Bu Blogda Ara

24 Ekim 2013 Perşembe

Emine Onaran İncirlioğlu: Küçük Harfle Yazılan 'çingene'

[© Emine Onaran İncirlioğlu] - Türkçe'de iki "Çingene" var; biri küçük harfle yazılıyor, diğeri büyük harfle. Küçük harfle yazılanı, sözlü ve yazılı edebiyatta, deyimlerde, atasözlerinde, pek çok insanın kafasında ve günlük dilinde olan ama gerçekte yaşayan "sahici" insanlarla ilişkisi bulunmayan bir dizi imajı, bir dizi hayalî karakteri, bir dizi tavır ve davranışı anlatmakta kullanılıyor; tüm özel isimler gibi büyük harfle yazılanı ise, gerçekte yaşayan bir grup insanın, bir etnik nüfusun adı. Aynı sözcüğün hem hayalî kavramları hem hakîkî insanları anlatmakta kullanılması kafa karıştırıyor. Öyle ki, hayatında Çingene / Roman etnik grubundan bir tek kişiyle karşılaşmamış, tanışmamış, arkadaş olmamış, birlikte çalışmamış, hatta iki laf etmemiş insanlar bile küçük harfle yazılan çingeneler hakkında duyduklarına dayanarak Çingeneler hakkında birşeyler bildiklerini sanıyor. Bu iki tür kullanımı ayırmak kolay değil elbet, ama becerilebilirse, pek çok yanlış anlama da aydınlığa kavuşabilir.

Küçük harfle yazılan "çingene" sözcüğü, çeşitli anlamlarda kullanılagelmiş. Bu anlamlardan pek çoğu aşağılayıcı, küçültücü, küçümseyici olmakla bilikte, bir kısmının da olumlu, neşeli, eğlenceli, eni konu özenilecek tınıları var. Ben bu yazıda, anlam yükü olumsuz da olsa, olumlu da olsa, gerçek bir nüfustan söz etmeyen, hayali bir çingene imajı çizen ya da bu imajı destekleyip yeniden üreten kullanımlar üstünde durarak, sevimli bir çingene imajının da, hakaret dolu imajlar gibi, sadece bir imaj olduğunu, büyük harfle yazılan ve gerçek bir insan grubunun adı olan Çingenelerle karıştırılmaması gerektiğini savunuyorum.[1]

Türkçe atasözlerinde ve deyimlerde çingene sözcüğü, Çingene etnik grubuyla ilgisi olmayan çeşitli anlamlarda kullanılıyor. Örneğin, Ömer Asım Aksoy, Türk Dil Kurumu yayınlarından 1981 yılında çıkan Atatsözleri Sözlüğü'nde, içinde küçük harfle çingene sözcüğü geçen dört atasözüne yer vermiş, ardından da açıklamalar getirmiş. [2]

Çingene ciğer pişirir, yemeden karnın şişirir. Cimri, para harcamaktan o kadar korkar ki pişirdiği yemek bitmesin diye yemeden doyduğunu söyler.

Çingene çadırında musandıra (yük dolabı ve yüksek raf) ne arar? Yoksul ve herşeyi derme çatma olan bir kişide varlıklılara özgü şey bulunmaz.

Çingene çingeneye çatmadıkça kasnak boynuna geçmez. Bayağı kişilerin iyice kepaze olabilmeleri için birbirlerine girmeleri gerekir.

Çingeneye beylik vermişler, önce babasını asmış (kesmiş). Ne oldum delisi soysuz kişi, eline yetki geçince, en yakınlarına kötülükler yapmakla işe başlar.

Aksoy, bir başka atasözünde geçen "abdal" sözcüğünü, dipnot açıklamasında "sanatı davul zurna çalarak herkesi eğlendirmek olan çingene" olarak tanımladığı için (bu tanımının doğruluğunu tartışmadan) buraya ekleyebilirz: Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır. Görmemiş kişi, rastlantı olarak, lâyık olmadığı bir duruma kavuşsa bu durum kendisinin hakkı imiş gibi aptalca böbürlenir.

Aynı çalışmanın ikinci cildi olan Deyimler Sözlüğü'nde ise Ömer Asım Aksoy, içinde "çingene" sözcüğü geçen yedi deyime yer vermiş:

Çingene çalar, Kürt oynar. (1) Kimin ne yaptığı belli olmayan düzensiz, karmakarışık bir toplantı. (2) Eşyası birbirine karışmış, dağınık, düzensiz yer.

Çingene çergesi (çerge: derme çatma çadır). Derme çatma ve pis perde, yaygı, baraka.

Çingene çorbası. Birçok kişinin çeşitli düşüncelerle karıştırdıkları durum.

Çingene düğünü. Düzensiz, gürültülü toplantı.

Çingene kavgası. Önemsiz bir tartışma ile başlayıp konu değiştire değiştire büyüyen, bayağı laflar ve yakası açılmadık küfürlerle dolu kavga.

Çingene maşası. Aşağısanan çirkin, kara kuru kişi.

Çingene pembesi (sarısı). Göz alıcı çiğ pembe (sarı).

Aksoy'un açıklamalarında da görüldüğü gibi, ilk ciltte yer alan atasözlerinde küçük harfle başlayan "çingene" sözcüğü çeşitli sıfatlarla eş anlamlı olarak; ilkinde "cimri", ikincisinde "yoksul", üçüncüsünde "bayağı", dördüncüsünde "ne oldum delisi, soysuz", beşincisinde ise "görmemiş kişi" anlamlarında kullanılıyor. İkinci ciltte yer alan deyimlerde de, "çingene" sözcüğünün karışık, düzensiz, gürültücü-patırtıcı, parlak cafcaflı, esasen önemsiz anlamlarında kullanıldığınğı görüyoruz.

Burada amacım Türkçedeki, içinde "çingene" sözcüğü geçen bütün deyim ve atasözlerini bulup sıralamak değil. Bu örnekler çoğaltılabilir, başka kaynaklarda benzerlerine de rastlanabilir. Burada vurgulamak istediğim, küçük harfle yazılan "çingene" sıfatının, büyük harfle yazılan "Çingene"yi, ya da son yıllarda yeğlenen adıyla Romanları, yani bütün bir etnik nüfusu betimlemediği; bu sözlerde, hayalî, gerçekte yaşamayan bir "çingene tiplemesi" yaratıldığı.

Bu atasözleri ve deyimlerde yaratılan çingene tiplemesi, elbette, Çingene / Roman halkının "kültürel"özelliklerinin ya da davranışlarının göstergesi değildir. Bu atasözleri ve deyimlerin ortaya çıkış nedenleri ve koşulları ne olursa olsun, bu sıfatlarla aynı adda anılan etnik nüfus arasında bir bağlantı kurmak safdillik olur. Aklı başında her insan, bu genellemelerin ve karikatürleştirilmiş çingene imajlarının koca bir etnik nüfusa mâl edilemeyeceğini elbette bilir. Bilmesine bilir de, bu dil kullanımlarının Çingene / Roman nüfusu açısından rahatsız ediciliğini düşünmeyebilir. Almanya başta olmak üzere çeşitli Avrupa dillerinde Türklere atfedilen kimi yakıştırmalara bakılırsa, örneğin bir zamanlar İngiltere'de sıkça kullanılan "pis türk!" (dirty turk) deyiminin Türkler açısından rahatsız ediciliği hesaba katılırsa, belki durum daha açık olarak görülebilir.

Ancak ben bu "karalayıcı"ve olumsuz imajlara dikkat çekmekle yetinmek istemiyorum. Küçük harfle yazılan çingene imgesinde yaygın olan bir başka eğilim daha var. Çeşitli çeviri filmlerde ve kimi edebiyat çalışmalarında karşımıza çıkan, "romantik" diyebileceğimiz bu eğilim, özellikle müzik ve dansı merkeze alan, renkli, "bohem," sevecen, sevgi ve neş'e dolu, eğlenceye ve özgürlüğüne düşkün, bu dünyanın malını mülkünü umursamayan, "gezgin ruhlu", doğaya yakın olmayı yeğleyen, kendi bildiğinden ödün vermeyen, gönlü bol, gönlü ganî, genel olarak olumlu bir başka "çingene tiplemesi" yaratıyor.

İlk bakışta pek hoş, hatta iltifat eder gibi görünse de, bu romantik imge de eninde sonunda bir imge olmaktan öteye gitmiyor. Küçük harfle yazılan bu çingene tiplemesi de Çingeneleri betimlemekten uzak kalıyor. Dünyada olduğu kadar Türkiye'de de sık karşılaşılan bu eğilim, ne Çingenelerin / Romanların yaşadıkları ayrımcılığı ortadan kaldırmaya yarıyor, ne daha iyi beslenmelerine, daha iyi eğitim almalarına, daha sağlıklı çevrelerde yaşamalarına fırsat yaratıyor, ne de kentsel dönüşüm adı altında evlerinden, mahallelerinden sürülmelerine çözüm getiriyor. Bütün bu sorunlara çözüm getirmediği gibi, sorunların kendilerini de saklayıp Çingeneliği hayali bir imaja indirgiyor.

Dolayısıyla, önemli olan, Çingene nüfusunun "iyi" ya da "kötü" gösterilmesinden çok, hayalî resimlerle sahici insanların farklılığının anlaşılmasıdır. Çünkü Çingeneler'in sevimli masal kahramanları ya da sevecen fılm karakterleri olarak görülmesi de, onların gerçek hayatları, gerçek sorunları, gerçek mutlulukları, gerçek acıları olan sahici insanlar olarak algılanmalarına engel oluyor.

Yeryüzünde konuşulan hiçbir dil değişmeden, kemikleşip kalmamıştır. Bir dili dondurmak, o dili öldürmek, konuşulmaz hale getirmektir. Örneğin, Latince, hiçbir yerde hiç kimsenin ana dili olarak konuşulmadığı için değişmeden kalabilmiştir. Ama, toplumsal ve kültürel değişimle, her dilde olduğu gibi Türkçe'de de dilin yapısı da sözcüklerin anlamı da zaman içinde farklılaşmıştır, farklılaşmaya devam edecektir. Zaman içinde değişen koşullarla, bu küçük harfle yazılan "çingene" sözcüğü de anlamlarını kaybederek, yeni nesillerin kullanma gereksinimi duymadığı, ancak dil tarihi araştırmacılarının işine yarayacak kitaplarda, kitaplıkların tozlu raflarında kalacaktır. Bir yandan, hergün sayısı artan Roman örgütlerinin çalışmaları ile, bir yandan bağımsız Çingene aktivistlerin çabaları sayesinde, bu değişimin daha da hızlanacağını, Türkçe konuşanların, bilinçli olarak, dilde duyarlı kullanımları seçeceklerini umuyorum. O zaman sapla saman ayrılacak, küçük harfle yazılan "çingene" ile büyük harfle yazılan Çingene'yi kafalarda birleştiren yanılsama ortadan kalkacaktır. [© Emine Onaran İncirlioğlu]

Adı geçen kaynaklar

Aksoy, Ömer Asım (1981) Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü. Cilt 1: Atasözleri Sözlüğü; Cilt 2: Deyimler Sözlüğü. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. (3. baskı; ilk baskı 1965).
Hancock, Ian (2003) We are the Romani People. Collection Interface. Hertfordshire: University of Hertfordshire Press ve Centre de recherches tsiganes. (2. baskı; ilk baskı 2002).


[1] İngilizce Gypsy ve gypsy sözcükleri için de aynı şey söylenebilir. Örneğin, Avrupa'da yayınlanan edebiyat yapıtlarında, çocuk masallarında, tekerlemelerde yer alan Çingene imajları üzerinde duran Ian Hancock, aslında gerçek insanlara tekabül etmeyen, hayal ürünü tiplemeler olduğu için, kimi Çingene karakterlerin "iyi" gösterilmesine de itiraz ediyor. Çeşitli yayınlarında bu konuya değinen Hancock, "eğer biz, yalnızca davranışlarımıza bakılarak bir halk olarak tanımlanırsak, o zaman, davranışlarımızı değiştirerek "gypsy" olmayı bırakabileceğimiz fikri de sürer gider. . . . biz gerçek insanlar olarak ciddiye alınmadıkça, gerçek hayat koşullarımız da ciddiye alınmayacaktır" diyor (Hancock 2003: 68).
[2] Aksoy'un Atasözleri Sözlüğünde, içinde etnik nüfus adı sayılabilecek abdal, kürt ve arnavut sözcükleri geçen atasözlerine de yer verilmiş. Sözlükte, içinde "Türk" sözcüğü geçen iki atasözü de bulunuyor: "Türk karır, kılıcı karımaz" (karımak, ihtiyarlamak demekmiş, bu atasözü de "Türk, ihtiyarlığında bile genç gibi kılıç kullanır" anlamına geliyormuş) ve "Türkün aklı sonradan gelir" (Aksoy'un açıklaması: "Türk, bir olay karşısında ne yapmak gerektiğini hemen düşünemez. Aradan zaman geçince doğru, sağlam bir davranış yolu bulur ve biraz geç de olsa onu uygular. Ama kimi zaman iş işten geçmiş olur"). Aynı çalışmanın ikinci cildi olan Deyimler Sözlüğü'nde ise içinde "yahudi" sözcüğü geçen iki deyim yer alıyor: yahudi pazarlığı (alıcının çok ucuz almak, satıcınn çok pahalı satmak için yaptıkları çekişmeli pazarlık) ve yahudi yaygarası (önemli bir nedene dayanmayan aşırı yaygara). Atasözleri ve deyimlerin toplumdaki etnik yapı ve iktidar ilişkileri açısından ayrıntılı olarak incelenmesi ve çözümlenmesi ilginç bir çalışma olur. Ancak, burası yeri değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder