Almanya Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Christian Wulff, Türkiye ziyareti kapsamında 19 ekim 2010 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) 23. Dönem 5. Yasama Yılı Genel Kurul'unun 8. Birleşim'i 1. Oturumu'nda bir konuşma yaptı. Oturum Başkanlığını Başkan Vekili Sadık Yakut yürütüyordu ve Kâtip Üyeler Murat Özkan ile Bayram Özçelik'ti. TBMM Genel Kurul Tutanakları'nda kayda alınan konuşma metnini okurun ilgisine sunuyoruz. [KanalKultur]
* * *
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8'inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
BAŞKAN – Ülkemizi ziyaret etmekte olan Almanya Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Christian Wulff, 19 Ekim 2010 Salı günü (bugün) Genel Kurula hitaben bir konuşma yapmak istemişlerdir.
Bu hususu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. (...)
ALMANYA FEDERAL CUMHURİYETİ CUMHURBAŞKANI CHRISTIAN WULFF – Bayanlar ve baylar, sayın başkanlar, sayın milletvekilleri, ekselanslar, hanımefendiler ve beyefendiler; hepinizi ve büyük Türk milletini içtenlikle selamlamak istiyorum ve hemşehrilerimin de selamlarını size iletiyorum.
Bu benim için, ilk Alman Cumhurbaşkanı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde konuşmak çok büyük bir onur. Sizin davetiniz, ilişkilerimizin ne kadar yoğun ve yakın olduğunu gösteriyor ve özellikle, benim göreve geldikten sonra üçüncü resmî ziyaretimin beni Türkiye'ye getirmiş olmasından mutluluk duymaktayım. Bu, Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin önemini yansıtan bir husus. İlişkilerimiz çok köklü ve ülkelerimizin, milletlerimizin gelişimine her zaman zenginlik katmıştır. Doğu'yla Batı arasındaki diyalog çok erken zamanlarda yazarları etkilemiştir, sanatçıları etkilemiştir ve birçok alanda -ekonomide, siyasette, bilimde- çok yakın ilişkiler vardır.
Birinci Dünya Savaşının sonu iki ülkeyi farklı dönemlere getirdi. İmparatorluğu ve padişahlığı geride bırakarak parlamentonun merkezî rol oynadığı bir döneme girdik. Fakat ilk Alman Cumhuriyeti sadece on beş yıl sürdü ve diktatörlüğe girdi. Daha sonraki nasyonal sosyalist rejim döneminde birçok hemşehrim ve birçok Alman, görüşleri veya kökenleri nedeniyle takip edildiklerinden dolayı Türkiye'ye sığındılar. Takibata uğrayan bu insanlar burada izlerini bıraktılar. Örnek olarak besteci Paul Hindemith, hukukçu Ernst Reuter veya müzik pedagogu Edward Zug Mayer'i burada zikretmek istiyorum. Birçoğu Türkiye'deki üniversitelerde çalışmalara başladılar ve Türkiye'de bilim kalitesinin gelişmesine katkılarda bulundular ve bu vesileyle, Türkiye'ye bu insanları kabul etmeye hazır olduğu için teşekkür etmek istiyorum. Bunun için de size içten teşekkür borçluyuz. (AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
Ernst Reuter de, daha sonra -Berlin'in hükûmet eden belediye başkanı olan kişi- takip edilen kişiler arasındaydı ve 2006 yılında onun adının Ernst Reuter Girişimine verilmesi tesadüfi değil ve bu girişim iki ülke arasındaki kültürel diyalogu teşvik etmektedir.
İkinci Dünya Savaşından sonra ilişkilerimiz eşsiz bir şekilde, olumlu bir şekilde yoğunlaştı. Bunun birçok örneği var. Avrupa'nın hiçbir ülkesinde bu kadar çok Türk vatandaşı ve Türk asıllı vatandaş yaşamıyor ve benim ülkem uzun süredir Türkiye'nin en önemli ekonomik partneri, ihracatta birinci sırada ve ithalatta ikinci sırada yer alıyor. Birçok Alman şirketi Türkiye'ye yerleşti, burada memnun ve başarılı bir şekilde Türkiye'nin ekonomik dinamizmine katkıda bulunuyorlar. Türkiye iki defa Hannover sanayi fuarında partner ülke oldu ve etkileyici bir şekilde kendini gösterdi ve birkaç gün sonra da Hannover'deki CEBİT fuarında da partner ülke olacak. Berlin'deki uluslararası turizm fuarında da Türkiye partner ülkeydi ve iki ülke açısından da önemli katkıları oldu. Zira dört buçuk milyonu aşkın insan Almanya'dan gelip Türkiye'de tatil yapıyor yani yabancı ziyaretçiler arasında en büyük grubu oluşturuyor Almanlar. Türkiye'nin konukseverliğini, güzel doğasını ve zengin kültürel mirasını çok seviyorlar ve bu örnekler bize Türklerle Almanların diğer ülkede konuk, ev sahibi, komşu ve dost olduklarını gösteriyor geçmişte. Bir arada yaşamak ve birbirimizden öğrenmek, bu milletler arasındaki bu yakın ilişkinin önemli bir unsuru.
Ziyaretim sırasında özellikle Türk-Alman Üniversitesinin temel taşını koyabilmekten büyük mutluluk duyuyorum. Bu üniversite bizim ilişkilerimizin öne çıkan projesi olacak ve bilimsel işbirliğimizin de yoğunlaşmasına katkı sağlayacak. Böylece farklı bilimsel gelenekleri birleştirerek birlikte eyleme geçebileceğiz. Almanya ve Türkiye on yıllardır NATO üyeliğiyle de birleşmişlerdir. Müttefik olarak birbirimiz için sorumluyuz. On yıllarca süren soğuk savaş sürecinde özellikle Türkiye özgürlüğün ve güvenliğin Avrupa'da teşkil edilmesine katkı sağlamıştır. Ülkemin özgür bir biçimde yeniden birleşmiş olmasında Türkiye'nin de payı büyüktür. Bunu, özellikle olumlu bir şekilde ifade etmek istiyorum.
Günümüzde, 21'inci Yüzyılda yeni tehditlerle karşı karşıyayız. Örneğin terör, militan ekstremist grupların yarattığı asimetrik tehdit ve nükleer silahların yayılması barışın tehdidi olarak ortaya çıkıyor. Bu tür görevleri, sorunları halletmek için çok yakın bir işbirliği içinde olmalıyız Türkiye ve Almanya olarak.
Neredeyse 1.800 ISAF askeriyle ülkeniz Afganistan'ın yeniden inşa edilmesi için güvenli bir ortam sağlıyor. Bölgesel politikalarda, Ankara sürecinde, Afganistan ile Pakistan arasındaki işbirliği için önemli katkılarınız var ve bunu özelikle takdir ediyoruz. Özellikle Pakistan'da daha önce hiç görülmemiş boyutlardaki sel felaketi bizim yardımımızı ve desteğimizi gerektiriyor.
Siz, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak sık sık Kıbrıs konusuyla, Kıbrıs sorunuyla ilgileniyorsunuz. Bizim düşüncemiz Kıbrıs sorununun çözülmesi gerektiği ve buradaki kördüğümün çözülmesi. Burada sadece adanın ekonomik açıdan gelişmesine değil, aynı zamanda istikrar ve bütün bölgedeki, Doğu Akdeniz'deki iyi komşuluk ilişkilerine katkısı olacaktır.
Almanya, Türkiye'nin komşularıyla olumlu ilişkiler sürdürme yönündeki çabalarını takdir ve sempatiyle takip ediyor. Ülkeniz ile Ermenistan arasındaki ilişkiler konusunda da, normalleşmesi konusunda da bizim desteğimiz sizin yanınızdadır. Açık bir sınırla, ortak bir gelecekte, tartışmalı konuların da göz ardı edilmediği bir ortam çok önemli bir katkı sağlayacaktır bölgenin istikrarı açısından. Bu yolda ilerleme konusunda sizi teşvik etmek ve cesaretlendirmek istiyorum.
Almanya Federal Cumhuriyeti İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra eski hasımlarımızın bize ellerini uzatmasıyla büyük bir fırsat yakaladı ve NATO partnerlerimiz de bize destek oldular hür ve demokratik bir toplumsal düzen oluşturma konusunda ve bizi Avrupa'nın bu ağına kattılar. NATO'daki köklerimiz ve Avrupa Birliği komşularımızla barışma süreci için de önemli bir koşul sağladılar. Önce batıda Fransa'yla ve daha sonra Polonya ve Çek Cumhuriyeti'yle birlikte önemli tarihî engeller aşıldı, tabii ki kendi sorumluluğumuzla da karşılaştık. Zahmetli ve zaman zaman sancılı bir süreç olmasına rağmen bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum çünkü ancak barışmayla karşılıklı güven için yeni bir temel oluşturulabilir ve geleceğe yönelik bakılabilir.
Almanya'nın tarihinden elbette İsrail'e karşı da özel sorumluluklar vardır. Bizim, Almanlar, için İsrail'in var olma hakkı ve güvenliği hiçbir şekilde tartışılamaz fakat aynı zamanda İsrail'in güvenliğinin de uzun vadede sadece demokratik ve yaşayabilir bir Filistin devletinin olması gerektiği kanaatindeyiz yani barış içinde İsrail'le yan yana var olan bir devlet. Bu nedenle, ikili düzeyde ve Avrupa Birliği düzeyinde Cumhurbaşkanı Abbas ve Başbakan Feyyad'ı devletin kurumlarının oluşturulmasında destekliyoruz ve bu barış görüşmelerinde Türkiye'nin de önemli bir rolü var zira bölgede çok büyük bir saygınlığa sahip Türkiye. Orta Doğu'da her iki taraf kendini aşmalı bu müzakerelerin başarılı olması için, hem Almanlar hem Türkler, biz bu konuda yapıcı bir katkı sağlamalıyız.
Siz de çeşitli tehlikelerle karşı karşıyasınız. İran'ın nükleer bir güç hâline gelme konusunda da siz tabii ki bu konuda etkileniyorsunuz. Bizim, Avrupa'nın elbette burada barışçıl bir amaç takip edildiği yönünde tereddütler var. Orta Doğu'da bir nükleer yarışın başlamamasını istiyoruz. E3+3 grubundaki partnerlerimizle diplomatik bir çözüm için hâlâ çaba sarf ediyoruz ve aynı zamanda, şu anda, İran'ın harekete geçmesi gerektiğini düşünüyoruz. Birleşmiş Milletlerin 1929 sayılı Kararı haklı olarak İran'ın, uluslararası toplumun taleplerini yerine getirmemesi durumunda daha fazla yaptırım öngörüyor ve uluslararası toplum hâlen bu teklifi sunuyor İran'a.
Şimdi, izin verirseniz, Almanya'da yaşayan Türk ve Türk asıllı insanlara değinmek istiyorum: Onlar her iki toplumda da yaşıyorlar. Türk kökenliler Almanya'nın bir parçası. 60'lı yıllarda o dönemde misafir işçi olarak Almanya'ya gelenler Almanya ekonomi gelişmesine önemli katkılarda bulunmuşlardı. Kişisel olarak son derece zor şartlarda gelip çalışarak gerçekten Almanya'nın gelişmesine katkı sağlamışlardır. Onlara teşekkür borçluyuz. Aradan geçen yıllar içinde Türk kökenli birçok insan Almanya'da artık kalmaya karar vermişlerdir. Üniversiteye gidenler, şirket kuranlar, iş yerleri açanlar var. Birçoğu Alman vatandaşlığına geçmişlerdir ve biz bunları destekliyoruz ve büyük bir memnunlukla karşılıyoruz. Burada aynı zamanda karşılaştığım büyük bir misafirperverliğin karşısında, burada yaşayan her Türk'ün neredeyse, Almanya'da bir akrabası olduğunu da görüyorum.
Hepinizin, bütün bu insanların, Almanya'da yaşayan Türklerin de Cumhurbaşkanı olarak, herkesin iyi niyetle ve aktif bir katılımla Alman toplumuna katılmalarını bekliyoruz. Göçmenler Almanya'yı dünyaya daha açık bir ülke hâline getirdiler. Çeşitlik içinde hep birlikte, dirlikte yaşamamız, herkes için, aynı zamanda büyük zorluklarla ama aynı zamanda üstesinden gelmemiz gereken sorunları da beraberinde getiriyor. Sorunların ismini de koymak gerekiyor. Bazıları devlet yardımı almaya devam ediyorlar, suç oranları yüksek ve maço tavırlarla veya eğitime destek vermeyen tavırlarla da görüyoruz bazı göçmenleri ama sadece belirli bir göçmen grubuyla sınırlı değil. Bu konuları da görerek karşılıklı açık ve saygılı bir diyalog yürüterek başarılı bir entegrasyona ancak ulaşabiliriz. Burada duyduğum bazı endişeleri de gidermek için kimse kültürel kimliğinden ve aidiyetinden vazgeçmek zorunda değildir. Önemli olan, birlikte yaşamın kurallarına, o toplumda o toplumun kurallarına saygı göstermektir ve onlara riayet etmektir. Bunlar Almanya'da Alman Anayasasıdır ve Alman Anayasasında yer alan değerlerdir. İnsan haysiyeti, ifade özgürlüğü, kadın-erkek eşitliği ve dinî açıdan ve dünya görüşü açısından tarafsız olan devlettir. İnsanların Almancayı öğrenerek Alman toplumuna entegre olmaları, Alman yaşam biçimini de kabul etmeleri gerekmektedir. Biz Almanlar da özellikle Sayın Cumhurbaşkanı Gül'ün, Başbakan Erdoğan'ın ve Avrupa Bakanı Bağış'ın son haftalarda özellikle Almanya'da yaşayan Türklerin entegrasyonuna yönelik olarak ifade ettikleri sözleri büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz. Almanya'da Müslüman din öğretmenleri ve Almanya'da Almanca konuşan imamlar başarılı bir entegrasyona bundan sonra daha da büyük bir katkı sağlayacaktır ve kökten dinci eğilimlere karşı hep birlikte hareket etmemiz gerekiyor. Türkiye bunu kabul etmeyeceği gibi, Almanya'da da hiçbir şekilde kökten dinci eğilimlerin güçlenmesini kabul edemeyiz.
Sayın hanımefendiler, beyefendiler; Almanya'da olduğu gibi Türkiye'de de son yıllarda önemli değişiklikler gerçekleşmiştir. Türkiye'de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde önemli kararlar alınmış ve bu çerçevede, Türkiye'deki yasalar ve kurumlar modernleştirilmeye hedeflenmektedir. Özellikle son dönemde yapılmış olan Anayasa reformunu büyük bir dikkatle izledik. Türkiye bu reformları gerçekleştirmek suretiyle Avrupa standartlarına biraz daha yaklaşmıştır ve sizlerin bu yolda devam etmeniz için size destek vermek, sizi cesaretlendirmek istiyorum.
Türkiye'nin hakikaten büyük bir fırsatı olduğuna inanıyoruz. İslam ve demokrasinin, İslam ve hukuk devletinin, İslam ve çoğulculuğun hiçbir şekilde bir karşıtlık olmadığını gösterebilir Türkiye. Türkiye canlı bir İslam'ı modern bir devlet anlayışıyla bağdaştırmaktadır ve Türkiye hem Batı'ya hem Doğu'ya bakmaktadır. Orta ve Yakın Doğu'yla Türkiye'nin yüz yıllardan beri kültürel ve ekonomik ilişkileri mevcuttur. Batı'ya bağlı olan Türkiye, Doğu'da aktif ve istikrara yönelen bir komşuluk politikası yürüten Türkiye, Doğu ile Batı arasında bir köprü olan Türkiye Avrupa için bir kazançtır.
Almanya Türkiye'nin Avrupa Birliğine bağlanmasını özellikle desteklemektedir, Türkiye'nin Avrupa'ya giden yola devam etmesini özellikle desteklemektedir ki, bu yol Büyük Mustafa Kemal Atatürk tarafından açılmıştır. Biz Türkiye'nin Avrupa Birliğine katılım müzakerelerinin adil ve ucu açık biçimde yürütülmesine yönelik olan karara bağlıyız ve aynı şekilde Türkiye'nin de yükümlülüklerini yerine getirmesini bekliyoruz.
Her iki ülke -hem Almanya hem Türkiye- uzun yıllardan beri Avrupa Konseyine üyedir. Avrupa Konseyinin ilkeleri, insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti ilkeleri Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ilkeleridir. İkimiz de bunlara bağlıyız. Bu ilkeler arasında ayrıca dinî azınlıkların ve kültürel çoğulculuk ilkesinin de yer aldığını görüyoruz. Almanya'da yaşayan Müslümanlar kendi dinî vecibelerini rahatça yerine getirmekte serbestler. Almanya'da sayıları giderek artan camiler de bunu göstermektedir. Aynı şekilde, İslam ülkelerinde yaşayan Hristiyanların da kendi dinini rahatça yaşayabilme hakları olduğuna inanıyoruz, kendi ilahiyatçılarının eğitim görmelerine ve kiliselerinin yapılması gerektiğine inanıyoruz. Her iki ülkede ve bütün ülkelerde aslında insanların dinlerinden bağımsız olarak aynı haklar ve fırsatlardan yararlanmaları gerektiğine inanıyoruz. Türkiye'de Hristiyanlık'ın uzun bir geleneği olduğunu görüyoruz ve Hristiyanlık da şüphesiz Türkiye'ye aittir ve bu hafta perşembe günü Tarsus'ta bir dinî ayine katılabilmek beni gerçekten mutlu edecektir ve Türkiye'de de yapılacak daha fazla kilise ve bu kiliselerde ayinlerin yapılmasını destekleyenlerin sayısının arttığını da memnuniyetle görüyorum.
Bu tür gelişmelerin gerçekten desteklenmesi gerektiğine inanıyorum çünkü Avrupa'nın bir değerler topluluğu olarak anlayışında din özgürlüğü çok önemlidir. Farklı dinlerin barış içinde birlikte yaşamalarını bu dünyanın 21'inci yüzyıldaki en büyük görevlerinden birisi olduğuna inanıyoruz. Bu büyük gibi görünen görev iyi niyetle ve saygıyla tahmin edebileceğimizden çok daha kısa bir süre içinde çözülebileceğine inanıyorum. Dünya finans düzeninin veya iklim mücadelesiyle, çok daha kısa bir süre içinde, iyi niyetle, saygıyla bu tür sorunların üstesinden gelinebileceğini inanıyoruz.
Sayın milletvekilleri, Almanya ve Türkiye birlikte büyük başarılar elde ettiler ve ben kişisel olarak Türk-Alman dostluğuna giderek daha büyük bir ağırlık vermek istiyorum. Hep beraber, ekonomik açıdan güçlü, yenilikçi, insancıl ve 21 inci yüzyılda barışın hâkim olduğu bir dünya için birlikte mücadele edelim. Büyük Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi: "Yurtta barış, dünyada barış." (Alkışlar)
Teşekkürler. (AK PARTİ, CHP ve BDP sıralarından ayakta alkışlar, MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Cumhurbaşkanı.
23. Dönem 5. Yasama Yılı Genel Kurul Tutanakları, 8.Birleşim 19.10.2010 Salı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder