Bu Blogda Ara

23 Temmuz 2013 Salı

Mahmut R. Gazimihâl: Kopuzdan Son Hâtıralar

[Mahmut R. Gazimihâl] - Büsbütün tarihe karışmış zannedilen öyle bazı musiki unsurlarımız vardır ki, yurdun tek tük köşelerinde, meselâ kenar bir vilâyetin münzevî bir iki köyünde bunlardan her hangi bir hayat izine rastgelirsek şaşırıp kalıyoruz. Ara sıra kopuz adıyle karşılaşılış da bu cümledendir.

Yakın zamana kadar Anadolu’da kopuz adının yalnız beş on köy ismine armağan kaldığını sanırdık, ve o yerlerde bu aletle ilgili araştırmalar yapılmasını haklı olarak temenni ederdik: Meselâ, Erzurum yolunda Bayburt'tan üç saatlik mesafede (o ilçeye bağlı) Kopuz Köyü (1), Urfa'nın Sürüç ilçesinde Kopuz, Gümüşhane'nin Torul ilçesinde Kopus, Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde Kopusu adlı köyler; Bayazıt'ın Eleşkirt ilçesinde Kopuz Süflâ ve Kopuz Ülya adlarında iki ayrı köy, vs. vardır...

Türk Dil Kurumu açıldıktan sonra derlenen kelime fişlerinin incelenmesi sırasında çalgı adları olarak kopuzla ilgili notların keşfi hâtıraların doğudaki toponimik izlere inhisar etmediğini meydana çıkararak bizleri sevindirdi (1938): Kopuz, Kubuz, Gubuz gibi andırışlı bazı kelimeleri tarife çalışan bir takım fişler «çalgılarla hiç bir ilgisi bulunmayan, belki mecaz tarikiyle yaşamakta olan» mânaları tesbit etmiş görünmektedirler.(2) Bazıları da açıkça çalgı adları idi; meselâ:

Kılkobuz = Keman (Karaçay «Tokat») — Fakat nasıl bir keman!
Kobuz = Köylüce: el mızıkası (?) (Karaçay «Tokat», 1933 derlemelerinden).
Kopuz = Evvelce Türklerin kullandığı bir çalgı ki kelimenin bu mânasını bir kısım halk bilir. (65 yaşında, çiftçi, okur yazar ve yerli bir erkekten derlenmiş, 1933; Ordu - Ulubey).
Saz, çalgı: bir kısım halkça (Alucre; Giresun).
Saz mânasına (Bolu)
Herkesçe: bir nevi saz (Şibin Karahisar «Giresun»).
Kubuz = Bir çeşit saz (çalgı) (Konya; Isparta).

Bahsi geçen sazlardan hiç biri musikiciyi tatmin edecek bir vuzuhla tarif edilmemiş olduğu için hüviyetleri anlaşılamamış, ancak yurdun bazı köşelerinde kopuz adında bir veya iki tip çalgının hâlâ yaşamakta bulunduğu ilk bir iz halinde belli olmuştu. Kelimenin fişlerde bazan «Kubuz» şeklinde yazılmış olması da bazı kimselerce bir tefsir yanlışlığı veya kalem sürçmesi eseri addedilmişti.(3)

Nihayet, Tokat'ın Reşadiye ilçesinin bazı köylerinde kopuz adında bir çeşit bağlamanın gerçekten de hâlâ kullanıldığını, sapının biraz kısa, fakat gövdesinin irice olduğunu, Devlet Konservatuarı Folklor Arşivi’nin geçen yaz, o bölgede derlemeler yapan heyeti üyelerinden kesin surette öğrenerek sevindim. Aletin ölçülerini, fotoğraflarını ve — eğer bulabildilerse — hakkındaki mütemmim bilgileri yayınlamak şerefini mezkûr üyelere bırakmamız gerektiği için artık söz onlara düşüyor.

* * *

Gerçi Hititlerin ve en eski Bizanslıların da mızrapla çalınan uzunca saplı halk sazları vardı amma, bilhassa Oğuz ozanlarının kopuzları Rum diyarına göçünce o eski ve prototip çalgılar çoktan tarihe karışmışlardır. «Çar-hâne» olan sazı «Şeş-hâne» kılan zatın Mevlâna Celâleddin Rumî olduğu rivayeti eğer doğru ise Şeştar Kopuz'un XIII. asrın ortalarında Konya'da icad edildiğini bile düşünebiliriz: Kopuz-u rumî adı onun lâkabiyle alâkalı olabilir. Ferheng-i Şuurî, şeştar (türkçede: Çeşte) sazının bazı ferhenkte mızraplı rebapla bir tutulduğunu söylediği gibi, Burhan-ı Kaatı tercümesinde de şöyle deniyor: «Şeşta, altı telli tanburdur; üç tellisi seta'dır». (4) Öte yandan şeştar ile kopuzun «arif» nazarında ayni şey olduğunu ilâhî vahdeti kasdettiği bir şiirinde Yunus Emre izah etmişir. (Bu hususta «Şadırvan» dergisinde çıkan yazıma bakınız, No: 7). Şimdiki bağlama ve divan sazlarının atası olan bütün o eski tanburalar soyu prensip itibarile hep uzun saplı, gövdesi yarım armudî, kıl, ibrişim veya tercihen kirişten olan tellerinin 2’den 6’ya kadar sayısına göre boyu az çok değişebilen, ve göğüs safhası «gerili deri» olan sazlardı. Şeştarda bile teller çifter çifter düzenlendiği için, cümlesinin ya iki telli (dutar), yahut da üç telli addedilmesi gerekir.(5) Dede Korkut kitabında anılan «Kolca Kopuz» XV. asırda Venedik'e geçerek «kolca» kelimesi orada «Colacio» (oku: Kolaco, fransızcada Colachon) oldu. Kirişler yerine madenî teller takılmak modası zamanla bizde mi, yoksa Avrupa’da mı baş gösterdi? Tarihçi Hammer'e göre bu adım da bizde atılmıştır. Madenî tellerin tercih edilmesiyle tazyik arttığı için göğüs safhası olarak deri yerine daima çam tahtası takılmağa başlandı. (XVIıncı asırdan itibaren Osmanlı sınırları dahilinde muhtelif kimselerce tarihî Barbat, Şeşta, Kopuz, Rebap ve Tanbur adlarını taşıyan diğer aletler de icad edilmiş olup, bunların aynı isimdeki eskileriyle karıştırılmaması temenni olunur).

Bir folklor dergisinde kopuzun bütün bir cilt doldurabilecek tarihinden söz açmıya esasen hakkımız yoktur. Hakkımız olan cihetler şimdilik bu tarihin azametile övünmek, ve bir de en eski ozan kopuzunun Tokat tarafının bir iki köyünde yaşamakta bulunduğu haberiyle sevinmektir. İbni Bibi, Gülşehrî, Revanî, Şeyhü Germiyahî, Deli Lütfü gibi eski şair ve âşıkların hepsi kopuzdan ses ve gurbet yoldaşı olarak coşkunlukla bahsetmişlerdir. Vaktile Raif efendinin elinde bulunmuş olan bir mecmuadaki 232 mısralık, baş ve sonu noksan, tarihsiz bir anonim manzumeden şu mısraları alıyoruz ki Anadolu kopuzunu anan en eski metinlerden olduğu dilinden bellidir:

Görü verem bir kişi yolda gezerdi
Elinde saz var kılun düzerdi
Urur kâmencı süyler ol ıklık
Bizi savenlere budır konıklık
Dahi birisinün süyler kopuzu
Cefadur dostlarumun aşı tuzu

Kaygusuz'un şu daha sonraki, dama müdepdeb ve mutantan mısralarında bütün bir Kopuz korosu ve emsali yâd ediliyor:

Yüzbin yiğit yanınca gürzün çeküp de yürüsün,
Yangulansın dağ taş tabılbazın âvazile;
Zil, zurna, borular dazretinde anın çalınsın,
Müddeîler anı görsün ol çıkası gözile.

Otuz kobuz, kırk da çeşte, elli ekilti rebab,
Hub çalınsın odalarda iki telli saz ile;
Bunca sözü söyledik bize bakîde kalır yok
Kaygısız'a nazar eyle gel bir güler yüz ile.

Bu şiirde adı geçen kobuz, çeşte, ikitelli saz ya nazım icabı ayrı ayrı anılmış, yahut da o asırda çeşitlenmeler gerçekten bu derecelerde artmıştı. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nin ilk cildi sonundaki tenevvüe bakılırsa ister istemez ikinci şıkka inanılır.

(1) O bölgede 1928 de yaptığımız folklor gezisinde Kopuz adlı bir saza köyde rastgelinmediğini uzaktan soruşturup öğrendik: Abdülkadir, Birinci ilmî seyahate dair rapor (H. B. D. İstanbul 1830).
(2) Derginin Notu: — Üstadın hakkı var: Zahirde bu iki kelimenin de çalgıyla ilgisi yok gibi görünürse de Konya’da ve havalisinde çok gürültülü ve ukalâca konuşan, kendisini methiçin durmadan ötenlere «Gubuz, Kubuz» derler.
(3) B. B. Atalay Kaşgarlı Mahmut sözlüğünün tercümesinde Kubuz imlâsını tercih etmiş.
(4) Daha doğrusu, üç tel çifter çifter takılınca altı tellisi meydana gelir; fakat âlet hep aynıdır.
(5) Yunan adalarında hâlâ Kitelis, Arnavutluk’ta Kutelya diye kullanılan bağlamalar «iki telli» olanlardır. Türkistan’da hâlâ Dutar deniyor. [Mahmut R. Gazimihâl]

Bkz. Türk Folklor Araştırmaları 1 (1949) 2: 19-21.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder