Komşu coğrafyalarda yaşayan, güçlü devlet geleneklerine sahip Türklerle İranlıların yaşamları bir taraftan büyük mücadeleler içinde geçerken, diğer taratan ise çok önemli kültürel ortaklıklara imza attılar.
Her iki halk, Müslümanlığı kabullerinden önce Budizm, Yahudilik, Hıristiyanlık, Mecusilik ve Zerdüştlük gibi belli başlı dinleri birlikte tecrübe ettiler.
Bu süreçte elde ettikleri dini deneyimlerini Müslüman olduktan sonra İslâm'a taşıyarak başta inanç ve siyaset olmak üzere İslâm medeniyetinin şekillenmesinde Araplarla birlikte pay sahibi oldular.
İslamlaşma maceraları ve tarihi deneyimleri Türkleri merkezi Müslüman siyasal yapının hamileri konumuna taşırken İranlılar ise Araplarla tarihi ilişkileri nedeniyle aynı süreç içinde muhalif yapının ana damarını oluşturan Şiiliğin temsilcileri oldular.
Türkler, kurdukları İran merkezli Selçuklu Devleti'yle Sünni hilafetin savunuculuğunu üstlendiler. Ardından Batı'ya yönelerek Osmanlılarla İslamiyet'i Avrupa'nın içlerine kadar taşıdılar.
İranlılar ise topraklarından ayrılmayarak süreç içinde Şiileşmiş ve 16. yüzyıla gelindiğinde, tarihin bir cilvesi olarak, Türklerin eliyle büyük oranda Şii olmuşlar.
Şah İsmail'in kurduğu Safevi Devleti sırasında Osmanlı-İran ilişkileri sertleşmiş, Sünni Osmanlılar ve Şii Safeviler olarak yeniden şekillenen İslam dünyası, etkileri günümüze kadar devam eden büyük bir saflaşmaya duçar olmuş.
İşte tarihi olay ve konuları siyasi meselelerin yanında inanç boyutuyla da ele alan bu çalışmada Türk-İran ilişkilerinin geçirmiş olduğu aşamalar farklı açılardan değerlendiriliyor ve geleceğe yönelik bazı uzlaştırıcı yaklaşımlar dile getiriliyor.
Cemil Hakyemez, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde İslam Mezhepleri Tarihi öğretim üyesi.
Cemil Hakyemez: Osmanlı-İran İlişkileri ve Sünni-Şii İttifakı. Kitap Yayınevi, İstanbul 2014, 208 S., ISBN : 978-605-105-129-1
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder