Bu Blogda Ara

11 Temmuz 2013 Perşembe

Tema(s)sız - 3

Engin Beyaz
[KanalKultur] - Galeri İlayda, 19 haziran - 1 eylül 2013 tarihleri arasında, gelenekselleşmeye başlayan "Tema(s)sız" sergilerinin üçüncüsüne ev sahipliği yapıyor.
 
Sergide Aysel Alver, Damla Özdemir, Derya Altınel, Elvin Karaaslan, Gazi Sansoy, Işıl Ulaş, Nurdan Likos ve Özcan Uzkur resim, heykel ve enstalasyon çalışmalarıyla yer alıyor. Sergiye davet edilmiş, herbiri kendi alanında farklı işler üreten sanatçıların galeri mekanını bir deneyim alanına dönüştürmesi hedefleniyor. Sanatçıların kendi söylemlerini ortaya koyması önem kazanıyor. Sergide yer alan sanatçılar müdahale edilmeksizin farklı söylemler ve yaratım biçimleriyle izleyici arasında saf bir köprü inşa etmeye çalışıyor. Serginin; günümüzün tek tipleşmiş yaşam şartları içerisinde, sanatçıların kendi farklı görüşlerini ortaya koyması, yapay ve aynılaşmış sisteme temas etmeden, herhangi bir başlık altında sınırlanmadan, temasız bir şekilde gerçekleştirilmesi amaçlanıyor.

Özcan Uzkur
Aysel Alver, heykellerinde 'güzellik-çirkinlik' , 'moda' ve 'trend' kavramlarını sorguluyor.

Damla Özdemir, üç boyutlu dijital kolajlarıyla dikkat çekiyor.

Derya Altınel, modern hayat ile hesaplaşırken, posta pullarını kendisine araç ediniyor.

Elvin Karaaslan, günlük yaşamdan aldığı görselleri parça-bütün ilişkisi çerçevesinde inceleyerek 'algı' kavramını sorguluyor.

Gazi Sansoy, görsel dilleri ve kurguları oldukça farklı olan ve birkaç yıldır birbirine paralel olarak götürdüğü 'Minyatürler' ve 'Yüzsüzler' serileri ile sergiye katılıyor.

Işıl Ulaş'ın resimlerinde çocukluğundan veya şimdiden izler taşıyan 'karakterler'in öykülerine şahitlik ediliyor.

Nurdan Likos, çalışmalarında kendinden yola çıkarak kadınlık hallerini vurguluyor.

Derya Altınel
Özcan Uzkur, iplikleri kullanarak simülasyon bedenler inşa ediyor.

"Derya Altınel'den İletişimin Küçük Hayaletleri" başlıklı yazısında Prof. Dr. Balkan Naci İslimyeli şunları kaydediyor:

"Modernite, geleneksel sanat algılamalarının bütününü yeniden gözden geçirirken bu algılamaların oluştuğu görsel buluşma alanlarını da değiştirdi. Resim, öncelikle tuval, kâğıt ve duvarların yüzeylerinden kurtularak yaşamın ve üretimin yarattığı yeni izlenme "yüzeyler"ine sıçradı. Teklik, biriciklik sanatın temel değerlerinden biriyken endüstri toplumlarıyla birlikte gelişen çoğalma, çoğalma ve çokluk fikri, sanatın konuşabileceği yeni düzlemler bulmasıyla gelişti. Bu yeni alanlar hayatın ve kullanımın tam da içindeydi, herkesin elinden, herkesin gözünden geçiyordu ve en önemlisi ulaşılabilir açık alanlardı bunlar. Seri üretimin tüketimi kışkırtmak amacıyla kullandığı bu toplumsal odaklar giderek salt tanıtım ve reklam alanları olmaktan kurtularak sanatın konuşabildiği yüzeyler oldular. Toplumsal dinamiklere paralel gelişen özgürleşme bilinci, karşıtlıkların sözcülerinden biri haline gelen sanatın kendini toplumsal hayatın "aktığı" yüzeylerde ifade etmek isteğiyle sonuçlandı. Kamusal alanlara sınırsız açılma, bir anlamda yaşama açılma anlamı da taşıyordu. Bu alanlarla birlikte sanat yalnızca müzelerin ve özel koleksiyonların kapalı mekan sınırlarından kurtulmuyor, geleneksel "kibrinden"de kurtularak popüler deyişle halka iniyordu. Böylece günün yirmi dört saatini tüketimin ve üretimin seyir alanına çeviren kent kışkırtıcıları olan neonlar, digital yazın alanları, dev perdeler, billboardlar sanatın özel sözcükleri ile konuştuğu alanlar oldular. Bu uyarıcılar genelde maksimal ölçekli alanlardı. Bunların dışında düşünceyi minimal ölçekte dışlaştırabilen yüzeyler de bulmak olasıydı; örneğin pullar da geleneksel vurgularıyla sanatın çağdaş amaçlarından olan iletişimin araçlarından biriydi. Hemen herkesin herkese yolladığı milyonlarca duygu zarflanarak pullarla taçlandırılıyordu. Seri üretimin en belirgin sınırı işlev ise pullardaki sınırı da resmi ideolojilerdi. Devletlerin ve rejimlerin değerlerine açık bu kadrajlarda yönetimin putlaştırdığı "resmi" alanlar ve kişiler yer alıyordu. Bir anlamda toplumsal fetişlerin seyir alanı olarak da okuyabileceğimiz pul yüzeyleri, aynı para yüzeylerinde olduğu gibi tartışılmaz değerleri vurguluyordu. Bu görsel dayatma toplumsal bilinç altının katmanlarında bir tortu olarak birikmeliydi. Bu kadarı bile sanatçının herkesin elinden geçen bu zarif yüzeylere "yeniden" bakması için yeterlidir.


Aysel Alver
İçi bütünüyle kendimize ait duygu ve düşüncelerle dolu bir mektup zarflandığında neden yine bize ait hayallerle dolu pullarla süslenmesin? Neden zarflanmış, kapatılmış bu özel alanımıza devletin yasal beğenileri damgasını vursun. Sanatçı bu minimal yüzeyleri kendi düşlemiyle doldurduğunda bu kapalı alanın (mektup) açık yüzeyi ( zarf ) ne tür bir derinlik kazanabilir. Kamusal yüzeylerin bir tür öznelleştirilmesi olan bu deney, sanat ve hayat arasındaki uzlaştırıcı deneylerimizin bireysel ölçekteki sorgulamalarından biri oldu. Derya Altınel pul düzlemlerini birer hayal perdesine dönüştüren inançlı araştırmalarında birbirini üreten başarılı sonuçlar aldı. İlk çalışmalarında kadın bedeni üzerinde birikmiş korku ve baskıları şamanistik bir drama yoğunluğuyla dışlaştırdığı gizemli seriler yer aldı. Bir tür "fotoperformans" olarak da algılanabilecek bu serilerde sanatçı sıradan pul estetiğindeki ayrıntıcı ifadeler yerine bir tür gölgeler mimarisi oluşturdu. Bu gölgeler güncel ve sıradan olanla görülemeyenin bir bütün oluşturduğu siyah hayallerdi. İkinci evrede pul düzlemiyle çalışabilecek ölçekteki büyük fotografik alanların pul ölçeğinde parçalanmasıyla oluşan bir ayrıştırma sürecine geçti. Zarfların üzerlerindeki adreslerle oluşturduğu büyük beyaz düzlemler bu dönemi zenginleştiren yeni deneyimler oldu. Bu deneylerin seksenli yılların başında gündemde olan "mail-art" araştırmalarından farkı zarfın içini yani mektubun kendisini mobil bir sanat eseri kabul etmek yerine tek geleneksel resimsel öğe olan pul'un yeniden yapılandırılmasıydı. Derya Altınel geliştirdiği dilin pula bağımlı yüzeysel edilgenliğiyle de hesaplaşma gereğini duydu. Üç boyutlu gündelik kullanım nesnelerini şaşırtıcı bir sabırla pullarla kapladı ve onları genel kullanım alanlarının dışına sürerek çarpıcı sonuçlar almayı başardı. En önem verdiğim serilerinden biri de pulların yüzeylerini bir renk atlasına dönüştürdüğü yeni ürünleridir. Bu minimal renk serileri pulların ölçek sadeliğiyle ironik bir paralellik taşırlar.

Bugün E-mail atmosferinde anlamı giderek geriye çekilen pulların aynı anlamda kazandığı yeni bir güç de var; üzerindeki resimler dışında, giderek kaybolan iletişimin ruhunun hayaletlerine dönüşmeleri. Araçları arttıkça duyguları kaybolan iletişimin hayal perdeleri olan pullar, kullanımı azalsa da hatırlanmaya devam edecekler. İnsani temasın sürekli arayıcıları olarak...

Derya Altınel bu küçük ölçekli iletişim sembollerindeki insancıl iletişim ve dayanışma vurgularını kavramış, kendi biçim ve dünyasıyla bu anonim alana girmeyi başarabilmiş, pul'un biçimsel niteliklerini ekleme yöntemiyle geniş yüzeylere ve anlamlara tercüme edebilmiş inançlı çalışmalarıyla dikkati çekmiş genç sanatçılarımızdan biridir. Bu sergi onun bugüne değin aldığı yolun izlenmesi açısından önemli olduğu gibi geleceğine ilişkin işaretler alabileceğimiz bir toplam olacaktır."

Nurdan Likos
Sevil Dolmacı, Nurdan Likos için kaleme aldığı "In My Brain (Aklımdakiler...)" başlıklı yazında sanatçı için şunları belirtiyor:

"Sanatçı, Aklımdakiler serisinde kendi kişisel hikâyesinden yola çıkarak kadınlara ait bir dünyanın mahremiyetini/günahlarını konu alır. Her kadının kendine ait gizli bir dünyası vardır. Pek çok kadın bazı gerçekleri ya da durumları en yakınlarına hatta kendine bile itiraf edemez. Ancak düşüncelerine de engel olamaz. Kimisi cinsel kimliğini saklar bir diğeri hastalığını, hamile olduğunu, kürtajını, arkadaşının sevgilisiyle birlikteliğini, dayak yediğini, tecavüze uğradığını vs... Tüm bunlar ataerkil bir toplumda rolleri biçilmiş kadın'ı ötekileştireceğinden yok sayılır ve düşüncelere hapsedilir. Bu aykırı düşünceler yatakta kişinin kendisiyle baş başa kaldığı bir zamanda realize olur.

Genç sanatçı Likos'un da hayatı her kadınınki gibidir. Ancak O, diğer kadınlardan farklı olarak kendi gerçeklerini resimleriyle görünür kılar. Resimdeki kadın resmi yaparken kendisi, galeriye asıldığındaysa izleyen herhangi bir kadın olur. Yatakta, sokakta, bazen de tanımlanmaz bir mekânda kendisiyle hesaplaşma anını izleyenle paylaşır. Yaşadığı mahremiyeti ya da günahları başucunda ya da ayakucunda yer alan formlar aracılığıyla ortaya serer. Bunları açık bir anlatımdan ziyade metaforik bir dille yapmayı tercih eder. Renkler ile anlatımlarını güçlendirdiği kompozisyonları yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgiye de işaret etmektedir. Ölüm ve yaşamı kadın ve erkek ilişkisi üzerinden ele alır: cinsellik, erkek, doğurganlık, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve bunların yol açtığı ölüm fikri vardır. Ancak sanatçı bunları anlatmak için resimlerinde soğuk bir atmosfer ya da dramatik bir dil kullanmaz. Günahlarını sempatik bir şekilde sunar ve yaşamla dalgasını geçmeye çalışır. O nedenle renkli ve eğlenceli bir kompozisyon kurgusu benimsemiştir.

Kısaca sanatçı sanatsal üretimlerinde kendisinin de yaşadığı çelişkili bir dünyanın tanımlamasını yapmaya çalışır. Kadın-erkek, yaşam-ölüm, cinsellik-hastalık vs... Likos'un, zıtlıkların uyumu olarak bilinen ying yang kavramını işlerinde bir referans olarak kullandığını söylemekte de yarar vardır. Siyah beyaz renk kullanımını sıklıkla tercih etmesi bu nedenle tesadüf değildir. (Ying ve Yang, Chi'nin alçalan ve yükselen evrelerine verilen isimlerdir. Birbirlerine karşıt ama tamamlayıcıdırlar. Birbirleri olmadan var olamazlar.)

Likos, Tracey Emin'in 90'larda ortaya koyduğu itiraf sanatının bugün başka bir coğrafya ve zaman diliminde yorumlamakta, yaşamında var olan durumları fütursuzca ortaya sermek yerine resimlerinde yarattığı renkli formlar aracılığı ile izleyenle paylaşmaktadır."

Gazi Sansoy
Gazi Sansoy

Gazi Sansoy'un"Yüzsüzler" ve "Minyatürler" serilerinde kurguladığı ; Levni dönemi Osmanlı toplumunun insan tipleri, mimarisi, gemileri ve nesneleri ile birlikte, 16-19. yüzyıl Batı Avrupalı ünlü ressamların tablolarından dekupe edilmiş süvariler ve piyadelerdir. Batı resminin önemli tablolarından yola çıkarak Gazi Sansoy'un resimlerine vasıl olan ve Doğu-Batı karışımı bir sirki andıran tüm bu insan figürleri karmaşası ile Sansoy'un anlatmak istediği; temelinde II. Viyana kuşatmasına kadar uzanan bir ezikliği veya Tanzimat'la başlayan bir batılılaşma modernleşme ve bunun Cumhuriyet ile ve devrimlerle en üst seviyeye yükselip şu son 10 yılda tekrar yüzümüzü iyice doğuya ama "çıkarlarımızı" batıya ve daha da çok Amerika'ya çevirdiğimiz son derece iki yüzlü bir yönetimle kurgulanmaya çalışılan toplumumuzdaki çarpıklık ve zıtlıkların en üst seviyeye ulaşmış olması durumudur. Sansoy "Minyatür" serisi resimlerinde kürk için öldürülen hayvanlar, boğa güreşleri, Filistin halkına özgürlük veya adaletsizlik gibi insan veya hayvan hakları konularında dolaylı dolaysız politik mesajlar veriyor. "Yüzsüzler" serisi resimlerinde ise Rönesans dönemi resimlerini sadece vücutları yok edip pop renklerle boyayarak klasik ve çağdaş renk ve kompozisyon zıtlığını oluşturuyor. Sansoy İsa, Meryem, havariler ve mitolojik imgelerin tamamen o dönem koşullarıyla sanatçılar tarafından resmedildiğini( ya da resmettirildiğini ), aslında her birinin o resmi yapan sanatçının yani insanın düş gücü olduğunu dolayısıyla aslında o imgelerin gerçek olmadığını ve zaten olamayacağını böyleliklede aslında tamda "Yüzsüzler" adını hakedecek resimler olabileceğini düşünüyor.

Özcan Uzkur

Hürriyet-esaret, savaş-barış, sevgi-şiddet birbirlerinin karşıtı ve iç içe geçmiş kavramlar. Bu ve buna benzer kavramlar çağımızın özeti ve insanlığın kendini kendisini tanımlamasıdır. Bastırmaya, saklamaya çalıştığımız öldürme, şiddet, parçalama, yok etme ve haz duygularımızın dışa vurumunun tanığıdır bu resimler. Kan ve Lif; Bir yandan yaşamsal bir varoluşun temel nesnesi olurken diğer yandan kan akıtma ile gelen vahşet ve ölüm yok oluşun öyküsünü anlatır. Bu paradoksa işaret eden sanatçı çalışmalarında, iplikleri kullanarak simülasyon bedenler inşa ediyor.

Damla Özdemir

Damla Özdemir, kolajlarında kullandığı kadın imajlarının, kendi müdahalesiyle başkalaşma ve dönüşüm sürecini vurguluyor eserlerinde. Bu imajları bilinçaltının yönlendirmesiyle özgün biçimde kullanan sanatçı, her birini ahşap katmanlara yerleştirerek onlara üç boyutlu yeni vücutlar kazandırıyor. Genellikle malzeme olarak ahşap ile çalışmayı tercih eden sanatçı, aynı zamanda pleksiglas ve aynalara da yer veriyor. Sanatçı işlerinde organik bağlarından koparılmış kadın, erkek ve hayvanların temsillerine ve toplum içindeki algılanış biçimlerine yer veriyor. Onların kendilerini gerçekleştirme ve "kendi olma" süreçlerini sorguluyor. Sanatçı, son 4 senedir saatlerini internetin sınırsızlığında geçirip topladığı görsellerle kolaj üretimlerini dijital platformlarda yaratıyor. Üretimlerinde bilim kurgu romanların ve avant-garde, konstrüktivist eserlerin etkileşimleri açıkça görülebiliyor. Merkezden başlayarak parçalanma, sıkışma, sıkılma, aynılaşma, tekrarlanma, yenilenme hareketleri ile üretimler bilinçli anlamlar ortaya çıkarıyor.

Elvin Karaaslan
Elvin Karaaslan

Elvin Karaaslan, çoklu yüzeyler üzerinde gerçekleştirdiği görüntü düzenlemeleri ile tuval resminin üçüncü boyutunu araştıran çalışmalarında, gözlemcinin, kendi hareketiyle parçalanan imajlar üzerine geliştirdikleri bakış açılarını sorgulamaya itiyor. Gerçeklik nesnelerin kendi öz sınırlarında değil aslında diğer nesnelerle olan ilişkilerinde gizli. Bu anlamda seçilen nesne çevresindeki nesneler içerisinde yalnızca bütünün bir parçası konumunda. Üzerinde durulması gereken şey bütünü anlatabilecek en önemli parçayı doğru seçmek ve doğru ilişkilerle ifade etmek. Böylelikle oluşturulan bu parçaların her biri kendi başına da var olabilir. Bu fragmanları bağlamlarından sökerek birbirlerini açıklayacak tarzda yeni baştan düzenlemek. Düşünsel ve estetik fragmanlaşma, toplumsal parçalanmanın, modernleşmeyle birlikte bireylerin yalıtılmalarının, yalnızlaşmalarının, yabancılaşmalarının belirtisi. Parçalar daha berrak, daha itaatkar olurken bütünlük siliniyor. Bu noktada izleyicinin aktif katılımı söz konusu. Olaylar hakkında çıkarım ve tahminlerde bulunduğumuz gibi, eksik bırakılmış bu parçalar, bilinmeyenlerin arayışı, hikayenin tamamlanması için izleyenin uğraş içine girmesini sağlıyor. Bu görseller eksik birer cümle gibi. Burada önemli olan, izleyenin yorumlamaya çalışması sırasında zihninden geçen karışık düşünceler bütününün zihinden geçme eylemi. Bu zihinsel süreçte amaç; izleyenlerin bir yandan kendi hikayelerinin peşine düşmesini sağlamak. Sonuç; eksik parçalar nedeniyle kesin bir yargıya varamayan izleyenin zihninden geçen karışık düşünceler bütünü sayesinde oluşacak olan tekinsizlik...

Engin Beyaz

Engin Beyaz, bulunduğu ortama toplumsal açmazlara kendine özgü bakışıyla sanat üretme çabasında…İstanbul öncesi yaşadığı ortam gereği daha çok topluma açık kalabalıkların kullandığı mekanları sergi alanı olarak seçmiş, böylece yaptığı yerleştirmelere toplumu ve izleyiciyi de dahil etmiş. Basit gibi görünen işleri hayatın ince yerlerine dokunarak toplumda farkındalık yaratma çabası içinde. 2008'den sonra İstanbul'da yaşamak, Beyaz'ın konularını ve bakış açısını değiştirmeye başlamış. Beyaz,rüyalar şehri olalrak tahayyul ettiği İstanbul'un gölgelerini keşfetmiş. Platonun mağara istiaresinden ve gölge oyunundan çıkan figürler günlük hayatın içinde dolaşmaya başlıyor.

Gülfidan Özmen
Gülfidan Özmen

Sanatçı çalışmaları hakkında şunları söylüyor: "Optik İzlenimler serisi çalışmalarım, 2009 yılında başladığım yaşamlarımızdaki ve tabiatta her an karşılaştığımız kontrastlıklarla ilgili bir seri. Bu kontrastlıklar öyle ki yaşamlarımızın birer parçası olmuş, tabiattaki kontrastlıklarla karşılaştırdığımızda bu olgu bizim de tabiatımız içerisinde var olduğu yerini koruyor ve aykırılıkla olan özdeşleştirmeden kurtuluyor. Bu çalışmalarda camların meydana getirdiği renk kontrastlıklarının yanısıra; formlarla, formları çevreleyen ahşap kasaların ilişkisindeki biçimsel kontrastlık da dikkati çekiyor." [KanalKultur]

"Tema(s)sız - 3" Grup Sergisi / 19 haziran - 1 eylül 2013; Gallery Ilayda Tesvikiye, Husrev Gerede Cad.No:37, Tesvikiye - İstanbul; Tel.: (0212) - 227 92 92

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder