Lebibe Sonuc - "Femina" Resim, Heykel ve Gravür Sergisi'nden / 19 nisan - 12 mayıs 2012; Derinlikler Sanat Merkezi |
İkinci kişisel sergisinde de sanatçı, 'grotesk', 'kadınlık', 'dişilik', 'kültürel' ve 'cinsel' kimlik gibi kavramları fiziksel mutasyona uğramış ve toplumsal enkazın bir parçası haline gelmiş kadın figürleri üzerinden sorgulamaktadır.
Ünlü pişmiş toprak eseri 'Kayık' ile sanatçı, içinde yaşlı ve 'iskeletleşmiş' kadınlar taşıyan bu kayığa, yolcularının kurumuş ciltlerini anımsatan bir ahşap dokusu vermiş. Kayıktaki yolcuların bazıları güneş ve sıcağın altında uyumuşken, iki tanesi bir mangalda balık pişiriyorlar. Tam bir 'hayatta kalma' çabasını simgeleyen bu eser, küçük boyutlu vücutların üzerindeki orantısızca büyük kafalar, zaman içinde askıya alınmış yüz ifadeleri ve mono degrade beyaz renk ile hem modern hem de eskiyi çağrıştıran bir görsel lisan sergiliyor. Venedik ve Osmanlı tasarımlarını anımsatan kayığın içinde karmaşık Levanten ve Osmanlı tarihinin yükünü taşıyan bu kadınlar, göçebeliğin ve kaybolmuşluğun sembolleri haline geliyorlar.
Kayık ve benzeri küçük heykeller ile birlikte sergilenen gravür ve tablolardaki kadın figürleri, kıyafetleri, duruşları ve banalleştirilmiş cinsellikleri ile daha çok 'fahişe' veya 'hayat kadınları' ile özdeşleştirilebilirler. Fakat, burada 'fahişe' ve 'fahişelik' basit bir cinsel imgeden çok, hayatın 'fahişeleştirdiği' kadınların resimleri üzerinden, derinde yatan kişisel ve toplumsal kavramları sorgulamaya yönelik yaratılmış bir kimliktir. Özellikle 'gravür' tekniğinin sağladığı küçük görsel alanda detaylı ve yoğun çizimlerle gerçekleştirilmiş olan iskeletleşmiş, yarı çıplak kadın sahneleri, izleyiciye sanki kadınların hayatlarından bir kesite tanık olma fırsatı veriyor. Hikayeyi anlayabilmek, kadınların yüz ifadelerini ve 'yaşayan' vücut dillerini okumak için, uzaktan seyirci kalmak yerine, yakından izlemek gerekiyor. Yakından bakıldığında üst üste ve alt alta şıkışık bir görsel alana yerleştirilmiş, ifadeleri groteskleştirilmiş ve maskulinleştirilmiş bu kadınlar bir yandan fantastik bir yeraltı dünyasının üyeleri, öte yandan da hala hayatta olan, bastırılsalar da yüzeye çıkan cesetleşmiş kadın ruhlarını simgeliyorlar. Sanatçı bu şekilde 'gerçek' veya 'toplumun kabullendiği' kadın kimliği ve 'hayali' veya 'yaşayan' kadın kimliği arasındaki çelişkiyi bu şekilde görsel dilinin ana teması haline getirmiş.
Sanat tarihinde, insan figürünün ideal olarak 'kodlanması' Rönesans devri ve Da Vinci'nin 'matematiksel değerler ile ölümsüzleştirdiği 'Vitruvius Adamı' ile bağdaştırılır. Rönesans'daki 'gerçekçilik' prensipleri, vücudun eksiksiz bir bütün oldugu teorisine dayalıdır ve bu dönem ile bağdaştırılan görsel teknik de bütünlük, mükemmel oranların harmonisi ve uyumu üzerine kuruludur. Aynı zamanda, da Vinci'nin 'Mona Lisa', 'Madonna ve Çocuk' veya 'Cecilia Gallerani' gibi kadın figürlerini konu alan portreleri de orantıya dayalı yüksek estetik örnekleridir.
Buna zıt olarak 'grotesk' resim tekniği, mükemmel oranları deforme ederek, insandan çok yaratıkları anımsatan, korkutucu, şaşırtıcı olanı öne çıkaran ve hatta deliliği bilinç ile özdeşleştirilen bir ifade tarzıdır. Gerçek ve hayal arasında varolan grotesk, bir görsel araç olarak, tamamlanmamış, bitmemiş veya yarıda kalmış olanı simgeler. Bu tekniğin en bilinen ustaları 'Dünyevi Zevkler Bahçesi'nin ressamı olan Bosch, Hollanda kültürünün ünlü ressamı Bruegel ve fantastik grotesk figürleri ile tanınan Goya'dır.
Bu tekniği günümüzde yaşatan tek kadın Türk sanatçı olan Lebibe Sonuc, sembolik imgelerin ötesinde, özgün çizimleri, bağımsız kadın figürleri ve farklı medya kullanımı ile de karmaşık ve mistik kadın kimliklerini şüphesiz en yaratıcı şekilde anlatan ve yeniden yaratan ressamlarımızdan biridir. [KanalKultur]
* Victoria and Albert Museum Yakın Doğu Sanatları Uzmanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder