Ramazan Çakıroğlu |
Bu açıklamalara değinecek olursak "yaka"nın şu anlamları taşıdığı görülür:
"1. Giysilerin boyun bölümü olup dik, devrik enli açık gibi biçimlerde olabilir. 2. den. Yelkenlerde kenar. 3. Karşılıklı iki kıyıdan her biri, kıyı: Anadolu yakası, Rumeli yakası, Karşı yaka. 4. Eğik yerey: Yaka tütünü. 5. Yapıların saçaklarında suyun içeriye sızmasını önlemek için kiremitin altıyla oluk arasına konulan madeni levha."[1]Konuyla ilgili deyimlere gelince, yaka paça bir tarafta, yaka silkmek, yakadan atmak, yakası açılmadık, yakasını bırakmamak, yakasını kaptırmak, yakayı ele vermek, yakayı kurtarmak[2] ifadeleri de kullanılıyor.
Yani, "yaka" dedik mi bu kadar zengin, engin ve geniş bir kavram çıkıyor ortaya. İçeriği ve ifadesi gereği tek başına "yaka" denildiğinde "çift" olmayı içinde taşımaktadır. Çünkü her yakanın "bir diğeri" vardır ve "bir diğeri" olmak zorundadır. "Yaka"nın olmaması ise mümkün değildir. Yakasız bir giysi giymek, kenarsız yelken kullanmak, karşı tarafı olmayan bir kıyı düşünmek ne mümkün!..
Yaka ve yakalara bilgisiz, özensiz dokunmak doğru değildir. Açarken de kapatırken de özen göstermek gerekir. Yoksa incinen yakanın sahibi, dokunanı incitir. Ayarında, duyarlı ve estetik olmakta büyük fayda var. En çok yakayı biraz açık bırakabilirsiniz. Bazen, böyle yaparsanız, estetik ve erotik bir görüntü elde edersiniz. Bazen de hoş olmayan bir görüntü, iki yaka arasından gözünüze fırlayıverir. Eğer, gereğinden fazla açık tutarsanız, iki yaka arası çirkinleşip, çoraklaşabilir. Daha sonra kapatmaya kalksanız bile, iki yaka bir araya gelmez. Birbirine fayda sağlamaz. Ya gereğinden fazla kapalı tutarsanız? O zaman da iki yakanın arası boğulur, ölmeye başlar. Hele yakanın altındaki fazla gelip, dışarıya taşma eğilimi gösterirse düğmelerini çatır çatır söker atar. Baş kaldırır…
Bundan olsa gerektir ki, İstanbul Boğazı'nın iki yakası birleşmeden edememiştir. Geçmişte, onları kaplumbağa hızıyla, birbirine bağlayan arabalı vapurlara dayanamamıştır. Önce dikey direkli gerdanlıklarla, sonra deniz altı tünelleriyle bir araya gelme ihtiyacı duymuşlardır. Ve kavuşmuşlardır da. İki yakayı buluşturan boğaz ise bütün güzelliğiyle, yerli yerinde keyifle serilip yatmaktadır…
Fransa'nın batı, İngiltere'nin doğu yakası, Manş Tüneli'yle bir araya gelmişlerdir. İngiltere'nin batı yakası ile Amerika kıtasının doğu yakasını ise, uçan demir kuşlar, saatte sekiz yüz kusur kilometre hızla birbirine bağlamaktadır. Ayrıca bu iki yaka arasında yine demir tekneler insana ve dünyaya ait çok şeyi taşımaktadır…
Kara Afrika'nın kuzeyinde Avrupa Yakası'nın en yakın düğmesi olan Cebel-i Tarık ise kavuşmak için projelendirilmektedir.
Bölgemiz ise "yakalar" bakımından çok şanslı değildir. Koskoca Karadeniz'in güney ile kuzey, doğu ile batı yakaları yüzyıllardır göreceli sorunlar yaşamaktadır. Bir araya gelir gibi olup, peşinden ayrı düşmektedirler. Örneğin bu, Zonguldak bölgesi için de böyledir. Enerjinin ana kaynağı kömür, uzun yıllar Filyos Irmağı'nın batı yakasıyla buluşamamıştır. Ta ki yurt demir ağlarla örülünceye kadar…
Hatta bu buluşmada iki yakayı tam kavuşturamamıştır. Alın teri şehri Zonguldak, "makus" talihini tam olarak yenememiştir. Kara trenler, ince bir damardan geçer gibi, dünyaya yıllarca kömür, emek ve insan taşımıştır. Ne var ki, bir yanda ayrı bir iş ve işçi dünyası, yanı başındaki vadi ve köylerde ise bir rençper dünyası olmuştur. Birbiriyle kardeş olan bu iki dünya birbirinden habersiz yan yana yaşaya gelmiş ve yaşaya gitmektedir…
Çankırı dağlarından doğup, Anadolu'yu Karadeniz'e bağlayan ırmağın ise çilesi büyüktür. Üzerindeki demir ağın çelik köprüleri de olmasa, iki yakayı birbirine tutturamayacaktır. Üzerinde yer alan eski firketeler, açıkta kalan ayıbı örtmeye yetmemektedir.
Bu gerçekler, bulunduğumuz bölge ve şehirler için de geçerlidir. Seçimle gelip, seçimle giden, adına politikacı denilen insanlar, bakalım bu yakalarla ilgili ne yapacaklar? Gereğinden fazla kapatıp, boğacaklar mı, yoksa gereğinden fazla açık bırakıp, önlerine fırlayan ayıba mı razı olacaklar? Şu anda birincisini yapmak için tarihin uygun dönemi değildir. İkincisi ise yeni ufuk, bilimsel bakış ve cesaret gerektirmektedir. Bunlar olmazsa, tarihin şaşmaz terazisi onlara mutlaka "düşün yakamdan" diyecektir… [© Ramazan Çakıroğlu - KanalKultur]
Notlar
[1] TDK, Türkçe Sözlük, s. 841, Bilgi Basımevi, Ankara, 1974.
[2] A.g.y.
[08 Şubat 2009]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder