Sayfalar

12 Ekim 2013 Cumartesi

Yaşar Kalafat: Halk İnançları Araştırmalarında Yeni Metot Araştırmaları

Dr. Yaşar Kalafat
Kimliklerin tesisinde, kültürel kimlikler; kültürel kimliklerin tesisinde ise, halk kültürünün önemi inkâr edilemez. Halk inançları ise, halk kültürünün sadece önemli bir şubesi değil, aynı zamanda ihmale hiç müsait olmayan hayati öneme haiz bir dalıdır.

Türkiye'de yapılan halk inançları çalışmaları; Abdülkadir İnan, Sedat Veyis Örnek, Hikmet Tanyu, H. Z. Kayaş gibi ustaların öncü çalışmalarından sonra Bahaddin Ögel, İbrahim Kafesoğlu, Abdurrahman Küçük, Şaban Kuzgun, Dursun Yıldırım gibi kültür ve dinler tarihçilerinin çalışmalarında daha ziyade ikinci planda yer almıştır. Ayrıca; Folklor, Halk Edebiyatı ve genel dinî konulara ilişkin kültür şölenlerinde ise, ilmi tebliğler bazında yer almıştır. Bu arada, birçok dergide yayınlanmakta olan halk inançları muhtevalı alan çalışmaları, makaleler halinde çıkmaya devam ederken, bu çalışmalara 1990 yılından sonra Türk Dünyası'ndan benzerleri de eklenmiştir. Üniversitelerdeki konu ile ilgili yüksek lisans ve doktora tezlerinde önemli bir artış vardır.

Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen, halk inançları çalışmalarının ihtiyacı olan metot muhtevalı çalışmalar şimdilik başlatılamamıştır. 1997 yılında İstanbul'da yapılan TÜDEV Kurultayı Kültür Komisyonu'nda yapılan önemli teklif de, duyulan ihtiyaç için bir başlangıç oluşturamamıştır. Teklifi 1996 yılında Ankara'da yapılan TÜDEV Kurultayı'ndaki evveliyatı ile burada özetleyerek tebliğime girmek istiyorum.

1996 Kurultayı'nda, Kurultay'a Türk Dünyası'ndan katılan halkbilimcilerin ülkelerindeki halk bilimi çalışmalarına dair bilgi veren bir metinle katılmaları istenmiyordu. Kurultay'a delege gönderen Türk Devlet ve Toplulukları 3–5 sahifelik bir metinle ülkelerinin yetiştirdiği halk bilimcilerinin isim ve varsa kısa adres listesini yazacak ve bu metine ülkelerindeki yayınlanmış halk bilimi içerikli eserleri (yazar ve eser ismi, yayın yeri ve tarihi, yayın yılı ve çok kısa mahiyeti) ilave ederek Kurultay'a getirecekti. Kurultay bu listeleri çoğaltarak, ilgili katılımcılara ulaşmalarını sağlayacaktı. Maalesef bu yapılamadı. Bu ihtiyacı biz Ufa Kurultayları'nda karşılama cihetine gidebiliriz. Müteakip kurultay davetlerinde bu talebi belirtebiliriz.

1997 TÜDEV Kurultayı'nda konu ile ilgili başka bir gelişme oldu. Kültür Komisyonu'na, kültürün çeşitli dallarından katılan uzmanlar, ilgi alanlarına girmeyen hususlarla da meşgul olmaktan çıkarılmak üzere alt komisyonlar kuruldu. Maksadımız, halk inançları ile ilgilenen uzmanların tanışmalarını sağlamak, metot, edebiyat, uzman, sorumlular ve sair konularda ilgililerin tanışmalarının sağlanması idi. Bu alanda da şimdilik beklenen sonuç alınamadı. Ben duyulan bu ihtiyacın da Ufa Kurultayı'nda karşılanması teklifinde bulunuyorum.

Önemine çok inandığım bu iki tekliften sonra tebliğin münasebeti ile metotla ilgili bir iki hususa değinmek istiyorum.

Kültürlerin ana kaynaklarından olan halk inançları, günümüzde muhtelif tehditler altındadırlar. Yayın iletişim vasıtaları "henüz tespit edilip, derlenip, tasvip edilmediği, yazıya geçirilmedikleri için" halk inançları servetimizi yok etmeye başlamıştır. Türk Dünyası'nın birçok yerinde farklı araştırma metotları uygulanmaya başlanmıştır ki, çok ihtiyaç duyduğumuz kültürel bütünlüğü bu tür gelişmeler olumsuz etkileyebilirler. Esasen prensipleri bizim şartlarımıza uyan ortak bir halk inançları araştırma metodu tespit etmek, geliştirmek zorundayız.

Türk Dünyası halk kültürü araştırmalarında, folklor yöntemleri itibariyle, halk inançları araştırmalarının farklı bir konumunun olduğu ortaya çıkmaya başlamıştır. Halk inançları araştırmalarının metot bakımından ortak yanlarının bilinmesine rağmen, kültür tarihi araştırmaları ve dinler tarihi araştırmalarındaki yöntemlerle yapılamayacağı giderek netlik kazanmaktadır. Halk inançları-halk edebiyatı-dinler tarihi disiplinleri arasındaki ilişki üzerinde ilgililerce durulmaya çalışılmış, ancak bir verim alınamamıştır.

Folklor çalışmalarındaki "Karşılaştırmalı Teori" metodunda, ilk metin ve bu metine ulaşılması vardır. Kültür antropologlarının; batıl inanç, büyü ve benzerlerini folklor olarak kabul etmeyişleri bir yana, halk inançlarında "İlk Metin" nedir? Semavî dinlerden hareketle Kelam-ı Kadim, Tevrat, İncil, Zebur gibi eserler mi kaynak alınmalı, kitap ehli olup, kitabı bilinmeyenler için ne yapılmalı? Kaldı ki halk inançları sadece dinî folklor olmadığı gibi, dinî folklor da semavî kitaplarının halk arasında yaşayan izlerinin takibi de değildir.

Folklor araştırmalarındaki yöntemlerden birisi olan "Antropolojik Teori" ile halk inançları araştırmalarına bakılınca, bu metotta kültürü yaşatan kitleye yönelinmesi gerekmektedir. Olayın muhteva tahlili, fonksiyon araştırması ve stil çalışmaları bir yana[1] yukarıda belirtmeye çalıştığımız gibi halk inançları malzemesinin mahiyeti, metodun seçimini zorlaştırmaktadır. Stil ve fonksiyon itibariyle metoda adaptasyonu olabilir; ancak muhtevaya gelince, konu Türk Dünyası gibi "coğrafi genişlik ve tarihi derinlik" itibariyle engin zenginlik olunca, kültürel müşterekliği perçinleyen "Millî Mukayese Yöntemi"nin hareket sınırları daralıyor.[2]

"Psikoanalitik Teori" itibariyle folklorda yöntem uygulanmasına gidenler "göksel simgecilik" yaklaşımını "cinsel simgecilik"e dönüştürmüşlerdir. Bu metodun şablon olarak alınıp Türk Dünyası halk inançlarında bir arayışa gidilmesinin, millî kimliğin yaratılmasında hayırlara vesile olacağını sanmıyorum. Malzeme bulunmasında sıkıntı çekilmeyecektir. Ama özenti ve fantezi olmadan öteye de gidilmeyecektir.

Folklorun metotlarından "Yapısal Teori"den yola çıkarak halk inançları incelenilebilir mi? Bu konuya geçmeden değinmek istediğimiz bir husus var. Halk inançlarının tanımı nasıl yapılmalı. Kapsamına girenler, girmeyenler bir yana. Halk inançları bir tek olan dinin farklı dönem ve değişik coğrafyalarda yeni isimlerle zuhurları ve onların halk tarafından algılanış biçimleriyseler; dinler etnik zemine göre değil halklara geldikleri için onların araştırmaları, bizi bugünkü anlamında milliyetlere değil, cemaatlere götürecektir. Bu tür bir arayış karşımıza millî bir kimlik değil, bir kültür havzası veya üst kültür kimliği çıkarır. Mesela ,"Turan Medeniyet Beşiği" böylesi bir arayışın sonucudur.

"Performans Teori"den yola çıkarak folklorik ürünün yaratıldığı kültürü, ürünün yaratıldığı şartları ve zemini dikkate almamız halinde; ele alınan konu, halk inançları ve araştırma yapılan alanda Türk Dünyası ise, kimliğe yönelik teşhis koymadan evvel, daha uzun süre derleme yapma cihetine gitmeli ve bu zaman zarfında, dinler tarihi, halk edebiyatı gibi ana disiplinlerde gerekli çalışmaları tamamlamamız gerekiyor. Eğer amacımız, millî kimliğin yaratılması ise, bu kaçınılmazdır.

Alman folklorculardan bir kısmı, bir dönem "Folklor ürünlerinin seçkin sınıftan köylü sınıfına inen tortular" olduğunu düşünmüşlerdir. Halk inançları, kimden kime inen ve neyin tortularıdır? Tasavvuf bilginlerinin üst seviyeden açıklamalarını "Halk Sufizmi" diyebileceğimiz örneklerle halk arasında görebiliyoruz. Halk inançları çalışmalarına yeni bir yan disiplin mi edinmeliyiz?

Bize göre, çağdaş iletişim vasatlarının daha fazla tahribine fırsat vermeden, amatör çalışmalara hız vermeliyiz. İkinci elden çalışmalar, profesyonel çalışmalara hiçbir zaman ayak bağı olmamışlardır. Ayrıca amatör çalışmalar mükemmel olmamalarına karşın, seri ve masrafsızdırlar. Büyük tahsisat, kadro ve zaman gerektirmezler. Türk Dünyası'nın ilgili literatürü ortak istifadeye sunuldukça, araştırmacılara tanışma imkanı tanınabildikçe, kendi şartlarına uygun millî yöntemde gelişmiş olacaktır.

Notlar

[1] Doç.Dr. M. Ocal Oğuz "Türk Dünyası Folklorunda Yeni Yöntem Arayışları" Bahar 33 (1997): 3–8.
[2] agm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder