Bu Blogda Ara

15 Temmuz 2013 Pazartesi

Fahri Er: Cazgır ve Davul

Cazgır, günümüzün deyimiyle güreş takdimcisi demektir. Bazı köylerde adına "Meydancı" da denir. Eskiden Sivas ve çevresindeki karakucak ve yerli güreşlerde pehlivanları seyirciye o tanıtırdı. Yalnız eskiden mi? Köylerimizin hemen hemen bir çoğunda şimdi de öyle. Cazgırsız bir güreş düşünülemez.

Cazgır, güreş başlamadan önce yavaş yavaş meydanın ortasına gelir. Tanıtacağı pehlivanların yönünü kıbleye döndürür. Eli ile sırtlarına dokunup eğilmelerini ihtar eder. Pehlivanlar rükûa varır gibi eğilir ve ellerini dizlerinin üzerlerine koyarlar. Tek elini havaya kaldıran cazgır konuşmağa başlar. Bu konuşma çok önemlidir. Sözleri yapıcı olursa, pehlivan yüreklenir, güreş müddetince yılgınlık göstermez. Yıkıcı olursa, daha tutuşmağa başlamadan sarsılır, eli ayağı soğur. Konuşmada pehlivanın vücut yapısı, memleketi, ten ve göz rengi ile yaşı veya ustalığı da belirtilir. Örneğin:

"Beyler! Ağalar!
"Ergani'de (veya çarşıda) çoktur bakır
"Buna derler meşhur Çakır!»


Elini hızla pehlivanın sırtına vurup, konuşmasına devam eder:

"Yılan gibi akar;
"Akrep gibi sokar,
"Elini yandan takar,
"Evini başına yıkar..."


Eğer pehlivanı yakından tanıyor ve dolama takmada usta olduğunu biliyorsa :

"Helemeden.. Helemeden..
"Sakın kendini dolamadan.
"Toza toprağa belenmeden..."


Bu şekilde tanıtmalardan sonra "Cazgır Duası" başlar:

"Dinleyin ağalar, eyleyin seyran!
"Pirlerden erlere kaldı bu meydan.
"Kılıcımız kan! Kalkanımız kan!
"Pirimiz Hazreti Hamza Pehlivan!."


Baş pehlivanlar için söylenir:

"İki yiğit çıkmış meydanaaaa.
"İkisi de birbirinden merdanaaa"

 
Büyüğüne hitap eder:

"Pehlivan! Pehlivan!
"Büyüğüm diye övünme.."

Küçüğüne döner:

"Pehlivan! Pehlivan!
"Küçüğüm diye yerinme.."


Her ikisine birden :

"Analar çeker zahmeti,
"Babalar bilmez kıymeti..
"Hepimiz de âhir zaman ümmeti...

"El paçada, diz yerde,
"Güreşelim düz yerde..

"Pehlivan! Pehlivan!
"Alta düşersen kalkıver durma
"Üste çıkarsan sarıver sarma
"Deve dengi, kıç inginden sakın haaa!

"Söğüt ağacından odun olmaz.
"[...] kızından kadın olmaz.
"Her kadın da yiğit doğurmaz.

"Allah Allah, illallah
"Verelim Muhammed'e selâvat :
"Sallialâ... Muhammed..."


Derdemez, ellerini pehlivanların sırtına vurur. Bu anda davul "Köroğlu havası"nı vurmağa başlar. Hem cazgırın sırtlarına vurması, hem de davulun başlaması pehlivanlar için bir işarettir. Hemen yerlerinden fırlayıp peşreve koyulurlar. Peşrev deyip geçmeyelim! Pehlivanlıkta büyük sanattır. Pehlivanı ancak peşrevi pehlivan yapar. Davulun ve zurnanın sesi ise peşreve bambaşka bir renk katar. Zaten davul ve zurnanın bulunmadığı yerde güreş de yapılmaz. Güreşi idare ve sonucu elde eden davuldur. Bu sözümüzü bir örnekle açıklayalım: Rakibini altına alıp, kündeyi alan bir pehlivan altındakinin sırtını yere getirmek için durup bekler. Usta bir davulcu bu bekleyişin nedenini hemen anlar. Derhal pehlivanın yanına yaklaşıp, zurnaya işaret eder. Zurna Köroğlu havasını daha hızlı çalmağa başlarken davulcu da bütün kuvvetiyle tokmağı davula yapıştırır. Üstteki pehlivan davuldan aldığı o mânevi kuvvetle bütün gücünü toplayıp altındakini baş aşağı atar.

Böyle anlarda tokmağı haddinden fazla vurup davulu patlatanlara rastlandığı gibi, pehlivanın yanma gitmediği ve tokmağı hızlı vurmadığı için davulcu ile kavga yapan pehlivanlar da görülmüştür.

Güreşin gelenek ve göreneklerini iyi bilen davulcular çoğunlukla Sivas çevresinde yetişmiştir. Daha yakın zamanlara kadar sağ olan Kahraman ve oğlu Küpeli bu usûllere çok riayet ederlerdi. Bu bakımdan, güreşlerde daima onların bulunması arzu edilirdi. Ölümleri ile pehlivan topluluğu çok şey kaybetti. Bir hatıramı anlatayım: 1943 yılında Karaçayır bucağına güreşmeğe gitmiştim. Süleyman Kâhya oğlunu evlendiriyordu. Başa 50 lira ödül koymuştu. Ben de 20 lira yol almıştım. Güreşin bittiği zaman Küpeli koşarak yanıma geldi. Hemen alnımdan öptü. Heyecanlıydı, "Canım gardaş" dedi; "sen Sivas'tan gelip, şu ufacık halinle Mermerli Veli'yi kündelerken öyle coştum, öyle coştum ki, sanki kündeyi ben atıyorum sandım. Vura vura az kalsın davulun derisini patlatacaktım."

Böyle bir davranış ve tebrik bugün için normaldir. Fakat o zamanlar pehlivana da köylüsüne de hakaret sayılırdı. Çünkü bütün köyler bir veya birkaç pehlivan besler, kendi pehlivanlarının bizzat köylerinde yenilmesine tahammül edemezlerdi. Küpeli'nin bütün bunları bile bile herkesin önünde beni tebrike koşması, duyduğu heyecanın derecesini gösterir.

Nerede öyle davulcular?

Bkz. Sivas Folkloru 2 (1974) 14: 10-11.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder