarından, Zmurko, Brandt, Jan Matejko, Wacław Pawliszak, Jan Ciagliński ve Jacek Malczewski gibi Türkiye'yi ziyaret etmiş usta ressamların eserlerinin ve Jan Christian Kamsetzer'in Türkiye seyahatinden desenlerin yanı sıra 1864-1876 yılları arasında Sultan Abdülaziz'in saray ressamlığını yapan Stanisław Chlebowski'nin eserlerine ayrılan özel bölüm de bulunuyor.
Pera Müzesi, Polonya kültürünü uluslararası alanda tanıtmayı amaçlayan, Adam Mickiewicz Enstitüsü'ne bağlı bir platform olan culture.pl işbirliğiyle, 2014 yılı boyunca, iki ülke arasındaki ilişkilerinin 600. yılı kapsamında düzenlenen konser, film gösterimi ve sözel etkinliklere de ev sahipliği yapıyor. (http://turkiye.culture.pl/)
Prof. Dr. Tadeusz Majda
1930 doğumlu. 1951-1956 yılları arasında Varşova Üniversitesi Şarkiyat Enstitüsü'nde Türk, Fars ve Arap dilleri ve kültürü üzerinde araştırmalar yaptı. Varşova Ulusal Müzesi Oryantal Sanat Koleksiyonu'nun küratörlüğünü de yapan, Türkoloğun daha önce küratörlüğünü ya da danışmanlığını yaptığı sergiler arasında "Polonya Koleksiyonlarından Türk Tekstilleri" (Varşova, 1983), "Varşova Ulusal Müze'de İslam Sanatı" (Varşova, 1991), "Yeni Delhi Ulusal Müze'den Moğol Minyatürleri" (Varşova, 1993), "Savaş ve Barış: Osmanlı, Polonya İlişkileri, 15. yüzyıldan 19. Yüzyıla" (İstanbul, 1999 - Varşova, 2000), "Acem Sanatı Başyapıtları Sergisi" (Varşova, Kraków, 2002), "Polonya Sanatında Oryantalizm, Çizimler ve Gravürler" (Varşova, 2008, Szczecin, 2009) ve "Uzak Komşular Yakın Anılar" (İstanbul, 2014) yer alıyor.
Polonya Sanatında Oryantalizm / 24 ekim 2014 - 18 ocak 2015; Pera Müzesi, Meşrutiyet Caddesi No.65, Tepebaşı - Beyoğlu - 34443 İstanbul; Tel. + 90 212 334 99 00
Polonya - Türkiye diplomatik ve kültürel ilişkilerinin 600. yıldönümünde; "Polonya Sanatında Oryantalizm" 24 ekim 2014 - 18 ocak 2015 tarihleri arasında Pera Müzesi'nde...
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, Polonya - Türkiye diplomatik ve kültürel ilişkilerinin 600. yıldönümü kutlamaları kapsamında, Polonya sanatındaki oryantalist eğilimlere odaklanan görkemli bir sergiye ev sahipliği yapıyor: "Polonya Sanatında Oryantalizm".
Pera Müzesi'nin üç katına yayılan sergi, sanatseverlere Polonya sanatındaki oryantalist eğilimleri gösteren hepsi birbirinden ilginç resim, desen, tekstil ve gravürler sunuyor.
Polonya Cumhuriyeti Kültür ve Ulusal Miras Bakanlığı desteğiyle ve Varşova Ulusal Müzesi işbirliğiyle düzenlenen bu kapsamlı sergide, Varşova, Kraków, Poznañ, Wroclaw Ulusal Müzeleri, Varşova Üniversite Kütüphanesi ve Lazienki Kraliyet Müzesi'nin yanı sıra İstanbul Askeri Müze, Suna ve İnan Kıraç Vakfı Oryantalist Resim Koleksiyonu ve özel koleksiyonlardan 180'i aşkın eser yer alıyor.
Doğu kültürlerine yönelmiş bir ilgiyle tanımlanan ve kendini sanat, mimari, müzik, edebiyat ve tiyatro dallarında gösteren Avrupa merkezli bir kültür akımı olan Oryantalizmin Polonya'daki kökleri Ortaçağ'a uzanır. Polonya'yı özellikle doğudan gelen etkilere açık kılan coğrafi konumunun doğal bir sonucudur. Polonya tarihinde, Osmanlılarla birbirini izleyen savaşlar ve ilişkiler Polonya kültüründe kalıcı bir iz bırakmıştır. Bu etkiler doğu yaşam tarzına yönelik olarak kıyafetlerde, iç dekorasyonda, silahlarda ve atlar ile binicilerin aksesuarlarında da kendini gösterir.
Prof. Dr. Tadeusz Majda'nın küratörlüğünde, 17. yüzyıldan 19. yüzyılın başlarına uzanan bir dönemi kapsayan ve yedi bölüm olarak kurgulanan "Polonya Sanatında Oryantalizm" sergisinde; Polonya'nın en önemli ressamlarından, Zmurko, Brandt, Jan Matejko, Wacław Pawliszak, Jan Ciagliński ve Jacek Malczewski gibi Türkiye'yi ziyaret etmiş usta ressamların eserlerinin ve Jan Christian Kamsetzer'in Türkiye seyahatinden desenlerin yanı sıra 1864-1876 yılları arasında Sultan Abdülaziz'in saray ressamlığını yapan Stanisław Chlebowski'nin eserlerine ayrılan özel bölüm de bulunuyor.
Pera Müzesi, Polonya kültürünü uluslararası alanda tanıtmayı amaçlayan, Adam Mickiewicz Enstitüsü'ne bağlı bir platform olan culture.pl işbirliğiyle, 2014 yılı boyunca, iki ülke arasındaki ilişkilerinin 600. yılı kapsamında düzenlenen konser, film gösterimi ve sözel etkinliklere de ev sahipliği yapıyor. (http://turkiye.culture.pl/)
Prof. Dr. Tadeusz Majda
1930 doğumlu. 1951-1956 yılları arasında Varşova Üniversitesi Şarkiyat Enstitüsü'nde Türk, Fars ve Arap dilleri ve kültürü üzerinde araştırmalar yaptı. Varşova Ulusal Müzesi Oryantal Sanat Koleksiyonu'nun küratörlüğünü de yapan, Türkoloğun daha önce küratörlüğünü ya da danışmanlığını yaptığı sergiler arasında "Polonya Koleksiyonlarından Türk Tekstilleri" (Varşova, 1983), "Varşova Ulusal Müze'de İslam Sanatı" (Varşova, 1991), "Yeni Delhi Ulusal Müze'den Moğol Minyatürleri" (Varşova, 1993), "Savaş ve Barış: Osmanlı, Polonya İlişkileri, 15. yüzyıldan 19. Yüzyıla" (İstanbul, 1999 - Varşova, 2000), "Acem Sanatı Başyapıtları Sergisi" (Varşova, Kraków, 2002), "Polonya Sanatında Oryantalizm, Çizimler ve Gravürler" (Varşova, 2008, Szczecin, 2009) ve "Uzak Komşular Yakın Anılar" (İstanbul, 2014) yer alıyor.
Polonya Sanatında Oryantalizm / 24 ekim 2014 - 18 ocak 2015; Pera Müzesi, Meşrutiyet Caddesi No.65, Tepebaşı - Beyoğlu - 34443 İstanbul; Tel. + 90 212 334 99 00
6 Ocak 2015 Salı
Fatih Sultan Mehmed Örneğinde Uygulamalı Bilim
Toplumsal Tarih'in, ocak 2015'te yayınlanan 253. sayısının kapağında Johannes Koder'in "Fatih Sultan Mehmed Örneğinde Uygulamalı Bilim" başlıklı yazısı yer alıyor.
Avusturya Bilimler Akademisi üyesi Johannes Koder, Eskiçağ'dan bu yana tarih kaynaklarında yer alan Hellen-Barbar, Avrupa-Asya antagonizmaları bağlamında II. Mehmed'in kendisini nasıl konumladığını irdeliyor. Viyana'da Thetis dergisinde yayımlanmış olan bu makaleyi Toplumsal Tarih için Peri Efe çevirmiş.
Alexander E. Balistreri "Kars'ta Kızıl Bayrak" başlıklı yazısında, 1917 Şubat Devrimi'nin Kars'taki yansımalarının izini sürüyor. Balistreri'nin yazısına, Rus askeri Aleksandr Denisoviç Metelyov'un Proletarskaya Revolyutsiya adlı dergide birinci ağızdan aktardığı sahneler eşlik ediyor.
Taylan Esin "I. Dünya Savaşı'nda Anadolu: Tehcir, Açlık ve Propaganda" başlıklı yazısında, Tehcir'in yoğun olduğu bölgelerde yaşanan nüfus kaybının, savaş yıllarında gündeme gelen iktisadi çöküşteki rolünü tartışıyor.
Zafer Toprak, "Sanayiden ve Emekten Yana Bir Dergi: Sanayi Mecmuası" başlıklı yazısında, 1. Dünya Savaşı arifesinde yayın hayatına başlayan Sanayi Mecmuası'nın değişen adlarla 1930'lara dek devam eden öyküsünü anlatıyor.
Yaşar Tolga Cora, Armeniolog, Şarkiyatçı ve yazar Hagop Siruni'nin Osmanlı ordusunda ihtiyat zabitliği yaptığı günleri ve Tehcir'den kurtulma hikâyesini yazarın anılarından alıntılarla aktarıyor.
Murat Koraltürk, "II. Dünya Savaşı'nın Denizlerde Neden Olduğu Sorun: Mayın ve Torpil Tehlikesi" başlıklı yazısında, II. Dünya Savaşı'nda denizlerde yaşanan çatışmaların Türkiye'nin sivil taşımacılığında yarattığı sorunlar üzerinde duruyor.
Ümit Kurt, "Birecik'te Ermeni Sürgünlerini Ölümden Kurtaran Cemil (Bahri) Könne" başlıklı yazısında, Tehcir sırasında Birecik'te Ermenileri sürgün ve ölümden kurtarmak için atölyesinde istihdam eden Cemil Könne'nin yaşam öyküsünü ve bu yoldaki çabalarını anlatıyor.
Avusturya Bilimler Akademisi üyesi Johannes Koder, Eskiçağ'dan bu yana tarih kaynaklarında yer alan Hellen-Barbar, Avrupa-Asya antagonizmaları bağlamında II. Mehmed'in kendisini nasıl konumladığını irdeliyor. Viyana'da Thetis dergisinde yayımlanmış olan bu makaleyi Toplumsal Tarih için Peri Efe çevirmiş.
Alexander E. Balistreri "Kars'ta Kızıl Bayrak" başlıklı yazısında, 1917 Şubat Devrimi'nin Kars'taki yansımalarının izini sürüyor. Balistreri'nin yazısına, Rus askeri Aleksandr Denisoviç Metelyov'un Proletarskaya Revolyutsiya adlı dergide birinci ağızdan aktardığı sahneler eşlik ediyor.
Taylan Esin "I. Dünya Savaşı'nda Anadolu: Tehcir, Açlık ve Propaganda" başlıklı yazısında, Tehcir'in yoğun olduğu bölgelerde yaşanan nüfus kaybının, savaş yıllarında gündeme gelen iktisadi çöküşteki rolünü tartışıyor.
Zafer Toprak, "Sanayiden ve Emekten Yana Bir Dergi: Sanayi Mecmuası" başlıklı yazısında, 1. Dünya Savaşı arifesinde yayın hayatına başlayan Sanayi Mecmuası'nın değişen adlarla 1930'lara dek devam eden öyküsünü anlatıyor.
Yaşar Tolga Cora, Armeniolog, Şarkiyatçı ve yazar Hagop Siruni'nin Osmanlı ordusunda ihtiyat zabitliği yaptığı günleri ve Tehcir'den kurtulma hikâyesini yazarın anılarından alıntılarla aktarıyor.
Murat Koraltürk, "II. Dünya Savaşı'nın Denizlerde Neden Olduğu Sorun: Mayın ve Torpil Tehlikesi" başlıklı yazısında, II. Dünya Savaşı'nda denizlerde yaşanan çatışmaların Türkiye'nin sivil taşımacılığında yarattığı sorunlar üzerinde duruyor.
Ümit Kurt, "Birecik'te Ermeni Sürgünlerini Ölümden Kurtaran Cemil (Bahri) Könne" başlıklı yazısında, Tehcir sırasında Birecik'te Ermenileri sürgün ve ölümden kurtarmak için atölyesinde istihdam eden Cemil Könne'nin yaşam öyküsünü ve bu yoldaki çabalarını anlatıyor.
5 Ocak 2015 Pazartesi
Feridun Oral - Catrospektif
© Feridun Oral - "İsimsiz" |
© Feridun Oral - "Kedinin Duası" |
Hayatın içinde pervasızca kuyruk sallayarak dolaşır kediler. Bir kedinin aklından geçenleri okumak, biraz dikkat ve zaman ister. İşte bu kedili zaman diliminde olup bitenlerin izdüşümü, "Catrospektif" bir serginin habercisidir aslında.
Feridun Oral
1961 yılında Kırıkkale'de doğdu. 1985 yılında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nden mezun oldu.
Resim ve illüstrasyonları 1986 yılından bu yana bir çok sergi ve bienallerde sergilendi.
1993 yılında Unesco tarafından Tokyo`da düzenlenen Noma-Concour yarışmasında yazıp resimlediği "Ormandaki Ses" adlı kitabıyla Runners-Up ödülü, 2001 yılında da Avrupalı İllüstratörler Bienali'nde "Düş Kedileri" adlı çalışmasıyla onur ödülü aldı.
Yazıp resimlediği çocuk kitapları çeşitli yayınevleri tarafından yayınlandı.
© Feridun Oral - "Donanmış Komutanın Kedisi" |
Feridun Oral - Catrospektif, Resim ve Heykel Sergisi / 18 aralık 2014 - 10 ocak 2015; Galeri Selvin, Arnavutköy Dere Sok. No:3, Arnavutköy - Beşiktaş - İstanbul; Tel.: 212.263 74 81
4 Ocak 2015 Pazar
Mahir Güven Resim Sergisi
[KanalKultur] - Kızıltoprak Sanat Galerisi 16 aralık 2014 - 14 ocak 2015 tarihleri arasında figüratif resmin önemli temsilcilerinden Mahir Güven'in sergisine ev sahipliği yapıyor.
Mahir Güven, hayatın tüm olgularını barındıran bir bedene dönüştürdüğü figürlerini, devinimli olduğu kadar doğal çelişkiyi de kullanıp, bir görsel oluşturma süreci içerisinde plastik kaygıları başat, itici ivme olarak kullanıyor.
Gereksiz tüm öğelerden ustaca kaçınarak yeni ve bir başka resmin temelini oluştururken tekrarın monotonluğa düşmeden de yapılabildiğini deneyimlememize izin veriyor.
Mahir Güven
İlk resim eğitimine ortaokul yıllarında Hikmet Onat ve Bedri Rahmi gibi ustalarla tanıştığında başladı. 1976 da girdiği İDGSA Resim Bölümü Neşet Günal Atölyesi'nden 1981 de mezun oldu. Bugüne değin 30'a yakın kişisel sergi açtı, pek çok karma ve temalı sergiye katıldı... [KanalKultur]
Mahir Güven Resim Sergisi / 16 aralık 2014 - 14 ocak 2015; Kızıltoprak Sanat Galerisi, Rüştiye Sok. No: 47/1, Kadıköy - İstanbul; Tel.: (216) 418 38 06
Mahir Güven, hayatın tüm olgularını barındıran bir bedene dönüştürdüğü figürlerini, devinimli olduğu kadar doğal çelişkiyi de kullanıp, bir görsel oluşturma süreci içerisinde plastik kaygıları başat, itici ivme olarak kullanıyor.
Gereksiz tüm öğelerden ustaca kaçınarak yeni ve bir başka resmin temelini oluştururken tekrarın monotonluğa düşmeden de yapılabildiğini deneyimlememize izin veriyor.
Mahir Güven
İlk resim eğitimine ortaokul yıllarında Hikmet Onat ve Bedri Rahmi gibi ustalarla tanıştığında başladı. 1976 da girdiği İDGSA Resim Bölümü Neşet Günal Atölyesi'nden 1981 de mezun oldu. Bugüne değin 30'a yakın kişisel sergi açtı, pek çok karma ve temalı sergiye katıldı... [KanalKultur]
Mahir Güven Resim Sergisi / 16 aralık 2014 - 14 ocak 2015; Kızıltoprak Sanat Galerisi, Rüştiye Sok. No: 47/1, Kadıköy - İstanbul; Tel.: (216) 418 38 06
2 Ocak 2015 Cuma
Günnur Çaras - Şahika
Şahika
Gecenin en hilalsiz zamanlarında kanatlanır zihnim
Gönlüm kuytularda gezinirken gözlerim kehribar olur
Ellerim uzanır en derin denizlere mercan olur
Lal olur susarım sonra bir zaman
Sonra sığınırım mazinin dost fısıltılarına
Her bir hecesi incidir,
Sükunetle dizerim sırlarını
Saklarım sonra onları define sandığımda
En ıssız şahikalara.
Günnur Çaras'ın "Şahika" adlı "Takı Sergisi" 17 aralık 2014 - 10 Ocak 2015 tarihleri arasında Galeri Selvin 2'de sanatseverlerle buluşuyor.
Sanatçı sergi hakkında şunları kaydediyor:
"İnsanlık tarihiyle eş zamanlı başlamış takı tarihi de. Korkulara karşı tılsım olmuş ilk zamanlarda, sonra toplum içindeki yerini sembolize eden bir işaret. Zaman akmış, insanlık doğanın sırlarını çözdükçe korkularını yenmiş, ayrıcalıklar vicdanlarda tahtından indirilmiş ve böylece moda teslim almış takının hikayesini...
Benim şahsi tarihim de ise takı; beni hürriyetime kavuşturmak üzre yazılmış bir muska! Yaşadığımız şehirlerin beton gölgeliklerinde bir türlü sükunet bulamayan gönlümü kanatlandıran, beni sınırlardan ari kılan bir araç. Atölyem adeta yerçekimsiz bir sığınak... Tecrübelerimi nakşederken kanatlarıma kavuştuğum bir mekan."
Günnur Çaras - Şahika, Takı Sergisi / 17 aralık 2014 - 10 Ocak 2015; Galeri Selvin 2, Bebek Arnavutköy Cad. (1. Cadde) 20A, Arnavutköy - Beşiktaş - İstanbul; Tel.: 212.263 74 82
Gecenin en hilalsiz zamanlarında kanatlanır zihnim
Gönlüm kuytularda gezinirken gözlerim kehribar olur
Ellerim uzanır en derin denizlere mercan olur
Lal olur susarım sonra bir zaman
Sonra sığınırım mazinin dost fısıltılarına
Her bir hecesi incidir,
Sükunetle dizerim sırlarını
Saklarım sonra onları define sandığımda
En ıssız şahikalara.
Günnur Çaras'ın "Şahika" adlı "Takı Sergisi" 17 aralık 2014 - 10 Ocak 2015 tarihleri arasında Galeri Selvin 2'de sanatseverlerle buluşuyor.
Sanatçı sergi hakkında şunları kaydediyor:
"İnsanlık tarihiyle eş zamanlı başlamış takı tarihi de. Korkulara karşı tılsım olmuş ilk zamanlarda, sonra toplum içindeki yerini sembolize eden bir işaret. Zaman akmış, insanlık doğanın sırlarını çözdükçe korkularını yenmiş, ayrıcalıklar vicdanlarda tahtından indirilmiş ve böylece moda teslim almış takının hikayesini...
Benim şahsi tarihim de ise takı; beni hürriyetime kavuşturmak üzre yazılmış bir muska! Yaşadığımız şehirlerin beton gölgeliklerinde bir türlü sükunet bulamayan gönlümü kanatlandıran, beni sınırlardan ari kılan bir araç. Atölyem adeta yerçekimsiz bir sığınak... Tecrübelerimi nakşederken kanatlarıma kavuştuğum bir mekan."
Günnur Çaras - Şahika, Takı Sergisi / 17 aralık 2014 - 10 Ocak 2015; Galeri Selvin 2, Bebek Arnavutköy Cad. (1. Cadde) 20A, Arnavutköy - Beşiktaş - İstanbul; Tel.: 212.263 74 82
1 Ocak 2015 Perşembe
TED Senfoni Orkestrası Geleneksel Yeni Yıl Konseri 3 Ocak'ta Ankara'da!
Türk Eğitim Derneği, kültür ve sanatın destekçisi olarak müziğin evrensel dilini duyurmaya devam ediyor. TED Senfoni Orkestrası, şef Ahmet Ünlü yönetiminde 3 ocak 2015'te MEB Şura Salonu'nda konser veriyor.
Orkestra konserin ilk yarısında dünyadan klasikleri seslendiriyor, ikinci yarıda ise Ankara Devlet Opera ve Balesi Sanatçıları Tenor İhsan Ekber ve Soprano Tuğba Mankal ile eşsiz bir dinleti sunuyor.
TED Senfoni Orkestrası
Her yıl geleneksel yeni yıl konseri ve yaz konseri olmak üzere onlarca konser verdi. TED Ankara Koleji'nin 80. Yıl Oratoryosu'nu seslendirdi ve Türk Eğitim Derneği'nin 85. yılı onuruna düzenlenen "85 dakikada 85. yıl" etkinliğini gerçekleştirdi. İhsan Ekber'in yanı sıra Zülfü Livaneli, Murat Karahan ve Güvenç Dağüstün'e eşlik ett. Ayrıca birçok Türk bestecinin eserlerinin dünya prömiyerini de gerçekleştirdi.
TED Senfoni Orkestrası, profesyonel müzik eğitimi almamış TED Okulları mezunlarından oluşan Türkiye'nin ilk ve tek amatör senfoni orkestrası olma özelliğini taşıyor.
Orkestra konserin ilk yarısında dünyadan klasikleri seslendiriyor, ikinci yarıda ise Ankara Devlet Opera ve Balesi Sanatçıları Tenor İhsan Ekber ve Soprano Tuğba Mankal ile eşsiz bir dinleti sunuyor.
TED Senfoni Orkestrası
Her yıl geleneksel yeni yıl konseri ve yaz konseri olmak üzere onlarca konser verdi. TED Ankara Koleji'nin 80. Yıl Oratoryosu'nu seslendirdi ve Türk Eğitim Derneği'nin 85. yılı onuruna düzenlenen "85 dakikada 85. yıl" etkinliğini gerçekleştirdi. İhsan Ekber'in yanı sıra Zülfü Livaneli, Murat Karahan ve Güvenç Dağüstün'e eşlik ett. Ayrıca birçok Türk bestecinin eserlerinin dünya prömiyerini de gerçekleştirdi.
TED Senfoni Orkestrası, profesyonel müzik eğitimi almamış TED Okulları mezunlarından oluşan Türkiye'nin ilk ve tek amatör senfoni orkestrası olma özelliğini taşıyor.
Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi
1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilanıyla başlayan kısmen özgürlükçü dönemin ardından, aralarında Sami (Yetik), Şevket (Dağ), Hikmet (Onat), İbrahim (Çallı), Ahmet Ziya (Akbulut), Ruhi (Arel), Agah bey, Kazım bey ve Ahmet İzzet'in ve ilk Osmanlı heykeltıraşlarından Mesrur İzzet'in de yer aldığı bir grup genç sanatçı 1909'da Osmanlı Ressamlar Cemiyetini kurdular.
Kısa süre sonra Feyhaman (Duran), Hüseyin Avni (Lifij), Murtaza, Midhat Rebii, Tomas Efendi, Müfide Kadri ve Rıfat gibi sanatçıların da katılımıyla cemiyetin üye sayısı arttı.
Cemiyet Mart 1910'da Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi'nin ilk sayısını yayımladı. Kapağında adeta bir mühür tarzında düzenlenmiş "Osmanlı Ressamlar Cemiyeti" ibaresi ile kendiside bir ressam olan ve gazeteye mali destek sağladığı anlaşılan Şehzade Abdülmecit Efendi'nin fırçalar, paletler ve defne yapraklarıyla bezeli bir düzenleme içinde yer alan portresi görülüyordu ve sol üst köşede "Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin naşir-i efkarıdır. Sanayi-i nefisenin her şubesinden bahseder, ayda bir kere neşrolunur" ibaresi vardı.
Dört yılda 18 sayı yayımlanan gazetenin sonuncu sayısı Temmuz 1914 tarihini taşır.
Türkiye'de resim kültürünün yaygınlaşmasında önemli rol oynayan, bıraktığı tarihsel belgelerle resim sanatı tarihinin 20. yüzyıl başında etkinleşen çağdaşlık serüvenine ışık tutan bu gazete, yayımlanışından neredeyse yüz yıl sonra artık Latin harfleriyle ve özgün resimleri, fotoğrafları, çizim, eskiz ve hatlarıyla günümüz okurunun hizmetine sunuluyor.
Yaprak Zihnioğlu (Ed.): Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi 1911-1914. Kitap Yayınevi, İstanbul 2007; 355 S., ISBN 978-975-6051-64-1
Kısa süre sonra Feyhaman (Duran), Hüseyin Avni (Lifij), Murtaza, Midhat Rebii, Tomas Efendi, Müfide Kadri ve Rıfat gibi sanatçıların da katılımıyla cemiyetin üye sayısı arttı.
Cemiyet Mart 1910'da Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi'nin ilk sayısını yayımladı. Kapağında adeta bir mühür tarzında düzenlenmiş "Osmanlı Ressamlar Cemiyeti" ibaresi ile kendiside bir ressam olan ve gazeteye mali destek sağladığı anlaşılan Şehzade Abdülmecit Efendi'nin fırçalar, paletler ve defne yapraklarıyla bezeli bir düzenleme içinde yer alan portresi görülüyordu ve sol üst köşede "Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin naşir-i efkarıdır. Sanayi-i nefisenin her şubesinden bahseder, ayda bir kere neşrolunur" ibaresi vardı.
Dört yılda 18 sayı yayımlanan gazetenin sonuncu sayısı Temmuz 1914 tarihini taşır.
Türkiye'de resim kültürünün yaygınlaşmasında önemli rol oynayan, bıraktığı tarihsel belgelerle resim sanatı tarihinin 20. yüzyıl başında etkinleşen çağdaşlık serüvenine ışık tutan bu gazete, yayımlanışından neredeyse yüz yıl sonra artık Latin harfleriyle ve özgün resimleri, fotoğrafları, çizim, eskiz ve hatlarıyla günümüz okurunun hizmetine sunuluyor.
Yaprak Zihnioğlu (Ed.): Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi 1911-1914. Kitap Yayınevi, İstanbul 2007; 355 S., ISBN 978-975-6051-64-1
Mehmet Kapçak - Orta Gri ile Beyin İlişkisi
[KanalKultur] - Mehmet Kapçak, 7 - 30 ocak 2015 tarihleri arasında "Orta Gri ile Beyin İlişkisi" adlı kişisel resim sergisiyle, Krişna Sanat Merkezi'nde sanatseverlerle buluşuyor.
Sanatçı, sergisi hakkında şunları kaydediyor:
"Görsel anlatımda plastik ögelere ulaşmak için obje amaç değil araçtır. Öyküleme, ifade çok da önem arz etmiyor benim için. Önem arz eden beynin rahatlamasıdır. Bir tabloyu oluşturan renklerin karışımı varsayıldığında 'orta gri'yi vermesiyle oluşan denge göz ve beyni rahatlatır."
Mehmet Kapçak
1947 yılında Mazıdağı’nda doğdu. İlköğrenimini Mazıdağı Merkez İlkokulu’nda tamamladı. İlköğreniminin ardından girdiği aşamalı üç sınav sonucunda altı yıllık Dicle İlköğretmen Okulu'nda yatılı okumaya hak kazandı. Resim öğretmenleri Tevfik Karakaya ile Necati Özbay’ın öğrencisi oldu. Öğretmen okullarının yeteneğe yönlendirme uygulamasından yararlanarak 1967’de İstanbul Ortaköy İlköğretmen Okulu’na yatay geçiş yaptı. Sanat eğitimcileri Selahattin Hüsnü Taran ve Hamdi Dicle'nin öğrenciliğini yaptı. 1970 yılında öğretmen olarak bu okuldan mezun oldu. Şimdiki adıyla Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi olan dönemin İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü'nün yetenek sınavını kazanarak üç yıl boyunca resim eğitimi gördü. Resim Bölümü'nü Prof. Ramiz Aydın, Prof. Tevfik Karakaya, Prof.İsmail Avcı ve Prof. Süleyman Saim Tekcan'ın atölyelerinde bölüm birincisi olarak bitirdi. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde lisans tamamladı. 1977 yılında Mazıdağı Hükümet Konağı bahçesindeki Atatürk Anıtı'nın tasarımını dönemin kaymakamı Refik Ali Uçarcı ile birlikte yaptı. Altı yıl boyunca Diyarbakır Güzel Sanatlar Galerisi Seçici Kurul Üyeliği yaptı. Renkler de siyah, beyaz ve gri tonlara denk değerlere sahiptirler projesi’nin sahibi ve BRHD (Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği) üyesi. [KanalKultur]
Mehmet Kapçak - Orta Gri ile Beyin İlişkisi / 7 - 30 ocak 2015; Krişna Sanat Merkezi, Kennedy Cad. No:29/3, Kavaklıdere - Ankara; Tel.: 0312 418 02 53
Sanatçı, sergisi hakkında şunları kaydediyor:
"Görsel anlatımda plastik ögelere ulaşmak için obje amaç değil araçtır. Öyküleme, ifade çok da önem arz etmiyor benim için. Önem arz eden beynin rahatlamasıdır. Bir tabloyu oluşturan renklerin karışımı varsayıldığında 'orta gri'yi vermesiyle oluşan denge göz ve beyni rahatlatır."
Mehmet Kapçak
1947 yılında Mazıdağı’nda doğdu. İlköğrenimini Mazıdağı Merkez İlkokulu’nda tamamladı. İlköğreniminin ardından girdiği aşamalı üç sınav sonucunda altı yıllık Dicle İlköğretmen Okulu'nda yatılı okumaya hak kazandı. Resim öğretmenleri Tevfik Karakaya ile Necati Özbay’ın öğrencisi oldu. Öğretmen okullarının yeteneğe yönlendirme uygulamasından yararlanarak 1967’de İstanbul Ortaköy İlköğretmen Okulu’na yatay geçiş yaptı. Sanat eğitimcileri Selahattin Hüsnü Taran ve Hamdi Dicle'nin öğrenciliğini yaptı. 1970 yılında öğretmen olarak bu okuldan mezun oldu. Şimdiki adıyla Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi olan dönemin İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü'nün yetenek sınavını kazanarak üç yıl boyunca resim eğitimi gördü. Resim Bölümü'nü Prof. Ramiz Aydın, Prof. Tevfik Karakaya, Prof.İsmail Avcı ve Prof. Süleyman Saim Tekcan'ın atölyelerinde bölüm birincisi olarak bitirdi. Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde lisans tamamladı. 1977 yılında Mazıdağı Hükümet Konağı bahçesindeki Atatürk Anıtı'nın tasarımını dönemin kaymakamı Refik Ali Uçarcı ile birlikte yaptı. Altı yıl boyunca Diyarbakır Güzel Sanatlar Galerisi Seçici Kurul Üyeliği yaptı. Renkler de siyah, beyaz ve gri tonlara denk değerlere sahiptirler projesi’nin sahibi ve BRHD (Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği) üyesi. [KanalKultur]
Mehmet Kapçak - Orta Gri ile Beyin İlişkisi / 7 - 30 ocak 2015; Krişna Sanat Merkezi, Kennedy Cad. No:29/3, Kavaklıdere - Ankara; Tel.: 0312 418 02 53
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)