Bu Blogda Ara

15 Kasım 2013 Cuma

Roz Kohen: İstanbul'un Plajları

© Roz Kohen
- Caddebostan Plajı, 15 ağustos 1953

© Roz Kohen
- Sureyya Plajı, 15 ağustos 1954

© Roz Kohen - Suadiye Plajı, 1955

© Roz Kohen
- Mendirek, 19 temmuz 1959

© Roz Kohen
- Kalpazan Kaya - Burgaz Ada, 1 ağustos 1959

© Roz Kohen
- Kilyos, 22 ağustos 1959

© Roz Kohen
- İdealtepe, 27 ağustos 1960
Roz Kohen "Yahudi İstanbul'unu / İstanbul Yahudileri'ni" anlatıyor: İstanbul'da Yahudiler ve Yahudi Yaşamı

[KanalKultur] - Yaz aylarında İstanbul'un plajlarına doyum olmazdı.

Avrupa yakasında Florya'dan, Altınkum'a; oradan Kilyos'a uzanırdı kumsallar.

Asya yakasındaysa, Salacak'ta başlayan plajlar dizisi, Moda ve Fenerbahçe'den sonra Suadiye, Bostancı ve oradan İdeal Tepe, Süreyya Plajı ve Dragos'a kadar sıralanırdı.

Adaların kıyıları, Sedef Ada'dakiyle başlar, her bir adayı dolaşır. Adalarda her zevke uygun plajlar vardı.

İstanbullular 1960'lardan sonra da nihayet Yalova'nın ötesinde Çınarcık koylarını keşfettiler...

Caddebostan'da yanyana iki plaj vardı. Pek farklı olmadıkları halde bazen birine bazen ötekine gidilirdi. Bir plajın gazinosunda canlı müzik, orkestra olur, bütün gün yüzdükten sonra ahbaplarla gazinoya çay içmeye gidilirdi. O zamanlar İstanbullular bu bahçelere kendi yemeklerini getirirdi...

© Roz Kohen - Çınarcık, 22 temmuz 1962
Süreyya Plajı'nın çok kendine has bir görüntüsü ve hurma ağaçları vardı. Kumsalı sığ olup, merkezinde bir de bakire mabedi bulunurdu.

Suadiye Plaji da Nezih Gazinosu ile bilinirdi. Meşhur tango kompozitörü Necdet Koyutürk, bu gazinoda orkestrasıyla herkesi rüya alemlerine taşırdı.

Bostancı'nın eski mendireği, macera-perestlerin para ödemeden denizin tadını çıkardıkları yerdi. Tabii, mendirekten denize girebilmek için kayalardan atlayıp geçmek; bir de yosunlar ve yengeçlerle haşır neşir olmak gerekiyordu. Fakat, denizine de hele akşam üstleri diyecek yoktu. Mendirekten denize girmek biraz da "korkusuz deniz kurdu olmak" demekti...

Kilyos, dalgalı kıyısıyla hepimizi başka alemlere taşırdı. Her Kilyos'a gittiğimizde babam, bir keresinde nasıl dalgalarla boğuşup bir kişiyi kurtardığını anlatırdı.

© Roz Kohen - Ataköy, 1962
Burgaz Ada'nın arkasındaki Kalpazan Kaya adlı koyu, gene hep ayni plajlarda yüzüp sıkılanlar için yeni bir macera kaynağı idi. Önce vapurla adaya, sonra da motorla adanın arkasındaki Kalpazan Kaya'ya gidilirdi. Doğrusu orası görülmeye değerdi.

İdealtepe Plajı, Bostancı ve Maltepe arasında kalırdı. O zamanlar Süreyya ve İdealtepe Plajlarına Bostancı'dan sadece trenle gidilirdi.

Çınarcık'ı, daha şimdiki Çınarcık olmadan, 1960'lı yıllarda keşfettik. Yalova'ya araba vapuru ile varıp, sonra minibüslerle Çinarçık'a gitmek, bizim için ayrı bir zevkti.

En nihayet, ta 1930'lardan beri var olan Florya plajlarının yanına, çok modern bir site ve plaj açılır: Ataköy Plajı. Oraya ilk gidişimizi ve ilk "Self Servis Kafeteryası"na duyduğumuz hayranlığı unutmak mümkün değil. Amerika'dan "ihraç edilen" bu sistem, çok ilgincti. Kendi yemeğini bir tepsiye kendin koyup taşıyor, parasını ödeyip masana götürüyordun!.. [Roz Kohen - KanalKultur]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder