İnsan Hakları Gündemi Derneği, Türkiye'de nefret suçlarının önlenmesi için verilen mücadeleye destek olmak, Türkiye'de nefret suçlarının önlenmesi için başlatılan platform, ağ, koalisyon vb. nitelikteki çalışmaların güçlenmesine katkı koymak ve farkındalığın artmasını sağlamak amacıyla bir dizi etkinlik düzenliyor. Bu etkinliklerin bir diğer amacı da nefret suçlarının önlenmesi için çalışmalar yürüten sivil toplum örgütleri ve ilgili devlet organlarıyla bir araya gelerek nefret suçları sorununun çözümlenmesi için birlikte neler yapılabileceğini tartışması. Bu doğrultuda ikinci etkinliği 6 kasım 2010'da gerçekleştirdi...
Türkiye, 2006 yılında Katolik papaz Andreas Santoro'nun öldürülmesi, 2007 yılında Hrant Dink cinayeti ve hemen ardından Malatya'da üç Hıristiyanın öldürülmesini takiben, çok sayıda nefret suçuna sahne olmaya başladı. Linç girişimleri, farklı cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliği olan kişilere saldırılar ve cinayetler, etnik nefret sonucu Selendi'de Roman vatandaşlara yapılan saldırılar, mevsimlik Kürt işçilere yönelik saldırılar gibi nefret suçlarında bir yükseliş gözlemleniyor. Yeni cinayetlerin, linç girişimlerinin ve çatışmaların yaşanmaması için etkin önlemler alınması gerekiyor.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı "Nefret Suçu"nu şu şekilde tanımlıyor:
A) Nefret suçu, mağdur, mülk ya da suçun hedefi B şıkkında tanımlandığı şekliyle bir grupla gerçek ya da edinilmiş bağlantısı, ilgisi, ilişkisi, destekçisi ya da üyesi olduğu için seçilerek, mülke ya da kişiye karşı işlenen herhangi bir suçu kapsamaktadır.
B) Grup üyelerinin genel özeliklileri gerçek ya da edinilmiş ırk, ulus ya da etnik orijin, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, fiziksel ya da zihinsel engellilik, cinsel yönelim ya da diğer benzer unsurlara dayandırılabilir.
Panelde şu konular ele alındı:
Orhan Kemal Cengiz: "Açılış Konuşması"; Yrd. Doç. Dr. Asuman Aytekin İnceoğlu: "Nefret Suçu Kavramı ve Türk Ceza Hukukundaki Yeri"; Dr. Karsten Krupna: "Almanya'da Nefret Suçu Kavramı"; Prof. Dr. Hakan Hakeri: "Türk Ceza Kanunu ve Nefret Suçu"; Matilde Fruncillo: "Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ve Nefret Suçları"; Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu: "Medya'da Nefret Söylemi ve Nefret Suçları"
Orhan Kemal Cengiz
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Halen serbest avukat olarak çalışıyor ve İnsan Hakları Gündemi Derneği'nin Başkanlığını yürütüyor.. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve sözleşmenin denetleme organı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi konusunda uzmanlaştı. İnsan haklarını konu edinen çok sayıda çevirisi, günlük gazetelerde yayınlanan makaleleri ve kitapları bulunuyor. Bir süre İngilizce olarak yayınlanan Turkish Daily News'da köşe yazıları yazdı. Halen yazılarına Todays' Zaman'da devam ediyor. Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi'nin ve Sivil Toplum Geliştirme Merkezi'nin de üyesi.
Yrd. Doç. Dr. Asuman Aytekin İnceoğlu
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. 2000–2006 yılları arasında yüksek lisans ve doktorasını Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku ana bilim dalında tamamladı. İstanbul Bilgi Üniversitesi, Hukuk Fakültesi'nde, Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku alanında öğretim üyesi. Türkçe ve İngilizce olarak yayınlanmış çok sayıda kitap bölümü, kitap katkıları ve makaleleri bulunuyor.
Çalışmalarının bazıları: "Victim-Offender Mediation in Turkey: Legislation, Practice and Policy Debates" (Jahic G. ve Karan U. İle birlikte), Regulating Restorative Justice – A comparative study of legistative provision in European countries, (Basım Aşamasında); Hate Crime Laws A Practical Guide, OSCE/ODIHR, (rehberin hazırlanmasında çalışma grubu üyesi) 2009; "Violence towards Women in the Turkish Criminal Law Legislation and Practice"; Women of Turkey: A Critical Look into Honour Crimes in Turkey and among Diaspora Communities in Europe, World Congress for Middle Eastern Studies Barselona- 2010; "Ceza Yargılaması ve İnsan Hakları", Yargı ve İnsan Hakları Konferansı, 2009; "Ayrımcı İfadeler, Bilişim Yoluyla Ayrımcılık Tehdidi ve İfade Özgürlüğü", Düşünce Özgürlüğü için 6. İstanbul Buluşması, 2009; "Namus Cinayetleri", ILSA 8. Geleneksel AB&İnsan Hakları Günleri, 2009; "Türk Ceza Hukuku Normlarında ve Uygulamasında Kadına Karşı Şiddet", Türkiye'de Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Konferansı: Eşitsizlikler, Mücadeleler, Kazanımlar, 2008; "Türk Ceza Adalet Sisteminde Kadına Karşı Şiddet ve Namus Cinayetleri", 2008; "Hate Crimes in Turkey", Hate Crime Legislation and Implementation in the OSCE Region, Roundtable of Experts, 2007.
Özet: Nefret suçu kavramı, ırk, etnik kimlik, milliyet, din, cinsiyet, cinsel yönelim, fiziksel ve zihinsel engellilik gibi mağdurun sahip olduğu belirli bazı özellikler sebebi ile işlenen suç olarak tanımlanmaktadır. Bu suç, yaralama, öldürme, tehdit, mala zarar verme gibi herhangi bir suç olabilir. Nefret suçlarında failin saiki, yani onu suç işlemeye yönelten sebep önemlidir. Bu suçların işlenmesinde mağdurun kimliği fail açısından önem taşımamaktadır, önemli olan mağdurun temsil ettiği gruptur. Nefret suçlarının oluşumu açısından, failin mağdurdan kişisel olarak nefret etmesi aranmamaktadır. Fail, mağdura zarar vererek hedef gruba bir mesaj, bir nevi gözdağı vermek istemektedir. Bu suçların işlenmesi sebebiyle sadece mağdur değil, mağdurun mensubu olduğu grup da suçtan zarar görmektedir. Bu nedenle, hem bireysel, hem de toplumsal güvenliğin sağlanması amacı ile Türk Ceza Kanunu'nda nefret suçu kavramı düzenlenmelidir. Kanunda bu nevi bir düzenlenmenin yapılabilmesi için, öncelikle Türkiye'de bireylerin sahip olduğu hangi özellikler sebebi ile, yani kimlere karşı nefret suçlarının ekseriyetle işlendiği tespit edilmelidir. Ayrıca nefret suçunun kanunda bağımsız bir suç olarak mı, yoksa suçların ağırlaştırıcı bir sebebi olarak mı düzenlenmesi gerektiği hususu da tartışılmalıdır. Ağırlaştırıcı sebep olarak düzenlenmesinin kabulü halinde ise, mevcut tüm suçlar açısından mı, yoksa kanunda sınırlı sayıda belirlenecek bazı suçlar açısından mı ağırlaştırıcı unsur teşkil edeceği hususunun da belirlenmesi gerekecektir.Dr. Karsten Krupna
Almanya Marburg'daki Philipps Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde çalışıyor. Uzmanlığını ceza hukuku alanında yaptı. Almanya'da nefret suçları hakkında çalışmalar yürütüyor. Almanya'da nefret suçları konusunda uzman olan ve bu konuda derinlemesine raporlar hazırlayan Prof. Dr. Dieter Rössner ile birlikte çalışıyor ve "Almanya'da Nefret Suçu Kavramı" üzerine yazdığı makaleleri bulunuyor.
Özet: Almanya'da nefret suçlarının önlenmesi için sırasıyla sağcı şiddet ve ardından önyargı suçlarının daha iyi bir tanıma kavuşturulması için geçtiğimiz yıllarda bir çalışma grubu oluşturulmuştur. Genel bir tanımdan önce iki önemli mesele üzerinde durulmuştur. İlki belli bir tarihsel durumla bağlantılı olarak sağcılar tarafından gerçekleştirilen suçlarla ve gençlerin aşırı sağcı alt kültüre ait politik gruplara katılmasıyla bütünleşmiştir. Bilim ve toplum daimi bir şekilde bu türden bir sosyal sorunla ilgili olmuştur. Çalışma grubunun ikinci yaklaşımı sağcı şiddetin özellikle de Almanya'nın tarihinden hareketle, sağcılar tarafından gerçekleştirilen suçlar hakkındaki sosyal çalışmalardan hareketle yeni eğilimler üzerinde yoğunlaşmıştır. Özellikle yabancı düşmanlığı ile ilgili şiddet incelenmiş, psikolojik ve sosyolojik analizler yapılmıştır. Bu aşamada sağcı şiddetten ya da yabancı düşmanlığından, önyargı suçlarına ya da grup temelli suçlara yönelik bir odaklanma söz konusudur. Almanya'da nefret suçlarının tanımlanması için neler tartışıldı? Neler tartışılıyor? Tanımlama nasıl yapılıyor?Prof. Dr. Hakan Hakeri
1966 yılında Diyarbakır'da doğdu. Üniversite eğitimine 1983 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde başladı, ikinci sınıfta Dicle Üniversitesi'ne ardından 4. sınıfta İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne yatay geçiş yaptı ve 1987 yılında mezun oldu. 1988 yılında Dicle Üniversitesi'nde yüksek lisansına başladı, aynı yıl araştırma görevlisi oldu. 1990 yılında yüksek lisansını tamamladı. Ekim 1990'da İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Doktora'ya başladı, fakat yarıda bırakarak doktora eğitimine Almanya'da Köln Üniversitesinde devam etti ve "magna cum lauda" derecesiyle doktorasını tamamladı. 1997'de Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesine yardımcı doçent olarak atandı. 2002'de doçent oldu. 2005'de Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Ceza ve Ceza Usul Hukuku Anabilim Dalına öğretim üyesi olarak atandı. 2007'de profesörlük ünvanını aldı. Halen Ondokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin Dekanı. Özellikle de ceza hukuku alanında Türkçe ve Almanca olarak çok sayıda yayınlanmış, kitap ve makalesi bulunuyor.
Kitaplarından bazıları: Haksız Yakalanan ve Tutuklananlara Tazminat Verilmesi (1999); Ceza Hukukunda İhmali Suç Kavramı ve İhmali Suçların Çeşitleri (2003); Sorularla Ceza Hukuku (2005); Kasten Öldürme Suçları (2006); Ceza Hukuku Pratik Çalışmaları, (Berrin Akbulut ile birlikte – 2007); Sorularla Ceza Muhakemesi Hukuku, (Yener Ünver ile birlikte – 2006); Ceza Hukuku (Genel Hükümler-Kabahatler Hukuku - 2007); Die Türkischen Strafbestimmungen zum Schutz des Lebens der Person im Vergleich mit dem deutschen Recht, (1997); Tötungsdelikte im islamischen Strafrecht, (2002).
Özet: Ceza hukuku toplumla iç içe olan bir bilim dalıdır. Her gün ceza hukukunu ilgilendiren olay ve haberlerle karşılaşılır. Bu olayların sonucunun ne olacağı hususunda ise çok yüzeysel bilgi sahibiyizdir. Hâlbuki her vatandaşın çok temel derecede de olsa ceza hukuku bilgisinin olmasında büyük yarar vardır. Özellikle de basında ceza hukuku ile ilgili verilen haberlerdeki yanlışlar toplumun yanlış bilgilenmesine neden olmaktadır. Aynı zamanda "önyargı" suçları olarak da adlandırılan "nefret suçları" ilgili haberleri buna örnek verebiliriz. Bilindiği gibi, 1 Haziran 2005 tarihinde yeni ceza kanunumuz yürürlüğe girmiştir. Bu nedenle, yeni kanunun hepimiz bakımından neler getirdiği, nelerin suç olduğu, nelerin suç olmadığı gibi soruların cevaplandırılmasında büyük yarar vardır. Ayrıca günlük yaşamda hepimizin aklına takılan sorular vardır, 'Acaba sunu yapmak cezalandırılır mı, cezası nedir' gibi... Nefret suçları bakımından, ceza hukukunun temel kavramları ile ilgili olarak karşımıza çıkan sorunlardan birisi de, nefret suçlarında haksız tahrik kurumunun uygulama alanı bulup bulamayacağıdır. Bu çerçevede, haksız tahrik kavramı ve uygulama alanı üzerinde durmakta yarar vardır. Ayrıca nefret suçlarında haksız tahrik kurumu ile ilgili özel bir düzenleme gereksiniminin olup olmadığı da ayrıca değerlendirilmelidir.Matilde Fruncillo
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı'nın Hoşgörüsüzlük ve Ayrımcılıkla Mücadele Birimi'nde, sivil toplumla ilişkiler danışmanı olarak çalışıyor. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı adı altında 1970'li yılların başında soğuk savaş koşullarındaki Avrupa'nın bölünmüşlüğüne son verilmesi, güvenlik ve istikrarın sağlanması ve katılımcı devletlerarasında bu amaca yönelik işbirliğinin geliştirilmesi düşüncesiyle kuruldu. Şu anda 56 katılımcı devletle birlikte kapsadığı bölge Kuzey Amerika ve Avrasya kuşağını içine alıyor. AGİT'in uluslararası güvenlik anlayışı çok boyutluluk ve uzlaşma prensiplerine dayanır. Bu nedenle, uluslararası güvenliğe ilişkin yaklaşımında askeri ve siyasi boyutun yanısıra, ekonomik-çevresel ve insani boyutları gözönünde bulunduruyor ve tüm kararlarını oybirliğiyle alıyor. AGİT'in insani boyutundan sorunlu temel kurumu İnsan Hakları ve Demokratik Kurumlar Dairesi'dir (ODIHR). Hoşgürüsüzlük ve Ayrımcılığı bir güvenlik tehdidi olarak algılayan örgüt 2000'li yılların başlarından itibaren bu konuda çeşitli toplantılar düzenlemeye ve kararlar almaya başladı. Bu girişimlere paralel olarak da 2003 ODIHR bünyesinde Hoşgürüsüzlük ve Ayrımcılıkla Mücadele Bölümünü kuruldu ve şu hususlarda katılımcı devletere ve sivil topluma yardımcı olmakla görevlendirildi: Nefret suçlarının izlenmesi, önlenmesi ve cezalandırılması; hoşgürüsüzlük ve ayrımcılıkla mücadele ile ilgili bilgilerin toplanması ve paylaşılması; din özgürlüğünün korunmasının teşvik edilmesi; eğitim yoluyla karşılıklı anlayış ve hoşgürünün yaygınlaştırılması. ODIHR bu görevleri yerine getirmek amacıyla çeşitli kitapçıklar yayınlıyor ve eğitim çalışmaları düzenliyor. Söz konusu faaliyetler özellikle güvenlik görevlilerini, hakim ve savcıları, eğitimcileri, ulusal insan hakları kuruluşlarını ve STK temsilcilerini hedefliyor.
Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu
1961 yılında İstanbul'da doğdu. 1983 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktora (1990) derecelerini Marmara Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü'nde tamamladı. 1993 yılında üniversitenin aynı bölümünde doçent, 1999 yılında ile profesör ünvanını aldı. 2004 aralığından beri Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde çalışıyor. Çok sayıda Türkçe ve İngilizce olarak yayımlanmış makaleleri, ulusal ve uluslararası sempozyumlarda sunulmuş bildirileri bulunuyor. Son dönem çalışmalarında medya okuryazarlığı, dezenformasyon, nefret söylemi ve nefret suçlarıyla mücadele konularını ele alıyor.
Kitapları: Uluslararası Medya "Medya Eleştirileri" (2010, 2. baskı); Dişillik, Güzellik ve Şiddet Sarmalında Kadın ve Bedeni (Altan Kar ile birlikte, 2010); Metin Çözümlemeleri (Nebahat A.Çomak ile birlikte, 2009), Medya ve Çocuk Rehberi: İletişim Araştırmaları İçin Rehber Kitap (N.Akıner ile birlikte, 2008); Gazetecilik 24 Saat... (Arş. Gör. Yesim Korkmaz ile birlikte, 2002); Medya ve Toplum (1998); İletişimde Etkileme Süreci "Seçim Kampanyalarından Örneklerle" (Şengül Özerkan Altınal ile birlikte, 1997).
Bazı makaleleri: New Beauty Icons: Freedom or Conviction To The Human Body (Altan Kar ile birlikte 2009); The Caricature Controversy Global Media and the Manipulation of Civilizations (İnci Çınarlı ile birlikte 2006); Media Studies: Turkey 'Media Literacy' Why it is So Critical to Democratisation Process in Turkey (İnci Çınarlı ile birlikte 2007).
Özet: Genel olarak ifade özgürlüğünün ve özel olarak medyada ifade özgürlüğünün insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygılı, çoğulcu demokrasiler için merkezi bir önemi bulunmaktadır. Bununla birlikte "nefret söylemi"nin "özgürlükler" kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği oldukça tartışmalı bir konudur. Medya egemen ideolojinin bir aygıtı olarak milliyetçiliği, ırkçılığı yeniden üretirken toplumsal öfke ve nefret duygularını da üretir ve bu duyguların ötekilere karşı yöneltilmesine neden olur. Böylece de gerçeğin değil, iktidarın kurgusunun topluma dayatılması adeta bir zamanlar batılı demokrasilerde 4. Kuvvet olarak var olan medyanın şimdiki makûs talihini oluşturmaktadır. Medya toplumsal çatışmanın aktörü olarak "itaatkâr" vatandaşlar yaratmayı amaçlamaktadır. Ana akım medyanın benimsediği ve aktardığı ‘biz'lik tanımı temelde, toplumda var olan ekonomik, siyasi egemen ideoloji tarafından biçimlenmiştir. Buna göre "Biz Türküz, Müslümanız hatta tercihan Sunniyiz, heteroseksüeliz, erkeğiz, muhafazakârız, halkçıyız… vs. İşte bu noktada nefret söylemi önem kazanmaktadır. Nefret söylemi ile ilgili düzenlemeler, bölgeden bölgeye ve hatta ülkeden ülkeye değişebildiği gibi akademik çalışmalarda da geniş bir tartışma konusu oluşturmaktadır. Sık bir şekilde nefret söylemi, nefret suçları ile birbirine karıştırılan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi bazı uzman kurumlar ve çok sayıda uzman nefret söylemi ve nefret suçları arasında bir ayrım yapmaktadır. O halde "nefret söylemi" nedir? Medya açısından "nefret söylemi"nin değerlendirmesini nasıl yapabiliriz? Medyada "nefret söylemi" ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilir mi? Medyada "nefret söylemi" karşısındaki tutumumuz ne olmalıdır? "Nefret söylemi"nin "nefret suçları" açısından yeri nedir? "Nefret söylemi" ve "nefret suçları" arasında bir bağlantı var mıdır? Eğer varsa bu bağlantıyı nasıl açıklayabiliriz ve neler yapabiliriz?Nefret Suçu Kavramı, Nefret Söylemi ve Nefret Suçlarıyla Mücadele / 6 kasım 2010, Ankara; Midas Hotel, Tunus Caddesi No: 20 Kavaklıdere - 06680 Ankara / İnsan Hakları Gündemi Derneği, Güniz Sok. No: 38/8 Kavaklıdere, 06700 Ankara, Tel.: (0312) 428 06 10-11
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder