Bu Blogda Ara

19 Temmuz 2013 Cuma

Hasan Gürgenarazili :"Caryophyllus aromaticus"

Hasan Gürgenarazili
[© Hasan Gürgenarazili - KanalKultur] - Yıllar önceydi. Kahve rengi gözleri ışık saçardı. Üniversite öğrencisi "burnu havada" genç bir bayandı.. Pırıl pırıl ve kıvrak bir zeka ile "düşüncelerin dünyası"nı turlardı. Bahriyeli kıyafetler giymeyi severdi. Giydiği elbiselerde mutlaka bir çıpo motifi olurdu.
O'nu öyle tanıdı...

Birlikte kahve içmeye gittiler. İlk buluşmaları ve konuşmalarıydı.

Erkek, aşure söyledi; kahve rengi gözleri ışık saçan bayan da èclair. Erkek birşey ararcasına gelen aşureye baktı, yüzünü buruşturdu. "Neden yok acaba?" diye mırıldandı. Sonra söylendi: "Ben aşureyi çok severim. Anam her zaman aşurenin içine karanfil atar. Karanfil aşureye özel bir tad verir. Bunda neden yok?" Kahve rengi gözleri ışık saçan bayan, fısıltıyla "caryophyllus aromaticus" dedi. Erkek şaşırmıştı. "Karanfil" diye ekledi bayan ve "caryophyllus aromaticus"un nasıl yetiştiğini anlatmaya başladı...

Erkeğin şaşkınlığı artmıştı. Edebiyat eğitimi almış biri, bunları nasıl bilebilir, diye düşündü. Meraklanmıştı. Konuyu hemen değiştirdi. Sözü edebiyata getirdi: "Max Frisch hakkında ne biliyorsun?" diye sordu.

"Dışarıdan işçi çağırdık, gelenler insandı, demişti. İsviçre'de Zürih kentinde 1911'de bir mimarın oğlu olarak dünyaya geldi. 1991'de aynı kentte öldü. ‘Homo faber' (1957) en önemli eserleri arasında." diye devam etti. Bunları söylerken kahve rengi ışık saçan ve gülümseyen gözleri çakmak çakmak olmuştu bayanın.

Ardından, "Felsefeyi sever misin?" diye soruverdi erkek. "Örneğin Gehlen?"

"Arnold Gehlen mi?" [1904-1976] diye ekledi ve soruyu düzeltti bayan: "Evet. Onun tanınmış olan ve genelde pek bilinen ‘Der Mensch: Seine Natur und seine Stellung in der Welt' (1940) adlı eserini soruyorsan, okudum. Ama 'Urmensch und Spätkultur' (1956) ile 'Moral und Hypermoral' (1969) adlı yapıtları da fena sayılmaz. İnsanın nereden geldiği, biricikliği, eylem ve zekası, içgüdüleri, dil ve idrak arasındaki bağlantının yanında hayat standartı ve medeniyet arasındaki ilişki üzerine iyi çalışmalar ortaya koymuştu..." Bunları söylerken, kahverengi gözleri ışık saçan bayanın yanakları al al olmuştu.

Bu kez aniden erkeğe o sordu: "Portmann?"

Hazırlıksız yakanlanan erkek duraksamış, cevabın ardından böyle bir sorunun geleceğini hesaplamamıştı.

Erkeğin şaşkınlığını görünce, kahverengi gözleri ışık saçan bayan hemen gülümsedi. İnci gibi beyaz dişleri göründü: "Adolf Portmann'ı [1897 — 1982] soruyorum. İnsan için 'premature' yani erken doğan varlıktır, doğduğunda en zayıf memelidir, diyen Portmann'ı! Zoologtur, ama biyoloji ve felsefenin kesiştiği alanda çok önemlidir. Onun 'Biologischen Fragmente zu einer Lehre vom Menschen' (1944) ile 'Zoologie und das neue Bild des Menschen' (1956) adlı yapıtları vazgeçilemez eserlerdir."

O gün, ikisi için de hiç unutamıyacakları bir gün ve başlangıç oldu. Thomas von Aquin'den [1225 — 1274], Arthur Schopenhauer'dan [1788-1860], Ludwig Feuerbach'tan [1804 — 1872], Max Scheler'den [1874-1928], Theodor W. Adorno'ya [1903 — 1969] kadar bir yelpazeyi içeren "muhabbet"te zamanın nasıl geçtiğini anlamadılar.

Erkek, karanfili olmayan aşureyi öylece bırakmıştı, ama bir şey dikkatinden kaçmamıştı. Kahverengi gözleri ışık saçan bayan karanfil kokusu kullanıyordu...

Aradan geçen uzun yılların ardından, şimdi ikisi de hem aşure hem èclair seviyorlar ve aşureyi karanfilli yiyorlar.

Kahvelerini yudumlarken, bir taraftan Michelangelo'nun (Michelagniolo di Ludovico di Buonarroto Simoni) [1475 — 1564] Vatikan'da "la Cappella Sistina"nın kubbesine betimlediği "İnsanın yaradılışı"nın; Lukas Cranach'ın [1472 — 1553] "Adam & Eva"sının (1528), Caravaggio'nun (Michelangelo Merisi) [1571 — 1619] "Medusa"sının (1592 — 1600) sanatsal değerleri, sanat akımlarına etkileri, kültür felsefesini nasıl yansıttığı üzerinde duruyorlar.

Diğer taraftan da Granada'da La Alhambra'daki Los Palacios Nazaries'in (Nasridi Sarayı) Mexuar, Comares ve Leones adlarını taşıyan üç önemli kısmında, Muhammad ben Nasr, al-Ahmar'dan (Muhammed I) (1237 — 1273) başlayarak Abu-'Abdi-Llah'la (Muhammad XII) (1482 — 1491) biten dini, politik ve askeri gücün mimariye nasıl yansıdığını değerlendiriyorlar. Ve önemlisi "muhabbet"te zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorlar...

Yıllar sonra, kahverengi gözleri ışık saçan bayan, artık José Luis Muñóz'un Sevilla'da Casa de la Memoria de Al-Andalus olarak kayda geçen 18. yüzyıldan kalma bir konakta asılı duran herbiri ayrı ayrı bilim insanı, edebiyatçı-ozan ve felsefeci "kadını" sembolize eden yapıtlarındaki vasıfları kazanmış bir şekilde mesleğinin zirvesinde. Pırıl pırıl ve kıvrak zekası ile "düşüncelerin dünyası"nda önce kendi sınırlarını da zorlayarak dolaşıyor, sonra düşünce üretiyor. Max Frisch'in "Dışarıdan işçi çağırdık, gelenler insandı!" söylemindeki "insan"a sosyal – kültürel derinlik kazandırıyor...

Kahverengi gözleri ışık saçan bayan, halen "caryophyllus aromaticus" / karanfil kokuyor ve artık küçücük nane şekerleri yerine, karanfili inci gibi beyaz dişleriyle eziyor... [© Hasan Gürgenarazili - KanalKultur]

[21 ağustos 2005]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder